İslÂm, hayatı beşikten mezara kadar en guzel bir sûrette tanzim eden, gonulleri fazîletle yoğurup zirveleştiren, davranışları guzel ahlÂk ile kemÂle erdiren yegÂne hak dîndir.
Menfaatperest bir zihniyetin hÂkim olduğu beşerî sistemlerde ise mÂnevî meziyetlere ve vicdÂnî fazîletlere asl yer yoktur. Fertler bu sistemlerde, sadece bir carkın dişlisi olarak telÂkkî edilmektedir.


Unutulmamalıdır ki; İslÂm’a hakaret edip, onu aşağılamaya, kotuluk kaynağı olarak gostermeye kalkışan bedbahtların İslÂm’ın nurlu aynasında gordukleri, kendi cirkin yuzlerinden başkası değildir.


Maddenin putlaştırıldığı, mÂneviyÂtın dışlandığı, vicdansız, merhametsiz, kapitalist ve materyalist dunyada; zulum ve haksızlıkların ayyûka cıkması, mazlum ve mağdurların feryat ve figanlarının guc sahibi ve muktedirler tarafından işitilmemesi, hatt ortbas edilmesi, insanlığın İslÂm’dan uzaklaşmak sûretiyle geldiği noktanın acı bir neticesidir.


İslÂm’da gÂye, insanın ihyÂsıdır. Bu sebeple İslÂm, her vesîleyle insanları, once doğru bir inanc, sonra en guzel davranışlar ve bunlara bağlı olarak da merhamet, şefkat, fedakÂrlık, hizmet, hikmet, nezÂket, adÂlet, hakkÂniyet, doğruluk, durustluk gibi yuksek hasletlerle yoğurur.


Şu husus tarihî bir gercektir ki, Âlemlere rahmet olarak gonderilmiş olan Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-; cehÂlet, zulum, haksızlık ve anarşi bataklığında boğulmakta olan insanlığı, îmÂnın en kıymetli meyvesi olan merhamet ve şefkatiyle kucaklamıştır. Bu sayede, nice kin ve intikam collerini; muhabbet, dostluk ve kardeşliğin hukum surduğu huzurlu bir gulistana donuşturmuştur.

O’nun peygamber olarak gonderilişinden evvel insanlar; doven, soven, zulmeden, işkence yapan, hemcinsine dahî acımayan, velhÂsıl insanlık şeref ve haysiyetinden habersiz yaşayan kimselerdi. ŞÃ‚irin; “Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.” şeklinde tasvir ettiği zulum ve vahşet manzaraları sergilenmekteydi.

Ancak o cÂhiliye toplumu, Rahmet Peygamberi’nin irşad ve terbiyesiyle bu sefÂletten kurtulup gercek saÂdeti tattı. O yarı vahşî insan tipi eriyip gitti, yerine gonlu şefkat ve merhametle dolu, diğergÂm, derin duşunceli, gozu yaşlı, fazîletli bir insan tipi geldi.

İslÂm’ın ulvî dusturlarını hayatlarına tatbik ederek, kıyamete kadar fazîlet semÂsında parlayıp insanlığa yol gosterecek olan yıldız şahsiyetler yetişti. Bir insanın kurtuluşuna vesîle olabilmeyi butun dunyaya sahip olmaktan daha kıymetli goren ashÂb-ı kirÂm, “Seni oldurmeye gelen sende dirilsin!” dustûrunu insanlık tarihine altın harflerle yazdılar.

Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, oldurulmeyi hak etmiş olan nice mucrimi, hatt amcası Hazret-i Hamza’yı katledip ciğerini soken Vahşî’yi dahî, îmanla şereflenmeleri hatırına affetti. Onlara bile din kardeşliğinin gerektirdiği hukuka gore muÂmelede bulundu. O’nun gonlunde merhamet dÂim gazabın onune gecti. İnsanlığı yakıp kavuran nice gaflet ve cehÂlet yangını, O’nun sunduğu hakîkat kevseriyle sonduruldu.

Bugune kadar hangi sistem, bir muhÂrebe sonrası can vermekte olan susuz bir yaralının, kendisine getirilen suyu, diğer yaralı kardeşine gonderip son nefesinde bile başkasını duşunebilen diğergÂm şahsiyetler yetiştirebilmiştir?
Hangi sistem, gunluk nafakası olan uc dilim ekmeği yolda karşılaştığı ac bir kopeğe verip kendi aclığına sabreden bir kolenin merhamet ufkuna ve gonul zenginliğine ulaştırabilmiştir mensuplarını?

Hangi din, kendisine inanan butun insanları “kardeş” ilan etmiş, diğerlerini de insanlıktaki eşi olarak telÂkkî edip ebedî kurtuluşları icin gayret gosterilmesini emir buyurmuş, bunun yanında gonullerin incitilmemesi, hor ve hakir gorulmemesi hususunda îkaz etmiştir?

Bu itibarla İslÂm, insanlara aşk ile yaklaşan, Yaratan’dan oturu yaratılana şefkat ve merhameti telkin eden yuce bir rûhu temsîl eder. İnsanı, yakıp yıkan bir HulÂgû olmaktan cıkarır, gonuller yapmayı dustur edinen, bir karıncaya bile ulu nazarla bakabilen icli bir Yunus yapar.


Hristiyanlıkta her doğan, ezelî gunahla doğar. Bu gunahın vaftiz ile affedildiği inancı vardır. LÂkin İslÂm’da her doğan İslÂm fıtratı uzere doğar ve gunahsızdır.

İslÂm’da, gunaha olan nefret gunahkÂra taşırılmaz. İlk once sucun menşei araştırılır, suclunun ıslÂhı icin gayret sarf edilir. Bu yonuyle İslÂm hukûkundaki cezÂlar, bir anne-babanın cocuğunu terbiye icin cezÂlandırması gibidir. GÂye, onu ictimÂî hayattan dışlamak değil, cemiyete yeniden kazandırmaktır.

Bu hÂlin guzel bir misÂlini AbbÂd bin Şurahbîl -radıyallÂhu anh- şoyle anlatmaktadır:
Bir zamanlar fakir duşmuştum. Bunun uzerine Medîne bahcelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken bahce sahibi gelip beni yakaladı, dovdu, torbamı elimden aldı ve RasûlullÂh’a goturup şikÂyet etti.

Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, bahce sahibine:
“−CÂhilken oğretmedin, acken doyurmadın!” buyurdu.

Sonra bahce sahibine torbamı iÂde etmesini soyledi. Daha sonra RasulullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bana bir veya yarım sa‘[1] miktarında yiyecek verdi. (Ebû DÂvûd, CihÂd, 85/2620-2621; NesÂî, KudÂt, 21)

Dolayısıyla İslÂm’a gonul verip ona hizmet etmek isteyenler, bu mukaddes dÂvÂnın her şeyden once insanın terbiye ve ihyÂsını hedeflediğini bilmelidirler. Cunku her insana, AllÂh’ın onları varlıkların en şereflisi olarak yarattığı olcusuyle davranmak gerektiğini idrÂk edebilenler, bu rahmet dîninin saflarında Hakk’ın rızÂsına uygun bir sûrette hizmet edebilirler.
İslÂm’ın yuce yapısından neş’et eden butun duygular, gercek mÂnÂda en insÂnî duygulardır. Bu yonuyle İslÂm ideali, aynı zamanda insan idealidir. İnsan ideali de ancak İslÂm’ın olculeriyle ortaya cıkan guzellikleri yeşertebilmekle yaşanabilir.

Rabbimiz, cumlemize İslÂm’ı gercek mÂnÂda idrÂk edip, hayatımıza nakşedebilmeyi ve gonulleri İslÂm ile buluşturabilmeyi lûtf u keremiyle ihsÂn eylesin.
Âmîn!..

Dipnotlar:
[1] Sa‘: Bir hacim olceğidir. 1 sa‘, şer’î olcuye gore yaklaşık 2,917 kg; orfî olcuye gore ise 3,333 kg. ağırlığa denktir.


Osman Nuri Topbaş - Genc Dergisi
Gonul DergÂhından Hikmetler
Yıl: 2017 Ay: Ekim Sayı: 133


__________________