Kul ister, Allah saptırır
Umit Şimşek
Onlara şu kimsenin haberini de oku: Biz ona Âyetlerimizi vermiştik. Ama o bundan sıyrılıp cıktı. Sonra şeytan onu peşine taktı; boylece azgının biri olup cıktı.
Dileseydik, onu Âyetlerimizle yuceltirdik. LÂkin o yere saplandı ve heveslerinin peşine duştu.
A’rÂf Sûresi
KUR’ÂN-I KERİM, bircok Âyetinde hidayetin de, dalÂletin de Allah’ın iznine bağlı olduğunu bildirir; Allah’ın dilediği kimseyi doğru yola eriştirdiğinden, dilediğini de saptırdığından soz eder.
Bu beyanların oncesini, sonrasını ve arka planını dikkate almayanlar icin bunun anlamını cozmek zordur. Boyle durumlarda “Allah dilediğini doğru yola iletiyor, dilediğini de saptırıyorsa, sapan kulun bunda ne gunahı var?” sorusu akıllara gelir.
Kur’Ân Âyetleri bir butun olarak alındığında ise, bu tur soruların cevapları da kendiliğinden ortaya cıkmaktadır. Cunku Kur’Ân’ın Âyetleri birbirine bakar, birbirini acıklar, birbirini tamamlar. Bizim tek başına ele aldığımız Âyetler, işte boyle bir butunden kesitlerdir. Bu kesitleri, ait olduğu butun ile birlikte incelediğimiz zaman herşey yerli yerine oturur ve rahatca anlaşılmaya başlar.
İşte, A’rÂf Sûresinin bu Âyetleri de, Allah’ın dilediği kulunu neden saptırdığı konusuna acıklık getiren Âyetler arasındadır. Burada, doğru yoldan sapmış bir kimsenin hikÂyesi kronolojik bir sıra icinde nakledilmekte ve bu sapma olayı icinde kulun iradesinin de, Allah’ın iradesinin de yeri acıkca belirlenmektedir.
Âyetin haber verdiğine gore, hikÂyenin kahramanı, başlangıc itibarıyla Allah’ın pek buyuk lutuflarına erişmiş bir kişidir. Bu kişinin kim olduğu onemli değildir; bu konuda sahih bir rivayet bulunmuyor. Her zamanda ve her toplumda boyle kimselerin var olabileceğini goz onune alarak, dikkatimizi gecmişteki bir hikÂye kahramanının kişiliğine değil, yaşamakta olduğumuz hayatta bu rolu ustlenmiş olanlara yoneltmeliyiz.
HikÂyenin başlangıcı icin “Biz ona Âyetlerimizi vermiştik” buyuruluyor. Bu cumlenin oznesi olan “Biz” sozcuğu Allah’a işaret etmektedir. Yani, sapmadan once, bu kişinin, Allah’ın lutfuna erişmiş olduğu bildirilmektedir.
Hadisenin bundan sonraki aşaması, “O bundan sıyrılıp cıktı” cumlesiyle ifade edilmiştir ki, bu cumlenin oznesi de “O”dur, yani hikÂyenin kahramanı olan kimsedir.
Ucuncu cumlede şeytan devreye giriyor ve Allah’ın Âyetlerinden sıyrılıp cıkan kişiyi peşine takıyor.
Dorduncu cumle ise hikÂye kahramanının vardığı noktayı ozetliyor: “Azgının biri olup cıktı.”
Bu ifadeler gayet acık bir şekilde gosteriyor ki, sozu gecen kişinin sapmasındaki sorumluluk, tumuyle kendisine aittir. Zira o, Allah’ın kendisine lutfettiği bir nimeti kendi iradesiyle reddetmiş, kendi bilincli cabasıyla o nimetten uzaklaşmıştır.
Allah’ın nimetini eliyle tepen kimsenin, bundan sonraki halinden dolayı Rabbini suclamasına imkÂn bulunmadığı gibi, sorumluluğu şeytanın uzerine yıkıp kurtulması da mumkun değildir. Zira şeytanın yararlanmasına elverişli zemini bizzat kendisi hazırlamıştır. Bu durum, daha başka Âyetlerde şoyle ifade edilmiştir:
İman eden ve Rablerine tevekkul edenler uzerinde şeytanın hicbir gucu yoktur.
Onun gucu, ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlara yeter.
Evet, şeytan onu peşine takıp azdırmıştır; ancak bu fırsatı şeytanın eline veren de onun kendisinden başkası değildir. Ozellikle, “Allah’ın Âyetlerini vermiş olduğu” bir kimsenin bunu cok iyi bilmesi gerekirdi.
Bundan sonraki Âyetin ilk cumleleri ise bu hikÂyeyi ozetleyen cumlelerdir:
“Dileseydik Biz onu Âyetlerimizle yuceltirdik. LÂkin o yere saplandı ve heveslerinin peşine duştu.”
O ne kadar Allah’ın Âyetlerinden sıyrılıp cıkmak istese, şeytan da onu azdırmak icin ne kadar caba harcasa, Allah dilemedikce o da, şeytan da istediklerini yapamazdı. Zira kendi dilediği şeyi Allah’a zorla kabul ettirecek, Allah’ın dilemediği birşeyi gercekleştirebilecek bir kudrete kimse sahip değildir. Azmak isteyen de ancak Allah’ın ona fırsat vermesi halinde azgınlaşabilir. Onun icin, azmakla, nankorluk etmekle, isyan etmekle kimse Allah’a karşı bir zafer elde ettiğini duşunmemelidir.
Allah dileseydi, elbette o azgın kişiyi yine Âyetleriyle yuceltirdi. Ancak bunu dilememiştir. Cunku o kişi, semÂvî olan şeyi bırakmış, arzî olana, yani dunyanın menfaatine saplanmış, kendi heveslerinin peşine duşmuştur. Bu tercihi bilincli bir şekilde yapan kul ise, Allah’ın lutuflarına lÂyık olmadığını kendi iradesiyle ortaya koymuş, yuce Allah’ın iradesi de o kula istediği ve lÂyık olduğu şeyi vermek şeklinde tecellî etmiştir.
Bu hikÂye, daha başka dersler de icermekle birlikte, kronolojik seyri itibarıyla şunu ortaya koyuyor ki, kulun doğru yolu bulması gibi sapması da tamamen Allah’ın iradesine tÂbidir, ancak kulun kendi ozgur seciminin bir sonucudur. Bu hakikat daha başka Âyetlerde, ozetlenmiş şekilde tekrarlanır—bundan iki Âyet sonrasında olduğu gibi:
Allah kime hidayet verirse, işte o doğru yoldadır. Kimi saptırırsa, onlar da
husrana duşmuş olanlardır.
İşte, Kur’Ân’ın bu beyanlarını okurken, onların boyle bir arka planının bulunduğunu hatırlar ve bu ifadeleri oncesi ve sonrasıyla birlikte dikkate alırsak, onları doğru bir şekilde anlamakta zorlanmayız
__________________
Kul ister, Allah saptırır
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kul ister, Allah saptırır