Haydi itiraf edelim: Oynamadan, eğip bukmeden, kıvırmadan, mertce, delikanlı gibi... Ne derler diye duşunmeden, ‘ne desinler’in hesabına hic girmeden… Olmak istediğimiz kişiymişiz gibi yapmayı bırakarak... Olduğumuz kişiyi seyrederek kalbimizin aynasında... Neysek, kimsek, kimin nesiysek işte o olalım bir beş dakikalığına ve haydi itiraf edelim:
Kul olmak gibi bir derdi yok hic birimizin. Almayı istediğimiz ev, gordukce ic gecirdiğimiz araba, kazanmayı hayal ettiğimiz para kadar meşgul etmiyor kalbimizi kul olmak. Hayat dediğimiz şeyin, altında biraz eğleştiğimiz bir ağac golgesi olduğunu unuttuk. Bu dunyada garip bir yolcu olduğumuzu hatırlamıyoruz bile. Giderken geride bırakacağımız her şeyin daha fazlasını avuclarımıza almak istiyoruz. Yanımıza alacağımız yegÂne sermayenin azını bile tutamıyoruz ellerimizde.
Uykuya kurban ettiğimiz en son sabah namazımızdan bahsediyorum sermaye derken... Asgarisini bile vermemek icin tanıdık hocaya kırk takla attığımız zekÂtımızdan... Daha vakit oğleyi bulmadan bir gıybete, bir haram nazara feda ettiğimiz oruclarımızdan... Donuş ucağına binmeden hic eylediğimiz haccımızdan, telaffuzu yarım yamalak, mÂnÂsı kırık dokuk kelime-i şehadetimizden... Tevazu peceli kibrimizden, ihlas libaslı riyamızdan, zek kılıklı uckağıtcılığımızdan, uyanıklık suretli dalaveremizden soz etmiyorum hic. Kulluğu ibadetten ibaret zannedişimizden ve onun bile hakkını veremeyişimizden bahsediyorum.
Haydi itiraf edelim aslanlar gibi...
Allah rızası icin sevip sevilmenin sadece lafı var dilimizde. Sevdiklerimiz bir nimete erişince dillerimiz yalandan tebrik ederken kalplerimiz hasedin hakikisini susuyor kendi icine. Tokezlemesin diye koltuğuna gireceklerimizin ayakları kayınca, başımızı ote yana cevirip tebessum ediyoruz gizliden. Kolumuza sımsıkı girene değil, ayağımıza celme takmayacak olana dostum diyoruz artık. Eskiden duşmanına bile mert olmayana adam demezdik, şimdi dostuna namertlik etmeyenin adı namuslu diye geciyor lugatlerimizde. Ne dedikodu etmeden bitirebildiğimiz bir sohbetimiz kaldı ne kardeşlerimizin etini yemeden yapabildiğimiz bir muhabbetimiz… Kendi gozlerimizdeki ormandan habersiz, başkasının gozundeki copu meze ediyoruz yemeklerimize. Dişlerimizdeki kardeş artığını hangi kurdan nasıl temizleyecek, duşunmuyoruz hic. Hic kimse tarafından eleştirilemeyecek kadar mukemmeliz hepimiz, herkesi eleştirebilecek kadar bilgili. Her bir şeyi biliyoruz, haddimizden başka!
Haydi itiraf edelim ama Muslumanca...
Bir ilmihali bile baştan sona okumadık pek coğumuz. Ne necasetten haberdarız doğru durust ne taharetten. Otuz iki farzı yarısına kadar sayamayız, elli dort farz gereksiz malumat zaten. Dindarlığı kimselere bırakmayız, namaz dinin direği, deriz ama namazın şartlarını, farzlarını, vaciplerini, sunnetlerini kacımız sayabilir, teklemeden? Babamız olse nasıl gasledeceğimizi, nasıl kefenleyeceğimizi, kabre nasıl koyacağımızı bilmeyiz. Ama hangi ayet-i celilede neyin kast edildiğini, hangi hadis-i şerifin nicin gercek olamayacağını, hangi mezhep imamının nerede yanıldığını, mezheplere nicin artık gerek kalmadığını biliriz. Oyle ya Google var yahu, İmam-ı Âzam da kim oluyor?
Şirinlikten uzaksa uslubum beni ayıplamayın. Sizi uzuyorsam beni bağışlayın. Kendi kavgama sizi de ortak ederek haddimi aşıyorsam lutfen idare edin. Fakat itiraf edin, itiraf edelim ne olur... Şehrin orta yerine cıkıp avazımız cıktığı kadar koro halinde başkalarına haykıralım demiyorum. İcimizin tenhasına cekilip kendimize sessizce itiraf edelim.
Arakan umurunda değil hic birimizin, Suriye’yi coktan unuttuk, Filistin bir slogandan fazlası değil dudaklarımızda, Doğu Turkistan nereye duşer bilmeyiz bile… Bir dost sohbetinin orta yerinde iki cift lafı gecti mi mazlumların, sanıyoruz ki vazifemiz tamam olmuştur. İki tivit attık mı, hele bir de toplu mesaj gonderdik mi dertlenmiş sayıyoruz kendimizi kardeşlerimizin derdiyle. Oyle ya Muslumanlık bu değilse nedir? Bir binanın tuğlaları gibi, bir vucudun azaları gibi olmak bundan başka nasıl olur ki? Kac kardeşsiniz sorusuna Sezai Bey’den mulhem “iki milyar” deyiverdik mi sanırsın ki halloluyor Ummet-i Muhammed’in cumle dertleri.
Haksızlık etme demeyin bana, siz insaf edin biraz.
Hangimizin ruyası hıckırıklarla bolundu Allah aşkına? Kac geceyi uykusuz gecirdik zalimler elinden can veren kardeşlerimizin sızısıyla? Kacımızın kahkahası Arakan’da can veren bir mazlumun yuzu gozlerimizin onune gelip de donup kaldı yuzumuzde oylece yarım? Ne zaman anasının gozleri onunde yakılarak oldurulen bir cocuğun feryadı cınladı kulaklarımızda da, ağlayarak terk ettik bir yemek sofrasını?
Elimizden ne gelir diye duşunduk mu hic? Elimizden geldiği kadarıyla azına coğuna bakmadan kıyabildik mi sevgili servetlerimizin hic olmazsa bir kısmına? Paramıza kıyamamanın kendimize kıymak olduğu geldi mi hic aklımıza? Olsaydı gonderirdim demesin hic kimse. Olandan ne gonderdim diye baksın kendine. Azken veremeyen cokken hic veremezmiş diye tevekkeli dememiş kudemÂ. Vermek sadece mal mulkle olmaz ustelik. Uykumuzu bolup başımızı mıhladığımız bir teheccud secdesinde gozyaşı dokmeyi beceremeyecek kadar da mı fukarayız?
İstanbul’da patlayan bombaya kayıtsız kalan Batı’ya sovmekte haklı gorduk hep kendimizi. Kendi doğumuzdaki yahut guneyimizdeki bir ulkede hemen her gun kendini patlatan canlı bombaların oldurduğu insanlara bir Batılı lakaytlığıyla baktığımızı fark etmedik hic. Heyhat ki heyhat! Herkes kendi doğusunun bigÂnesi!
Haydi itiraf edelim. Harbi ama yani utandırmadan dansozleri...
Tuttuğumuz takımın mağlubiyetine uzulduğumuz kadar uzulmuyoruz zalimler elinde can veren kardeşlerimize. “Vah, vah”larla seyrettiğimiz haberler bir an evvel bitse de meftunu olduğumuz dizimiz başlasa, şoyle biraz keyfimiz gelse diye bekliyoruz televizyon başında. Victoria Secret’ın yeni melekleri, Arakan’ın şeytanlarından daha fazla dikkat cekiyor ummetin son umudu olan guzel ve buyuk Turkiye’mde.
Bu işte bir yanlışlık var. Bizde bir yamukluk var. Ve biz doğrulmadan o yanlış duzelmeyecek, duzelmez!
“Emrolunduğumuz gibi dosdoğru ol”madan biz, bize dosdoğru olmayı emreden kitaba hakkıyla rÂm olmadan, bu emre muhatap oluşuyla sakalları ağaran guzelin ardına tam bir teslimiyet ve sadakatle, gayret ve muhabbetle duşmeden bu iş asla olmayacak.
VE itiraf etmeye utansak da bilelim ki, bu iş olmadan, biz ne olursak olalım bizden bir şey olmayacak!
Serdar Tuncer
31.08.2017/Yeni Şafak
__________________
Haydi itiraf edelim
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Haydi itiraf edelim