İnanan kimsenin ustunluğu
Umit Şimşek

Gevşemeyin ve uzulmeyin. Eğer inanmış kimselerseniz, ustun olan sizsiniz.
Âl-i İmrÂn Sûresi

YUCE ALLAH’IN mu’min kullarına verdiği değer, Kur’Ân’ın pek cok Âyetinde acıkca dile getirilir. Bu Âyetlerden birisi de, inananları kesin bir ustunlukle niteleyen bu Âyet-i kerimedir.

Âyet-i kerime, ustunluğu, doğrudan doğruya imandan gelen bir ozellik olarak dikkatimize sunuyor. Bu ustunluk, bir sure sonra ele gececek olan bir ustunluk değildir. İnsanın eğer talihi yaver giderse yakalayacağı veya başka bir Âlemde erişeceği bir ustunluk de değildir.
Veya, bu Âyetin inişi sırasında ona muhatap olan az sayıdaki insanlara ozgu bir ustunluk de değildir.

Bu, iman eden bir kula, imanıyla beraber Allah’ın bahşettiği bir ustunluktur.

O, zaten insan olarak seckin bir yaratılışla, diğer mahlûkattan farklı ozelliklerle donatılmış, goklerde ve yerde ne varsa hepsi onun hizmetine sunulmuştur. Mu’min olarak ise, kendisine bunca nimetleri bağışlayan Rabbinin cağrısına kulak vermiş, Ona şukur ve hamdle mukabele etmiş, Rabbi de onu huzuruna alarak hitabıyla, konuşmasıyla, cok ozel lutuflarıyla şereflendirmiştir.

İnanan kulun ustunluğu, bu dunyanın olculeriyle takdir edilebilecek bir nitelik değildir. Cunku o, iman vasıtasıyla, doğrudan doğruya Âlemlerin Rabbine bağlanan, Ona muhatap olan, Ona mensup olan, Ona dayanan aziz bir varlıktır. Goklerin ve yerin egemenliği karşısında bu kucucuk gezegenin gelip gecici hadiseleri ne anlam taşır, boyle bir ustunluğe ne zarar verir?

Şu kadar var ki, Yuce Allah’ın mu’min kuluna lÂyık gorduğu bu ustunluğe, kul, imanının gucu ve kendi cabası nispetinde erişecektir.

Evet, Âlemlerin Rabbi, iman eden kullarına pek buyuk bir şeref bağışlamış, onları başka varlıklardan cok ustun nimet mertebelerine eriştirmiştir.

Ancak bu nimetler bir fiyat ister. Kulun da Rabbinden gelen bu lutuflara cevap vererek, onlara lÂyık bir caba harcaması, alın teri dokmesi, bu fiyatı odemekten kacınmaması gerekir.

İşte, bu Âyet, ozlu bir şekilde, mu’minin ustunluğu icin odenecek fiyatı bildiriyor:

“Gevşemeyin ve uzulmeyin.”

Başka bir deyişle: Rabbinizin rahmetinden asla umidinizi kesmeyin, gelip gecici sıkıntılarla sarsılmayın. Ve uzerinize duşen cabayı gostermekte, imanınızın gereği olan işleri yapmakta asla gevşekliğe duşmeyin!

Bu dunya bir imtihan dunyasıdır. Bu Âyetin devamındaki Âyetler de bu hakikate işaret etmekte ve dunya hayatındaki sıkıntılarla Allah’ın kullarını sınamakta olduğunu bildirmektedir. Aynı hakikati dile getiren daha başka Âyetler de vardır. Bu Âyet ise, peşin peşin mu’min kulun ustunluğunu vurgulamak suretiyle şu hakikati de dile getiriyor ki, bu dunyada mu’minin cektiği sıkıntılar veya kÂfirin kazandığı başarılar, kÂfirlerde bir ustunluk olduğu yahut Allah’ın mu’minlere değer vermediği anlamına gelmez. Onun icin, cetin şartlar ve zor zamanlar, inanan kulların imanına da, ozguvenine de, şevk ve gayretine de asla tesir etmemelidir.

Bu Âyetin bir başka kayda değer yonu de, Uhud Savaşı sonrasında inen Âyetler arasında oluşudur. Uhud Savaşı, bir zaferle sonuclanmak uzereyken, mu’minlerin kendi kusurları sebebiyle yenilgiye donuşmuştu. LÂkin bu konudaki Âyetler, mu’minlere, bu yenilgiden alınacak dersleri hatırlatmakla birlikte, şiddetli ifadeler kullanmamış, tam tersine, tesellî eden, umit veren, ozguven aşılayan bir uslûpla onları tekrar hayatın icine cekmiş ve şevk icinde yeni hedeflere sevk etmiştir.

Bu uslûptan ve bu yontemden herkesin, ozellikle irşad makamında bulunanların ve yoneticilerin alması gereken dersler vardır. Onlara da, sorumlulukları altındaki insanlarla beraber birtakım sıkıntılara duştukleri zaman, nasıl bir tavırla o insanlara yonelmeleri gerektiğini, bu Âyetler pek guzel orneklerle gostermektedir.

Diğer yandan, herbir mu’minin de bu Âyet-i kerimeden bir nasibi vardır ki, bu nasibin bir kısmı ozguven, bir kısmı da yukumluluk demektir.

Bu Âyet, mu’mine bir ozguven aşılar. Cunku o, doğrudan doğruya Âlemlerin Rabbinden gelen bir hitaptır ve mu’min kula “Sen ustunsun” diyerek bir rutbe bahşetmektedir.

Ancak bu rutbenin getirdiği bir de yukumluluk vardır ki, o da, imana uygun bir şekilde yaşamak, imanın gereğini hal ve hareketlerde sergilemektir.

Bu ise, şartlar ne olursa olsun, calışmak, cabalamak demektir.

Zira dunyanın sıkıntıları, bir mu’min icin uzun boylu uzulmeye değer şeyler değildir. Eğer mu’min boyle şeyler icin ah vah ederek, ağlayıp sızlanarak enerjisini tuketmezse, gevşeyip uzulmezse, ona gosterilen yuce hedefler doğrultusunda caba harcamaktan geri, Rabbinin ona lÂyık gorduğu ustunluğu sadece ebedî Âlemde değil, bu dunyanın her halinde de yakalayabilir
__________________