Hazret-i Şeyh Mustafa Karadağ
Hazret-İ Şeyh Mustafa Karadağ nakşbendî

Hazret-i Şeyh Mustafa Karadağ 20 Aralık 1914 tarihinde Erzincan ili Eğin (1922’de Kemaliye adı verilmiştir) ilcesinde dunyaya gelmiştir. Kendi ifadesine gore 1932 yılında İstanbul’a gelmiş ve omrunun geriye kalan 72 yıllık buyuk kısmını İstanbul’da yaşamıştır. Genclik yıllarından itibaren tasavvufa eğilim gostermiş; İstanbul’daki meşayihin sohbet meclislerini izlemiştir. Turkiye’den Hacc’a izin verilmesini muteakip 1949 yılı Hacc kervanına dahil olarak gemi ile ilk Hacc’ını ifa etmiştir.

Kadiriyye tarikatında başladığı tasavvufi eğitimini Nakşbendiyye seyr u sulûku ile tamamlamıştır. 1973 yılında Şam’da bulunan Nakşbendiyye’nin Halidiyye-Dağıstaniyye koluna mensub Abdullah Dağıstani (K.S.) tarafından İstanbul’da hilafet ile vazifelendirilmiştir. Omrunun son yıllarında İstanbul Beylerbeyi’nde bulunan tarihi Bedevi Dergahı’nın ihya edilmesine onculuk etmiş ve asliyetine uygun olarak restore edilen bu tarihi mekandaki irşad faaliyetine ceşitli hastalık ve rahatsızlıklarına rağmen vefatı anına kadar devam etmişlerdir. 13 Ocak 2004 gunu oğle saatlerinde rahatsızlanmasını muteakip vefat etmişler ve uzun yıllar ikamet ettiği Beylerbeyi-Kupluce sırtlarındaki Kupluce Camii haziresindeki kabrinde toprağa verilmişlerdir.

Bir kulliye şeklindeki Bedevi Dergahı’nda kurulmasına onculuk ettiği “Aşevi” ile civardaki ve hatta İstanbul’un uzak yerlerinden fukaraya hergun sıcak yemek dağıtılmasına vesile olmuştur. Bu hayır kapısının vefatından sonra da surdurulmesini arzu etmişlerdir. ( Bu hizmet devam ettirilmektedir.)



İstanbul-1995

Kendisini ziyaret eden ayrım yapmadan butun Allah kullarının, derdlerinin izale edilmesi ; maddi-manevi sıkıntılarının giderilmesi icin şefkat ve merhamet gosterirlerdi. Kendisinden dua ve nasihat isteyenlere ehl-i sunnet vel cemaat yolu uzerinde mustakim olmalarını Allah’a kulluk yolunda azim ve gayret ile cihad etmelerini tavsiye ederdi. Kendisini ziyaret eden değişik silsile ve tarikatlara mensub sufilere Hakk yolunda yururlerken diğer meşreb salikleri hakkında olumsuz konuşmamalarını ihtar eder ; gordukleri- şahid oldukları bir yanlış olduğunda bunu guzel bir uslub ile karşıdaki kişinin asabiyet duygularını harekete gecirmeden izah etmelerini rica ederdi. Bu izah eğer bir fitneye yol acma ihtimali taşıyorsa asla cedelleşmeye girilmemesini oğutlerdi. Luzumsuz soz ve lakırdıların insanların manevi kemali yolunda en onemli engel olduğuna işaret ederek tasavvufun “ele-bele-dile sahib olunması” esasını sık sık vurgulardı.

Gundelik siyasi olaylara asla karışmadığı gibi sevenlerine de tefrikaya yol acan siyasi taasubdan uzak durmalarını ihtar etmiştir. Bununla birlikte ulke gundemindeki konularla da ilgisini son gunune kadar diri tutmuştur. Her gun kendisine getirilen gazetelerde yer alan haberleri inceler ; bazı koşe yazılarını sevenlerine okutarak dinler ; yorumlardı. Tasavvuf dunyadan el-etek cekmek olarak algılayan ve algılatan zihniyete karşı cıkar; İmam-ı tarikat Abdulhalık Gucduvani (K.S.)'nin "halvet der encumen" -toplum icerisinde Hakk ile olma- kuralına dikkat cekerdi.

İnananların her sahada aktif ve başarılı olmalarını arzu ederdi. Sevenlerinden bir sanatcının İstanbul dışında acılan Geleneksel Turk Sanatları Sergisi'ni ozellikle teşrif etmiş ve sergiye eserleriyle katılan sanatcıları "Allah Cemil'dir ; cemali sever..." diyerek sanat yolunda ilerlemeleri ve Allah'ın kendilerine lutfettiği yeteneği sonuna kadar geliştirerek eser uretmeleri yolunda teşvik edici sozlerle gonullerini almıştı.

Evliyadan buyuklerinin makamlarını ziyareti cok sever; ve bunu sevenlerine de oğutlerdi. Seyahat esnasında bir beldeye girilirken o beldeden guzeran etmiş veya o beldede medfun bulunan evliyaullah-ricalullah ruhaniyetlerine armağan edilmek uzere Kur’an ayetleri okunmasını tavsiye ederdi. Yalova’da Guney koyunde medfun silsilesinden Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.)’in turbesini sıklıkla ziyaret ederdi. Bu ziyaretlerinde Bursa İznik’teki Eşrefoğlu Rumi (K.S.) ziyaretini de genellikle tercih ederdi. İstanbul’a dışarıdan gelmiş sevenlerini Uskudar’daki Aziz Mahmud Hudai (K.S.) turbesini ziyaret ederek İstanbul’dan ayrılmaları konusunda ikaz etmiştir.

Hazret-i Şeyh Mustafa Karadağ, yaptığı sohbetlerde bağlı olduğu silsile zincirinin onderi olan meşayih-i kiramın sozlerini nakleder; boylelikle kendisini aradan cıkartırdı. Sohbetlerinde sohbetin onemi; ihvan arasındaki muhabbetin gerekliliğini; fitneye yol acacak unsurlara dikkat edilmesini tekrar tekrar vurgulamıştır. Sohbetlerinde İstanbul’daki Nakşbendi tasavvuf buyuklerinden Ahıskalı Ali Haydar Efendi (K.S.), Mehmed Zahid Kotku (K.S.) gibi ehlullah ve Omer Nasuhi Bilmen gibi fıkıh alimleri ile olan sohbet ve muhabbetlerini de aktarırdı. Elazığ’da askerlik gorevini yerine getirmekte iken alay muftusu Kadiriyye meşayihinden Muharrem Hilmi Efendi’nin sohbetlerine devam ettiklerini de nakletmişlerdi. Hakk’ı soylemenin her devirde guc olduğunu anlatmak icin Şeyh Şamil’in hem kayınpederi hem de murşidi olan silsile-i şeriften Şeyh Cemaleddin Gazikumuki (K.S.)’nin, Hakk’ı soylediği ve halkı irşad ettiği icin.on yedi koyden kovulduğu rivayetini naklederdi.

Helal lokmanın onemine surekli işaret ederek yerken, icerken, giyinirken, harcarken helalden kazanıp helale harcamanın onemine işaret ederdi. Oğutlediği bir dua olarak “Rızkımı helalinden ve kolayından ver Ya Rabbi..” diye dua edin.” diye yol gostermiştir. “Helal lokma” konusunun gunumuzde ne kadar gucleştiğini anlatırken bir hatırasını şoyle anlatmıştı: “- 1957 Kurban Bayramı, Omer Nasuhi Bilmen’in Fatih’teki evine, bayram tebrikine gittik. 45 sene evvel, bendeniz rica ettim, dedim ki: “-Efendi Hazretleri, bendenizi bağışlayın, sorum muhim olduğu icin arz ediyorum. Aldığınız emekli maaşı meşru mudur?” Ellerini uzatarak, diz kapaklarına koyup ağlayarak buyurdu ki: “Hayır oğlum, hayır, amma ihtiyacım olduğu icin alıyorum…” Bu sozleriyle bugunku durumun o zamana gore kıyas edilmesi halinde işin ne kadar zorlaştığına işaret etmiştir.

Ehil olmadığı halde kendisini insanlara “tasavvuf ustadı” gibi pazarlayıp “tasavvuf”tan gecinenlerden uzuntu ile bahseder ve Şeyh Şerafeddin Hazretleri(K.S.)’nin bu tur insanlar icin “Binlerce kişiyi katletmiş ve binlerce kişinin malını gasp etmiş kadar ve hatta ve dahi bundan eşeddir -şiddetlidir-. ” hukmunu verdiğini ifade edderdi. Yine bu cercevede “Kendi kendine ortaya cıkıp “HacegÂn yolunun rehberiyim” diyerek, saf ve temiz insanların Hakk yolunu kesmeye calışmanın cezası cok ağırdır. Ustadımız Abdulhalik Gucduvani Hazretleri (K.S.) bu kişiler hakkında : “Bu yolun rehberi olmadığı halde kendi gururunun esiri olduğu cihetle bu yolun rehberi olduğunu iddia eden kimse hakkında mahşer gununde Mahkeme-i Kubra’da davacıyım” buyurmuşlardır.” diye naklederdi.

Yine sohbetleri esnasında Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylani (K.S.) gibi tasavvuf buyukleri yanında Osman Bedreddin Erzurumi (K.S.) ; Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.) gibi varisi olduğu evliyaullahın kitablarını esas alırdı. Ozellikle Şeyh Şerafeddin Dağıstani’nin el yazması halindeki menakıb sohbetlerini bizzat kendisi okur ; Latin harfleri ile basılmış olan diğer sohbetleri ise meclisde bulunan bir kişiye okutturur; yer yer şerh tarzında izahatta bulunurdu. Silsiledeki ustadlarından olan Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.) uzerine sohbetlerinde ozellikle şu menakıba cok değer verirdi: “Ustad Şeyh Şerafeddin (K.S.) (K.S.) Hz.’leri bir Cuma gecesi ruya goruyor. Diyor ki: “Ebubekir-i Sıddik (R.A.) Hz.’lerinin davetlisi olarak Medine- i Munevvere’ye gidiyordum. Karşımda bir kalabalık zuhur etti. O kalabalıktan Ebubekir -i Sıddik (R.A.) Hz.’leri bendenize geldi. Dedi ki: “- Oğlum 124 bin enbiya, 41 tarikat mensubu sana ‘hoş geldin’e geliyorlar. Sen de onları karşıla…” Bendeniz de gelenleri karşıladım. Rasulullah (S.A.V.) selam verdi. Selamını aldım. Resulullah (S.A.V.) buyurdular ki: “- Ya Nuh bu evladıma selam ver. Bu evladım bir munacaatıyla sekizyuz bin kişinin nar-ı cehimden kurtulmasına vesile oldu. Oğlum bu cemaat dağılmadan sana hususi muamelem olacak…” Resulullah (S.A.V.), Ebubekir-i Sıddik (R.A.) ile Osman-ı Zinnureyn’e (R.A.) buyurdular ki: “Benim muvakkit nam defterimi getirin…” Bu arada cemaatte olmayan bir kimse bir kalem uzattı. Bu kalemi uzatanın kim olduğunu duşunurken Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki: “Oğlum senin bu hizmetinden memnun olan Cebrail (A.S.) bu kalemi uzattı” Uc satır yazı yazdı. Ve Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki: “Senin kademinde senden sonra otuzbir zat daha zuhur edecek…”

Kutbu’l-aktÂb makamının gereklerini yerine getirmenin cok ağır bir sorumluluğu oldıuğunu anlatarak kutbiyetin ortalama 10-15 yıl devam ettiğini; en uzun sure ile bu makamda olan ve 1936’da, dunyasını değiştiren Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.) Hazretleri’nin en uzun kutubluk suresi olan 25 yıl bu mesuliyeti taşıdığını bir sohbetlerinde ifade etmiştir.



Restore edilerek 1993 yılında yeniden ibadete acılan Buhara Nakşbendi Dergahı Mescidi

1993 yılı sonbaharında 77 gibi ileri bir yaşta olmasına rağmen Ozbekistan’da bağlı olduğu silsilenin onderi Şah-ı Nakşbend Muhammed Bahauddin el-Buhari el-Uveysi ( K.S.)’in Kasr-ı Arifan’daki dergahının komunizmin zulum yılları ardında yeniden ziyaret acılması torenlerine Turkiye’den iştirak grub ile birlikte katıldı. Bu ziyaret esnasında o kadar memnun ve bahtiyar olmuştu ki Turkistan ziyaretinden dondukten sonra sık sık “Ah bir daha fırsat olsa da tekrar o mubarek makamları ; Buhara-yı Şerif’i, Semerkand’ı, Taşkend’i ziyarete edebilsek…” diye Kasr-ı Arifan’a ; Şah-ı Nakşbend (K.S.)’e; Emir Kulal (K.S.)’a Ubeydullah Ahrar (K.S.)’a olan hasretini dile getirirdi. Şah-ı Nakşbend’in 675. doğum yıldonumu vesile edilerek Ozbekistan Devleti tarafından duzenlenen resmi torenlere sevenlerinden birkacı ile birlikte katılan Mustafa Karadağ (K.S.) bu gezi boyunca yaptırdığı zikir ve dualar ile torenin manevi ihyasına onculuk etmiştir. Şah-ı Nakşbend dergahı camiinde uzun zulmet yıllarından sonra ilk kez kılınan Cuma namazında İmam’ın Cuma hutbesini okurken gelenek olarak elinde bulunması gereken asa bulunamayınca İmam’a takdim ettiği kendi asasını Buhara’dan dondukten sonra bir daha kullanmamış ; teberruken muhafaza ederek hatıra olarak saklamıştır. Buhara’dan aldığı “badem doppu” olarak bilinen namaz takkesini de cok sever ve takardı.

Şeriat-ı garra-i Muhammedi’den kıl kadar sapmayacak kadar bir hassasiyetle “takva sahibi bir kul” olarak yaşadı. Yaşlılık ve hastalık doneminde dahi teheccud namazlarını asla aksatmamıştır. Zamanının coğunu tesbihat ; tefekkur ve Kur’an tilaveti ile gecirirdi. Bir şefkat ve merhamet guneşi olarak kapısına başvuran-başvurmayan tum ummet-i Muhammed icin fiili-kavli dua ile bezediği omrunu noktaladığında ardından kendisini seven ; Allah’a sevdirdiği ve Allah’ı seven evladı gozyaşı doktuler.

Himmetleri hazır ola…



Son yıllarında...

Oğutleri:

“Şah-ı Nakşbend (K.S.)’dan sık-sık naklederlerdi: “Bizim tarikatımız sohbettir.”

“Sohbet ve zikir meclislerine gidiniz. Sohbet meclisleri cennet sofralarından birer sofra; zikir meclisleri cennet bahcelerinden bir bahcedir.”

“Sohbette iken sufi elbisesi giyersiniz, sufi rengine boyanırsınız; tenhada ise nefsinizle kalırsınız. Halbuki coğunuz Cenab-ı Hakk’ın (C.C.) “size can damarınızdan daha yakın” olduğunu da bilirsiniz.”

“Rasulullah’a varis olan evliyaullah , sozlerini Cenab-ı Hakk’tan (C.C) ve Rasulu’nden (S.A.V.) alırlar; yani benlikleri kaybolmuş , iradeleri Hakk’ın (C.C.) ve Rasulullah’ın (S.A.V.) iradesine rabt olunmuştur. “

“Bir murşid-i kamil’den el alma bahtiyarlığına erdi iseniz O’nunla olan ahdinizi hatırlayınız, kalbî samimiyyetinizi kaybetmeyiniz. Onlar ancak Allah’ladır. Başka gayeleri yoktur. İnsanlar evliyaya muhabbetten geri kaldıkca feyz beklenemez..”

[ “Savm u salÂt u haccile, sanma biter zahid işin
İnsan-ı kÂmil olmağa lazım olan irfan imiş…”

Niyazi Mısri (K.S.) ]

“Zikrin manası; Hakk’ı (C.C.) anmaktır. Akıllı olunuz, Hakk’ı (C.C.) anmaktan gafil olarak kaybettiğiniz gunleri hatırlayınız; o gunler icin esef ediniz. Manevi emrinizi, tesbihat dersinizi eksiksiz yapmaya calışınız. Kimsenin kusurları ile uğraşmayınız. Sizin nefsiniz size, bizim nefsimiz bize yeter… Dunyaya gelişimizin manası; dunyayı mamur edip, ahireti harab etmek değil; muhakkak ebedi hayatımıza manevi sermaye temin etmektir. Bir gonul bahcesi yapınız, oraya meyve fidanları dikiniz. Meyve verdiğinde hem yeyiniz; hem de yedirmeye calışınız. Salihler Allah dostudur. Hakk icin sahabeti, Hakk sohbetini devam ettiriniz… Cemiyet icerisinde “marifet” elde etmeğe bakalım. Bu marifet ve hakikat carşıda satılmaz. Marifet ve hakikatin yeri insan-ı kamillerin sohbetleridir; Allah dostlarının mekanı, kapılarıdır ki o kapılardan boş gelinir de boş cıkılmaz...”

“İhvan-ı aziz, birbirlerinizi Allah (c.c) icin seviniz. Bu sevgi yuksek makamlara ermenize vesiledir. Abdestli bulunmağa gayret ediniz. Namazlarınıza devam ediniz. Gece namazlarına da mutlaka kalkınız, iki rekat dahi olsa...”

“Kur’an-ı Hakim’i cok okuyunuz. Kur’an-ı Mubin’e karşı olan muhabbetiniz ne derecededir? Bu soruyu kendinize cokca sorunuz. Kur’an’ı okurken Allah ile konuşur gibi bir edebi takınmanızı rica ederim. ”

“Birbirinizi seviniz, kalbden muhabbet duyunuz. Birbiriniz aleyhinde konuşmayınız. Kalbden musluman kardeşinize karşı olan buğzu cıkarınız, su-i zanı terk ediniz, iyi niyetli olunuz. 120 kadar ahiret kardeşi edininiz. O kadarını bulamazsanız hic değilse 40 kadar ahiret kardeşi edininiz ki muhabbetiniz ziyadeleşsin; muhabbetsizlikte kalbî soğukluk vardır.”

“Birbirinizle karşılaştığınız zaman, hayır soyleyiniz, hayır konuşunuz. Bir hakîmden uc nasihat isterler: Veli der ki: “Her nasihate karşılık ucyuz altın isterim. Birincisi; bir yerden gideceksiniz, uc yol gorurseniz, orta yolu tercih ediniz. İkincisi; uzerine vazife olmayan işe karışmayınız. Ucuncusu; aslını bilmediğiniz şey hakkında hukum vermeyiniz…”

“Yalan kadar ***********lik yoktur. Yalandan sakınınız. Rasulullah “ Yalancı ummetimden değildir” buyurdular. “

“Benliğinden gecen Hakk’a kavuşur. ‘Ben yaparım, ben ederim’ demeyiniz. ‘Ya Rabbi Sen yaparsın, her şey Sen’den…’ deyiniz. Seni medh ederlerse, ‘Bende bir şey yok Ya Rabbi, estağfirullah’ deyiniz. O varlığı ve enaniyeti atmadıkca, noksanlığınızı bilmedikce, nefse hoş gelen sozler insanlığı yıkar, perişan eder. Nefsinizi kabartmayınız. İlahi rahmeti giderir. Kendinizi yuzunuze karşı ovenlere, “Bu dediğiniz sizin iyiliğiniz, bende bir şey yok” deyiniz.”

[ Sensin bize bizden yakın, gorunmezsin hicÂb nedir?
Cun aybın yok gorklu yuzun, uzerinde nikÂb nedir?

Yunus Emre ]

“Fitneyi uyandırmayınız. Mu’minin firasetinden, bakışından korkunuz. İnsan agÂh -uyanık- olacak. Karşısınızdaki dost mu, duşman mı bileceksiniz.”

“İki kişi oturmayınız. Mumkunse en az uc kişi oturunuz. Dorduncunuz Allah (C.C) olur. Sizin halinizden anlamayan cahiller ile, ayak takımı ile mecbur kalmadıkca oturmayınız. Onların uzerinde taşıdıkları ruhani baskı; kÂbus size tesir eder. Anadolu da bir soz vardır: dut yemiş bulbul gibi susarsınız. Hemen o meclisi terk ediniz. Bir taze abdest alarak. 100 kez Estağfirullah cekiniz. Umid ederim ki o hal sizden zail olur ve muhabbet-i Muhammed’e (S.A.V.) gark olursunuz.”

“Derviş kime derler, nasıl olur? Evliyaullah nazarında, dunya bir hardal tanesi kadardır. Butun mesele, kalbi hicabları kaldırmaktır. Kalpteki hicabların en buyukleri ; dunya telaşı, mal sevgisi, kotu duşunceler; Allah’ın (C.C.) hoşuna gitmeyen duşunceleri gonle ve kafaya koymaktır.”

[ “Sur cıkar ağyÂrı dilden t tecellî ede Hakk
PÂdişÃ‚h konmaz saraya, hÂne mamûr olmadan”
Şemseddin Sivasi (K.S.) ]

“İstanbul’a geldiğim 1932 senesinde, cami kapılarında meczublar vardı. Şimdi ise azaldı. Onlar azaldı, kotulukler coğaldı. Meczubin mesul değildir. Bunlara cok yanaşmayacaksınız. Sizden İstediklerini yapmazsanız, mesul olursunuz. Allah-u ZulCelal onların şefaatine, bizleri nail buyursun…”

“Gunluk muhasebenizi iyi yapınız. Akşamları muhasebenize bakınız. Hakk (C.C) ile kac saat oldunuz ?.Zararda mısınız, kÂrda mısınız? Akl-ı seliminizi kullanınız. Omur olculudur; nefesler sayılıdır… Olum mechuldur. Ani olumler olur ve olmaktadır. Cenab-ı Hakk’a (C.C) giderken , son nefes gelmeden tedarikli olalım. Olumun ani gelmesi her zaman muhtemeldir. Abdestsiz gezmeyiniz, munasebetsiz ağyar meclisini terk ediniz… Ağyar meclisi, Allah (C.C.) adının anılmadığı , insanı Allah’tan (c.c) ve Resul’unden (s.a.v) uzaklaştırır…”



Kabirtaşı Arka Cephesi: Rh. A. : 20.12.1914 - 13.1.2004

Vefatlarına yakın, sevenlerine bir mujde olarak şunları anlatmıştı : “Tahminen bir sene evvel Kartal Umut Hastanesi’nde yatıyordum. Ziyaretime gelenler ve halimizden sual edenler olmuştu. Taburcu olarak hastaneden cıkmama uc gun kala Muhammed Nazım Kıbrısi Efendi ziyaretime geldiler. Kendilerine ikram ederek gonderdik. Bu arada kalbime bir his doğdu: “Ya Rabbi affeyle selamımı alanları, bizlere selam verenleri, bizim uzerimizde zerre kadar hukuku olanları; bizim de kullar uzerinde zerre hukukumuz olanları Rabbim affeyle… Bizi munkir değil, mukrim eyle…” O gunden itibaren butun dualarımda bu sozleri Cenab-ı Hakk’a (C.C) arz ediyordum. Bugun evladlarımın sorularına atfen yine o gunku munacatım aklıma getirildi. İnşaallah bundan sonra da aynı duayı etmeye devam ederim. Sizler de muvaffakiyyet talep ediniz…”



Beylerbeyi sırtlarındaki Kupluce Camii haziresindeki Kabr-i Şerifleri (Kabirtaşının tepeliği Nakşî serpuşu şeklindedir.)

Sık Tekrarladığı Şiirler:

Hazret-i Şeyh Mustafa Karadağ sohbetlerinde bazı tasavvufi şiirleri yeri geldikce okurdu. Bu şiirler ile vermek istediği nasihatler arasında bir paralellik olurdu. Niyazi Mısri (K.S.) Divanı’ndan Şemseddin Sivasi’nin (K.S.) şiirlerinden; Aziz Mahmud Hudai (K.S.) Divanı’ndan şiirleri ezberinden okumayı cok severlerdi. Bu şiirlerden birkacını teberruken arz ediyoruz:


OLMADAN
VÂsıl olmaz kimse Hakk’a cumleden dûr olmadan
Kenz acılmaz şol gonulde t ki purnûr olmadan

Sur cıkar ağyÂrı dilden t tecellî ede Hakk
PÂdişÃ‚h konmaz saraya, hÂne mamûr olmadan

Hakk cemalin KÂbe'sini kıldı Âşıklar tavaf
Yerde KÂbe, gokyuzunde Beyt-i mamûr olmadan

Mest olanların kelÂmı kendiden gelmez veli
Ya nicin soyler Ene’l-Hak, kişi Mansûr olmadan?

Mest olup meydane geldim ta ezelden ta ebed
İcmişem aşkın şarabın Âb-ı engûr olmadan

"Mûtû kable en temûtû"* sırrına mazhar olan
Haşr-u neşri bunda gordu nefha-i sûr olmadan

Âşıkın cok derdi amma sırrın izhÂr eylemez
Soylemesi terk-i edeb cunki destûr olmadan

Bir acaîb derde duşmuş tutuşur Şemsî mudÂm
Hakk'a makbûl olmak ister, halka menfûr olmadan

*”Olmeden once olunuz”

Şemseddin Sivasi



*********

DERMAN ARARDIM DERDİME

Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş
Burhan arardım aslıma, aslım bana burhan imiş

Sağ u solum gozler idim, dost yuzunu gorsem deyu
Ben taşrada arar idim, ol can icinde can imiş

Oyle sanırdım ayriyem, dost gayridir ben gayriyem
Benden gorup işideni, bildim ki ol canan imiş

Savm u salÂt u haccile, sanma biter zahid işin
İnsan-ı kÂmil olmağa lazım olan irfan imiş…

Kanden gelir yolun senin, ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvan imiş

Murşid gerektir bildire Hakk’ı sana hakkel-yakin
Murşidi olmayanların bildikleri guman imiş

Her murşide dil verme kim, yolunu sarpa uğratır
Murşidi kÂmil olanın gayet yolu asÂn imiş

Anla heman bir sozdurur, yokuş değildir duzdurur
Alem kamu bir yuzdurur, goren anı hayran imiş

İşit Niyazi'nin sozun, bir nesne ortmez Hak yuzun
Hak'tan ayÂn bir nesne yok gozsuzlere pinhan imiş
__________________