İMANIN BEDELİ NE ??
MEHMET IŞIK
O Kutlu Elci insanları Allah'a imana ve kulluğa davet ederken, karşılığında dunyalık bir menfaat, rahat bir gelecek vaat etmiyordu. Hic kimseye. Aksine, O'na iman edenler, O'nun yoluna baş koyanlar, akla gelebilecek her turlu ızdırabı , horlanmayı, hatta oldurulmeyi goze almalıydılar, alıyorlardı.
Gecenin yarısına doğru sessizce kafileden ayrılanlar oldu. Hepsi aynı yone doğru, kimseye hissettirmeden suzulup gittiler.
Kafile Medine'den gelmişti. Beşyuz civarında insan. Aralarından sadece yetmiş kadarı musluman . Onların da bir kısmı Allah'ın son elcisini ilk kez gorecek. Heyecanlı, coşkulu.
Onceden aralarında anlaşmışlardı. Kafiledekilere hissettirmeden gece yarısına doğru Mina yakınlarındaki Akabe'de buluşacaklardı.
Gecenin sessizliğinde, adeta colun kumlarını incitmeden, yumuşak adımlarla Akabe'de toplanan yetmiş kadar Medine'li musluman , şimdi heyecanla bekliyordu. O gelecekti. O kutlu elci.
Biraz sonra Allah Rasulu s.a.v., amcası Abbas r.a. ile oradaydı. Kalpler titredi, selamlaşıldı ve konuşuldu, anlaşıldı, buyuk sozler verildi.
İkinci Akabe Biatı diye isimlendirilen bu buluşma, hicretten uc ay kadar once buyuk bir gizlilik icinde yapılıyordu. Peygamber s.a.v. Efendimiz ile Medineli muslumanlar arasında, İslÂm'ın geleceği icin donum noktası sayılabilecek bir sozleşme gercekleşiyordu.
Sıra ellerini uzatıp Efendimiz'e biat etmeye gelmişti. Hicretten sonra Ensar ismini alacak olan Medineli muslumanların sozculeri şoyle dedi:
- Ey Allah'ın Rasulu ! Bizden, kendin icin ve Rabbin icin istediğin sozu al.
Rasulullah s.a.v. şoyle cevap verdi:
- Rabbim icin O'na hicbir şeyi ortak koşmadan ibadet etmenizi; kendim icin de beni ve ashabımı barındırmanızı, bize yardımcı olmanızı, mallarınızı ve canlarınızı koruduğunuz şeylerden beni ve ashabımı da korumanızı istiyorum.
Sozculer sordular:
- Peki, bunu yaparsak bize ne var?
Allah Rasulu buyurdular ki:
- Allah'ın rızası ve cennet var.
Bunun uzerine Medineli muslumanlar dediler ki:
- Ne kazanclı bir alışveriş bu! Biz bundan ne cayarız, ne de vazgecmek isteriz.
(M. A. Koksal, İslÂm Tarihi, VI/26-40'den ozet.)
* * *
Medineli muslumanlar , yaptıkları sozleşmenin ne kadar ağır olduğunun bilincindeydi. Hatta bunu konuşmalarında da ifade etmişlerdi. Bu sozleşme, butun dunyayı karşılarına dikiyordu. Canları dahil her şeylerini feda etmeyi goze almışlardı.
Butun bunlara karşılık Allah Rasulu s.a.v. onlara ne vaat etmişti? Zafer mi? Yeryuzune hakimiyet, insanlığa liderlik mi? Mal-mulk mu? Bolluk, bereket mi?
Hicbiri... Sadece Allah'ın rızası ve cennet.
Esasen Allah Rasulu s.a.v.'in ve Mekke'deki muslumanların durumu da başlarına gelebilecekleri izah etmeye yeterdi. Horlanmak, işkenceye uğramak, kovulmak, hayat hakkı bile tanınmamak…
Ama o aşk, o muhabbet var ya... Allah rızası var ya... Yurekten kopup gelen o ırmak...
O Kutlu Elci insanları Allah'a imana ve kulluğa davet ederken, karşılığında dunyalık bir menfaat, rahat bir gelecek vaat etmiyordu. Hic kimseye. Aksine, O'na iman edenler, O'nun yoluna baş koyanlar, akla gelebilecek her turlu ızdırabı , horlanmayı, hatta oldurulmeyi goze almalıydılar, alıyorlardı.
Onuc yıl boyle gecti. İmanın ve kulluğun, nur ırmağında yıkanmış bir kalbin huzurundan başka hicbir dunyevi karşılığı olmadı. Sadece ıstırap... Yuce MevlÂ, o gunun muslumanlarını ve Rasulu'nu butun dunyevi karşılıklardan uzaklaştırdı. Onların imanını, ibadetini, kulluğunu adeta ateşte pişirdi, olgunlaştırdı. Beklenebilecek ne dunyalık varsa hepsini tuketti.
İman nasıl bir guctur! İtminana ermiş bir kalp nasıl bir zırhtır! Artık onlar, ne kÂfirlerin konforundan, ne de kendilerinin boylesine horlanıp hayat hakkı bile tanınmamasından bunalıma duşmediler, duşmuyorlardı. Ve şimdi... Artık Medine'li muslumanlar , bu yola baş koyuyordu. Uzakta, bir col gecesinde, gizlice, meleklerin duaları, gulucukleri altında...
Yuce MevlÂ'nın sonraları muslumanlara bahşettiği izzet, iktidar, mal-mulk ise, işin ne başında ne sonunda sozu gecmeyen , talep edilmeyen birer ihsandan başka bir şey değildi. Ve dikkat edilmesi gereken bir imtihan. Allah rızası ve cennet ise, Mekkeli ve Medineli muminlerin namazlarında, zikirlerinde, dualarında, sadakalarında, savaşlarında tek hedef ve beklentileriydi. KÂfirlerin rahatlığına gelince, Yuce Mevl buyurdu ki:
“İnkarcıların (refah icinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattir o. Sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kotu varış yeridir.” (Âl-i İmran, 196-197)
Mubarek Rasulu'nun şahsında butun muslumanları ise şoyle irşad ediyordu:
“Rabbinin hukmune sabret. Cunku sen gozlerimizin onundesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et! Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O'nu tesbih et!” (Tur, 48-49)
* * *
Zaman geciyor , ama insan ve imtihanı hic değişmiyor. Gunumuzde de imanın, kulluğun onunde nice engeller var. Coğu insan helal haram demeden yiyor, iciyor, geziyor, dolaşıyor. Zenginliğine zenginlik katmada hicbir olcu tanımıyor. Nefsi nereye gotururse oraya. Ne yazık, bir kısmı bununla da kalmıyor. Kalbindeki iman muhabbetini hayatına nakşetmeye gayret edenleri aşağılıyor, nice sıkıntılar cıkartıyor.
İnandım ve itaat ettim diyen, dinini yaşamaya calışan musluman , boyle bir ortamda helal yiyebilmek icin cırpınıp duruyor. Faize bulaşmamak, kul hakkına girmemek, kamu malı yememek icin nice meşakkate katlanıyor. Vucudunu sergilemenin medenilik sayıldığı, insanların giyim kuşamla ustunluk edinme yarışına cıktıkları caddelerde gozunu, gonlunu korumaya calışıyor.
Butun bunların yanında ibadetlerinde şeytanın ve nefsin binbir turlu vesvesesinden sıyrılıp, sırf Allah icin kulluk yapabilmenin mucadelesini veriyor. Gurur, kibir, haset, bencillik, gaflet gibi manevi hastalıklarla boğuşuyor.
Gunler geciyor , yıllar akıp gidiyor; musluman , tahammulu guc meşakkatlere katlanırken, niceleri nimet ve saltanat icinde, zevk u sefa ile yaşayıp gidiyor.
Şimdi soru şu: Muslumana bu dunyada rahatlık yok mu? Onun haklılığını ispat edecek, gayretinin, ibadetlerinin bir karşılığı, olmeden once onu mutlu edecek bir dunyalık yok mu?
Yok!.. Boyle bir dunyalık bedel yok. Bunu beklemek de yok.
Cenab-ı MevlÂ, iman ve kulluğun karşılığını olumden sonra verecek.
Dunya hayatında verdikleri ve verecekleri, tamamen O'nun ihsanıdır; imana ve kulluğa bağlı şeyler değil.
Ve bilenler biliyor; yureği ısıtan, guzelleştiren, guller actıran, dokunduğu her şeyi yıkayıp arındıran o muhabbet ırmağı var ya ... O cennet ırmağı...
Sığınağımız, tesellimiz, varlığımız, mulkumuz... Her gun bin kez olsek de olumsuzluğumuz.
Huzur arayan gonlumuz; oraya, o ırmağa...
__________________
İmanin Bedelİ Ne ???
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İmanin Bedelİ Ne ???