"Yerde yuruyen hicbir canlı haric kalmamak uzere, rızıkları Allah'ın ustunedir..." (Hud,6).
"Nice canlı mahlukat vardır ki, rızkını kendisi taşımıyor. Onu da sizi de Allah rızıklandırıyor. O hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir" (Ankebut,60).
Yukarıdaki ayetlerin ifadesine gore, butun canlıları omurleri boyunca rızıklandıran Allah'tır. Yaşadıkları surece de rızıklarını verir, yani rızık, Allah'ın garantisi altındadır.
Evet, sonsuz rahmet sahibi olan Cenab-ı Hak, yeryuzunu bir nimet sofrası olarak sermiş ve canlıları da bu ziyafete davet etmiştir. Bu ziyafetten, gozle gorulemeyecek kadar kucuk olan mikroplar istifade ettiği gibi, tonlarca ağırlıkta olan balinalar da faydalanırlar. Biyoloji ilminin tespit edebildiği kadarıyla, yeryuzunde 2 milyondan fazla bitki ve hayvan turu bulunur. Her bir turun de sonsuz denecek kadar cok sayıda fertleri vardır. Her birisinin midesi farklı, hisleri ve zevk aldığı besinleri farklı olduğu gibi, sofrası da farklıdır. Bu kadar canlıyı her gun mukemmel olarak kim doyuruyor?
Butun canlıların rızkının Allah tarafından verildiğinin en guzel misali, acizlerin cok daha mukemmel beslenmesidir. Mesela, anne rahmindeki cocuk kuvvetten tamamen mahrumdur. Fakat gobek vasıtasıyla en guzel bir şekilde beslenir. Dunyaya gozlerini acınca, birazcık kuvvet kazanır ve o kapı kapanır. Bu defa da ağız yoluyla, memeler musluğundan cıkan saf ve gıdalı bir sutle beslenir. Bebeğin yaşaması icin gerekli olan yağlar, proteinler, karbonhidratlar gibi butun gıdaları ihtiva eden bu sutte sadece demir ve bakır bulunmaz. Bu elementler de, butun canlıların rızkına kefil olan Allah tarafından, yavru daha ana rahminde iken onun vucudunda depolanır. Ve bu işlem, 6 ay kadar devam eder.
Bu kanun, sadece insan yavruları icin mi gecerlidir?.. Hayır. Butun canlılarda benzer kanunları gormek mumkundur. Ormanın kralı unvanıyla her canlıyı titreten aslan, bir rızık bulduğu zaman kendisi yemez, ac yavrusuna getirir. Tavuk bulduğu darı tanesini civcivine verir.
Rezzakiyet (rızık verme) kanunu, kainatta umumi bir şekilde devam eder. İnsanlar oksijen alıp karbondioksit verirken, bitkiler de karbondioksit alıp oksijen verirler. Bu bitkiler topraktan bazı maddeleri alarak, guneş ışığı sayesinde organik maddeleri meydana getirirler. Bitkiler, hayvanlar icin rızık oldukları gibi, hayvanların bir kısmı diğer hayvanların, bir kısmı da insanların rızkıdır. Besin zincirindeki bu kanun devamlılık arz eder ve boylece yeryuzunde rızkı verilmeyen hicbir mahluk kalmaz.
Allah'ın butun canlıların rızkına kefil olduğunu yukarıda belirtmiştik. "Peki, aclıktan olenlerin olduğu soyleniyor. Bunun ilmi izahı nasıldır?" sorusu hatıra gelebilir. Bu hususu değişik cihetlerden ele almak mumkun. İnsan vucuduna alınan gıdaların bir kısmı glikojen ve yağ halinde depolanır. Bu depolar aclık durumunda harcanır. Depolardaki gıdalar, insanın oldukca uzun bir sure yaşamasını sağlar. Doktor Dewey'in bu hususta yaptığı araştırma, oldukca ilgi cekicidir. Dort yaşlarında iki cocuk dikkatsizlikle ilac ictiklerinden, yemek boruları ve midelerinde yanıklar meydana gelmiş ve yemek yiyemez olmuşlardı. Zayıf ve narin olan birinci cocuk, vucudundaki ihtiyatları kullanarak 75 gun yaşadı. Daha kuvvetli olan ikinci cocuk ise 90 gun dayandı.
Uzun sureli aclıklarla alakalı bir araştırma yapan Doktor Bertholet'in elde ettiği sonuclar da kayda değer. Buna gore uzun suren aclık durumlarında hasıl olan kilo kaybı, bilhassa yağ ve dalak gibi hayati onemi az olan organ ve dokularda meydana gelir. Bu araştırma sonucları; uzun suren aclıklarda vucut tarafından; yağın % 97'sinin, dalağın % 63'unun, karaciğerin % 56'sının, adalelerin % 30'unun ve kanın % 17'sinin kullanıldığını gostermiştir. Halbuki aynı araştırmada, insan icin hayati oneme sahip olan beyin ve sinirlerde, herhangi bir ağırlık kaybının olmadığı tespit edilmiştir. Bu da gosteriyor ki, aclık anında vucut icin hayati oneme haiz organlardan değil, diğerlerinden harcama yapılmaktadır. Boyle bir aclık durumunda yağların, keton cisimlerine cevrildiği ve beyin hucrelerinin imdadına gonderildiği, son yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.
Bu konuda yapılan denemeler, hicbir şey yemeden ortalama 80 gun kadar yaşanabileceğini gostermiştir. Yalnız gıdanın kesilmesi birdenbire olmamalıdır. Aksi taktirde alışılmış olan adetin terkinde vucut zayıf duşup, olume goturebilir. Bu hususu İbn-i Haldun şoyle ifade eder: "Kıtlık gorulen yerlerde cok yemeye alışanlar, az yemeye alışanlardan cok fazla kayıp verirler. Onları olduren, karşılaştıkları kıtlık değil, daha once alışmış oldukları tokluktur".(4)
Dunyada aclıktan olduğu soylenen insanların % 20'sini Hindistan'da, % 35'ini ise Afrika'da yaşayan bir yaşının altındaki cocukların meydana getirdiği ifade edilmektedir. Anlaşılan odur ki, insan vucudunda ve cevresinde her an hazır bekleyen mikroplar, vucudun zayıf olduğu anlarda hemen bedene hakim olarak onu alt edebilmektedir. Ozellikle cocuklar bu hususta en zayıf durumda olduklarından, fazla oranda olume maruz kalırlar. O halde aclıktan olduğu soylenenler, rızkın bitmesinden değil, rızkın azalmasından meydana gelen hastalıklardan olurler.
Bu hususta, Prof. Dr. Sabahattin Zaim şu ifadeleri kullanır: Gıda istihsalinin (uretiminin) en yetersiz olduğu Uzakdoğu, Guney Amerika ve Afrika'da dahi, son 30 yılda nufus başına gıda uretim miktarının duşmeyip sabit kaldığını, diğer bolgelerde ise % 16 ile % 50 arasında arttığını ifade etmektedir. Aynı eserde, dunyanın bazı bolgelerinde ac sayılacak insanların varlığı, insan faktorunden azami istifade edilmeyişiyle acıklanmaktadır. Bu gibi ulkelerde, uretim faktorlerinden olan sermayenin bol olduğuna işaret edilir. Bu arada gelişme icin kaynaklarda ve diğer imkanlarda gorulen inkişafların, butun ulkelerde, milli gelirin nufustan daha hızlı artmasını sağlayacak durumda bulunduğu belirtilir.(5)
Bu konuda İngiltere'de yapılan araştırma sonuclarına gore, yeterli gubre kullanımı ile gıda uretimini en az 10 kat artırmak mumkun olabilecektir. Bu ise yaklaşık 31.5 milyar insanın beslenmesine imkan sağlamak demektir. (6)



1. Hud Suresi,6
2. Ankebut Suresi, 60
3. Tekman, Ş. ve Omer, N., Genel Biyokimya, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1981
4. Canan, İ.; Hz.Peygamber' in Sunnetinde Terbiye, Ucuncu Baskı, 1984.
5. Zaim, S.; Siyasi, İktisadi ve Sosyal Yonleriyle Turkiye' de Nufus Meselesi, 1973
6. Ergullu, E.; Geleceğin Buyuk Sorunu Aclık, Milliyet Gazetesi, 21.12.1982.
__________________