Bu yazıda paranızı nasıl faize bulaşmadan koumayacağınızı yada arttıracağınızı gosteren yollar vardır...Gercekten cok faydalı bir yazı , baştan sona okumanızı oneririm...

Enflasyona karşı parasının değerini korumak ve onu arttırmak isteyen şahıslar bir takım yollara başvurmaktadırlar. Bunların bir kısmı dinimiz bakımından-ziraat, ticaret, zanaat gibi- caizdir, bir kısmı ise ya faize dayandığı, yahut da meşru olmayan maksatlara hizmet ettiği icin caiz değildir, haramdır.

Caiz olanlar:
1. Ozel finans kurumları:
Bu kurumlar faizsiz banka esasına gore kurulmakta ve "peşin alıp veresi satma, satın alıp uzun vÂdeli kiraya verme, ortak ticaret, ortak yatırım" gibi yollara başvurarak kazanc sağlamaktadır.
Bu kurumlara para yatıran şahıslar, kÂr ve zarara ortak olmayı kabul etmektedirler; ancak akıllıca ve ihtiyatlı hareket edildiği icin bugune kadar mezkûr kurumlar muşterilerini zarara sokmamış bazen bankaların verdiği faizden fazla helÂl kÂr dağıtmışlardır.

2. Tuccar ve esnaf ile kÂr-zarar ortaklığı:
Ticaret, zanaat veya sanayi sahasında calışan şahıs veya şirketlere, kÂr ve zararda ortak olmak şartıyla para yatırılmakta, yıl sonunda yapılan hesaplara gore para sahibine, hissesine duşen kÂr verilmektedir. Mesel A ticaret ile meşgul olan B'ye, kÂrında ve zararında ortak olmak şartıyla bir milyon lira vermekte; B, bu parayı da sermayesine katarak ticaret yapmaktadır. Yıl sonunda B yaptığı hesaplara gore % 60 kÂr etmiştir, buna gore bir milyonun kazancı 600 bin liradır. Bunun 300 binini kendisi almakta (anlaşma, kÂr ve zararın yarı yarıya paylaşılması şeklinde ise), diğer 300 bin lirayı da A'ya vermektedir. A isterse kÂrı almayıp 1.300.000 lira ile ikinci yıl icin ortaklığına devam etmektedir.
3. Hisse senedi:
Şirketler, şahıslar ve menkul değerler borsasında alınıp satılan hisse senetleri, ticaret, hizmet veya uretim yapan bir şirkete ortaklığı ifade etmektedir. Bu senetleri alan şahıs, senedin temsil ettiği olcude şirketin kÂr ve zararına ortak olmaktadır. Şirketin urettiği mal alkollu icki, uyuşturucu vb. haram bir mal olmadıkca; arzettiği hizmet fuhuş kumar vb. bir hizmet, olmadıkca, ticarî şirket ticaretini, İslÂmın haram kıldığı şekilde yapmadıkca bu ortaklık meşrudur, mezkur senetler alınıp satılır, elde edilen kÂr da helÂldir. Hisse senedinin ait olduğu şirketin ana sermayesi helal mal olmakla beraber zaman zaman banka kredisi alıyor, yahut banka ile muamele yapıyor ve kÂrın bir kısmı da bu faizli krediden hasıl oluyor ise hisse sahibi musluman, elde ettiği kÂrın bir kısmını (faizli krediden hasıl olan kısmı) mulkunden cıkarıp fukaraya vermelidir. Oz sermayenin hasıl ettiği kÂr helaldir. Faizli ekonomilerde muslumanların, faize hic bulaşmayan şirket ve hisse senedi bulmaları imkÂnsız gibidir; bu sebeple onların vazifesi, bu şirketlere ortak olmamak değil, faiz verilerek alınmış sermayeden hasıl olan kÂrı fukaraya vermektir. Sermaye ve kazancının tamamı veya coğu faizli olmayan şirketlere girilir yukarıda acıklanan usul ile faizden temizlenilir. Muslumanlar boylece ekonomik acıdan guclenir, bu gucleri ile faizi tamamen ortadan kaldırmaya calışırlar.
Hisse senedini, gelirinden faydalanmak icin değil de alıp satmak icin edinenleri, şirketin faizli kredi alması etkilemez; cunku faizli kredi hisse senedine dahil değildir.

4. Altın ve doviz:
KÂr sağlamamakla beraber paranın değerini koruyan bir usul de altın ve doviz almak, parayı altın ve dovize cevirerek korumaktır. Bir muslumanın, zekÂtını vermek şartıyla altın ve dovize sahip olmasında mahzur yoktur, bunları peşin satmak, uzun veya kısa muddet elde tutmak caizdir. Ancak altın ve dovize yatırılan paralar Âtıl (işlemeyen) sermaye olduğu icin bundan memleket ekonomisi zarar gormekte, bazen ulke sıkıntıya duşmektedir; bu sebeple normal zamanlarda bile bu usul, ancak diğer yollar bulunmadığı zaman, yahut durum musait olmadığı zaman kullanılmalıdır.

5. KÂr ortaklığı:
Son yıllarda devlet, gelir ve kÂr getiren bazı tesisleri kÂr ortaklığı yolu ile halka acmaktadır. Bu uygulamanın da gayesi, faiz yemeyen muslumanların elindeki paraları alıp değerlendirmek, bunlarla yeni iş sahası ve tesisler kurmaktır. Bu maksat meşru ve faydalı bir maksattır. Ancak bunun icin başvurulan "kÂr ortaklığı usûlu" yeni bir uygulama olduğu icin bazı tereddutlere yol acmıştır. Bazı fıkıhcılar (İslÂm hukuku Âlimleri), bir kimsenin, aslına sahip olmadığı şeyin gelirine de sahip olamayacağını, bunun faizcilikten bir farkı bulunmadığını ileri surmuş ve kÂr ortaklığının caiz olmadığı goruşunu benimsemişlerdir. Bizim kanÂatimiz aksi istikamettedir. Bize gore kÂr ortaklığı caizdir; cunku:
a) KÂr ortaklığı, devletin belli faiz karşılığında odunc para alması şeklinde olmamaktadır. Faizli odunc alma işlemi devlet tahvillerinde sozkonusudur. KÂr ortaklığı, adı uzerinde bir ortaklıktır; ortaklık konusu tesisin satımı mumkun olmadığı icin kÂr ortaklığı yoluna gidilmekte, kÂr da onceden yuzde veya miktar olarak belirli kılınmamakta, kÂr ortağı, yıl sonunda ne alacağını bilmemektedir. Bu usûle gore ortakların geliri, ortaklık konusu tesis gelir getirmez ise sıfır olmaktadır; faizcilikte ise faiz onceden bellidir ve hicbir zaman sıfır olmaz.
b) Mulkiyeti başkasına veya devlete ait olan birşeyin tasarruf ve intifa hakkını satın almak, bundan gelir sağlamak mumkun ve caizdir. Nitekim Osmanlı devletinde mîrî (mulkiyeti devlete ait bulunan) toprakların tasarruf (işleme, kiraya verme, faydalanma) hakkı devlet tarafından halka satılmış, bu hakkı satın alanlar topraktan, ekmek, ortağa veya kiraya vermek suretiyle faydalanmışlar, vefatları halinde de faydalanma hakkı varislerine gecmiştir. Bu usûlun meşru olduğuna dair şeyhulİslÂm fetvaları vardır.
c) "Durum ne olursa olsun, malın aslına sahip değil isem gelirine de sahip olamam, gelirine ortak olduğum tesis yıkılıp yok olsa bile devlet paramı iÂde etmektedir, şu halde ben bu tesisin mÂliki değilim, mÂliki olsa idim tesis yok olunca param da iÂde edilmemeli idi" diyenler icin de yol vardır: Gelir ortağı, ortaklık konusu tesise kendini mÂlik sayar ve tesis yok olduğu takdirde parasını devlete bırakır, almaz; cebren verirlerse başka yoldan devlete iade eder. Karşı tarafın (devletin) parayı iÂde şartını kÂr ortağı, kendi adına kabul etmemiş olur. Nitekim Hz. Aişe, Berîre isimli bir cariyeyi alıp ÂzÂd etmek istemiş, cariyenin sahibi ise-satın alıp ÂzÂd edecek olan Aişe'ye gecmesi gereken- vel hakkının kendilerinde kalmasını şart koşmuşlardı. Peygamberimiz, Hz. Aişe'ye "Karşı taraf boyle bir şart ileri surse de sen kabul et ve cariyeyi al, Allah'ın kitabındaki şarta aykırı olan şartlar hukumsuzdur..." buyurdu. Buna gore karşı tarafın, İslÂm hukukuna aykırı olarak ileri surduğu şartı kabul ederek muÂmeleyi yapmak, sonra bu şarta riÂyet etmemek mumkun olmaktadır. Bir musluman, paranın iÂde şartını İslÂm hukukuna aykırı goruyorsa kÂr ortaklığı senedini alır , kÂrını da alır, tesis yok olursa ana parayı geri almaz, bu niyet icinde olur.
Senet hangi tesise veya tesislere aitse geliri de o tesisin geliri olmalıdır; cunku kÂr ortağı, senette yazılı tesisin (kopru, baraj, fabrika...) ortağıdır. Gelir bir başka şeye (dovize, altına, işletmeye) bağlı ve endeksli olamaz; olursa caiz olmaz.
KÂr ortaklığının caiz olabilmesi icin tesisin mevcut ve işler olması gerekir. Henuz yapılmamış tesise ortak olup, başka bir olcuye gore gelir almak da caiz değildir.

Caiz olmayan yollar:
Paranın değerini korumak ve onu arttırmak icin başvurulan yollar arasında caiz olmayanları da vardır. Biz burada, bunlardan ucu uzerinde durmak istiyoruz:
1. Tahvil:
Tahvil, alınıp satılabilen faizli borc senedi mahiyetindedir. Tahvili ister devlet cıkarsın, ister hususi şahıs ve şirketler cıkarsın esası faiz karşılığında borc almaktır. İslÂm faiz alıp vermeyi haram kıldığına gore tahvil alıp satmak, bu yoldan kazanc elde etmek de helal değildir.

2. Dovize endeksli tahvil ve doviz karşılığı borc alma:
Tahvil alanın parasının değerini de koruyarak gelir sağlamasını mumkun kılmak ve tahvil alım-satımını teşvik etmek icin başvurulan yeni bir yol da tahvile yatırılan parayı, daha doğrusu tahvilin nominal değerini, tahvil ihracı sırasında gecerli kura gore dolar ve mark gibi bir dovize ve ana para, turk lirası olarak iÂde edilirken, iÂde sırasındaki kura gore tahvil bedelini odemektir. Burada iki işlem vardır:
a) Odunc alınan parayı değeri bakımından dovize bağlamak ve iade ederken yeni değeri uzerinden odemek.
b) Ana yarayı iade edinceye kadar faiz odemek. Dovize endeksli tahvil alım satımı, birinci unsurdan dolayı değil, ikinci unsurdan (faizden) dolayı haram olmaktadır. Eğer faiz odenmese idi odunc alınan paranın doviz olarak alınması ve doviz değerine gore odenmesi caiz olacaktı. mesel A ihtiyacın gidermek icin B'den bir milyon borc istemekte, vÂdesi gelince borcununu, odunc aldığı gunku eşdeğeri dolara gore odemeyi vÂdetmektedir. Bu takdirde B, ya dolar satın alıp A'ya verecek ve vÂdesi dolunca verdiği dolar miktarını, dolar veya turk lirası olarak geri alacaktır, yahut da A'ya istediği bir milyonu vererek dolar alıp kullanması icin vekÂlet verecektir. A bu para ile dolar almayıp onu turk lirası olarak kullansa dahi odeme zamanında B'ye dolar değeri uzerinden odeyecektir. Boylece dovize endeksli odunc alıp verme işleminin mumkun ve caiz olduğu anlaşılmaktadır; yeter ki odunc alınan meblağ icin ayrıca bir de faiz odenmesin! Dovize endeksli tahvillerde faiz de odendiği icin bu işlem İslÂm hukuku bakımından caiz olmamaktadır.
Bu munasebetle işaret etmekte fayda vardır ki İslÂma gore gerek vadeli olmayan satım akdinden ve gerekse odunc verme işleminden hasıl olan borc odenirken, şart koşulmamış olsa dahi enflasyon farkı ile birlikte odenecektir. Cunku İslÂm borcun tam olarak odenmesini istemektedir; alınandan fazla odemek faiz oduğu gibi, eksik odemek de haksızlıktır ve caiz değildir. Yuz bin lira odunc alan bir şahıs bir yıl sonra yine yuz bin lira olarak borcunu oder, bu arada paranın değeri yuzde otuz duşmuş bulunursa gercekte yetmişbin lira odemiş sayılır ve ust tarafını borclu kalır. Dovize veya altına bağlı odunc alıp verme işlemleri de değer kaybını onlemeye yonelik tedbirlerdir.

3. Para faizsiz, mulk icarsız:
Paranın değerini korumak ve artırmak icin kullanılan yollardan biri de bir şahıstan para alan ikinci şahsın, bir taşınmaz malını ona vermesi, aldığı parayı geri odeyinceye kadar kendisinin faiz odememesi, karşı tarafın da taşınmazdan faydalandığı halde kira odememesidir. Buna her ne kadar "para faizsiz, mulk icarsız" denmiş ise de bu cumleyi tersine cevirerek "para faizli, mulk icarlı, paranın faizi mulkun icarıdır" demek mumkundur. Bu usulu bazı fıkıhcılar "vefÂen beyî'" adı altında caiz gormuş iseler de kanÂatimize gore bu usul apacık bir faiz hilesidir ve caiz değildir.

_______________________________________

Konut
Muşterinin satın almak istediği gayrimenkulun Banka tarafından satın alınıp, istenilen vadeye gore uzerine kar payı ilave edilerek, muşteriye satılması işlemidir.

Tasıt
Taşıt Finansman Destegi, kredi degerliligi olan gercek ve tuzel kisilere, almak istedikleri taşıtın Banka tarafından satın alınarak istenilen vadeye gore kar payı ilave edilerek satılması yoluyla kullandırılan finansman destegidir.

Alım Satım işlemi yapıldığı icin ticarete girer.. Ticaret Helaldir....

.
__________________