Teberruken/bereket olarak, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in mubĂ‚rek, pĂ‚k, rûh-i tayyibelerine, ehl-i beyt’in, ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın, enbiyĂ‚-i izĂ‚mın, sĂ‚dĂ‚t-ı kirĂ‚m hazarĂ‚tının rûh-i şerîflerine, dînimizin, vatanımızın, milletimizin, butun İslĂ‚m dunyasının selĂ‚metine, şerirlerin şerlerinden muhafazasına, bu niyaz, bu duĂ‚ ile bir FĂ‚tiha-i Şerîfe, uc İhlĂ‚s…
Yeni hicrî yılımız mubĂ‚rek olsun! CenĂ‚b-ı Hak’tan bu mubĂ‚rek seneyi, dînimize, vatanımıza, milletimize ve butun İslĂ‚m Ă‚lemine, hayırlı, huzurlu, feyizli kılmasını niyĂ‚z ederiz. Rabbimiz cumlemize omur takvimimizden duşen yaprakların hikmetinde derinleşerek yaşadığı her Ă‚nı en hayırlı amellerle ihyĂ‚ edebilmeyi ve sĂ‚lih kullardan olabilmeyi, cumlemize nasîb eylesin. HĂ‚ssaten bu mubĂ‚rek yeni senemiz, Rabbimiz’in lûtfuyla mazlumların sessiz feryatlarına tesellî olur, imdĂ‚d eyler Rabbimiz lûtfuyla…
Omur takvimimiz hızlı olarak devam ediyor. Her dunyaya gelen, bir takvimle geliyor. İnsan da oyle, hayvanat da oyle, nebĂ‚tat da oyle. Her gun takvimden bir yaprak kopuyor. Gecen sene aramızda olan bazı dost, akraba, Ă‚bilerimiz vardı, onlar bu sene yok.
Bir mechullerin icinde hayatımız devam ediyor. CenĂ‚b-ı Hak son nefesimizi, son Ă‚nımızı bildirmiyor. Her an hazırlıklı olabilmek…
CenĂ‚b-ı Hak yine bu mubarek gunler icin, mubĂ‚rek geceler icin CenĂ‚b-ı Hak:
وَالْفَجْرِ وَلَيَالٍ عَشْرٍ
(“Fecre ve on geceye andolsun.” [el-Fecr, 1-2]) buyuruyor.
CenĂ‚b-ı Hak yine bir îkaz; bize her seherde bir îkaz hĂ‚linde… Demek ki her seher, her fecirde uyandığımız zaman; “YĂ‚ Rabbi!..” diyeceğiz, bir tefekkur icinde; “Bugun bize hayat defterinden bir sayfa daha actın. Takvimden bir yaprak daha actın. Acaba ben bu gunu nasıl dolduracağım? Ne kadar kendime, ne kadar kendimin dışında Allah rızĂ‚sı icin?..”
Bir muhĂ‚sebe hĂ‚linde, hayatımızın, bu senelerin akışı, gunlerin akışı, bizi bu idrĂ‚ke sevk ediyor.
CenĂ‚b-ı Hak “وَالْعَصْرِ” buyuruyor. “Zamana yemin olsun.” (el-Asr, 1) buyuruyor. Yine buyruluyor:
حَاسِبُوا اَنْفُسَكُمْ قَبْلَ اَنْ تُحَاسَبُوا
(Hesaba cekilmeden evvel kendinizi hesaba cekin.)
Muhasebeye girmeden evvel, hesap vermeye girmeden evvel, Munker-Nekir’le ilk başlayacak, devam edecek…
Demek ki hayatımızı, gecen gunlerimizi hesap etmemiz… “Ne kadar Allah icin, ne kadar nefsimiz icin… KirĂ‚men KĂ‚tibîn, neler yazıyor? Dosyamızda kıyĂ‚met gunu, «اِقْرَاْ كِتَابَكَ: Kitabını oku, bugun nefsin sana kĂ‚fi!..» (el-İsrĂ‚, 14) denildiği zaman nelerle karşılaşacağız?..”
Yine buyruluyor:
مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا
(“Olmeden evvel olunuz.”)
NefsĂ‚nî arzulardan, olmeden evvel nasıl nefsĂ‚nî arzulardan vazgecilecek; zaten istesen de yok, zaten imkĂ‚nlar da kalmayacak.
مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا
(“Olmeden evvel olunuz.”)
Olmeden evvel bu nefsî arzulardan vazgecin, onları bertaraf edin, buyruluyor.
VelhĂ‚sıl hayat ırmağı cok hızlı olarak akıyor. İşte bir sene bitti, bir seneye daha girdik.
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz; “…Benim ummetimin başı da hayırdır, sonu da hayırdır…” (Bkz. Tirmizî, Edeb, 81)
CenĂ‚b-ı Hak -inşĂ‚allah- bize hayırlı ummetten olmamızı, CenĂ‚b-ı Hak ihsĂ‚n eyler.
Yine CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor Ă‚yet-i kerîmede:
“Siz, insanlar arasından cıkarılmış hayırlı bir ummetsiniz…” (Âl-i İmrĂ‚n, 110) buyuruyor.
Bu, ummet-i Muhammed’e Ă‚it, CenĂ‚b-ı Hakk’ın buyuk bir lûtfu.
Demek ki CenĂ‚b-ı Hak bizden hayırlı ummet olmamızı, aziz ummet olmamızı arzu ediyor. Nasıl Efendimiz “رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ” (Âlemlere Rahmet), O’nun ummeti de rahmet taşıracak hĂ‚liyle, kāliyle. Ve o hĂ‚lle; “…MĂ‚rufu emreder, munkerden nehyedersiniz…” (Âl-i İmrĂ‚n, 110) buyruluyor.
Boyle bir hayırlı ummet, bereketli ummet, aziz ummet olmamızı CenĂ‚b-ı Hak arzu ediyor.
Tabi bu neye karşılık? Verdiği buyuk nîmetlere karşılık.
En buyuk nîmet; Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ummet olabilmek. Biz bunu kendimiz secmedik. 124 bin peygamber arasından biz kendimiz tercihte bulunmadık. CenĂ‚b-ı Hakk’ı bize cok buyuk bir lûtfu.
Tabi bunun da bir bedeli var, Efendimiz’e bir ummet olabilmenin. Bir musluman, devrin akışından mes’ûl. Butun mahlûkat, insan, hayvan, butun mahlûkat kendisine zimmetli. Bir İslĂ‚m karakteri, bir İslĂ‚m şahsiyeti tevzî edecek ve bir “hayırlı ummet” olacak. MĂ‚rufu emredecek, kendisini ikmĂ‚l edecek, gonul yapısını, mesĂ‚feler katedecek, CenĂ‚b-ı Hakk’a yakın bir gonul, mĂ‚rifetullahtan bir nasip alacak, “hayırlı ummet” olacak.
Dunyada bir imtihan dershanesindeyiz. Toprağın sinesine tevdî edilmek ise -hepimizin istikbĂ‚li- imtihanın sona erdiğinin en bĂ‚riz gostergesi… Bu ten plĂ‚nından cıkacağız, rûhĂ‚nî plĂ‚n devam edecek.
İki husûsiyetimiz var:
Bir; bedenimiz, turĂ‚bî yapı.
Topraktan geldik, toprakla gıdalanıyoruz, yine toprakta fĂ‚nî olacağız. Ruh cıkacak, bedenin vazifesi bitmiş olacak. Beden geldiği yere, yine toprağa donecek. Yine bizden sonra gelen nesillere, kıyamete kadar o toprak vazifesine devam edecek.
İkinci olarak; rûhĂ‚nî vasfımız…
Onu da CenĂ‚b-ı Hak:
وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي
buyuruyor. Kendinden bize bir kĂ‚biliyet veriyor, istîdat veriyor:
“…Rûhumdan ufurduğum zaman…” (el-Hicr, 29; SĂ‚d, 72) buyuruyor.
“Benî Âdem’i mukerrem kıldık…” (el-İsrĂ‚, 70) buyuruyor.
Kul, mukerrem olacak, DĂ‚ru’s-SelĂ‚m/Cennet davetiyesi, muhteşem olan Cennet’e, mukerrem bir yurekle, bir kalb-i selîm ile davet ediliyor.
CenĂ‚b-ı Hak 80 kusur yerde Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de “Ey îmĂ‚n edenler!” buyuruyor. “يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا” En muhimi bunlardan;
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Ey îmĂ‚n edenler! AllĂ‚h’ın azametine (AllĂ‚h’ın sonsuz gucune, kudretine, ona) yaraşır şekilde takvĂ‚ sahibi olun ve ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102) buyruluyor. “Olmeyin” buyurmuyor, “وَلَا تَمُوتُنَّ: sakın ha olmeyin!” buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. “Sakın ha olmeyin!..”
اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“…Ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102) buyruluyor.
Cunku bir sefere mahsus, tekrarı mumkun değil. Tekrarını isteyenler var obur tarafta. Yine FĂ‚tır Sûresi’nde, tekrarını isteyenleri CenĂ‚b-ı Hak bildiriyor, Cehennem’dekiler:
“…YĂ‚ Rabbi, bizi buradan cıkar, biz o kotu amelleri iyi amellere tebdil edelim. (Sana guzel bir kul olalım)…” (FĂ‚tır, 37)
CenĂ‚b-ı Hak da onlara iki şey soruyor:
“…Biz size dunyadayken duşunecek kadar bir zaman vermedik mi?..” (FĂ‚tır, 37)
Her şeyi duşunuyoruz dunyada. Yani niye geldik, kim gonderdi, kimin mulkunde yaşıyoruz, yolculuğumuz nereye?..
“…Dunyada duşunecek kadar bir zaman vermedik mi?..” (FĂ‚tır, 37)
CenĂ‚b-ı Hakk’ın ikinci sorusu da:
“…İrşĂ‚d edici bir peygamber gelmedi mi?..” (FĂ‚tır, 37)
“Evet yĂ‚ Rabbi diyorlar, duşunecek kadar bir zaman, bir omur de verdin bize, bir peygamber de geldi.”
CenĂ‚b-ı Hak:
“…O hĂ‚lde azĂ‚bı tadın!” (FĂ‚tır, 37) buyuruyor.
VelhĂ‚sıl bir sefere mahsus bir imtihan icindeyiz. Tekrarı da yok. CenĂ‚b-ı Hak bizden takvĂ‚ hayatı istiyor. “…Ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102) buyuruyor.
Yine Rabbimiz bize îkaz hĂ‚linde, hep îkaz Kur’Ă‚n-ı Kerîm… “Efendim, benim îmĂ‚nım var…” CenĂ‚b-ı Hak onu kabul etmiyor. Ankebut Sûresi’nin ikinci Ă‚yetinde:
“İnsanlar imtihandan gecirilmeden, sadece «îmĂ‚n ettik» demekle kurtulacaklarını mı zannediyorlar?” buyruluyor.
Yani CenĂ‚b-ı Hak hayatın her safhasında bir İslĂ‚m istiyor bizden. Aldığımız nefeslerde istiyor CenĂ‚b-ı Hak. “…Onlar ayaktayken, otururken, yanları uzerindeyken AllĂ‚h’ı zikrederler…” (Âl-i İmrĂ‚n, 191) buyuruyor.
Zikrin neticesinde:
“…Goklerin ve yerin yaratılışını derinden derine tefekkur ederler…” (Âl-i İmrĂ‚n, 191)
İdrak acılıyor.
“YĂ‚ Rabbi Sen Subhan’sın (derler). Boşuna yaratmadın (derler). Bizi Cehennem azĂ‚bından koru derler.” (Bkz. Âl-i İmrĂ‚n, 191)
Yani gonul/kalp, bu hĂ‚le gelecek. Merhaleler katedecek. Allah’tan uzaklaştıran her şeyi kendisinden bertaraf edecek.
Yine Rabbimiz buyuruyor:
“Ey îmĂ‚n edenler!” Yine, 80 kusur yerde geliyor.
“Eğer siz AllĂ‚h’ın dînine yardım ederseniz…” (Muhammed, 7)
Nasıl kul AllĂ‚h’ın dînini yaşayacak, gonul Ă‚lemi rûhĂ‚niyetle dolacak, feyzle dolacak ve bu gonul Ă‚lemini tevzî edecek. Yurek bir dergĂ‚h hĂ‚line gelecek. “Siz eğer AllĂ‚h’ın dînine, AllĂ‚h’a yardım ederseniz (buyruluyor) Allah da size yardım eder (mukĂ‚bil) ve ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7) buyruluyor.
Demek ki dĂ‚imĂ‚ ayaklarımızın kayması muhtemel. CenĂ‚b-ı Hak, ayakları kayanları bildiriyor. MeselĂ‚ Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de, MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m-’ın yakını var, Tevrat’ı en iyi tefsir eden KĂ‚run var. Cok sĂ‚lih bir zĂ‚ttı. Tevrat’ı en guzel tefsir edenlerden biriydi. Bir mal muhabbeti girdi, hĂ‚li değişti, nefsĂ‚nî hayatına meyletti. “Ben kazandım, ben ettim…” dedi. MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m-’a tavırlar koymaya başladı. İftirĂ‚ya kadar gitti. CenĂ‚b-ı Hak “ben kazandım, ben, ben ben dediği, benim malım” dediği servetiyle beraber yerin dibine gomdu.
Osman Nuri Topbaş Sohbetlerinden
__________________
Yeni Hicrî Yılınız Mubarek Olsun
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Yeni Hicrî Yılınız Mubarek Olsun