Bilindiği gibi, insanlara ait olgunluk halleri başlıca iki kısımdır. Bir kısmı (insanın iradesine bağlı olmayı insanın doğuştan sahib olduğu kemallerdir! Asalet, guzel bicim, akıl ve zek ustunlukleri gibi... Diğer kısmı da, insanların tamamen istekleri ve calışıp kazanmaları ile elde edilen kemallerdir. İlim ve irfan sahibi olmak, doğruluk, emanet, tevazu, zuhd ve takva gibi guzel huylar edinmek bu kısımdandır.
Bu iki kısım kemallerden yalnız biri veya birkacı bir insanda bulunursa, ona buyuk bir şeref verir, onun icin bir oğunme sebebi olur. Ya bu kemallerin hepsi bir insanda toplanırsa, artık onun ne kadar buyuk bir şerefe ve yuksek bir mertebeye ulaşmış olduğunu duşunmelidir. İşte Hazret-i Peygamber Efendimizde bu iki kısım kemallerin tumu ve guzelliklerin hepsi pek yuksek bir şekilde toplanmıştır. Bunlardan başka Peygamberlik şerefine de kavuşmuştur. O'nun cok yuksek guzel huylarından bazılarını kısaca anlatacağız:
Hazret-i Peygamber'in Asaleti
Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz Kureyş kabilesinden ve Haşim ailesinden gelmiştir. Kureyşîler ise, Hazret-i İsmail'in soyundan bulundukları icin pek buyuk bir asalet ve şeref sahibidirler. Bununla beraber, oteden beri en kutsal bir mabed olan Kabe'nin hizmet ve idare işlerini yurutuyorlardı. Daima başkanlık gorevinde bulunmuşlardır. İşte Peygamber Efendimiz boyle şerefli bir kavme ve seckin bir aileye bağlı idi. Bu bağlılık da, O'nun başarısına yardım etmiştir.
Hazret-i Peygamber'in Şekil Guzelliği
Hazret-i Peygamber butun yaratılışların en guzeli idi. Azalaranın hepsi birbirine uygundu. Kıyafetinde aşırılık yoktu, yakışıklı idi. Mubarek vucudu guclu ve kuvvetli idi. Ne zayıf, ne de semizdi; orta halde idi, etleri sıkıca idi. Nurlu cildi ipekten yumuşaktı. LÂtif cisminin kokusu cok hoş idi. Okşadığı şeylerden gunlerce guzel kokular alınırdı. Pak vucudu beyazdı, nurlu idi. Bu beyazlık icinde hoş bir pembelik parıldardı. Pek sevimli olan mubarek boyu, ne kısa ve ne de uzundu. Bununla beraber yanında bulunanlardan daima uzun gorunurdu. Goğsu berrak ve mubarek omuzlarının arası genişti. Nurlu omuzlarının arasında guvercin yumurtası gibi bir kırmızı ben vardı ki, bu "Nubuvvet Muhuru" idi.
Parmakları uzunca, bilekleri kalınca idi. Mubarek başı uyumlu ve cok guzel bir olcude buyukce idi. On dişleri seyrekce idi. Soz soyledikce inci danelerinden daha berrak olan dişlerinin parıltısı gorulurdu. Parlak alnı genişti. HilÂl kaşları uzunca idi. Kaşlarının arası acıkca idi. İki kaşının arasında ofkelendiği zaman, kabarıp beliren bir damar vardı. Letafet nişanı olan kirpikleri, uzun ve siyahdı. Mubarek sakalı sıkca idi, bir tutam boyunda bulunurdu. Ahirete gocmeleri sırasında mubarek başının ve sakalının beyaz kıllarının sayısı henuz yirmi kadardı. Sunbullerden daha zarif ve daha hoş kokulu bulunan sacları ne pek kıvırcık, ne de pek duzdu ve boyca kulak yumuşaklarını gecmezdi.
Hazret-i Enes (radıyallahu anh) demiştir ki:
- "Ben Allah'ın Resulunden daha guzel bir kimse gormedim. Mubarek yuzunde sanki guneşin nurları parlardı. O guzel yuzunde parlayan letafet nurları, gulumsedikce lÂtif dişlerinden sacılan berraklık parıltıları, karşısında bulunan duvarlara yansırdı."
Evet... Peygamber Efendimizin butun azaları, butun duyuları ve kuvvetleri pek mukemmeldi. Başkalarının goremeyecekleri ve duyamayacakları kadar uzak yerlerde bulunan şeyleri gorur, sesleri de işitirdi. Pek vakarlı olan yuruyuşu, yokuştan aşağı iner gibi hızlıca idi. Onda her yonden bir mukemmellik ve ustunluk gorunurdu. O'nu ilk goren kimse, muhabbet icinde kalırdı. O'nunla goruşup konuşmak şerefine kavuşan kimse, O'na karşı derin bir sevgi duyardı. Onun yuksek hallerini gorup anlatanlar, O'nun bir dengini ne daha once, ne de sonra gormediklerini itiraf ederlerdi. Sonuc olarak: O, bir letafet ve mukemmeliyet mucizesi idi. Sallallahu aleyhi ve Sellem.
Hazret-i Peygamber'in Pek Yuksek Akıl ve ZekÂsı
Peygamber Efendimizin mubarek akıl ve zekÂsı, her turlu duşuncenin ustundedir. O'nun pek yuksek aklı ve zekÂsı yanında, en buyuk dahilerin ve en parlak fikir adamlarının akıl ve dehaları pek sonuk kalırdı. Bu gerceğe, O'nun buyuk hayatı pek guzel şahiddir. Arab Yarımadasının peygamberlik doneminden onceki durumu ile, peygamberlik doneminden sonraki durumunu duşunmek yeterlidir. Yuce Allah'ın o buyuk ve son peygamberi kadar insanların ruhî hallerini anlamış, insanları guzel bir siyasetle idare etmiş, İnsanları doğru yola getirip hallerini duzeltmeyi başarmış, bu konularda gereken esasları hazırlamış bir akıl ve hikmet sahibi gosterilemez.
Hazret-i Peygamber'in Fesahat ve BelÂgatı
Hazret-i Peygamber Efendimiz yaratılışca pek fasih (acık ifadeli) idi. Yuksek maksatlarını acıkca ve parlak bir şekilde soylerdi. Huzurlarına gelen elcilerin konuşmalarına pek acık bir şekilde karşılık verirdi. O'nun mubarek sozleri arasında bircok manaları toplayan oyle yuksek parcalar vardır ki, onlara "Cevami'ul-Kelim" denir. Yine O'nun mubarek sozleri arasında oyle guzel ve hikmet dolu parcalar vardır ki, bunlara "Bedayi'ul-Hikem" denilir. Biz bunların bir kısmını ahlÂk bolumunde yazmış bulunuyoruz. Şu anlamdaki hadîs-i şerîfler, bu ahlÂk ve hikmet esaslarından bazısıdır:
"Hikmetin başı Allah korkusudur."
"İnsanlar altın ve gumuş madenleri gibidir."
"İnsanlar, tarak dişleri gibi, hukuk bakımından eşittirler."
"Kendi değerini bilen kişi helak olmaz."
"Kendisi icin istediğini senin icin de istemeyen kimsenin dostluğunda hayır yoktur."
"Kendisi icin sevdiğini, kardeşi icin de sevmedikce, kişinin imÂnı kÂmil olmaz."
"Yalan yere yemin etmek yurdları harabeye cevirir."
"Emaneti, sana guvenen kimseye teslim et; sana hıyanet edene sen hıyanet etme."
"Eski dostluğu devam ettirmek, imandandır."
"Alış-verişinde en cok ziyan eden o kimsedir ki, başkasının dunyası uğrunda, kendi Âhiretini yitirir."
"Kardeşinin uğradığı musibetten dolayı sen sevinc gosterme; yoksa Yuce Allah onu kurtarır da seni musibete duşurur."
"Cezası en cabuk verilen şey, zulumdur."
"İnsanlara kendini sevdirmek aklın yarısıdır."
"Kanaat tukenmez bir hazinedir."
"Pişmanlık bir tevbedir..."
Hazret-i Peygamber'in Mubarek AhlÂkı
Hazret-i Peygamberin ahlÂkı, tamamen Kur'Ân-ı Kerîm'e uygundu. Kur'Ân-ı Kerîm'in gosterdiği guzel huyların hepsini kendisinde toplamıştı. O'nun kadar guzel ahlÂka sahib bir kimse gorulmemiştir.
Onun icindir ki, hakkında Kur'Ân Âyeti ile:
"Şuphe yok ki sen, pek buyuk ahlÂk uzere yaratılmış bulunuyorsun," buyurulmuştur.
Bir hadîs-i şerîfde de buyurmuştur:
"Ben, ahlÂk guzelliklerini tamamlamak icin gonderildim."
Gercekten Peygamber Efendimiz, ahlÂkın en guzel ve en iyi hallerini kendinde toplamış, bunları ummetine de oğutlemiş ve kendisine uyanları melekler derecesine yukseltmiştir.
Hazret-i Peygamber'in Pek Yuksek İlim ve İrfanı
- Hazret-i Peygamber, Yuce Allah'ın vahy ve ilhamı ile pek buyuk gerceklere ve ilme ulaşmıştı. Hic kimse ilim ve irfan bakımından O'nun derecesine yetişmemiştir, yetişemez de... Semavî kitablardaki şeriatların hukumlerine, gecmiş ummetlerin tarihine, her kavmin siyaset ve idare hallerine, harb fenlerine ve daha bircok yuksek ilimlere sahib bulunuyordu. Meydana getirdiği dinî muessesenin buyukluğu buna şahiddir. Kendisi hic bir medrese ve hoca gormemiş, okuyup yazma oğrenmemiş (bir ummî

Hazret-i Peygamber'in Ustun Nezafeti
Peygamber Efendimiz nezafete ve temizliğe cok onem verirdi. O'nun beden bakımından temizliği cok ustun olduğu gibi, hal ve gidişat bakımından da nezafetleri her turlu duşuncenin ustundeydi. Oyle ki, bir hadîs-i şeriflerinde şoyle buyurmuşlardır: "Nezafete fazlasıyla onem veriniz. Allah İslÂm dinini nezafet uzerine bina etmiştir. Cennete ancak nezafeti olanlar girecektir."
Mubarek vucudlarının cok guzel bir rayihası vardı. Bu hoş rayiha, yaratılışında vardı. Bununla beraber hoş koku da kullanırdı.
Hazret-i Peygamber'in Cok Buyuk Comertliği
Peygamber Efendimiz, son derece comert ve mukrim idi. Hic bir dilenciye "Yok" diyerek cevab vermezdi. Eğer yanlarında verilecek bir şey bulunmazsa, ya ashabından odunc alarak verir yahut yarın gel, gibi bir şey soylerdi.
Huneyn savaşında ganimet mallarından bir vadide toplanmış olan develer icin, Safvan İbni Umeyye: "Ne iyi develer!" demekle, Peygamber Efendimiz: "Oyle ise, onlar senin olsun," deyip bu yuz deveyi Safvan'a bağışlamıştı. Safvan bu ikramı gorunce: "Bu kadar comertlik ancak peygamberlerde bulunur," diyerek hemen musluman olmuştur. Oysa ki, musluman olmak icin evvelce dort ay sure almış bulunuyordu.
Hazret-i Peygamber'in Eşsiz Cesareti
Peygamber Efendimiz, son derece yuksek bir cesarete, kuvvet ve kahramanlığa sahib idi. Bircok savaşlarda nice zırh giymiş kahramanlar kacmaya mecbur kaldıklarını gordukleri halde o sebat etmiştir. Uhud ve Huneyn savaşlarında gosterdiği metinlik ve cesaret, her turlu duşuncenin ustundedir.
Bir gece Medine dışından korkunc bir gurultu işitilmişti. Duşman tarafından bir baskın olduğu sanılmıştı. Herkesten once Hazret-i Peygamber kılıcını kuşanarak gurultu tarafına koşmuş ve başkaları daha yeni hazırlanırken kendisi geri donerek: "Korkacak bir şey yok!" diye halkı sukûnete kavuşturmuştu. Hazret-i Ali der ki: "Savaşlarda Hazret-i Peygamber kadar duşmana yaklaşan bir kimse bulunmazdı. Bircok kez, savaş kızışıp başımız dara duşunce, Hazret-i Peygambere sığınırdık."
Hazret-i Peygamber'in Yumuşak Huyu, Bağışlaması ve Keremi
Peygamber Efendimiz son derece yumuşak huylu, bağışlayıcı ve mukrim idi. Ofkelenecek yerlerde sukûnetini korur, mubarek hayatına kasdedenleri bile bağışlardı. Uhud savaşında mubarek bir dişi şehid edilmiş, lÂtif cehresi kanlar icinde kalmış olduğu halde, yine duşmanlarına bedduada bulunmamış:
"Ya Rabbi! Kavmime hidayet et; cunku onlar bilmiyorlar," diye yalvarmıştı.
; Nicin bunların aleyhine dua etmiyorsun? diyenlere de:
"Ben lÂnetleyici olarak gonderilmedim; insanları hak yoluna ve Allah'ın rahmetine cağırmak icin gonderildim," diye cevab vermişti.
Mekke-i Mukerreme'yi fethettikleri gun, Kureyş hakkında uygulanan lutuf ve ikram, Hazret-i Peygamber'in ne derece buyuk bir ihsan sahibi olduğuna şahiddir.
Hazret-i Peygamber'in Yuksek Hayası
Peygamber Efendimiz, gerek yaratılış ve gerek dinî haya bakımından da butun insanların ustunde idi. Kendisinde bulunan hayanın kemalinden dolayı hic kimsenin sozunu kesmez, yuzune uzun boylu bakmazdı. Utanılacak veya cirkin gorulecek şeyleri acıkca soylemeyip kapalı bir şekilde anlatırdı. Hoşuna gitmeyen bir sozun bir kimseden cıktığını işitince: "Falan kimse, neden boyle yaptı?" demezdi; "Bazı kimseler neden boyle yapıyormuş?" demekle yetinirdi.
Ashabdan biri, pek ziyade utangac olduğundan bazı arkadaşları ayıplamak istemişlerdi. Hazret-i Peygamber bunu duyunca: "Onu kendi haline bırakın; cunku haya (utanma) imandandır," buyurmuş.
Diğer hir hadîs-i şerîfde de: "Haya (utanma) insan icin bir susdur" buyurulmuştur.
Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Vefası
Peygamber Efendimiz son derece vefekÂr idi. Ashabını, akrabasını, ehl-i beytine bağlı olanları unutmaz, daima onları arar ve sorar, gonullerini hoş tutardı. Bir defa Habeş Hukumdarı Necaşî tarafından Hazret-i Peygamber'in huzuruna elciler gelmişti. Bunlara doğrudan doğruya kendisi hizmet etti. Ashabdan bazıları: "Ya Resûlallah! Biz hizmete yetişiriz." dediler. Şu cevabı verdi:
"Bunlar, Habeşiştana hicret etmiş olan ashabına yer gostermişler ve ikram etmişlerdi. Şimdi ben de bunlara hizmet etmek isterim."
Bazan saadetli evlerine hediye gelince: "Bunu falan hanımın evine goturun; cunku o, Hatice'nin dostu idi, onu severdi," diye emreder, rahmetli zevcesinin hakkını gozetirdi.
Bir defa saadetli evlerine gelen bir hanımın hatırını tam bir iltifatla sormuş sonra buyurmuştu ki: "Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir giderdi. Eski bağlara riayet etmek imandandır."
Hazret-i Peygamber'in Şefkat ve Merhameti
Peygamber Efendimiz, ummeti hakkında son derece şefkatli ve merhametli idi. Ummeti hakkında daima kolaylık tarafını secerdi. Namazda iken bir cocuğun ağladığını işitse, ona acıyarak namazını hafifce kılar, cocuğun sesini durdurmak isterdi. Hele hakdan kacınanların hallerine pek acı duyar iyi hale kavuşmalarına dua ederdi. O buyuk peygamberin, O kutsal varlığın merhameti yalnız insanlara değil, hayvanlara, ağaclara, ekinlere de şamil idi.
Mu'te savaşında bulunacak olan İslÂm ordusuna hitaben şu anlamda oğutler vermişti: "Yuce Allah'ın adına sığınarak onun ve sizin duşmanlarınızla savaşınız. Fakat gideceğiniz yerlerde dunyadan cekilmiş rahibler goreceksiniz. Onlara asla dokunmayınız. Kadınlar ile cocuklara şefkatle muamele ediniz, hurma ağaclarını kesmeyiniz, evlerini yıkmayınız."
Hicretin onuncu yılı idi, muhterem oğlu Hazret-i İbrahim, henuz on altı aylık bir masum olduğu halde vefat etmiş, kızı Fatımetu'z-Zehra'dan başka evlÂdı kalmamıştı. Bir gul goncası gibi acılmadan solan o masumun haline acıyarak ağlamış, mubarek gozlerinden şebnem gibi yaşlar dokulmuştu. Orada bulunan İbni Avf: "Ya Resûlallah! Sen de mi ağlıyorsun?" demekle Hazret-i Peygamber Efendimiz: "Gozumuz ağlar, kalbimiz mahzun olur. Fakat bizden Allah rızasına aykırı bir soz cıkmaz," diyerek ruhundaki yuksek duyguyu gostermiştir.
Sonuc: O Yuce Peyamber'in kutsal vucudu, butun kÂinat icin bir İlÂhî rahmet timsalidir. Bunun icindir ki. hakkında:
"Biz seni Âlemlere bir rahmet olarak gonderdik," Âyet-i kerîmesi nazil olmuştur.
Hazret-i Peygamber'in Guzel Gecinmesi
Peygamber Efendimiz, insanlarla gecinme hususunda da insanların en iyisi idi. Herkesle guzel goruşur, daima guler-yuzlu bulunurdu. Sohbet esnasında kimsenin sozunu kesmezdi. Ancak yersiz bir soz olması hali mustesna. Her kavmin buyuklerine daime ikram eder, onları kendi kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan davetlere icabet eder, verilen hediyeleri kabul buyurur, karşılığında da hediyeler verirdi. Dine aykırı olmayan işlerde insanlara aykırı davranışta bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey gorunce, gormemezlikten gelirdi. Ancak gunahı gerektiren şeylerde boyle davranmaz, işi duzeltirdi. Hele ashabı hakkında pek okşayıcı idi. Kendilerine rasgelince selÂm verir, ellerini tutar ve musafaha ederdi. İclerinde gorunmeyenleri araştırır, hasta olanları ziyarete gider ve gonullerini hoşlandırırdı. Hatta ashabı ile bazen latifeler de yapardı. Bununla beraber şakalarında da birer gercek parlardı. Hazret-i Enes diyor ki: "Ben Hazret-i Peygamber'e on sene hizmet ettim. Hic bir gun bana darılarak Of demedi. Yaptığım hic bir şey icin neden yaptın, yapmadığım bir şey icin de neden yapmadın, diye buyurmadı."
Hazret-i Peygamber'in Yuksek Tevazuu
Peygamber Efendimiz, yaratıkların en şereflisidir. O kadar yuksek mertebesiyle beraber pek ziyade mutevazi idi. Fakirleri ve zayıfları daima okşar, misafirlerin altlarına kendi mubarek elbiselerini doşeyecek kadar ikramda bulunurdu. Bir meclise girince, nerede boş yer bulursa orada oturmak ister, bulunduğu meclislerde elbisesini toplu tutup etrafa yaymazdı. Bununla beraber bulunduğu meclislerde herkesden cok vakarını korurdu. Soze gerek gormedikce susardı. Gulmek gerekince, tebessumle yetinirdi. Huzurlarında bulunanlar da son derece edebe riayet eder, başlarını aşağıya eğerlerdi. Konuşurken seslerini yukseltmezlerdi. Gulmeleri de tebessumu aşmazdı. Peygamber Efendimiz acizlere, yoksullara o kadar iltifat ve tevazu gosterdiği halde, kendileri ile goruşmelerde bulunduğu hukumdarlara karşı asla tezellul (kuculme) gostermez. Risalet makamının ulviyetini korumadan hic bir zaman geri durmazdı. Kayserlere, Kisralara gonderdiği mektublarında daima mubarek ismini once belirtir, "Allah'ın kulu ve Peygamber'i Muhammed tarafından Rum buyuğu Hirakl'e" şeklinde yazdırırdı. Kendilerini hic cekinmeden İslÂm dinine davet ederdi. Kabul etmedikleri takdirde, azaba uğrayacaklarını, saltanatlarının ellerinden cıkacağını kendilerine acıkca duyururdu.
Hazret-i Peygamber'in Pek Nezih Zuhd ve Takvası
Peygamber Efendimiz, daima ibadetle meşgul olur, Allah'ın rızası icin ummetinin hidayet ve mutluluğuna calışırdı. Hatta geceleri o kadar namaz kılardı ki, cokca ayakta durmaktan mubarek ayakları şişerdi. "Ya Resûlallah! Neden kendine bu kazar eziyet veriyorsun? Allah senin gecmiş ve gelecek gunahlarını bağışlamış değil mi?" diyenlere:
"Ben Rabbımın cok şukreden kulu olmayayım mı?" diye cevab verirdi. Peygamber Efendimiz, dunyada bulundukca bu yoldan asla ayrılmadı. Hayatları boyunca, Arab yarımadası fethedildi, Medine'ye her taraftan ganimet malları gelmeye başladı. Hukumdarlar tarafından kıymetli hediyeler gonderildi. Dunya olanca varlığı ile ona yuz gosterdi, fakat O Yuce Peygamber, bunların hic birine onem vermedi. Butun bunları, fakirlere, gazilere, muslumanların yukselmelerine harcardı. Bir gun kendisine bir kese altın gelmişti. Onu ashabına dağıtmıştı. Saadet evlerinde yalnız altı altın kalmıştı. Gece uyumadı, kalkıp bunları da dağıttı. "Şimdi rahat ettim" buyurdu. Hazret-i Aişe validemiz diyor ki: "Resûlullah dunyadan goc edişlerine kadar arka arkaya uc gun doyacak şekilde yemek yememişti. Halbuki isteseydi, Yuce Allah ona hatır ve hayale gelmedik nimetler verirdi. Bazan bir ay kadar, biz peygamber zevcelerinin evlerimizde yemek pişirmek icin ocak yanmazdı. Yiyip ictiğimiz, yalnız hurma ile sudan ibaret olurdu. Bazan peygamberin haline acır, ağlardım. Bir gun: "Canım sana feda olsun, dunya dirliğinden yeterince kabul buyursan olmaz mı" Buyurdular: "Ben nerede, dunya nerede! Kardeşlerim olan buyuk peygamberler, bundan daha cetin hallere sabrettiler, oylece gidip Allah'a kavuştular. Yuce Allah da onlara buyuk sevablar, makamlar verdi. Şimdi ben geniş bir gecime kavuşursam, Yuce Allah'dan utanırım. Benim derecemin onlarınkinden aşağı kalmasından sıkılırım, benim en ozlediğim, o kardeşlerime kavuşmaktır."
Mukaddes ve şanı buyuk peygamberimiz bu mubarek sozlerinden sonra dunyada ancak bir ay daha yaşamışlardı. Ahirete goc ettikleri zaman ailesine ne bir altın, ne bir deve veya bir koyun bırakmıştı. Geri bıraktığı şey, yalnız silÂhları ile bindikleri katırdan ve gelirini bağışladığı ufak bir araziden ibaretti. İşte Hazret-i Peygamber Efendimiz bu kadar yuksek kalbe sahipti. Hak yolunda bu kadar samimi, bu kadar fedakÂrdı. O'nun yuksek maksadı, yalnız Allah'ına kulluk etmek, İslÂm dinini yaymak, insanlan cehaletten kurtarmak, yeryuzunu insanlık ve medeniyet nurları icinde bırakmak idi.
Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Başarıları
Hazret-i Peygamber Efendimiz, sahip olduğu yuksek vasıf ve tecelliler sayesinde yayılmasına muvaffak olduğu yuksek ve İlÂhî din doğrultusunda hedef edindiği pek mukaddes gayeye erdi. Dunya tarihinde hic kimseye nasib olmayan pek buyuk başarılara kavuştu.
Evet... O yuce Peygamber, Hak TeÂlÂ'nın kitabını, beşeriyete maddî ve manevî mutluluk yollarını gosteren Kur'Ân-ı Kerîm'i, o ebedî mucizeyi butun insanlara tebliğ etti. Butun hukumleri akla, hikmete, ihtiyaca uygun ve her asrın ihtiyacına fazlasıyle yetecek şeriatı, İslÂmiyeti yaymağa muvaffak oldu. Kendisine uyan insanları gercek hurriyete kavuşturdu. İnsanlar arasında bir eşitlik kurdu. İnsanlık bakımından, hukuk bakımından, Yuce Allah'a kulluk bakımından insanlar arasında fark olmadığını ilÂn ederek zorbaların burunlarını kırdı. Hazret-i Peygamberin manevî huzurunda yerlere kapanarak kullukta bulunmak şerefinden butun insanların aynı şekilde faydalanmaları gerektiğini bildirdi. Gercek munevverliğin tam bir tevazu ile hakka boyun eğmek ve ibadetten, fazilet ve nezahet dairesinde yaşamaktan, diğer insanlara karşı ustunluk iddiasında bulunmaksızın kulluk gorevini herkesle beraber aynı şekilde yerine getirmeğe calışmaktan ibaret olduğunu ilÂn etti. Olumlu, maddî bilgilere ve servetlere guvenerek ona buna karşı cahilÂane bir gurura uyanların, Yuce Allah'ın fakir ve zayıf kulları ile beraber bulunarak kulluk gorevini aynı şekilde yerine getirmekten kacınanların munevver değil, mana bakımından karanlıklar icinde kalmış zavallı kimseler olduğunu acıkladı. Ruhlarında kabiliyet olan bahtiyar kimseler, onun bu yuksek beyanatını takdir ettiler, onun mutluluk hayatına can attılar, mutluluğa erdiler.
Hazret-i Peygamber, daha ahiret Âlemine gocmeden muslumanların sayısı bir milyonu gecmiş ve kendisi yuz yirmi bin musluman ile "Hacc-ı Ekber" eylemişti. Bugunku gun, yeryuzundeki muslumanların sayısı bir milyara yakın bulunmaktadır. Bu miktarın gunden gune coğalacağı da pek umulmaktadır.
Sonuc olarak, O kutsal peygamberin mubarek ismi, bin dort yuz seneden beridir ki, daima milyonlarca dilleri susleyip durmaktadır. Yaymış olduğu kutsal İslÂm dini de yuzlerce milyon insanın nezih ruhlarına hÂkim bulunmaktadır. Artık cocukluk zamanları, meleklerin ustunde bir saflık ve nezahetle gecmiş, kırk yaşlarından itibaren peygamberlik ve risalete ulaşmakla cihanı karanlıktan aydınlığa cıkarmış, altmış uc senelik mubarek hayatları butun şeref ve kutsallık parıltıları ile cevrilmiş olan O buyuk ve O en son şerefli peygambere ummet olduğumuzdan dolayı ne kadar sevinsek, ne kadar ogunsek, Yuce Allah'a ne kadar şukretsek yine de azdır.
Ya İlÂhî! Sen bizi, O kutsal peygamberin korumasından uzak duşurme. Sen O mubarek peygamberine ve diğer aziz peygamberlerine ve hepsinin muhterem soyuna ve ashabına nihayetsiz salÂt ve selÂm buyur, Âmin...
Ey Âlemlerin Rabbi! Hamd sana mahsustur...
_________________
şehadet bir cağrıdır , nesillere cağlara...........
__________________