ALLAH'A KULLUK VE GUNAHLARIMIZ

MUBAREK EROL


Turlu yeteneklerle ve nice duygularla donatılan insanoğlunun, iyilik ve kotuluk, sevap ve gunah karşısında tavrı iradesine bırakılmakla beraber, iyi ve sevap olan işleri tercih etmesi, kotuluklerden ve gunahlardan sakınması emredilmiştir.
İnsan, Alemlerin Rabbi'ne inancı, sağ duyusu, din ve hay duygusu ile kotulukleri emreden nefsi ve şeytanın fena telkinleri arasında mucadele halindedir. Rabbi'ne inancı sağlam olan ve hay duygusu yitirmeyen insan iyilik ve guzelliklere yonelir. Kotuluk ve haramlardan uzak durur. İmanı zayıf, hay duygusu zedelenmiş, nefsine ve şeytana yenik duşmuş ise kotuluk ve haramlara dalar. Şeytanın oyuncağı haline gelir. Allah'tan ve kullarından cekinmez, utanmaz, gunahları acıkca işler.
Gunah, kişinin inandıkları ile yaptıklarının celişmesi ve catışmasıdır. Rabbulalemin'e ve O'nun gonderdiği peygamberlerin ve kitapların doğru olduğuna inandığı halde, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde cizilen sınırlara riayet etmezse gunah işlemiş olur. Mesela Kur'an-ı Kerim'de cok net bicimde icki haram kılınmış, ona yaklaşılmaması emredilmiştir. Bu yasağı ciğnemek gunahtır, ciğneyen gunahkÂrdır.
Yaradanımız , sahibimiz Rabbulalemin'dir . Sınırları belirleyen de O'dur . O'nun bize emirlerini ve yasaklarını tefekkur edince, bunların tamamının bizim yararımıza olduğu anlaşılır. Du ş unulurse , insanlığın bugun yuz yuze bulunduğu maddi-manevi krizlerin asıl kaynağının bu yararı goz ardı etmek, ilÂhi sınırlara riayet etmemek olduğu anlaşılır.
Yaradılış programının ve kevnî nizamının dışına cıkmak olan gunah, bir ic cokuntu, bir terslik ve fıtratla zıtlaşmadır. Gunaha giren kimse, kendini vicdani azaplara, kalbî sıkıntılara boğmuş, butun ruhî kabiliyetlerini şeytana teslim etmiş demektir. Eğer işlediği gunah her ne ise onda ısrarcı olur, işlemeye devam ederse, Allah korusun, artık ipi elden kacırır, ne iradesi, ne gunahlara karşı direnci ne de kendini yenilemeye mecali kalır.
Gunahlar Hz. Adem a.s. zamanından gunumuze kadar pek cok kavmin helakine sebep olmuştur. Bu kavimler kendilerine gonderilen peygamberlere karşı geldikce, nefslerinin ve şeytanın peşine duştukce ilÂhi azap onları daha dunyada iken yakalamış, topyekûn yıkıma uğramışlardır. Bu, isyan edenler hakkında yuce Allah'ın bir kanunudur.
. . .
Habib-i Kibriya s.a.v. Efendimiz muminleri gunahlara karşı surekli olarak ve ısrarla uyarmış, Cenab -ı Hakk'ın emir ve yasaklarına titiz olunmasını istemiştir.
Zira gunahlar kulun helÂkine, sapıtmasına, Rabbi'nin taatinden ve hidayetinden uzaklaşmasına sebep olur. Gunahlarla insan ilÂhi dostluktan uzaklaşır, şeytana ve onun insan suretindeki yardımcılarına dostluk peyda olur.
Gunahları terk etmek, salih amel ve hayırlı işler yapmakla da, insan Cenab -ı Hakk'ın dostlarından ve kurtuluşa erenlerden olur ki, boyleleri icin korku ve huzun yoktur.
. . .
Her kişi kendi anlayı ş ına , yaşayışına ve temayulune gore gunah işler. Zahirde haram ve helal, dinin belirlediği sınırlar herkes icin aynı olmakla birlikte, kişinin kendi ic ve dış şartlarına gore gunahın ceşidi ve yoğunluğu değişebilir. Mesela ticaret yapanla memurun yuz yuze bulunduğu gunah ceşitleri farklıdır. Bu yuzden insan kendi durumunu goz onune alarak neyin gunah olduğunu, bu gunahlardan hangisiyle temas halinde bulunduğunu bilmesi gerekir.
Herkes her an gunah işleyebilir. Makamı ne olursa olsun, hicbir Allah dostu bu hususta kendisini emniyette hissetmemiştir. Rabbimiz'in azametinden hep korkmuşlardır. Veliler gunah işleyebilir. Sadece peygamberler masumdurlar, gunah işlemezler. Veli bir kul ile sıradan bir insanın bu husustaki farkı, velinin işlediği gunahda ısrar etmemesi ve hemen Cenab -ı Hak'tan af dilemesidir.
Yaşadığımız bu devirde nice gunah şeyler var ki, sosyal hayatımızda onlarla ic ice yaşıyoruz. Bunun neticesi olarak hayır ile şerri, gunah ile sevabı, iyi ile kotuyu ayırt edemiyoruz. Daha doğrusu, gunah işleri ve yanlışı kanıksıyoruz, sanki normalmiş, meşru imiş gibi algılıyoruz.
Bu noktada mutlaka hatırlamak gerekir, olcumuz muberra dinimizin ortaya koyduğu olculerdir. Oyle olmalıdır. Bu olculerin cevremizde uygulanabilir olmayışı, hak ve hakikatin bu devirde artık yaşanmadığını gostermez. Dinimizin hukumleri her zaman uygulanabilir durumdadır. Sadece nisbî olarak gereği gibi uygulayanların sayısı azdır ama asla yok değildir. O halde Sırat-ı Mustakim uzere yaşama hususunda yaşanılan zaman, ortam vs. mazeret değildir. Herkes yapmaya gucu yettiklerinden sorumludur. Uzak durabileceği gunahı işlemenin ne mazereti olabilir?
Kaldı ki, Allah'ın hukumlerini tanıyan, bilen ve nefsinde uygulayan kişiler, Arif-i Billah zatlar her devirde vardır ve gunahlardan kacınma hususunda onlardan istifade edilebilir. Zira velilerle beraber olmak istikamet kazandırır. Hayrı ve şerri oğretir, sevabı sevdirir, gonulleri gunahtan soğutur.
Onların insanın gunahlar karşısındaki durumu hakkında ulaştıkları neticelerden biri şudur: “Dunya lezzetleri ilÂhi rahmeti kazandırmaz, zamanla insan bu lezzetlere alışkanlık kazanır.”
Bu ifade şoyle izah edilebilir: Sigara icmeye başlayan coğu insan; “bir tane icmekle ne olacak” diye başlar. Onceleri hic fark etmez ama zamanla sigaranın tiryakisi olur. Bırakmak istese de bırakamaz hale gelir. İşte, dunya lezzetleri mubah olsa bile, zamanla insanı farklı mecralara surukleyebilir. Mesela şupheli işlere ve haramlara alıştırabllir . Namazı terkettirebilir , orucu, zekÂtı basit bir amel gibi gosterebilir. Haramı helal, helali haram olarak sunabilir. Boylece birer gunaha donuşen bu durum, ibadetlerde tembelliğe goturur.
. . .
Ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve butun arifler, insanın gunaha girmesinin sebebi olarak nefs ve şeytanın aldatmacalarına dikkat cekmişlerdir. Allah dostları da gunahları fark ederek tevbe etme zeminini hazırlamışlardır.
Gunahlardan uzaklaşmanın onemli bir yolu, kotu arkadaşı ve cevreyi terk etmektir. Kotu arkadaşını terkedemeyen , alışkanlık haline gelen bir menhiyatı da bırakamaz. Bu durumun sonucları konusunda şoyle ikaz ediliyoruz: “Tabiatlaşan gunahlar kişinin kalbine nifak tohumlarını eker. Bu yuzden kişi ibadetin lezzetini alamaz. Her gunah manevi kalpte bir yara acar, o yaralar nifak olur. O zaman ibadetin lezzeti yok olur.”
Mumin, gozlerini, kulaklarını, ellerini, butun uzuvlarını haramdan ve kotu arkadaştan korumalıdır. Her daim hayırlı ve iyi olanı yapmalıdır. Niyeti buna gore olmalıdır.
Nasıl ki bir cocuk once anne sutuyle beslenir, yavaş yavaş mama, daha sonra katı yiyecekler verilir, işte bunun gibi, insan hayra ve sevaba da, şerre ve gunaha da alışkanlık kazanır. Bu, nefsi terbiye etme meselesidir.
Nefse nasıl muamele edilirse ona gore karşılık verir. Zira eğitilmeye, terbiye edilmeye acıktır. Bu terbiyenin bir an once gercekleşmesi ve beklenen sonucun alınması icin kÂmil bir rehbere ihtiyac vardır. Aksi halde kişi gunahlardan vazgecmez. Tevbesi sadece dil ile olur. Murşid -i kÂmiller ise nasuh tevbe telkin ederler, tevbe kapısının acık olduğunun idrakine vardırırlar.
Gunahların cok olması umitsizliğe duşurmemelidir. Bir kişinin gunahları denizlerin kumları adedince olsa bile, samimi olarak tevbe ettiği zaman affedilir. Burada onemli olan samimi olmaktır. İnsanoğlu hatasız değildir. Rabbimiz Teal her turlu hatamızla bizleri huzuruna kabul eder. Yeter ki kibirli olmayalım, acizliğimizi bilelim. Zayıflığın idrak ve itirafı bize atamız Hz. Adem a.s.' ın hediyesi; kibir ve enaniyet ise şeytanın kalıntısıdır.
Kulluğumuzu yerine getirirken amellerimize guvenmememiz lazım. Zira Rabbimiz'in rahmeti olmazsa yapılan hicbir işin faydası olmaz. Onemli olan O'nun rahmetine talip olmaktır. Hicbir kul “artık bu amellerimle cennete girebilirim” diyemeyeceği gibi, ne kadar buyuk gunah işlerse işlesin, “ben cok gunahkÂrım, Rabbim beni affetmez” de diyemez.
Gunah işleyebilecek ozellikte yaratıldık. Ama gunahta ısrarcı olmamak, tevbe etmek emredildi. Hedefimiz gunahsızlık sıfatı değildir. Zira bu mumkun olmaz. Hedefimiz, her daim Rabbimiz'le irtibatlı olmak, her adımda O'nu dikkate alarak hareket etmek, tevbe ve salih amelle O'na yakınlaşmak ve O'nun rızasına ulaşmaktır.
Rabbimiz'in tevfik ve inayeti ile…

__________________