25 Ağustos 2001 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi'nde "Rastlantı Evrenin Hakimi mi" başlıklı bir yazı yayınlandı. Fransız bilim dergisi Science et Vie'nin Nisan 2001 sayısında yeralan bir yazıdan tercume edilen bu yazıda, evrendeki canlı ve cansız tum varlıkların, kusursuz duzen ve dengenin yaratıcısının rastlantılar olduğu one surulmektedir. Hem bilimle, hem de akıl ve mantıkla acıkca celişen bu iddia ile ilgili aşağıda bazı acıklamalara yer verilmektedir.

Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinin ve diğer Darwinist materyalistlerin tesadufleri yaratıcı sanma yanılgıları

CBT'nin sozkonusu sayısındaki yazıda da yeraldığı gibi materyalistler ve darwinistler, evrendeki duzenin ve tum canlıların tesadufen gelişen olaylar sonucunda kendiliğinden oluştuğunu one surerler. Bu iddiaya gore, guneş sistemi, hucre, bitkiler, insan beyni, goz, tavuskuşunun muhteşem tuyleri, gulun kokusu ve şekli, kelebekler, atlar, dunya, proteinler, yapraklar, sinir sistemi gibi tum varlıklar ve sistemler tesaduflerin eseridir. CBT'de yeralan bir cumle materyalistlerin ve darwinistlerin bu inancını şoyle ozetlemektedir:

"Rastlantısal carpışmalar yavaş yavaş gezegenimizi oluşturdu. Ayciceği, beynimizdeki noron bağlantıları hep rastlantısal değişimlerin urunu..."

Bu mantık dışı iddianın acılımı şoyledir: Şuursuz, cansız atomlar, rastlantısal olaylar sonucunda bir araya geldiler. Daha sonra bir rastlantısal olaylar zinciri daha gercekleşti ve bu atom topluluğu protein ureten bir fabrika olarak kendi kendini organize etti. Milyarlarca yıl devam eden rastlantılar sonucunda bu atom topluluğu gormeye, duymaya, duyduklarını ve gorduklerini anlamaya, bunlardan zevk almaya, duşunmeye, eğlenmeye başladı, medeniyetler kurdu, binalar inşa etti, sanat eserleri meydana getirdi. Hatta bu atom topluluğu oyle rastlantısal olaylarla karşılaştı ki, en sonunda tesadufen kendini oluşturan atomları inceleyecek kadar gelişti ve atom profesoru oldu. İşte materyalist darwinistlerin inancı kısaca bu şekilde ozetlenebilir. Nitekim, CBT'deki yazının ozeti de bu şekildedir.

Oysa 20. yuzyılda ortaya cıkan bilimsel bulgular bu inancı yıkmış, evrenin ve canlılığın tesadufler sonucunda oluşmasının imkansız olduğunu gostermiştir.

Proteinlerdeki Tasarım

Tesaduf iddiasını yıkan bilimsel gelişmelerin bir kısmı, molekuler biyoloji alanındadır. Bu konuda tek bir ornek vereceğiz: Proteinlerin yapısı.

1960'lı yıllardan itibaren molekuler biyologlar proteinlerin, amino asitlerin ozel dizilimleri ile oluştuklarını anladılar. Bu ise, rastlantılarla acıklanacak bir durum değildi. Bunun uzerine bircok evrimci biyolog, işlev goren bir proteinin tesadufen oluşma ihtimallerini hesaplamaya başladı. En uygun koşullar gozonunde bulundurulduğunda dahi yapılan hesaplar, proteinlerin rastlantılar sonucunda oluşma ihtimalinin Belcikalı materyalist bilim adamı Ilya Prigogine'in ifadesiyle "milyarlarca yıl gecse bile yok denecek kadar az" olduğunu ortaya koydu. (William A. Dembski, James M. Kushiner, Signs of Intelligence, Brazos Press, Michigan, 2001, s. 10)

Sozgelimi, yaklaşık 100 amino asitten oluşan cok kucuk bir protein molekulunun oluşumunu dahi rastlantılarla acıklamak imkansızdır. Bu kucuk protein molekulunun oluşabilmesi icin, ilk olarak 100 amino asitin aralarında peptid bağı denen bir bağ kurmaları gerekir. Oysa doğada iki amino asiti birbirine bağlayan daha bircok kimyasal bağ bulunmaktadır. 100 amino asitlik bir zincir oluşturmak icin tum bağların peptid bağı olma ihtimali ise bu durumda yaklaşık 10 ussu 30'da 1 ihtimaldir.

İkinci olarak, doğada her amino asitin aynadaki aksi gibi olan bir ceşidi daha vardır. Bunlara sağ elli ve sol elli amino asitler denir. İşlev goren proteinler sadece sol elli amino asitlerden oluşurlar. Ancak her iki amino asit turu de doğada aynı sayıda bulunur. Rastlantısal olarak bu amino asit zincirine sadece sol elli amino asitlerin katılması ihtimali ise (1/2)uzeri 100'durr. Bu da yaklaşık 10 uzeri 30'da 1 ihtimal demektir.

Ucuncu ve en onemlisi ise işlev goren proteinleri oluşturan amino asitler, aynı kelimelerin anlamlı bir cumle oluşturmak icin belli bir sırada dizilmeleri gerektiği gibi, belli bir sıralamada dizilmelidirler. Doğada 20 biyolojik amino asit olduğuna gore belli bir yerde belli bir amino asitin bulunma ihtimali 1/20'dir. 100 aminoasitlik bir zincirde 100 amino asitin doğru bir dizilimle dizilme şansı ise, 10 uzeri 65'de 1 ihtimaldir. Bu astronomik buyuklukte bir sayıdır. Bu arada belirtmek gerekir ki, doğada proteinlerde kullanılmayan başka amino asitler de vardır. Bu amino asitler de hesaba katıldığında ortaya cok daha buyuk bir sayı cıkacaktır.

Tum bu şartlar gozonunde bulundurulduğunda 100 amino asitten oluşan cok kucuk bir proteinin dahi rastlantılar sonucunda oluşma ihtimali sıfırdır. (10 uzeri 125'de 1 ihtimal.) Evrene milyarlarca yıl daha omur verilse bu ihtimalin gercekleşebilmesi kesinlikle imkansızdır. Bu arada unutmamak gerekir ki DNA'nın oluşumu icin de benzer şekilde imkansız şartlar gerekecektir. Dahası, en az kompleksliğe sahip bir hucre dahi en az 100 kompleks proteine ihtiyac duyar (ve ayrıca DNA ve RNA gibi diğer biyomolekuler parcalara da gereksinimi vardır). Bu nedenle bu gerceklerin anlaşıldığı 1960'lı yıllardan bu yana "rastlantı" kavramı biyolojik komplekslikliği acıklamak icin yeterli gorulmemektedir.

Kimya profesoru Perry Reeves bu konunun ozetini şoyle yapmaktadır:

Bir insan, amino asitlerin rastlantısal olarak birleşiminden ne kadar fazla muhtemel yapı oluşabileceğini duşunduğunde, hayatın gercekten de bu şekilde ortaya cıktığını duşunmenin akla aykırı geldiğini gorur. Boyle bir işin gercekleşmesinde bir Buyuk İnşa Edici'nin var olduğunu kabul etmek, akla cok daha uygundur. (J. D. Thomas, Evolution and Faith. Abilene, TX, ACU Press, 1988. s. 81-82)

Evrendeki Tasarım

Rastlantıların bir acıklama olarak yeterli gorulmediği konulardan bir diğeri ise evrendeki kusursuz duzen ve denge ile son derece kompleks sistemlerdir. Evrendeki bircok ozellik, evrenin yaşam icin ozel olarak tasarlandığını acıkca gostermektedir. Fizikci Dr. Karl Giberson, bu gerceği şoyle ifade etmektedir:

"Son 40 yıldır, fizik ve kozmolojideki gelişmeler bilim sozluğune "tasarım" kelimesini geri getirdi. 1960'ların başında fizikciler, insan hayatı icin acıkca "ince ayar" yapılmış bir evrenin ortusunu actılar. Evrende hayatın varolmasının kesinlikle olanaksız ve kusursuz bir dengedeki fiziksel faktorlere bağlı olduğunu keşfettiler. (K. Giberson, "The Anthropic Principle", Journal of Interdisciplinary Studies, 9 (1997):63-90, and response by Steven Yates, s.91-104.)

Fizik sabitlerinin, evrenin başlangıc koşullarının ve daha bircok ozelliğin hayatın oluşabilmesi icin dikkatlice dengelendikleri cok acıktır. Orneğin evrenin genişleme oranı, yercekimi veya elektromanyetik cekim kuvveti, veya Planck sabiti gibi faktorlerin değerlerindeki cok kucuk değişiklikler dahi hayatın oluşmasını imkansız kılacaktır. Bu nedenle fizikciler bu tur faktorlere, evrende insan yaşamına olanak sağladıkları icin "insani uygunluklar" adını verirler. Bu faktorlerin birbirleriyle kusursuz bir uyum icinde olmaları ise "evrenin ince ayarı" olarak tanımlanır. Bircok fizikci bu ince ayarın tesadufen kurulmasının imkansız olduğunu, evrenin ezelden beri varolan bir akıl tarafından tasarlandığı konusunda hemfikirdir. Unlu İngiliz astrofizikci Prof. Paul Davies'in materyalist bir bilim adamı olmasına rağmen soylediği gibi "(Evrendeki) Tasarım son derece carpıcı ve etkileyicidir."." (Paul Davies, The Cosmic Buleprint, (NewYork:Simon and Schuster, 1988)s. 203)

Evrenin oluşum anı olan Big Bang'de kurulan dengeler, evrenin tesadufen oluşamayacağının gostergelerinden biridir. Orneğin, Science dergisindeki bir makalede bu dengelerden biri şoyle acıklanmaktadır:

"Eğer evren maddemizin yoğunluğu, bir parca daha fazla olsaydı, o zaman Einstein'ın genel gorecelik kuramına gore evren, atomik parcacıkların birbirini cekme kuvvetleri dolayısıyla bir turlu genişleyemeyecek ve tekrar kuculerek bir noktacığa donuşecekti. Eğer yoğunluk başlangıcta bir parca daha az olsaydı, o zaman evren son hızla genişleyecek, fakat bu takdirde atomik parcacıklar birbirini cekip yakalayamayacak ve yıldızlarla galaksiler hicbir zaman oluşamayacaktı. Doğaldır ki bizde olmayacaktık! Yapılan hesaplara gore, evrenimizin başlangıctaki gercek yoğunluğu ile otesinde oluşması imkanı bulunmayan kritik yoğunluğu arasındaki fark, yuzde birin bir kuvadrilyonundan azdır. Bu, bir kalemi sivri ucu uzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek bicimde yerleştirmeye benzer... Ustelik, evren genişledikce, bu denge daha da hassaslaşmaktadır. (Bilim ve Teknik, sayı 201, s. 16, Science dergisinden tercume)

Princeton Universitesi?nden unlu fizikci John Wheeler de evrendeki ozel olarak tasarlanmış bu duzene şoyle dikkat cekmektedir:

?Yercekimi veya elektromanyetizma gibi fizikteki ufak değişiklikler hayatı imkansız hale getirir. Hayat icin olan gereklilik, evrenin temelindeki tasarımda mevcuttur.? (Reader's Digest, Eylul, 1986)

Unlu İngiliz matematikci Prof. Roger Penrose bize hayat imkanı veren boyle bir evrenin tesadufen oluşabilme ihtimalini hesaplamıştır. Penrose, tum fiziksel değişkenleri hesaba katmış, bunların kac farklı bicimde dizilebileceğini dikkate almış ve icinde canlıların yaşayabileceği bir ortamın oluşmasının, Big Bang'in diğer muhtemel sonucları icinde kacta kac ihtimale sahip olduğunu tespit etmiştir. Penrose'un bulduğu ihtimal şudur: "10 uzeri 10 ussu 123'de 1 ihtimal!". Bu sayının ne anlama geldiğini duşunmek bile zordur. Matematikte 10123 şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 10 ussu 123 tane sıfır gelmesiyle oluşur. Bu sayı evrendeki tum atomların sayısının toplamından, yani 1078'den bile buyuk, astronomik bir sayıdır. Penrose'un bulduğu sayı ise bunun cok daha ustundedir. Kısacası bu sayı bise evrenin tesadufle acıklanmasının imkansız olduğunu gostermektedir. Prof. Penrose, aklın sınırlarını cok aşan bu sayı hakkında şu yorumu yapar:

"Bu sayı, yani "10 uzeri 10123'de 1 ihtimal", Yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize gostermektedir. Bu gercekten olağanustu bir sayıdır. Bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz., cunku 1 rakamının yanına 10123 tane sıfır koyması gerekecektir. Eğer evrendeki tum protonların ve tum notronların uzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan cok cok geride kalacaktır."(Roger Penrose, The Emperor's New Mind, 1989; Michael Denton, Nature's Destiny, New York:The Free Press, 1998, s. 9)

Kısacası bilimsel bulgular da acıkca gostermektedir ki, Big Bang patlamasıyla beraber evrende ortaya cıkan bu mukemmel duzen, Allah'ın yaratmasıyla yoktan var olmuştur.

Son yıllarda bu konu uzerinde yoğunlaşan evren bilimciler ve teorik fizikciler, evrendeki bu ince ayarın sayısız orneklerini bulmuşlardır. Bu bilim adamlarının vardıkları sonucu dile getiren şaşkınlık ve hayranlık dolu ifadelerinden burada birkac ornek vermek yerinde olur:

? NASA'da astronomi uzmanı Prof. John O'Keefe: "Biz astronomik standartlar goz onune alındığında, cok fazla ozen gosterilmiş, kollanmış ve şefkat gosterilmiş bir grup yaratığız... Eğer evren şu anki en hassas kesinliğinde yapılmış olmasaydı hicbir zaman var olamazdık. Benim goruşume gore mevcut şartlar, evrenin insanın icinde yaşaması icin yaratıldığını gosteriyor". (F. Heeren, Show Me God, Wheeling, IL, Searchlight Publications, 1995, s. 200)

? İngiliz astrofizikci Prof. George F. Ellis: "(Evrendeki) bu kompleksliği mumkun kılan kanunlarda hayret verici bir ince ayar gorunuyor. Evrende var olan bu kompleksliğin gercekleşmesi, "mucize" kelimesini kullanmamayı cok gucleştiriyor". (F. Bertola, U. Curi, The Anthropic Principle:laws and Environments, Cambridge University Press, 1993, s. 30)

İngiliz astrofizikci Prof. Paul Davies: "Fizik kanunları cok ustun bir dehanın urunu gibi gorunuyor... Evrenin bir amacı olmalı". (Paul Davies, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, (New York:Simon & Schuster, 1984), s. 243)

Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin (CBT'nin) cevirisini yayınladığı ancak bazı bolumlerini muhtemelen kasıtlı olarak yayınlamadığı Science et Vie dergisinde yeralan yazıda da, tesaduflerin yaratılışı acıklayamayacağı hakkında şu yorumlara yer verilmektedir:

"Bu acıkca cok şaşırtıcı: Tesaduf nasıl olurda bu kadar gelişmiş yapıları, insanı, kuşları veya akasyayı acıklayabilir? Aslında hayat mekanizmaları buyuk bir kompleksliğe sahiptir... Bu kadar kompleks yapıların tesadufler sonucu oluştuğuna nasıl inanabiliriz ?" (Science et Vie, Nisan 2001, sayı 1003, s. 63; Alıntının orjinalinde yer alan bu cumleler, CBT dergisinde yer almamıştır)

Sonuc

Ozetle, cağımızın bilimsel bulguları, evrenin ve canlıların "tesaduflerin" urunu olmadığını, kusursuz bir tasarımın eseri olduklarını gostermektedir. Bu, evreni ve canlıları Allah'ın yaratmış olduğu gerceğinin bilimsel ifadesidir.

Peki neden materyalist evrimciler?orneğin Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi?bu acık gerceği goz ardı etmekte, "tesaduf"e inanmakta garip bir bağnazlık ve dogmatizm sergilemektedirler?

Bu, sahip oldukları "dunya goruşunun" bir sonucudur. Bu dunya goruşu, Allah'ın varlığını inkar etmeyi onlara zorunlu kılar. Allah'a inanmamak icin, var olan her şeyin tesaduflerin eseri olduğu gibi akıl ve bilim dışı bir duşunceye koru korune inanmaktadırlar.

Evrim teorisinin acıklarını ortaya koyan Not By Chance (Tesadufle Değil) adlı kitabın yazarı, biyofizik profeosru Lee Spetner, teaduf kavramının materyalistler acısından onemini şoyle acıklamaktadır:

?Rastgelelik nicin onemlidir? Onemlidir, cunku Batı toplumunun dunyaya bakış acısının şekillenmesinde buyuk bir etkiye sahiptir. Ateizme ve insanların kozmik bir kaza dışında başka bir nedenle oluşmadığı inancına neden olmuştur. Bu inanc (Darwinist duşunceye sahip) Batı entellektuellerinin sahip olduğu sosyal ve ahlaki değerlere, dinle ilgili tutumlarına bir temel oluşturmaktadır.? (Lee Spetner, Not By Chance, Shattering The Modern Theory of Evolution, s. vii)

Not A Chance (Tesaduf Değil) adlı kitabın yazarı Prof. R. C. Sproul ise, materyalistlerin evrenin yaratılışını tesaduflerle acıklamaya calışmalarının nasıl buyuk bir hata olduğunu şoyle acıklamaktadır:

"Bilimadamları tesadufe bir guc atfettiklerinde fiziğin alanını sihire terketmiş olurlar. Tesaduf (Darwinistlere gore) sadece tavşanları değil, fakat tum evrenin hiclikten ortaya cıkmasını sağlayan sihirli bir değnektir... Tesadufe bir guc atfetmek, modern bilim ve kozmolojide yapılan en ciddi hatadır. En carpıcı hata budur. Bu ciddi bir hatadır, cunku yanlış olduğu acıkca belli olan boyle bir varsayım eğer duzeltilmez ve karşı konmazsa, bilimi sacmalığa goturecektir." (R.C. Sproul, Not A Chance, The Myth of Chance in Modern Science & Cosmology, Baker Books, USA, Kasım 1997, s. 10)

Materyalistlerin "tesaduf" kavramına olan bu batıl inanclarının onları goturduğu sonuc ise, bu kavramı kendilerinin "yaratıcıları" olarak kabul etmeleri, yani putlaştırmalarıdır. Gecmiş cağlardaki putperestlerin taştan, tahtadan yapılmış totemlere hayali gucler atfetmeleri gibi, evrimciler ve materyalistler de "tesaduf" kavramına hayali bir guc atfetmektedirler. Allah, inkarcıların bu batıl inancının ne kadar sacma, akılsızca olduğunu Kuran'da şoyle acıklamaktadır:

Goklerin ve yerin mulku O'nundur; cocuk edinmemiştir. O'na mulkunde ortak yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir duzen vermiş, belli bir olcuyle takdir etmiştir. O'nun dışında, hic bir şeyi yaratmayan, ustelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, oldurmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya gucleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler. (Furkan Suresi, 2-3)

De ki: "Sizin şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?" De ki: "Allah yaratmayı (ilkin) başlatır, sonra onu iade eder. Oyleyse nasıl cevriliyorsunuz?" (Yunus Suresi,34)

Alıntıdır
__________________