Allah Dostları Ramazanı Nasıl Yaşıyorlardı?


Butun Allah dostları hayata "Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bilin" dusturuyla bakarak hareket ettikleri icin zamanın butunune bir mubareklik katıyorlar. Bu hal oyle bir noktaya geliyor ki artık onlar icin zaman ve mekÂn farkı kalmıyor. Onlar hep ilÂhi mevhibelerin tatlı esintileri karşısında goz ve gonulleri Rablerine ayarlı bir hayatta, O'nun emirlerine harfiyen uymanın gayretine duşuyorlar.
Butun Allah dostlarının en buyuğu ve Allah'a en yakın olan hic şuphesiz kainatın onun yuzu suyu hurmeti yaratıldığı fahri alem Efendimiz'dir. Bu vesile ile Allah dostlarının ramazanlarını anlatacağımız iki-uc yazılık bir dizide en başta Efendimiz'in Ramazanını koyuyoruz.
Allah Resulu ashabını buyuk bir dikkatle Ramazana hazırlıyordu.
Allah Resulu (sas) ummetini Ramazan gelmeden once manevi anlamda Ramazan ayına hazırlamıştır. Bunun icin kendisi oruc tutarak, sadaka vererek ve geceleri kalkıp namaz kılarak ummetine bu ayların nasıl değerlendirilmesi gerektiğini de bizzat gostermiştir. Ummetine once Recep ayının kendi ayı olduğunu hatırlatan Allah Resulu bu ayın faziletini bu şekilde acıkladıktan sonra ardından Recep ayının da Allah'ın ayı olduğunu ifade ederek bu ayın manevi değerini ifade etmiştir. Bu iki mubarek aydan sonra gelen ay ise ummetinin ayı olan Ramazan ayıdır. Ve bu ayın mukafatı yine Allah Resulu'nun ifadeleri icersinde, paha bicilmezdir bu yuzden bu ayın değerini ancak Allah bilebilir.
Butun bu ifadelerle Allah Resulu ummetini gun gun, adım adım Ramazan'a ve onda coşan rahmete hazırlayıp onların ebedi kurtuluşunu arzulamıştır.
Allah Resulu bu aylarda surekli Ramazan'a hasret bir halde yaşarken bir yandan da "Allah'ım bize Receb'i ve Şaban'ı mubarek ve bereketli kıl ve bizi Ramazan'a eriştir" diye dua etmiştir. Ramazan'a eriştikten sonra da her zaman olduğu gibi kullukta surekli zirvede bulunan Allah Resulu yine aynı şekilde davranarak kendisini Ramazan'a kavuşturan Rabbine şukur ve niyazlarını kat kat artırmıştır. Allah Resulu bu konuda Ebu Hureyre'nin (r.a) ifadesiyle "Resulullah (sav) onları, kesin bir emirde bulunmaksızın Ramazan gecelerini ihyaya teşvik ederdi. (Bu maksatla): "Kim ramazan gecesini, sevabına inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle namazla ihya ederse gecmiş gunahları affedilir." derdi.
Hz. Aişe Allah Resulu (sav) Ramazan'da, diğer aylarda gorulmeyen bir gayrete girerdi. Hz. Aişe'den rivayet edilen bir başka hadiste Allah Resulu Ramazan ayında bize nasıl davranmamız gerektiğini oğretiyor. "Resulullah (sav) Ramazan ayında, diğer aylarda gorulmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gununde ise cok daha şiddetli bir gayrete gecerdi. Son on gunde geceyi ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası icin) uyandırırdı."
Abdulhakim Arvasi Hazretleri ve Ramazan
Seyyid Abdulhakim Arvasi hazretleri 11 ayın sultanına t Receb-i Şerif'ten hazırlanırlarmış. Her ne kadar hilali gozleseler de mubarek ayın girdiğini kokusundan anlarlardı. Ramazan ayını buyuk bir fırsat bilir, direklerarasında vakit gecirenlere cok şaşarlardı. Hatta ona gore insanlar bir ay boyunca kalabalık yerlerden kacmalı, fikrini zikrini bozmamalı, evlerinde oturup hûşu icinde dua ve zikir yapmalıydı. Dergahta top atılır atılmaz lokmalara saldırılmaz, once cemaatle namaz kılınırmış.
Butun Allah dostları gibi Efendi hazretleri de Server-i Kainata uymaya cok ozen gosterir "Ben kulum kullar gibi yerde yerim" hadis-i şerifini nakleder ve misafirlerini yer sofrasına buyur edermiş. İcab ettiğinde masada yedikleri de olurmuş. Catal, kaşık kullanırlar, başlarını orterlerdi. O zamanlar hurma zor ele gecerdi ama bulunursa iftarı mutlaka hurma ile acarlar, olmazsa zeytin veya suyu secerlerdi.
Sofraları mutevazıydı, bazen yoğurdun uzerine iki kaşık şeker serper, tatlıya buyurun derler, tabakların mutlaka sunnetlenmesini ister, yoğurdu bitmiş kaseyi suyla calkalayıp temizler, "oh ayranımız da" oldu derlermiş. Kaşgari Mescidi'nde de teravih kılınır ama tÂdil-i erkÂna cok dikkat ederlerdi. Ruku ve secdede rahat rahat ucer defa tesbih okuyacak kadar durur kavmede ve celsede (iki secde arasında ve rukudan sonra) vucudun sukuna ermesine ozen gosterir, hatta bir salavat okuyacak kadar beklerlerdi. Efendi hazretleri namazı cok ciddiye alır "İll namaz ill namaz" derlerdi.
Alvarlı Efe Hazretleri ve Ramazan
Butun Allah dostlarında gorulen ustun ozelliklerin butunu Alvarlı Efe Hazretlerinde de vardır. Efe Hazretleri, 90 yıllık omru boyunca zahidane bir hayat surmuş, dunya malına gonul vermemiş, fakir ve yoksulların elinden tutmuştur. Tevazu, vakarı, comertliği ve misafirperverliğiyle herkesin takdir ve beğenisini kazanmıştır. Kendisini yakînen tanıyanların anlattıklarına gore Alvarlı Efe Hazretleri; duşkunlere, hastalara bir baba gibi şefkat gosterir, dertlerine care ararmış.
Erzurum'un en onemli ozelliklerinden birisi de Rahmet ve Merhamet ayı olarak gorulen Ramazan ayına gosterilen saygıdır. Bu yonuyle Erzurum'da Ramazan daha bir farklıdır. Bu ayda butun Erzurumlular oruc tutar, yeni oruc tutmaya alıştırdıkları cocuklarına da bu gunun ozel olduğunu hissettirmek icin ozel merasimler duzenlerler.

Duygu ve duşuncelerini daha cok yazdığı kaside ve mısralarla dile getiren Avlarlı Efe Hazretleri Erzurum'un bu ozelliğini şoyle dile getiriyor:

Ramazan'da bir Âl–i şÃ‚n ederler,
O şehr–i siyam–ı zî–şÃ‚n ederler,
Fakirler gonlunu gulşen ederler,
MevlÂ'ya emanet olsun Erzurum.
Civanlar pîrlere hurmet ederler,
Duasın almaya gayret ederler,
Ramazan'a guzel hurmet ederler.
MevlÂ'ya emanet olsun Erzurum.

Bediuzzaman Said Nursi Hazretleri ve Ramazan
Mubarek gun ve gecelere son derece ehemmiyet veren Bediuzzaman hazretleri ozellikle Ramazan ve Kadir Gecesi gibi mubarek zaman dilimlerini değerlendirmek icin uyumaz, bu gecelerde evradu ezkarla meşgul olurdu. Ozellikle Kadir Gecesinde "Herbir hasenenin Leyle-i Kadir'de otuzbin" sevabı olduğunu ifade eden Bediuzzaman Hazretleri "Bu geceler, elli senelik bir ibadet hukmune gecebilir. Onun icin elden geldiği kadar Kur'an'la ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak buyuk bir kÂrdır." diyerek bu gecelerin mutlaka bu şekilde değerlendirilmesini işaret buyururlar. (Şualar 14. şua S. 426)
Ustadın 1953'te Fatih Carşamba'daki evinde uc ay kadar misafir olarak kalan talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey bir Ramazan ayında Ustad Hazretleri'nin ozellikle geceleri hic uyumadığını, O'nun bu mubarek aya has bir usulunun olduğunu belirterek soz konusu usulunu şoyle izah ediyor. "Ustad Hazretleri bize derdi ki: 'Ramazan'da insan orucla ibadet halinde olduğundan, uykuda da olsa farz bir ibadeti ifa etmiş oluyor.' Her dakikası bire bin verebilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boşluğu bırakmak istemiyordu. Onun icin iftardan sonra zaten akşamla yatsı arası kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir. TÂ sahura kadar, İmsak vakti girer girmez hemen sabah namazını kılar, tesbihatı kendisine mahsus ifadan sonra istirahata cekilirdi. TÂ kuşluğa kadar. Ondan sonra kalkar, gene Nur dersleri ve evrad-ezkÂr ile meşgul olurdu. Ustad Hazretleri geceleri cok parlak ışıkta evrad ve ezkÂra devam ederdi. Loşluktan hoşlanmadığını gorurdum."
Ramazanoğlu M. SÂmi Efendi ve Ramazan
Ramazanoğlu M. SÂmi Efendi, Ramazan ayında her zamankinden daha fazla ibadet yoğun bir iklim yaşardı. Ramazan'da bol bol Kur'an okur ve defalarca hatmederdi. Her zaman comertti ama Ramazan'da ayrı bir sehÂvet heyecÂnı duyardı. Kapıya gelen sailleri (isteyenleri) asla boş cevirtmezdi. İftar icin evine misÂfir cağırır, onlara hizmet etmekten haz alırdı. Dostlarının davetlerine de icÂbet eder, onlarla birlikte iftar sofrasında bulunurdu. İftar oncesi ezana kadar sohbet ederdi.
M. SÂmi Efendi Ramazan geceleri teravih namazlarının hatimle kılındığı dostlarının evine gider ve ilerlemiş yaşına rağmen ayakta cemÂate katılırdı. Namazda huzur ve huşûun bozulmamasına ayrı bir titizlik gosterirdi. Hatta secdeye inildiği sırada dizlerin hızlıca yere carpılmasından cıkan sesin huzûru ihlÂl ettiğini bu yuzden ihvÂnın daha dikkatli olmalarının faydalı olacağı uyarısında bulunmuştu.
Teravih namazından sonra uzun kış gecelerine rastlayan teravih sonrası sohbet yapardı. Sohbetlerini M. Asım Koksal'ın İslÂm Tarihi kitabı ile İmam ŞarÂnî'nin Tenbîhu'l-Muğterrin kitaplarından yapardı.
Fethullah Gulen Hocaefendi ve Ramazan
Hocaefendinin yakınında bulunanların gozlem ve ifadeleri icersinde "Hocaefendi'nin her ramazanın ilk gununden itibaren bir ibadet iştiyakına ve kulluk anlayışına bir kere daha şahit oluyoruz. Belki son yirmi senedir hemen her Ramazan başlangıcında olduğu gibi, bu sene de Kur'an ayı şafakta tullenmeye durduğu gunlerden itibaren doktorlar:
"Oruc tutmanız tehlikeli olabilir; Allah korusun, şeker krizi ve kanın pıhtılaşmasına bağlı damar tıkanıklığı ihtimali var." diyorlar. Boyle bir ikaz karşısında, ibadet aşığı Zat, bir kere daha tabiatını seslendiriyor: "Oruc tutmazsam o zaman zaten olurum!"
Huzunlu Gurbet'in garibi, gun boyu şeker ve tansiyonunu dengede tutabilmek icin cok gayret ediyor. İftarda ve sahurda ani şeker yukselmesini engellemek maksadıyla insulin iğnesi kullanıyor. Gun icinde meydana gelebilecek hipoglisemiye (hÂlsizliğe, aşırı terlemeye ve hafif baygınlığa yol acacak şekilde kanda normalden daha az şeker bulunması haline) mani olmak icin insulini belli bir dozda alması gerektiğinden dolayı her gun ince ince hesaplar yapıyor; iftarda kısa ve uzun tesirli karışım insulini, sahurda da sadece kısa tesirli olanını alarak kan şekerini normal sınırda tutmaya calışıyor. Şeker duzensizliğinden ve susuzluktan dolayı kanın pıhtılaşma eğilimi artması sebebiyle damar problemleri yaşamamak icin ictiği suyun miktarına bile cok dikkat ediyor. Ani şeker duşmesi ihtimaline binaen, tehlike anında hemen alabileceği konsantre şekerini de yanından ayırmıyor ama ağız yoluyla bir şey alıp orucunu bozma yerine, ihtiyac halinde şırınga yaparak kefaretten kurtulup sadece kaza tutma duşuncesiyle glucagon iğnesini de masasında hazır bekletiyor.
Duşunebiliyor musunuz, biz elimizde hurma iftar etmeyi beklerken, o insulinin aksine şekeri yukselten glucagonla ezan vaktini intizar ediyor ve bazı gunlerde orucunu onunla actığı da oluyor.
Genellikle, oğle namazından sonra ayakta kalacak derman bulamıyor. Namazı en arka safta, zorlukla tamamlıyor. Nafileleri oturarak kılıyor.
Ah o iftar vakitleri...
Gun guruba kayınca, artık kafasını taşıyacak kadar bile mecali olmuyor. Koltuğa yaslanıyor, başı bir tarafa duşmuş vaziyette durup ezanı bekliyor. Fakat o anda bile dudakları kıpırdıyor; vucudu yorgun olsa da gonlu dipdiri, Allah'a yoneliyor, derdini O'na dokuyor, istek ve ihtiyaclarını bir bir O'na arz ediyor... Onu o halde gorenlerin kimileri, derin bir nefis muhasebesi ve "Ben de oruc mu tutuyorum ki?" şeklindeki ic hesaplaşmasıyla, onun dualarına "amin" diyorlar; kimileri de aynı istek ve talepleri yanaklarından suzulen gozyaşlarına yukleyerek hal diliyle terennum ediyorlar. Kalpler ortak hislerle atıyor; o an tek bir duygu benlikleri sarıyor: "Ne olur Allah'ım, sadece Senin rızanı arayan ve ona ulaşmak icin bunca sıkıntıyı şerbet gibi yudumlayan şu kulunun dualarını kabul eyle!.."
__________________