Ramazan’ın sadece aclık ve susuzluktan ibaret olmadığını hadis-i şeriflerden, Kur’an-ı Kerim’in ruhundan, Peygamber Efendimiz (sas)’in ahlakından anlıyoruz.
İlk başta, imsak etmek icin de iftar etmek icin de bir şey yemeniz lazım; ya bir yudum su, ya bir hurma, ya bir lokma. Dolayısıyla yemekle alakalı bir uyarı vardır. İftar sofrasına erken oturmak makbuldur. Cunku iftar sofrasında kulu ile Allah arasında perde yoktur. O arada kişinin sofraya bir nazar etmesi lazımdır. Bu, sadece nimetlerinden dolayı Allah’a hamd etme değil, hazır elini hemen uzatmazken, yemeğe dalmazken, onundeki nimetin nereden geldiğini duşunmek gerekir. Bu ekmeği nasıl kazandım? Acaba Allah’ın razı olduğu yollardan mı geldi, yoksa bu nimeti elde ederken başka yanlışlıkları da mı kazandım? İftarda lokmaya bakarak kazancımızı da kontrol etme hali zuhur eder.
Allah Teala Kur’an’da “Allah’ın guzel kıldıklarından yiyin ve salih ameller işleyin” diyor. Yemeği yiyip hemen ibadet edin gibi basit bir manası yok bunun. İnsanın guzel ameller işleyebilmesi icin Allah’ın helal kıldığı şeyleri yiyebilmesi ve bunları da helal kazancla kesbetmesi lazımdır. İşte Ramazan bize bu ayeti hayat bicimi olarak bir ay hakim kılıyor. Bu helal lokmanın kazancının nereden olduğunu o anda hissedemiyorsak bunu anlamanın bir başka yolu daha var. Yemeği yedikten sonra ibadeti taata kuvvet bulabiliyorsanız yemeğin helal olduğunun bir gostergesidir. Yediğiniz yemekler sizi Allah’ın farzlarına, vaciplerine, ahlakına gitme hususunda ağırlaştırıyor, size kelepce gibi oluyorsa, muhakkak yediğiniz lokmalarda helallik dozunun ayarının kactığına işaret vardır. Hepsi helal bile olsa, fazla yediğiniz icin israf haramdır noktasından yine bir ilişki vardır.
Evliyaullahtan bir zata “bize halveti anlat.” demişler. “Hangi halveti soruyorsunuz, kolay halveti mi, zor halveti mi?” demiş. Kolayı, zoru mu vardır denilince şu cevabı vermiş: “Kolay halvet yemekten icmekten kesilip 40 gun bir yere kapanmaktır. Zor halvet bir kuzuyu yiyip aynı abdestle 40 gun namaz kılmaktır. Yediğini, ictiğini kendinde nur yapmaktır.” O yuzden lokmanın yeniş şekline, kac lokma yediğine değil, yedikten sonraki amellere bakmışlar. Bir kişi iftardan sonra gozu namazda, teravihte değilse, Allah’ın helal kıldıklarına doğru gitmiyorsa muhakkak ya yediğinde bir haram vardır, ya da fazla yiyerek helal nimeti kendine haram kılmıştır. Bu oyle ince bir cizgidir ki, ekmek kuyruğunda beklerken birinin sırasını gasp etmeyle aldığın ah bile bunun icindedir; calıştırdığınız işcinin maaşını vermeden kurduğunuz sofra da bunun icinde.
Yenilen yemek bir şekilde oğutulur. Meyvenin de suyun da bir canı vardır. Yenilince onlar olur fakat yok olma olmadığı icin vucudunuzda tekrar dirilir. Helal ve temiz yiyerek beslenmenin bir sebebi de budur ki, o lokmalar vucut buldukca ya haram zuhur edecektir ya helal.
Helal kazancla yapılan alışverişin sırrı
Bir şeyh efendi ile alışverişe cıkan tanıdığım bir zat şoyle anlatmıştı: “Ramazan’da birlikte carşıya cıktık. Cay icen bir tezgahtardan meyve aldı. İcimden ‘acaba fark etmedi mi yoksa ehemmiyet vermedi mi?’ dedim. Evine gelince ‘Evladım ben o yavrucağın oruc tutmadığını biliyordum. Helal kazanc sahibi değil demek ki bu yuzden oruc tutmak nasip olmuyor. Ondan alışveriş yaptım ki, benim helal param belki vesile olur, kursağından gecer de Allah’a ibadet ve taata kuvvet bulur.’ dedi. Cok etkilendim. Ertesi sene Ramazan’da pazardan gecerken o tezgahtara baktım. Tam o sırada arkadaşı cay icer misin diye seslendi. ‘Orucluyum elhamdulillah’ diye cevap verdi arkadaşına. Allah bana bunu gosterdi.
Kaynak: ZAMAN
__________________