Ecel, bir varlığın kendi şartları ve kendi buutları icinde gecireceği surenin sonu ve o varlığın hayatının bitimi demektir. Sonradan var olan her şey. aslında boyle bir "son" ve "bitim" yazısıyla dunyaya gelir.
Varlığın akıp gidişi icinde, başlangıcla bitimi birbirinden ayırmak mumkun değildir. her şey, bir damla gibi er gec toprağın bağrına duşer, erir. Ve bir ırmak gibi er gec akar bir denize karışır.
Bu, hemen butun varlıkların ortak alın yazısıdır. Bu yazı ile her varlık gun yuzune cıkar ve yine bu yazı ile geldiği gibi ayrılır gider.
Başlangıclar bitimin emÂresi; sonradan meydana gelişler, sona erişin esasıdır. Başlangıcı olmayanın sonu da yoktur. Ezelî olandır ki, ancak ebedî olan da Odur.
Sonradan meydana gelen her şeyin varlığına hukmeden, onu belli bir programla bu Âleme gonderip ve her şeyini gorup gozeten bir Yuce Varlıktır ki; butun bu gelip gitmelerin, doğup batmaların dışındadır. Olmuş, olacak butun muddetler ve sureler de, O nun tasarrufu altındadır.
Bu îtibarla da, ne gelmelere ne gitmelere "tabiî" demek doğru olmayacağı gibi, Âfetler ve onlara bağlı hÂdiselere de "tabiî" demek katiyen uygun değildir. Eşyanın varlığa mazhariyeti, hÂrici bir emir ve irÂde ile ve aynı zamanda bir gorev cizgisinde cereyan etmektedir.
İnsan, hayvan, nebÂt ve diğer butun varlıklar, kendilerine hukmeden bir kudretle gun yuzune cıkar, teşhir ve ayinedarlık vazifelerini yerine getirir, sonra yerlerini başkalarına bırakarak sahneden silinip giderler.
Bu Âlemde, hem doğuşlar, hem de oluşler birer teşhir, birer imtihan olarak cereyan etmektedir. Her şeyin varlığa erişi, gizli bir Mevcûdun apacık delil ve tercumanı olduğu gibi, muddet hitÂmında ayrılıp gitmesi de, evveli olmayan O gizli varlığın, ebediyet ve olumsuzluğune delÂlet etmektedir. Evet, hicten ve yoktan varlığa eren biz ve her şey, varlığımızla birinin varlığını; gormemiz, duymamız ve bilmemizle, goren; bir hayatboyu sırtımızda emÂnet olarak taşıdığımız her şeyi terk edip gitmekle de, bir bir gelip bir bir gidenlere, gidip de gelmeyenlere karşılık, gaybî olan bir "BİR"i gostermekteyiz. "O" dur ki, hanginiz daha guzel iş yapacağınızın imtihanını vermek icin, hayatı ve olumu yaratmıştır."(Mulk suresi, 2.) meÂlen)
Gelişin sırrını kavrama, bulunuşun imtihanını verme ve gidişe hazır olma. İşte insan icin onemli olan da budur.
Şimdi bu kucuk hazırlıktan sonra, konumuz olan "Bir anda olenlerin hepsinin eceli birden mi gelmiştir?" konusunu ele alalım:
Evet hepsinin eceli birden gelmiştir. Ve boyle olması icin de ciddî ve kayda değer hicbir engel yoktur. Varlığı, butunuyle elinde tutan Yuce ZÂt, zerrelerden sistemlere kadar her şeyi ve herkesi kendi kaderi icinde birden var ettiği gibi, birden de oldurebilir. Ne ayrı ayrı yerlerde bulunmaları, ne de vasıf ve keyfiyet farklılığı bu konuda hicbir engel oluşturamaz.
Kudreti Sonsuzun tasarrufunu gostermek icin, tamı tamına o kudreti aksettirecek ornek bulamamakla beraber, yine de, Ona ayna olabilecek, bir fikir verebilecek pek cok şeyden bahsetmek mumkundur.
Ezcumle; guneşe yonelen değişik nitelik ve ozellikteki varlıklar, herhangi bir karışılıklığa sebebiyet vermeden, ona bakarak hayatlarını surdurur; onun ışığı altında renkten renge girer; onunla en renkli hÂle gelir ve onun doğuşu ve batışıyla olgunleşir; porsur ve soner giderler. Aynen onun gibi, her şey aynı baharın kucağında dollenir: aynı yazda serpilir gelişir ve aynı sonbaharda hazanla sararır; fakat, hepsinin kaderi ayrı ayrıdır. Hepsi, o geniş ilmin plÂn ve programıyla, o sonsuz irÂde ve dilemesinin yonlendirmesiyle.. evet, gelişi-guzel ve kendi isteklerine gore değil, o muhteşem dilek ve irÂdenin isteği istikÂmette varlık gosterir ve varlıklarını surdururler. "O, karada ve denizde olan her şeyi bilir. . Duşen bir yaprak ve karanlıklar icine gomulen hicbir dÂne yoktur ki, apacık bir kitabta bulunmasın. "(Enam suresi, 59)
Ağacların, otların, tohumların. dÂnelerin hayat ve olumleri, gelişme ve semereleri bu kadar ciddi takip edilip de. insan gibi en ekmel bir varlık hic başıboş bırakılır mı? Birşeyi gormesi diğer şeyi gormesine; bir şeyi işitmesi diğer şeyi işitmesine engel olmayan kÂinatların Yuce SÂhibi. elbette en azîz mahlûku, en değerli sanatı olan insanın her hÂline onem verecek ve Onun bir ferdine diğer varlıkların cins ve turunun mazhar oldukları şeyleri lutfederek, Âlemlerin fihristi olan insanı, ozel olarak ele alacak, ozel iltifatına mazhar edecek, ozel sevkıyÂtıyla da huzurunda şereflendirecektir.
Bu davet ve sevkiyÂt, bazen bir doşekte, bazen bir harp meydanında, bazen de herhangi bir felÂket ve Âfetle olabilir. Hatta, ayrı ayrı mıntıkalarda, toplu olarak veya teker teker de meydana gelebilir. Yaratıcının insana bakışı zÂviyesinden, bunlar, asl neticeye tesir etmezler. Her insanın dizginini elinde bulunduran; her canlıyı istediği kadar hayatta tutup sonra da salıveren sonsuz ilim ve Kudret Sahibi, yanındaki kitaba gore, belli fert ve kitlelerin ruhlarını kabz etmesi gayet normal ve makûldur. Evvelce de temas edildiği gibi, bu, onceden terhîs edilmeleri tespit edilmiş bir askerî birliğin, vakti gelince, en buyuk kumandan tarafından tezkere işleminin icr edilmesi gibi bir şeydir...
Ayrıca, ruhların alınmasıyla gorevli meleğin vazîfesinin kapsamına temas edildiği yerde de belirtildiği gibi, ruhları kabz etme vazifesiyle sorumlu o kadar cok melek vardır ki; bir anda binlerce Âfetin kol gezdiği her yerde, sÂhibinin irÂde ve takdîri altında, her vefat edenle bir değil birkac melek goruşebilir ve ellerindeki kitaplara gore, değişik takdirlerle kurbanlarını karşılayabilirler.
Bu turlu afetler, cok ciddî araştırmalara tÂbi tutulduğu zaman, gercekten de hem bir ilk takdîri, hem de olenlerin ecellerinin birden geldiğini gormemek mumkun değildir. Bu husustaki enteresan ve hÂrika hÂdiselerin butununu tespit etmek icin ciltler lÂzımdır. Ustelik yazılanlar da ciltleri aşacak kadar coktur. Gun gecmiyor ki, kitaplara konu olacak, boyle fevkalÂde hÂdiselerden birkacını basında gormuş olmayalım.
Mesel şehirlerin altını ustune getiren korkunc bir zelzelede binlerce insanın butun gayretlere rağmen kurtarılamamalarına karşılık zelzeleden gunlerce sonra. kendini korumadan Âciz yuzlerce cocuk, hic bir zarar ve ziyÂna uğramadan toprağın altında istirahat ederken bulunmaları... hem kanala yuvarlanan bir romork icindeki butun işcilerin boğulmalarına karşılık, cok otelerde hic bir Ârızaya uğramadan. suyun uzerinde yuzup duran kundakta bir cocuğun bulunması, hem bir ucak kazasında, en mÂhir ve tecrubeli kimselerin kacamayıp cayır cayır yanmalarının yanında, ucağın duşmesiyle iki yuz metre oteye fırlayan mini mini bir yavrunun hic Ârıza almadan kurtulması gibi... yuzlerce hÂdise ispat etmektedir ki; hayat da olum de, kendi kendine olmayıp; aksine, bilen, goren ve idÂre eden birinin tedbiriyle meydana gelmektedir.
HayÂta, birer birer veya toplu olarak gelen her varlık, kutuk ve sicil defterlerindeki vazife bitimi ve ecellerine kadar fıtratın ince sırlarını kavrama tabiat otesi gizlilikleri keşfetme, bizleri ve onları gonderen ZÂta ayna ve tercuman olma mukellefiyetiyle omurlerini doldurur parca parca veya toplu olarak terhis edilirler.
Bu bilme tespit ve sonra da vefat ettirme. yÂni aynı anda ecellerini getirme ve işlerini bitirme her şeyi baştan sona en iyi şekilde bilen Allah (C.C) icin gayet kolaydır. Kaldı ki her insanın etrafında bir yığın meleğin bulunduğunu ve bundan başka pek cok can alan meleklerin de olduğunu gizli acık her şeyi Bilenden oğreniyoruz.
Bu bahiste ayrıca şoyle kucuk bir itiraz da soz konusu olabilir: Bu kabil musîbetlerde mustahak olanlarla beraber bir hayli de masum telef olup gitmektedir. Acaba buna dÂir bir şeyler soyleyebilir misiniz?
Hemen arz edeyim ki bu istifham da yine. akîde ve tasavvurdaki bir yanlışlıktan doğmaktadır. Eğer hayat, sadece dunyevî hayattan ibaret bulunsaydı ve insanın evvel ve Âhir yeri burası olsaydı; belki bu itirazın da makul bir yanı ve bir dayanağı olduğu iddia edilebilirdi. Halbuki, insan icin burası bir ekim yeri bir gayret sahası ve bir bekleme salonu ise: oteki Âlem bir harman ve hasat yeri, bir bağbozumu ve semere zamanı ve nihayet sıkıntılardan kurtulup saÂdetlere erme yeridir. Bu itibarla da, burada iyinin kotuyle mucrimin nezihle vefÂt etmesinde hicbir gayri tabiîlik yoktur. Bilakis, işin boyle cereyan etmesi en akıllıca ve en mantıklı olanıdır. Zîr ikinci dirilişte, herkes niyetle davranışlarına gore ozel bir varlığa erecek, ona gore davranış gorecek ve ona gore ya tekdire maruz kalacak veya lutûfa mazhar olacaklardır.
Sonuc olarak; olum ve ecel, bu dunyada bulunma ve hizmet etme suresinin bitiminden ibarettir. Boyle bir sure, insanın irÂdesini nefyetmeme cizgisinde, onceden hazırlanmış, tescil edilip kutuklere gecirilmiş bir plÂn keyfiyetinde olup; ve yine her şeyi bilip goren zÂtın emir ve fermanıyla, mevsimi geldiğinde infÂz edilmesinden başka bir şey değildir. Bunun toplu olmasıyla, munferit olması arasında da, mantıklı hicbir fark yoktur.
Oyle zannediyorum ki, pek cok meselelerde olduğu gibi burada da, Yuce Yaratıcının sonsuz ilim, kudret ve irÂdesini bilememe, sapmanın başlıca sebeplerinden birini teşkil etmektedir. Diğer bir sebep de, eşya ve hÂdiselere bakış zÂviyesinin yanlışlığıdır. Olup biten şeyler muvÂcehesinde, kafalarımızı, hatalı tabiat ve tesadufler anlayışından sıyıramamış ve gonullerde zafere erememişsek; icimiz zayıf inanışlarla şeytanî vesveselerin savaş meydanı hÂline gelecektir.
Bir de gonul dunyamızın fakirliği ve yeterince beslenememesine karşılık -mesnetsiz dahi olsa- her gun kÂse kÂse şuphe ve tereddutlerin icirilmesi, oyle korkunc bir felÂkettir ki; nesillerin istikÂmetinin bozulmasına değil de, hÂl istikÂmetini korumada başarılı olmalarına hayret edilmelidir.
Ehemmiyetsiz gibi gorunen bu tur meselelerde, haddinden fazla vurgu yapıldığı iddi edilebilir. Ne var ki, imana ait hususların hicbirinde biz, boyle bir duşunceye katılmayacağız. Nazarımızda,îtikatla alÂkalı en kucuk mesele, dağlar buyukluğunde ve cihan değerindedir. Bu îtibarla da uzerinde ne kadar titizlikle durulsa, değer ve yerindedir.
Bu hususu dikkate alan arkadaşlarımızın sıkılmayacaklarını ve bizi bağışlayacaklarını umarız.


Fethullah Gulen
__________________