Kulluk edebi; hat ve kusurları nefsinden, butun muvaffakıyetleri ise Allah’tan bilmeyi gerektirir.

Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur:

“«Amel işlemen gerekmez!» demiyorum. LÂkin yaptığın ameli acaba sen mi yapıyorsun, yoksa sana yaptırılıyor mu, bunu bilmen gerekir. Aslında kul, AllÂh’ın sermayesiyle ticaret yapmaktadır. Sermayeyi AllÂh’a verip gittiğinde, evvel de Allah, Âhir de Allah, ortası da Allah’tır. Ticaretin O’nun sÂyesinde kÂr eder, senin sÂyende değil! Pazarda kendisi icin pay gorene, oraya yol yoktur.” [1]

[Kulluk edebi; hat ve kusurları nefsinden, butun muvaffakıyetleri ise Allah’tan bilmeyi gerektirir.

Unutmamalıyız ki hepimiz yoktan var edildik. Var olmak icin ve milyonlarca varlık icinde eşref-i mahlûkat olan “insan” kılınmak icin bir bedel odemedik. Rabbimiz bize farkında olduğumuz ve olmadığımız sayısız lûtuflarını meccÂnen ve keremen ihsÂn eyledi.

O’na şukur icin yaptığımız ibadet, tÂat, hizmet ve amel-i sÂlihler de O’nun bize bir lûtfu. Zira O bize bu yolda guc ve imkÂn verdiği icin biz bunlara muvaffak kılınıyoruz. Dolayısıyla kendimize Âit hicbir sermayemiz yok. Sırf AllÂh’ın bize verdikleriyle, O’nun rızÂsını celbetmeye calışıyoruz.

Bir duşunelim: CenÂb-ı Hak bize goz nîmetini lûtfetmese biz nasıl gorebilirdik? Vucûdumuza guc-kuvvet vermese biz nasıl bir şeyler elde edebilirdik? Bize tefekkur melekelerini vermese nasıl duşunebilirdik?..

VelhÂsıl, elimizde ne kadar guc ve sermaye varsa hepsi CenÂb-ı Hakk’a Âit. Bu sebeple bir muslumanın lugatinde “ben” olmayacak. Gonlunde benlik dÂvÂsı bulunmayacak. Kulluğunu unutmayacak. Elindeki butun nîmetleri Hak’tan bilecek; “Ben yaptım, ben kazandım!” demeyip dÂimÂ; “Sen lûtfettin y Rabbi; bu, Rabbimin fazlındandır!” diyecek…

HZ. MUSA’YI (A.S.) ‘BEN’LİKTEN KURTARAN KONUŞMA

RivÂyete gore CenÂb-ı Hak, Hazret-i MûsÂ’ya:

“Firavun’a git; cunku o iyice azdı…” (TÂhÂ, 24) buyurduğu zaman Mûs -aleyhisselÂm-, Âile efradını ve davarlarını zÂhirde emÂnet edeceği bir kimse olmadığından:

“–YÂ Rabbi! Ev halkım ve davarlarım ne olacak?” dedi.

Bunun uzerine CenÂb-ı Hak şoyle buyurdu:

“–Ey MûsÂ! Ben’i bulduktan sonra başka ne istersin? Sen Ben’im emrimi edÂya koş! Bana bağlan ve teslîmiyet goster! İstersem, kurdu koyunlarına coban yapar ve meleklerimi de Âilene muhÂfız kılarım.

Ey MûsÂ! Nedir bu duşunduğun? Annen Sen’i denize bıraktığı zaman Sen’i kim kurtardı? Bundan sonra Sen’i annene tekrar kim kavuşturdu? Hani sen, birini kaz ile oldurmuştun de Firavun Sen’i aramaya koyulmuş ve oldurmeye azmetmişti; o vakit Sen’i ondan kim muhafaza etti?..”

Mûs -aleyhisselÂm- bu sozleri hem dinliyor, hem de her cumlenin sonunda:

“–SEN, SEN, SEN YÂ RABBİ!..” diyordu.[2]]



[1] AttÂr, Tezkiretu’l-EvliyÂ, s. 625.

[2] Ahmed er-RufÂî, HÂletu Ehli’l-Hakîkati MeallÂh, s. 337.



Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları

__________________