TEKERRUR EDEN TARIH ISIGINDA KAVRAMLAR:
DIN, AHLAK VE UYGARLIK

Gecmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrur" diye tarif ediyorlar;
Hic ibret alınsaydı, tekerrur mu ederdi? [Safahat: Yedinci Kitap]

Istiklal Sairimiz Mehmet Akif Ersoy, yukaridaki dizeleriyle, bizi tarihin isiginda tekerrur etmemesi gereken olumsuz hadiselerin kaynaginda bulunan din, ahlak ve uygarlik (medeniyet) kavramlarinin dogru anlasilmasina ve gerekli onlemlerin alinmasina uyari niteliginde insanligi onlem almaya davet etmektedir. Butun bilimlerin merkezinde insan vardir. Fen bilimlerinin ve teknolojik yeniliklerin hedefi; toplum refahinin, insan huzur ve mutlulugunun daha ileri duzeylere ulastirilmasidir. Sosyal bilimler, adi ustunde insan davranislarini ve toplumsal iliskilerini yine insanin yararina arastririr. Iktisat Bilimi, kendisini fen bilimleri gibi gibi kabul edecek sekilde herseyi formule etme ve denklem haline getirme aliskanligina sahiptir. Ancak; giderek Rasyonel Beklentiler gibi hatta Dissalliklar icinde dikkate alinan Cevresel Etkiler gibi gunumuz Iktisat Biliminde, sayisal degerler ile olculmesi zor unsurlar da yer almaktadir. Bu yaklasim; belki de tekerrur eden tarihin, ibret alinip eksiklerini ve yanlislarini duzeltecek sekilde tekerrur etmemesini saglayacak dogru adimlardir.
Tekerrur eden tarih icinde takilip kalmak da diger bir hatadir. Islam medeniyetinin Avrupa’nin Ortacag karanliginda kaldigi bir donemde bilimin temellerini attigini ve kaynaklik ettigini herkes kabul etmektedir (1). Ancak; bu durum, gunumuz uygarligina tamamen karsi cikilmasina yol acmamalidir. Ayni zamanda; sadece Mehmet Akif’in dedigi “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!” sozunu alarak bugunku medeniyeti tamamen menfi algilamamak gerekir. Esasen, yine Mehmet Akif bu konuyu su dizeleriyle aydinlatmistir: "Alınız ilmini Garb'ın, alınız sanatını, Veriniz hem de mesÂinize son sur'atini" (Suleymaniye Kursusunde/s.1-87). Nitekim Bediuzzaman Said Nursi medeniyetin iyilik ve kotuluklerini dogru secerek ikili ayrimi ile (2) konuya bakmak uygun olacaktir.
Turkiye’de hukuk alaninda Devletler Hukuku konusunda yetismis az sayida hukukcumuz oldugunu duymustum. Medeniyetlerin tarihi incelenirken dikkat edilmesi gereken husus, her devletin farkli birikimlerinin bulunmasi hususudur. Bu itibarla, devletlerin her birinin gecmisinden miras kalan ve bugunun hukuk kurallarini sekillerinden kendine has gelenekleri vardir. Dolayisiyla ahlak kurallarini bir devletten ornek almak ve cihansumul bir kaliba sokmak uygun olmayacaktir. Ornegin; Afrika’da bir ulkede resmi karsilamada erkeklerin dudak dudaga opusmesinin gelenek oldugunu duymustum. Bu nedenle, ahlak normlarini dinin tanimlariyla genellemek mantiken daha dogru olacaktir. Voltaire’in dedigi gibi din, zaten kisiler arasindaki iliskileri duzenlerken ‘yap’ ve ‘yapma’lar ile ahlak ilkelerini ortaya koymaktadir: “Ben doğal din ile insan ırkına uygun ahlak ilkelerini anlıyorum.” Tanri’nin Hz. Adem ile baslayan Peygamberler Zincirinin Son Halkasi Hz Muhammed ile kiyamete kadar Son Din olarak insanliga sundugu Islam Dini’nin kutsal kitabi Kuran’da Allah, Son Elcisine "Hic suphesiz buyuk bir ahlak uzerindesin sen" (Kalem Suresi, Ayet:4) diye seslenmektedir.
SONUC:
Mehmet Akif’in uyarisiyla tekerrur eden tarihten alinacak ibret veya onlem ile; dunyada uygarliklarin ve insanligin kalici baris, huzur ve refah icinde yasamasi saglanabilecektir. Uygarliklarin ne kadar ileri teknoloji ve bilimsel buluslar ile gelismesi mumkunse, bu da bilimin ve teknolojinin merkezindeki insanin ve toplumun hakca ve adil bolusumu iyi ahlak zemininde olabilecektir. Buna gore; ahlak kurallarinin evrensel hale getirilmesi, din faktorunun benimsenmesi halinde mumkun olacagi dikkate alindiginda; dinin genc nesle ve tum insanliga ogretilmesine, son din Islam’in yeniden medeniyet babaligini gosterip objektif mesajinin iyi anlasilmasina ve bu yolda caba gosterilmesine ve dolayisiyla gelecekte ayni yanlis ve yanilgilarin tekerrur etmemesine ihtiyac bulunmaktadir.

1- http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=11386
''Batı uygarlığı, İslam medeniyetinin cocuğudur'' baslikli yazida Ibrahim Balta basligin kaynagini acikliyor: “Sezgin, halen Goethe Universitesi Arap-İslam Bilimleri Enstitusu Direktoru. Dunyada bu alandaki en onemli kaynak eser olan ve 12 cilde ulaşan İslam İlimleri Tarihi adlı kitabı Turkce"ye cevrilmediği icin ulkemizde bilinmiyor. Prof. Sezgin ile İstanbul"da, Ayasofya ile Sultanahmet arasında bir cay bahcesinde sohbet ettik. İki şaheser arasında Sezgin, Turkiye"nin hic alışık olmadığı sozleri "bilimsel sonuclar" diye anlattı.
Sezgin, "Ben 60 yılımı verdim. Ama milletler icin zaman bir insanın omrunden ibaret değil" dediği araştırmalarının neticesini, "Bugunku Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin muayyen şartlar icerisinde, muayyen bir devirden sonra, başka iktisadi ve jeopolitik şartlar altında ortaya cıkan devamından ibarettir. Ben Avrupa medeniyetini, bazı adetleri bir tarafa bırakılırsa yabancı bulmuyorum. Avrupa medeniyeti İslam medeniyetinin bir cocuğu. Bu cocuğu duşman bulmamak, onu sevmek, o cocuğun geliştirdiği bazı şeyleri gormek, muspetse almak ve onlara dayanarak yeni hamleler yapmak lazım" şeklinde acıklıyor.” Diger bir cok orneklerin (*) yaninda ornek olarak denizciligi veriyor: “Bugun bilinenin aksine coğu modern bilimin kuruluşu bundan yuz, iki yuzyıl oncesine değil, 9 ile 16. yuzyıllarda yaşamış İslam bilginlerine dayanıyor. Portekizlilere mal edilen modern denizcilik bilimi icin Sezgin, "Yuzde yuz İslam bilginlerine ait. Bundan hic şupheniz olmasın. Modern denizcilik İslam dunyasının bir malı. İslam dunyasının bir başarısı" diyor.”
(*): Sezgin, İslam bilginlerinin bilimsel buluşlarına dair şu ornekleri veriyor:
Sinus: Arapcadaki cib terimi, Latinceye cep manasına gelen sinus olarak tercume edildi.
Kimya: Cabir Bin Hayyan, kantitatif ve kalitatif prensiplere dayanan bir bilim olarak kimyayı kurdu. Batı, Hayyan’ın kurduğu seviyeye 900 ila bin sene sonra ulaştı. Cabir aynı zamanda butun insani duyguların matematiksel olarak olculebileceğine inanıyor, bunu da ilmul mizan olarak adlandırıyordu.
İlk rasathane: Bugunku anlamıyla ilk uzay gozlemevi Halife Me’mun zamanında (Miladi 9. asırda) Bağdat ve Şam’da birer adet olmak uzere kuruldu.
Ekvatorun uzunluğu: Yine Halife Me’mun zamanında ekvatorun uzunluğu ilk defa bugun de bildiğimiz şekliyle 40 bin kilometre olarak olculdu.
İlk dunya haritası: Halife Me’mun doneminde 70 bilginden oluşan bir heyet Batlamyos’unkinden farkı olmayan enlem ve boylamları, karaları ve denizlere doğru bir dunya haritası cizdi.
Matematik: 950 yılında Ebu Cafer el Hazin adlı matematikci ve astronom parabol konstruksiyonu kullanmak suretiyle ucuncu dereceden bir denklemi cozdu. 11. asrın ilk yarısında İbnul Heytem bir optik problemini dorduncu dereceden bir denklemle cozdu. Kucuk bir yanlışlıkla Latinceye de cevrilen problem Avrupalıları "Problema Alhazeni" adı altında 13. asırdan 19. asra kadar uğraştırdı. Avrupalılar İbnul Heytem’in cozumunu ancak 19. yuzyılda kavrayabildi. 11. asrın sonlarında Omer Hayyam’ın ucuncu dereceden denklemleri sisteme bağlayan kitabının benzeri, Avrupa’da 17. asırda Rene Descartes, Frans Van Schoooten ve Edmund Halley tarafından yazılabildi. Avrupalı matematik tarihcisi Johannes Tropfke, Descartes’larin yeni bulduklarını zannettikleri konuları Hayyam"ın cok onceden yazdığını, aradan gecen zamanda Avrupalıların boşuna caba gosterdiğini yazdı.
Astronomi: 9. asırda Guneş'le Dunya'nın yıllık en uzak mesafesinin sabit olmayıp değişken olduğunu fark eden Muslumanlar yorungedeki ilerlemenin 12.09 saniye olduğunu saptadı. Gunumuzde bu değer 11.46 saniye olarak biliniyor. Avrupa"da Jahonn Kepler, 17. yuzyılda henuz Muslumanların kitaplarında gorduğu bu sonuca nasıl ulaştıklarını anlayabilmek icin cağdaşı bilimadamlarıyla yazışıyordu. Tahran’daki rasathanede 10 asırda tespit edilen Dunya'nın ekseninin surekli azaldığı bilgisine Avrupalılar ancak 19. asırda gok mekaniği bilimiyle ulaşabildi. İslam astronomi bilginlerinin kitaplarının tercumesinin Kopernik’e ulaştığını bugunku nesiller bundan henuz yarım asır once oğrenebildi.
Trigonometri: 15. asırda yaşayan Alman Johannes Regiomontanus"un adını taşıyan trigonometri ilminin kurucusunun, 13. asırda yaşayan Nasiruddin et Tusi olduğunu yine Alman matematik tarihcisi Anton von Braunmuhl ortaya cıkardı.
Coğrafya: El Biruni 11. asırda dunyanın enlem ve boylam derecelerini 6 ile 40 dakika arasında değişen kucuk yanlışlıklarla hesapladı. Bu kucuk yanlışlıklar ancak 20. asırda duzeltilebildi. Engin denizlerde koordinat hesaplama yontemini Muslumanlar 15. asırda yapabilirken Batı bunu 20. asırda oğrenebildi.
Tıp: 11. asırda Tunuslu bir tacir olarak İtalya’ya giden, sonradan Constantinus Africanus adını alan kişi, Monte Cassino manastırına kapandı. Bu zat Tunus’a gidip 3 yıl sonra İslam bilginlerine ait 25 tıp kitabıyla Salerno"ya donmuştu. Monte Cassino Manastırına kapandıktan sonra kitapları Latinceye tercume ettirdi. O kitaplar ya kendi veya eski Yunan otoritelerinin adıyla yayınlandı. İtalya, İslam medeniyeti ve biliminin Avrupa’ya aktarılmasında bir istasyon gorevi gordu.
Leonardo’nun resimleri: Meşhur Leonardo da Vinci’nin resimlerini cizdiği aletler ve matematik hesapları, İslam alimlerinin buluşuydu. Da Vinci, bu bilgileri kullanarak devrine gore inanılmaz kabul edilen resimlerini cizebildi. Halbuki Leonardo’nun İslam bilginlerinin buluş ve bilgilerini kullandığı kabul edilse resimlerinin cozulemeyen sırları aydınlanmış olacak.

2- http://www.karakalem.net/?article=67
Eski Said’de şoyle bir ikili ayrım da gore carpar: ‘mehasin-i medeniyet’ ve ‘mesavi-i medeniyet.’ Yani, medeniyetin iyilikleri ile medeniyetin kotulukleri. Bu ayrımla birlikte, hangi unvanla sozunu etmiş olursa olsun, Avrupa medeniyetine karşı kesin bir tavır da sergilemez. Genelde, Avrupa hayranı cağdaşlarının medeniyetin sefahetine ve diğer kotu taraflarına olan duşkunluklerinden rahatsız olur. Avrupa medeniyetinin insan nefsini okşayan sefahetine yonelenlere gelişmemiş cocuk nazarıyla bakar. Cocukluk tabiatı ile, heva ve heves ile, medeniyetin aldatıcı gunah ve kotuluklerini iyilikleri zannettiklerini soyler. Cağdaşlarının yaşantılarında dinin yerini medeniyetin aldığını da gormuş olmalı ki, devamla, medeniyetin butun hakikatlı guzelliklerinin İslÂm’da ya acıkca, ya zımnen var olduğunu; keza, İslÂm’ın ya onlara izin verdiğini veya onların daha da guzelini icerdiğini vurgular. Bu sozler, medeniyeti dine tercih edenlere karşı, medeniyetin İslÂm dinine bir alternatif olmaması gerektiğine dair ciddi bir uyarı hukmundedir.
__________________