Guney Arabistan"ın Hadramut civarında, bulundukları yere kumsal ve engebeli yuksek arazi mÂnÂsında «AhkÂf» adı verilen Ad kavmi isminde bir millet yaşıyordu. Bu kavm maddî", bakımdan hayli ilerlemiş, zengin olmuş ve ihtişamlı binalar icerisinde hayat suruyorlardı. Kuvvetleri de hayli coğaldığından etraflarındaki kavimlere de galebe cıkmışlar ve zor kullanarak beldelerini genişletmişlerdi. Fakat bu maddî ilerleme ve genişlemenin yanında Allahu TeÂlÂ"ya ve emirlerine olan bağlılıkları kopmuş ve iyice azgınlaşarak putlara tapar hale gelmişlerdi. Hz. Nuh tufanıyla sÂkinleşen halk yine yoldan cıkmış, yolunu şaşırmıştı.
Allahu TeÂlÂ, bu şaşırmış kavmi, hak yola davet etmek uzere iclerinden biri ve soyca kardeşleri olan Hûd aleyhisselÂmı, onlara peygamber olarak gonderdi. Hz. Hûd"un nesebi hakkında iki rivayet vardır ki: Birincisi; Hûd ibni Abdillah ibni Rebah İbni"lhulûd Ibnu"avs Ibni İrem Ibni Sam Ibni Nuh aleyhisselÂmdır. ikincisi de, Hûd Ibni Salih ibni Erfahd ibni Sam Ibni Nuh ibni Ammi Ebi Ad"dır. Yani Nuh aleyhisselÂm Ad"ın babasının amcasının oğlu imiş. Hz. Hûd kavmine, kendisinin Allah tarafından onlara gonderilen emîn bir Peygamber olduğunu bildirerek Allah"ın emirlerini tebliğ etmeye başladı: — «Ey kavmim! Gelin Allah"dan korkun ve O"na kulluk edin, sizin O"ndan başka bir ilÂhınız daha yok. Siz sade O"na iftira ediyorsunuz da ilÂh diye başkalarına tapıyorsunuz. — «Ey benim kavmim, buna karşılık ben sizden bir ecîr istemiyorum, hÂlis muhis karşılıksız bir nasihattir bu. Benim ecrim ancak beni yaradana aiddir. Vereceğini O verecektir. Artık siz akıllanmayacak mısınız? HÂl siz O"nun azabından sakınmayacak mısınız? Aklınızla duşunup boyle halisane bir şekilde soylenen ve sizin menfaatinizle alÂkalı bu hak nasihati tutarak iftiradan, başkalarına tapmaktan vazgecmez misiniz? — «Ey benim kavmim, rabbınızdan mağfiret dileyiniz, O"na karşı gunahkÂr olduğunuzu itiraf edip istiğfarda bulununuz, sonra O"na tevbe ile şirk ve isyandan pişmanlık duyarak imÂn ve doğrulukla muracat ve kulluk ediniz ki, uzerinize bol bol SemÂnın feyzini gondersin; kuraklık cektirmesin, hayatînizi kuru maddelerin tazyikinden kurtarıp yukseltsin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Malûm olan cismÂni kuvvetinize henuz tanımadığınız manevî-bir kuvvet katlayarak artırsın. Gelin mucrim mucrim, gunahlarınıza İsrar ederek bu guzel nasihatleri dinlemezlik etmeyin, yuz cevirip gitmeyin. — «Siz her tepeye bir alÂmet, koşk bina ederek eğleniyor, oynuyorsunuz. Dunyada ebedî kalacakmışsınız gibi, bîr takım saraylar ve havuzlar da ediniyorsunuz. Hem ceza icin yakaladığınız vakit, merhametsizce, zorbaca yakalıyorsunuz; dovuyor, olduruyorsunuz. Artık Allah"dan korkun ve bana itaat edin. Size bildiğiniz şeyleri verenden sakinın; size davarlar ve oğullar verenden, bağlar ve pınarlar ihsan edenden... — «Doğrusu Ben, size gelecek buyuk bir gunun azabından korkuyorum.» Hûd aleyhisselÂmın bu daveti karşısında, Allahu TeÂlÂ"nın dunya hayatında kendilerine refah verdiği halde, kufre dalıp Âhiretteki hesapla karşılaşmayı yalanlayan bu Ad kavminin ileri gelen kodaman bir guruhu isyan ederek ona ve onu dinleyenlere şoyle dediler: — «Eğer Rabbımız dileseydi, muhakkak bize MelÂike gonderirdi. Siz —gecmiş Peygamberleri de kastederek— ise bizim gibi insanlarsınız. Onuıt icin biz sizinle gonderilen şeylere inanmayız. Bu da başka değil, ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğinizden yiyor, ictiğinizden iciyor. Bu bir peygamber olamaz. Şayet kendiniz gibi bir insana itaat edecek olursanız, muhakkak ki o halde siz aldanmış olursunuz. — «O, siz cidden olduğunuz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğunuz zaman, muhakkak cıkartılacaksınız, dirileceksiniz diye mi va"dediyor? Heyhat heyhat, ne uzak vaad!.. Hayat, ancak bizim bu Dunya hayatımızdan başka bir şey değildir. Kimimiz bir taraftan olur, kimimiz de yeni doğar hayata geliriz, bu boyle gider. Biz oldukten sonra diriltilmeyeceğiz. O halde bu alcak hayata sarılalım, keyfimize bakalım. — «Ancak o, oyle bir adam ki, Allah"a karşı bir yalan uydurdu. Biz ona inanacak değiliz.» Goruluyor ki, zamanımız kÂfirlerinin ve hususiyle munevverlik taslayan modern zındıkların, dine karşı soyledikleri sozler de en eski kÂfirlerin bu sozlerine irticadan başka bir şey değildir. Eski kÂfirlerin kufurleriyle beraber Ahiret hesabını yalanlayıp Dunya hayatında refah surerek şımarıklık gostermeleri gibi vasıflar, bugunku kÂfirlerin de vasıflarını teşkil ettiği gibi, soyledikleri sozler de tamamıyla şimdiki kÂfirlerin her zaman- tekrarladıkları sozlerdir. Bunlar da beşerî peygamberliği kabul etmemekle beraber Peygamberi alelade bir insan seviyesinde gostermek icin insanlığı yiyip ictiği şeylerle mukayese ediyor ve insanlık cemiyetini kokunden yıkacak olan: «Sizin gibi bir insana itaat ederseniz aldanırsınız» propagandasını ileri suruyorlar. Hatırlatmaya hacet yok ki, beşerin beşere itaatini kayıtsız şartsız, inkÂr eden bu soz, haricîlik ve anarşistlik davasıdır. Bir reisin başkanlığı altında toplanmayan bir insan topluluğu yoktur. Cumhuriyetler bile bir reisin başkanlığı altında birleşmek ihtiyacındadır. Fakat kendi Dunya hayatlarından ilerisini hic hesaba almak istemeyen ihtilÂlci kÂfirler, kendi garaz-ve menfaatlerini elde etmek icin hurriyet dÂvası altında itaat prensiplerini yıkarak milletlerin ictimaî nizamlarını tahrip etmekten zevk alırlar. Bunun gibi Dunya hayatı refahıyla şımarmış ve Ahiret hesabının yalan olduğu safsatasını diline dolamış olan o kÂfirler de, Allahu TeÂlÂ"nın emriyle Peygambere \itaat hissini kırmak icin beşerin beşere meşru olan itaat esasını, bir esaret ve aldanış mÂnÂsında gostererek kokunden baltalamaya calışıyorlardı. Milletin devamına darbe olan bu buyuk cinayetin uhrevî mes"uliyeti bahis mevzuu olduğu zaman da «oldukten sonra dirilmek yok, hayat dunya hayatıdır» diyorlar ve Allah"ın gonderdiği peygamberlerini ise yalancılıkla itham edip hakikatleri ortmeye calışıyorlardı. Ad kavminin ileri gelen kodaman guruhu Allah"ın resulu Hûd AleyhisselÂm"ın kendilerini hakk"a davetine karşılık isyanlarına devam ederek şoyle soylediler: — «Ey Hûd!.. Sen bize ha vaaz etmişsin, oğud vermişsin ha oğud verenlerden olmamışsın, bizce farkı yoktur. Bu bize getirdiğin, eskilerin yalanından başkası değildir. Biz azaba uğratılmayız. Senin sozunden dolayı ilÂhlarımızı terk etmeyiz. Yalnız deriz ki, her halde ilÂhlarımızın bazısı seni fenalıkla carpmış, onlara dil uzattığından dolayı aklına fenalık getirtmiş, seni delirtmiş, her halde biz seni bir cılgınlık icinde goruyoruz ve her halde biz, seni yalancılardan bîri sanıyoruz. Sen bize bir delil de getirmedin, imÂna mecbur kılacak bir mucize ile gelmedin.» . Hûd aleyhisselÂm onların bu inkÂr, inat ve sacmalıklarına karşılık bizzat kendisinin ilÂhî bir delil ve mucize olduğunu anlatan şu hakikatlerle cevap verdi: — «Ey benim kavmim! Bende hic bir cılgınlık yok. LÂkin ben Âlemlerin Rabbı olan Allahu TeÂl tarafından size gonderilen bir elciyim. Size Rabbımin emirlerini tebliğ ediyorum. Ben sîzin icin guvenilir bir nasihat ediciyim. Sizi Allah"ın azabıyla korkutmak icin, icinizden bir adam vasıtasıyla, size Rabbınızdan bir ihtar geldiğine inanmıyor da hayret mi ediyorsunuz? Duşunun ki o sizi Nuh kavminden sonra hÂlifeler yaptı ve yaratılış bakımından size, onlardan ziyade boy ve guc verdi. O halde Allah"ın nimetlerini unutmayın ki kurtulabilesiniz.» Hûd aleyhisselÂm"ın kavminin kÂfirleri, bu sozler uzerine şoyle dediler: — «Ya, sen bize yalnız Allah"a ibadet ve itaat etmemiz, bir de babalarımız, atalarımızın tapageldikleri putları terk etmemiz icin mi geldin? Haydi getir! O bize vadedîp durduğun azabı başımıza, getir bakalım, eğer sen doğru soyleyicîlerden isen...» Boylece yer yuzunde haksız yere kibirlenmek istediler ve «bizden daha kuvvetli kim var» dediler. Fakat kendilerini yaratmış olan Allahu TeÂlÂ"nın onlardan daha kuvvetli olduğunu duşunmediler de... Onların bu inkÂr ve inatlarına devam etmeleri karşısında Hz. Hûd, Allahu TeÂlÂ"ya niyaz ederek «Rabbim! beni yalanlamalarına mukabil bana mısret ver» dedi. Allahu TeÂl da cevaben «Birazdan azabı gordukleri zaman pişman olacaklar.» buyurdu. Hûd aleyhisselÂm hakikatleri kabule yanaşmayan kavmine son olarak şoyle dedi: — Azabın inmesine dair ilim ancak Allah katındadır. Ben size gonderildiğim şeyi tebliğ ediyorum. Ancak sizi oyle bir kavim goruyorum ki cahillik ediyorsunuz, peygamberlerin vazifesini onların gonderilmesindeki hikmeti, o elcilere uyanların her iki dunyada saadet bulacağı, asîlerin ise felÂkete uğrayacağı hakikatini bilmiyorsunuz. Ben Allah"ı şahid tutarım, siz de şahid olunuz ki, O"ndan başka sizin uydurduğunuz ortakların hic birini ben tanımıyorum. Binaenaleyh hepiniz toplanarak bana istediğiniz tuzağı kurun. Bundan daha acık ne mucize arıyorsunuz? Yalnız bana fenalık getirdiğini iddia ettiğiniz bazısı değil, butun ortaklarınız, putlarınız, ve siz hepiniz toplanarak bana fenalık yapmak icin dilediğiniz plÂnı kurun, istediğiniz hileyi tertipleyin. Sonra bana muhlet de vermeyin, elinizden geleni erteye koymayın, hemen yapın, hic bir korkum yok. Ben her halde Allah"a tevekkul ettim, O"nun emir ve muhafazasına dayandım ki, O benim Rabbûn ve sizin de Rab-binizdir. Benim de sahibim, efendim O"dur, sizin de, O"nun irade ve dilemesi olmadan ne sizden, bir şey sadır olabilir, ne de musibet erişebilir. Yer yuzunde hic bir debelenen yoktur ki, O"nun kudreti ve tasarrufu altında olmasın. Hepsini dilediği gibi tasarruf eder, hic birini kacırmaz, isterse hic kımıldatmaz. Şuphesiz ki Rabbım doğru yol uzerindedir. Doğruluğun koruyucusu, doğruların yardımcısıdır. Rızası hak, adalet ve doğruluktadır. «Artık siz yine yuz cevirir, bu acık kat"i hakikatleri dinlemez ve doğru tevhîd yolunu tutmazsanız, ben size gonderildiğim tebliğ vazifemi işte yaptım. Rabbım beni mes"ul tutmaz da sizi helak edip sizin yerinize sizden başka bir kavim getirir, halifeliği onlara verir. Ve siz O"na zerrece bir zarar edemezsiniz. O"nun emrinden yuz cevirmenizin butun zararı kendinize aid olur. Cunku Rabbım her şeyin uzerinde koruyucu ve gozetleyicidir. Hic bir şeyi kacırmaz ve yaptıklarınız ondan gizli kalmaz. Binaenaleyh ona hic bir zarar ihtimali olmaksızın cezanızı bulursunuz. Butun bu nasihatlere rağmen Ad kavmi isyan ve kufurde ısrar etti. Allahu TeÂlÂ"nın elcisinin sozlerini dinlememekle de azaba mustahak oldular. Vakt ki korkutuldukları azabı gokte, vadilerine doğru gelen bir siyah bulut halinde gorduler, dediler ki: — «Bu ufukta behren bir bulut; bize yağmur yağdıracak.» Hûd aleyhisselÂm onlara şoyle soyledi: — «Hayır, o, sizin acele istediğiniz şey: Bir ruzgÂr ki, onda cok acıklı bir azap vardır, Rabbının emriyle her şeyi helak edecektir, işte uzerinize Rabbınızdan bir azap ve gazap fırtınası indi.. Sizin ve atalarınızın uydurduğu, taktığı kuru isimler hakkında, siz benimle mucadele mi ediyorsunuz? Allah, onlara hic bir zaman oyle bir saltanat hakkı indirmedi, artık azabın gelişini bekleyin, ben de sizinle beraber ona gozetenlerdenim.» Bir muddet sonra inkÂrın derinliklerine dalan Ad kavmi, bu bulutun bir yağmur değil, azap fırtınası olduğunu gormuş ancak iş işten gecmişti. Bu, bir «sarsar» ruzgÂrı, soğuk ve gurultulu bir fırtına idi ki, onlara uğursuz gelen bir gunde başladı ve yedi gece sekiz gun devam etti. Azap fırtınası, olduğunu ise tanımaları ilk olarak şoyle olmuştu : Dışarı cıkmış olan yuklerinin ve hayvanlarının birer kuş tuyu gibi Gok ile Yer arasında ucuşmaya başladığını gormuşler, derhal evlerine girmişler ve kapılarını kapamışlar, derken fırtına gelip kapılarını" acmış yedi gece sekiz gun uzerlerine kum seli akıtmış, sonra da-"Allahu TeÂlÂ"nın emriyle kumu uzerlerinden acmış ve hepsini denize dokmuştu. Yine rivayet edilir ki; iclerinde azabı ilk goren bir kadın olmuştu ve ateş alevi gibi bir ruzgÂr gormuştu. RuzgÂr insanları yoluyor, cekip koparıp alıyordu, bundan kurtuluş yoktu. Ad kavmi, iri bedenli oldukları icin başları kopup kopup devrildikce sanki dibinden kopmuş ici kof hurma kutukleri gibi devriliyor, bu fırtına onları sel kopuğu ve supruntusu gibi denize dokuyordu. KÂfirlerin burunlarından girip arkalarından cıkan, evlerini mallarını yıkıp supurup goturen ve her birini bir tarafa atıp parca parca eden bu azap fırtınasının Şubat ayının sonunda «berdul acuz = kocakarı soğukları» denilen gunlerde vaki olduğu bildirilmiştir ki, adi gecen tÂbir gunumuzde de kullanılmaktadır. Allahu TeÂlÂ"nın gonderdiği peygamberin bildirdiklerine" imÂn etmeyen ve uğradığı şeyi bırakmayıp mutlak curutup kul ediveren «sarsar» ruzgÂrının savurduğu taşlarla beyinleri parcalanarak helak olan Ad kavminin kÂfirleri kokleri kuruyup cezalarını bulurken; Allah"ın elcisine imÂn eden mutlu zumre ise dunya ve Âhiret felahına eriyorlardı. Hûd aleyhisselÂm ruzgÂrı hissettiği zaman kendisinin ve inananların uzerine bir hat cizmiş, bir menb civarına, bir mahalle doğru cekilmişti. KÂfirleri kasıp kavuran azap ruzgÂrı, onlara bir seher tesiri yapıyor ve ancak derileri yumuşatacak, insanlara ferahlık verecek şekilde dokunuyordu. Hz. Hûd ile birlikte gercek kurtuluşa eren bu mu"minler topluluğunun dort bin kadar olduğu bildirilmiştir. Eğer Ad kavminin kÂfirleri de bu mu"minler gibi, Allahu TeÂlÂ"nın Ayet ve delillerini inkÂr etmeyip, Hûd aleyhisselÂm"ın tebliğ ettiği şekilde imÂn ve itaat etselerdi helak olmayacaklardı. LÂkin onu dinlemeyip eğlendikleri icin, o istihza ettikleri «Haydi getir bize» dedikleri azap da kendilerini kuşatıverdi. Cunku bunların isyan ettikleri peygamber Hûd aleyhisselÂm ise de, bunun bildirdikleri esas itibariyle evvelki peygamberlerin de bildirdiklerine uygun olduğundan ona isyan etmekle hepsine isyan ettiler ve butun inatcı zorbaların arkasına duştuler. Boylece kendileri de hem, bu dunyada lanetle takip olundular, hem de Kıyamet gununde. İşte oyle isyankÂr bir kavme, Allahu TeÂl boyle ceza verir. Halbuki Allahu TeÂlÂ, onlara mal ve kuvvetten ibaret oyle şeyler ihsan etmişti ki, başkalarına o kuvvet ve iktidarı vermemiştir. Hem bu nimeti anlasınlar diye, kendilerine, kulak, gozler ve kalbler vermişti. Fakat onların ne kulağı, ne gozleri ve ne de kalbleri kendilerine bir fayda vermedi. Cunku Allah"ın Ayetlerini inkÂr ediverdi, inkÂrlarının cezasını gorup Dunya hayatında zillet azabını tattılar. Elbette Ahiret azabı daha zilletlidir. Hem onlar, kurtulamayacaklardır. Bu hÂdiseye muhatap olanlar, bugun, gidip dolaşırlarsa; gozlerine carpacak o harap eserler, kabirler, o azaba uğrayan Ad kavmine aiddir. (A"raf, Hûd, Mu"minun, Şuara, Fussilet, AhkÂf, Zariyat, Kamer ve HÂakka Sûreleri)
__________________