Sizden ricam bu yazıyı bitirmeden once ana dilinizde Hz. Kuran-ı Kerim'i (A.S.) okuyup bitirin.Dini kavramları ve anlamlarını oğrenin.Hadisleri pek cok okuyun.Bol bol namaz kılıp abdest alın,ağlayana kadar ney dinleyin.
Hz. Mesnevi'yi okuyup bitirin.Bu yazıyı okuduktan sonra Hz. Mesnevi'yi tekrar okuyun.Yoksa icinize tesir etmez ve korkarsınız,anlamazsınız,icinizde şuphe kalır ve imanınız gider.



En guclu iman hem akılla hem kalple yapılan imandır


Vahdet-i Vucud nedir?

Vahdet-i vucud aklın gittiği kalbi aşkın yuceldiği haldir.Kalbin aşk anlayışı perişanlıktır, acı cekmek,harap olmak,teslim olmaktır.Bu hal batının anlamının oğrenildiği haldir.O anda benlik yok olur.Bu hal yokluk bilincidir.Her şeyin yek olduğunun anlaşıldığı aslında hicbir mesafenin olmadığının gorulduğu haldir.Her şeyin aşkla birbirine bağlı olduğu,hicbir şeyin birbirinden ayrı olmadığının sırrına erilmiş haldir.Bu hal butun halidir.Bu hal butunden zerreye gidilen haldir.





Vahdet-i Şuhud nedir?

Aşkı yaşayanlar bilir.O muthiş kalbi hal gittikten,ulvi duygular bittikten sonra muthiş bir bilinc başlar.İşte bu da aklın aşkıdır.Bu hal varlık bilincidir.Akıl hakikati bilmek ister ve artık amacına ulaşmıştır.Bu halde zahirin sırrına erilmiş haldir.Bu halde varlık halinin bilincine kavuşulmuştur.Bu halde nereye baksan sevgiliyi gorursun.Bu hal zerre halidir.Zerreden butune gidilen haldir.


İşte size "İnsanı anlayan semada evreni anlar.Evreni anlayan semada insanı anlar" ın acıklaması.

Peki bu iki hal aynı anda yaşanamaz mı Neden olmasın ? :



Hikayeyi kesinlikle okuyun:


Hazreti Suleyman a.s.’ın muhru bir yuzuktu ki dort koşeli bir kaşı vardı. Bu yuzuğu Cebrail a.s. Cennetten cıkarıp Allah'ın (C.C.) emri ile Davut a.s’a getirdi. Bir koşesinde “El mulku lillah” (Mulk Allah'ındır) yazıyordu. Cebrail a.s bu yuzuğu Davut a.s’a verip dedi ki :
-”Ey Davut! Hak Tealadan sana bir yuzuk ve on soru getirdim. Allahu Tealanın buyruğu odur ki: Evlatlarını toplayıp bu on soruyu onlara sor. Kim doğru cevap verirse senin yerine o gecsin. Devleri, Perileri, Ademoğullarını, yelleri, kuşları, canavarları, dunyada ne ki varsa hepsini buyruğuna başeğdirsin, itaatli kılsın. Ve butun dunyaya padişah olsun” dedi.
Hz. Davut a.s Ekabirlerden, yuce insanlardan oluşan bir meclis kurup evlatlarını cağırdı ve bu meclis huzurunda tek-tek hepsine bu on soruyu sordu. Hic biri cevap veremedi.

En son Hz. Suleyman a.s. ayağa kalktı:


-”Eğer izin verirseniz bu sorulara ben cevap vereyim!” Dedi. Davut a.s.’ın gonlu hoş oldu Ve:
-”Ya Suleyman soyle bana” dedi:

1-Dunyanın en kem kotu şeyi nedir ki ondan daha kotusu yoktur?
2-En guzel, en ustun şey nedir ki ondan daha guzeli, yoktur?
3-Dunyada en acı şey nedir?
4-Dunyada en tatlı şey nedir?
5-O nedir ki ondan daha cirkini yoktur?
6-Nedir o ki ondan daha kabası yoktur?
7-Yine o şey nedir ki ondan daha yakını olmasın?
8-Nedir o şey ki ondan daha ırağı yoktur?
9-Yine nedir o şey ki onda daha gussalı, daha kaygı verici şey olmasın?
10-Nedir o şey ki ondan daha sevincli şey yoktur?

Suleyman a.s. dedi ki:
–”Ey baba bu sorduğun sorular cok kolay şeylerdir?”
1-Dunyada en kotu şey yenilmemiş nefsidir ki ondan daha kotusu yoktur.
2-Ondan daha guzeli daha olmayan şey doğru akıldır.
3-En acı şey yoksulluktur.
4- Cok tatlı olan şey varlıklı, zengin olmaktır.
5-İnsanoğlu’nda suğmekten, kufurden daha cirkin şey yoktur (yanlış kullanılmış akıl) .
6-Kaba (katı yurekli) kadından daha kabası yoktur.
7-İnsanoğlu’na ahiret’ten yakın şey yoktur. Ve butun kişiler ona gitmektedir.
8-Sonra dunyadan ırak başka bir şey yoktur ki, insanoğullarından ıraklaşmaktadır.
9-Gayet gussalı, kaygılı şey; ruhun bedenden ayrılmasıdır.
10-Gayet şad, sevincli olan şey yine ruhtur ki, insanoğlunda bulununca bu sevinci duyar!

Diye cevap verdi. Yalnız her soruya cevap vermeden once gulumsedi sonra cevap verdi.

O zaman Davut a.s. oğlu Suleyman a.s.’a:
-”Gercek soyledin, oyledir! Ama Bu yuce insanların huzurunda neden her soruya adaba aykırı olarak gulerek cevap verdin”: Suleyman a.s:
-”Bu soruların cevabını bende bilmiyordum ama siz her soruyu sordukca cevabı bir karınca bana soyluyordu bende size cevap veriyordum” dedi.
O zaman Davut a.s. dedi ki: Amac Allah’a (C.C.) ulaşmak olduktan sonra vasıta isterse bir karınca olsun, onemli değil!
(Kaynak:Tarih-Taberi cilt 1 sayfa 70-71)

Yuzuk kimdeyse Suleyman odur”

Bundan binlerce sene once yeryuzunun buyulu devirlerinde insan henuz ucuncu gozunu kaybetmemişken efsanevi bir Kral Peygamber yeryuzunun ve gokyuzunun efendisi olmuştu. Cinlere insanlara ve hayvanlara hukmeden bu kral peygamber Hz. Suleyman’dı. Ve yetkesinin kaynağı olduğu sanılan guclu bir muhur yuzuk taşıdığı soyleniyordu.Fakat bir gun bu muhteşem yuzuk calındı. Suleyman sahip olduğu herşeyi kaybetti. Ve muhrun yokluğunda gecen o acı gunlerde kendisindeki asıl muhru
Muhr-u Suleyman’ı buldu.

Hazineleri dillere destan olan 3 semavi dinde de ismi haşmetle birlikte anılan biridir Suleyman / Hz. Suleyman / King Soloman / Peygamber Suleyman. Ona bu ozelliği veren dunyasal ve ilahi guclere hakim bir yonetici olduğu duşuncesidir. Asıl olarak Peygamber / Kral Davud’un oğludur. Hem Tevrat'ta hem Kuran-ı Kerim de hikayeleri ve hayatıyla saltanatı anlatılır.

Efsaneler şoyle der Hz. Suleyman / Kral Suleyman Tanrı’nın secip guclendirdiği bir ailenin adaletle hukmeden oğludur. İsrail soyunun guclu bir Kralıdır. Temelde Tanrısal bir gorevi vardır. Bu gorev nedeniyle daha once ve daha sonra kimseye verilmemiş/verilmeyecek bir saltanat diler Tanrı’dan. Boylece kendisine ruzgar, cinler, akarsu gibi akan metaller, kuşlar ve insanlardan oluşan ordular tahsis edilir. Ruzgara binip gunler surecek yollara hızla varır. Kuşları gorevlendirerek duşman sahasına keşfe gonderir. Cinlerin esrarengiz gorunmez ve anlaşılmaz yetileriyle devasa saraylar, kaldırılması imkansız dev sanat eserleri, binalar ve dalgıcların cıkardığı malzemelerden takılar akla gelecek binbir guzel şey yaptırır. Dunyayı imar ederken guzelliğ ve adaleti kurar.

Suleyman efsanesini doruğa cıkaran yuzuktur. Her ne kadar dini kaynaklar bunu bu şekilde aktarmasa da gizem perdesi altında Tanrı’nın kendisine bir yuzuk hediye ettiği soylenir.

Bu oyle bir yuzuktur ki sayılı kişi ve meleklerin bildiği Tanrı’nın gizli ismini (İsmi Azam duası) saklar. Tanrının bilinmeyen adı yaratma ve hukmetme ozellikleri icerir. Elbette bu tur bir efsane guc duşkunu insanların başını dondurmeye yeter de artar bile. Kimi bilgilere gore Adem’in taşıdığı bir yuzuktur ve cennetten cıkarılırken onu Arşta bırakmıştır. Cebrail daha sonra bu yuzuğu Tanrı’nın isteğiyle Hz. Suleyman’a getirmiştir. Terim aslen Muhr-i Suleyman’dır. Ancak Turkce’deki ses uyumuna gore dile gecerken değişmiştir. Diğer bir deyişi de Hatem-i Suleyman’dır. İngilizce ‘Seal of David’, ‘Star of David’, ‘Davis’s Sheald’ ‘Magen David’ isimleriyle anılır. Cunku Batı dunyasında bildiğimiz cift ucgenin kesişimi olan Muhr-u Suleyman aslında 5 kollu bir yıldızdır. 6 kollu yıldız babası olan Davud peygamberin kullandığı semboldur.”


Kelime manasıyla Suleyman’ın muhru anlamına gelen muhrun şekli aslında kesin değildir. Belli bir tarihten sonra kabul edilmiş olan ve şimdi İsrail bayrağında yer alan sembol İslam dunyasında da yuzlerce yıl kutsal olarak kabul edilmiş cami medrese ve gecitlerde mezarlıklarda yuzuklerde padişahların gomleklerinde tılsım olarak yerini almıştır. Daha sonraları ise farklılık yaratmak icin sembol bazen doksan derece cevrilerek kullanılmıştır.

Batı dunyası bazen buyu kitaplarında bazen noterlik işareti olarak, basımevi markası sonraları bir cok akımın sembolu olmuştur.

Suleyman Peygamber’in yuzukle olan ilgisi onun bir imtihandan gecişi şeklinde ele alınır. Yokluğunda bir cariyesine emanet ettiği yuzuk muhru bir cin onun gorunumunu alarak ele gecirir. Yokluğunda pek cok fitne fesat hazırlar orneğin tahtına buyu kitapları koyar ve iftira atar. Oysa Hz. Suleyman yuzuğun yokluğunda kendine donecek ve gucunun kaynağı olan asıl cekirdeğini ozunu bulacaktır. Kuran bu konuya atfen şoyle der.

“Suleyman’ın mulk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Suleyman kufre sapmamıştı. Ancak şeytanlar kufre sapmıştı; insanlara buyuyu oğretiyorlardı.” Bakara Suresi / 102

Ayrıca Neml suresi’nde Suleyman Peygamberin gelişini duyan karınca beyinin kendi halkına seslenişi efsanevi Seba Melikesi’nin tahtının goz acıp kapayana dek ışınlanışı ve olağanustu pek cok şey anlatılır.

Karınca vadisine geldiklerinde bir karınca şoyle seslendi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Suleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler.” Neml / 18

“Kendinde Kitap’tan bir ilim olan kişi de şoyle dedi: “Ben onu sana, gozunu acıp yumuncaya kadar getiririm.” Derken Suleyman, tahtı, yanında kurulmuş gorunce şoyle konuştu: “Rabbimin lutfundandır bu. Şukur mu edeceğim, nankorluk mu diye beni denemek istiyor. Esasında, şukreden, kendisi lehine şukretmiş olur. Kim de nankorluk ederse bilsin ki, Rabbim Ganî’dir, comerttir.” Neml / 40

“Onlar Suleyman icin, mihraplardan/kalelerden, heykellerden, havuzlar gibi canaklardan, yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davûd ailesi, şukur olarak iş yapın! Kullarım icinden şukredenler o kadar az ki! ” Sebe / 13

“Sonunda, Suleyman icin olum hukmunu verdiğimizde, onun olumunu, değneğini yiyen dÂbbetul arzdan/ağac kurtcuğundan başkası onlara gostermedi. Suleyman yere yığılınca, acıkca anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, o alcaltıcı azap icinde bekleyip durmazlardı.” Sebe / 14

” Yuzuk kimdeyse Suleyman Odur “

Suleyman’ın Tapınağı’nın daha sonra Haclı Seferleri sırasında Kudus’te arandığı, Templer Şovalyelerinin yerini bulduğu ve kutsal bazı emanetlerle Avrupa’ya dondukleri iddia edilmiştir. Kimileri kutsal kadeh Graal’ı, kimileri Felsefe Taşı’nı, kimileri ise Muhr-u Suleyman’ı bulduklarını duşunmuşlerdir. Tapınak Kral Suleyman’dan sonra yağmalanacaktır ancak o zamana kadar Musa peygamberden beri nesilden nesile saklanan Hz. Musa’nın emaneti olan Ahid Sandığı’nı (orijinal Tevratın levhalar halinde icinde bulunduğu Tabut-i Sekine) muhafaza edecektir.

Gunumuzde kabul goren sembol goğun ve yerin birleşimini gosterir. İki ucgenin biri goğe biri yere donuktur. Sembol bir yonuyle insan varlığının maddi bedenini ve ruhunu, bundan oluşan butunu, bir yandansa dişil ve eril prensipleri, maddi ve manevi değerlerin butunluğunu gosterir. Doğunun Yin ve Yang’ına benzer bir semboldur. Dunyaya giriş ve cıkış noktalarını temsil eder. Kimi farklı bakışlar ise şekilde iki piramit gorur.

Ozellikle Selcuklu donemi paralarında ve eserlerinde sıkca kullanılan sembol artık gunumuzun gerilimli zaman ve dunyasında İslam ve Hıristiyan toplumlarınca terkedilmiş hatta anlamı bilinmediğinden bir cok tarihi eserde de tahrip edilmiştir.

Suleyman (a.s.) peygamberlerin en zenginlerinden ve kendisine krallık verilen butun cinni ve hayvanları yonetip onlarla konuşabilen bir peygamberdi. Suleyman (a.s.)’ın parmağındaki yuzuk butun cinleri toplayabilme ve egemenliği altına alabilme ozelliğine sahipti. Fakat Suleyman (a.s.) vefat ettikten sonra yuzuğu kayboldu. Cunku bu yuzuğe kim sahipse butun cinn ve hayvanları yonetebilecekti. Bu yuzuk Allah tarafından arşa kaldırılmış ve orada bir kale icinde korunuyordu. Fakat cinnilerden bir tanesi yuzuğu kalenin icinde gordu ve almak istedi. Tam kalenin icine girecekken yuzuğu koruyan başı ve dişleri kızgın demirden, gozleri kırmızı yakuttan, vucudu cehennem ateşinden yaratılmış buyukluğunu sadece Allah’ın bildiği bir ejderha gordu ve hemen endişeye kapılarak yeryuzune indi. Yeryuzunde uc parca camur aldı ve bunları okuyup başka bir cinni arkadaşına verdi. İki cinni arşa cıkarken yuzuğu almak isteyen cinni diğerine “ben icerideyken bana birşey olduğu zaman bu camuru benim uzerime at” dedi. Diğer cinni de “tamam” dedi.

İkisi kalenin onune geldiler ve yuzuğu almak isteyen cinni iceriye girdi. Ejderha ona hemen orayı terk etmesini buranın Allah tarafından korunduğunu ve hicbir zaman o yuzuğun alınamayacağını soyledi. Cinni yuzuğun uzerine doğru harekete gecince ejderha ağzını acarak ona cehennem ateşi puskurttu ve cinni kul oldu .Diğer arkadaşı kulleri toplayıp uzerine camuru koydu. Cinni hicbir şey olmamış gibi tekrar ayağa kalktı ve iceriye girdi. Bu sefer ejderha cehennem demirinden olan tırnaklarıyla cinniyi paramparca yaptı. Arkadaşı parcalarını topladı ve uzerine diğer camuru koydu. Cinni tekrar hicbirşey olmamış gibi ayağa kalktı ve iceriye girdi. Bunun uzerine ejderha onu olduremeyeceğini zannetti ve Allah’a sığındı. Allah ejderhaya ona kuyruğuyla vurmasını ve artık arkadaşının ona yardım edemeyeceğini nida etti. Bunun uzerine ejderha cinniye kuyruğuyla vurdu ve cinni bir anda yok oldu .Diğer cinni Allah’ın azametinden korkup yeryuzune indi ve Allah’a sığındı. Fakat diğer cinninin ne olduğunu hicbiri oğrenemedi. Cunku Allah’ın her şeye gucu yeter….



Oncelikle bu makama cıkmayan bu makamdan bahsetmemeli.Cok şukur ki biz bu merhaleyi yaşadık.Peki nedir biz.Biz İsm-i Azam'dır.Kayıp addır,100. addır.Derler ki bu ismi bilen Hz. Suleyman (A.S.) gibi hikmete sahip olur.Artık sizde biliyorsunuz.Peki kudret nerede ? İşte bu ismi bilmek demek lafta bilmek demek değildir.Zira Allah (c.c.) ol der olur,siz ol deyince ne oluyor hic.Bunda maksat iradedir.O ol deyince olmasının sebebi irade gucudur,denge halidir.Aynı şey burada da gecerli biz demekle biz olunmaz dengeye ulaşmak gerek.Peki biz hali yani denge hali hangi noktadır?Vahdet-i vucud ile vahdet-i şuhud un birleştiği noktadadır.




Fakat bir gun bu muhteşem yuzuk calındı. Suleyman sahip olduğu herşeyi kaybetti. Ve muhrun yokluğunda gecen o acı gunlerde kendisindeki asıl muhru Muhr-u Suleyman’ı buldu.


Ne demek bu?Muhru kendinin neresinde bulmuş olabilir?


Kaf 16:
1. ve lekad : ve andolsun
2. halakn : biz yarattık
3. el insÂne : insan
4. ve na'lemu : ve biz biliriz
5. m : ne, şey
6. tuvesvisu : vesveseler verir
7. bi-hi : ona
8. nefsu-hu : onun nefsi
9. ve nahnu : ve biz
10. akrebu : daha yakın
11. ileyhi : ona
12. min habli : damardan
13. el verîdi : can damarı, şahdamarı


Diyanet İşleri : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Cunku biz, ona şah damarından daha yakınız.

İşte cevabı gorduk.(Nubuvveti iki omzunun arasında gorur.).İyi de nubuvvet sadece peygamberlerde olur derler.Ama burada insan diyerek tum insanlardan bahsediyor?Bunun anlamı ne?
Bildiğiniz gibi her peygamber nubuvvetle gelir.Derler ki onlardan başka kimse de nubuvvet yoktur.İşte bu noktada her şey acıklığa kavuşacak.Nubuvvet muhru deriz de peki neyin muhru bu?Nubuvvet muhru peygamber efendimiz (S.A.V.) dışında tum peygamberlerin sağ elinde bulunurken onda sırtındaydı.Şimdi siz diyeceksiniz ki o zaman nubuvvet nasıl hem el de hem sırtta hem ensemizde oluyor?Bu şu demek:

Nubuvvet her insanda hatta cansızlarda atom da dahi var.Buyuk zatlarda ki cismani nubuvvet onların nubuvvetin sırrına erdikleri anlamında.Yani cismi olan mecazi anlamda yoksa onlarında şah damarlarında hakiki nubuvvet var.Bilindiği gibi her zahirin bir batını (atom ve antimadde) vardır.İşte nubuvvet bunların ikisini birleştirir ve tek yapar!Bedenin (zahir) ruhu (batın),atomun (zahir) Nur'u vardır.Aslında her şey tektir biz olmayan bunu goremez.Yani nubuvvet her yerde var ama cansızlarda etkin değil.Şoyle ki:

Hz. Mevlana der ki: Goklerde ve yerde ne varsa her şey aşkla birbirine bağlıdır.Gokyuzunden herkesi sevgiliye ulaştıracak bir aşk ipi sarkıtılmıştır.

Peki canlı cansız her şeyde bu boyle mi evet.Basitce acıklarsak :
Elimizde bir ip olduğunu duşunelim,ipin ucu karşımızdakine değiyor ama ona bağlı değil.Ne oluyor karşımızdaki istediği gibi hareket edebiliyor.Oysa ki biz yuce Allah'ın (C.C.) istediğinin dışında bir şey yapamıyoruz.Yani o ipin ucu diğer yaratıklara bağlı.Peki duğum nerede ("İcinizde gormuyor musunuz?").İşte bu cansızların konuşabilmesinin Hz. Salih (A.S.) ' ın kavmine mucize olarak kayanın deve doğurmasının acıklaması.Cansızlarda Allah'tan (C.C.) ayrı değil.İpin ucu hepimize bağlı;duğum (aşk,Nur,ruh) hepimizin icinde var.Sadece Allah (C.C.) bizim iplerimizi cekiyor cansızlara onları konuşturacak kadar mudahale etmiyor.Eğer onların ipinden cekerse onlarda konuşur,duyar,koklar,gorur,bilir,dokunurlar yani onlar da da nubuvvet var ama bu halde bizden az derece de etkin.

Suleyman yuzuğu kaybettiğinde kendindeki nubuvveti nasıl kullanmayı başardı.İşte buda sizin sorunuzun cevabı.Hikmet tabi ki yuzukte değildi.Hikmet akıl ve kalbin tek olduğu vahdet-i vucudun vahdet-i şuhud la birleştiği,varlığın ve yokluğun kalktığı o kucuk noktada nubuvvette idi.O nokta ki her şeyin idrak edildiği andır.O nokta ki bizlik makamıdır.İşte o iki noktayı birleştiren bizi bizle gorur bu sırra nail olur.Yani Hz. Suleyman (A.S.) en başından beri mucizeleri biz olarak yapıyordu (zaten buna itiraz etmek şirk olur) .
Yuzuk sadece onu o bilinc haline sokuyordu başka bir hikmeti yoktu.








Bizlik makamı nedir?

Hadid suresi 3. ayet:

huve : o
el evvelu : evvel, ilk, tum varlıklardan once var olan
ve el Âhiru : ve ahir, son, tum varlıklardan sonra bÂki olan
ve ez zÂhiru : ve zahir, varlığı alÂmetleri tum varlıklarda gorunen
ve el bÂtinu : ve bÂtın, gorulemeyen, gizli olan
ve : ve
huve : o
bi kulli şey'in : herşeyi
alîmun : en iyi bilen

Gorduğunuz gibi biz hem batınız hem zahir.Hem varlık alemi hem yokluk alemi.Karanlıkla ışık aynı,varlıkla yokluk aynı.İşte bu son aşamadır.Atom parcalanır burada.

Zariyat 21:


1. ve fî : ve icinde, de
2. enfusi-kum : kendi nefsleriniz, kendiniz
3. e : mı
4. fe : oyleyse, hatta, hÂlÂ
5. l tubsirûne : gormuyorsunuz

Elmalılı Hamdi Yazır : Nefislerinizde de, hal gormiyecekmisiniz
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : kendinizde de; hala gormeyecek misiniz?






Ali İmran 109:


1. ve li allÂhi : ve Allah icin, Allah'ın
2. m fî es semÂvÂti : goklerdeki şeyler, ne varsa
3. ve m fî el ardı : ve yeryuzundeki, yerlerde olan ne varsa
4. ve il allÂhi : ve Allah'a
5. turceu : dondurulur
6. el umûru : emirler, işler


İcimizde o,dışımızda her şeyi kuşatan o.Ondan gayrı ne kaldı o zaman?İşte onun birliği (işte size tevhid kavramı).Ve diyor ki goklerde ve yerde ne varsa dağ taş,toprak,ameller,ilim, canlı cansız ne varsa bize dondurulecek.Tabi inanmayanlar bunu yalanlayıp kufreder ama arayana biz olduğumuza dair ispat cok.Hz. Şa'ya (A.S.) ın soylediklerinin ayet olması,aynı şekilde peygamberimizin (S.A.V.) soylediği sozun ayet olması,putların hesap gunu sorgulanması (Furkan:17) daha neler neler.Ama bunları ancak hem kalbi aşka hem akli aşka ermiş kişiler gorebilir ikisinden sadece biri olsa dahi yetmez.Şimdi bazı kimseler de bunun şirk olduğunu idda eder.Allah tektir oysa ben iki zattan bahsettim en basitinden.Bu olaylar onların o olduğuna değil ondan olduğuna delildir.Olan şeyse tum sınırların kalkıp doğrudan onun ağzıyla konuşmalarıdır.Mevlana şiir de şuur vardır ben şiir yazmam Mesnevi benim değil Hakk'ın kelamıdır der.İşte bu anllattıklarımızda aynı şey.O anlarda konuşanlar peygamberler değildi.cunku o anlarda benlik yoktu,bizlik vardı.Sevgilinin iclerindeki parcası butunle bağlantı kurarak konuştu onlar değil.Şimdi siz dersiniz ki vahiy kesildi oysa Mevlana peygamber falan değil Tabi ki değil.Peygamberler butunle bağlantı kurarak konuştu o ise sadece kendi icindeki parcayı konuşturdu.Allah (C.C.) ne yere ne goğe ne de bir bedene sığabilir o her yerdedir...Varlığı sonsuzdur!


Elimden geldiğince acıklamaya calıştım ama yetmeyeceğini biliyorum.Daha acıklamak istediğim cok şey var ama zamanı gelince.Kendinize iyi bakın sevmekten başkasını bilmeyene emanet olun...
__________________