İbrahim Allah(c.c.)'ı Arıyor
İbrahim daha cocukken babasının, yakınlarının ve milletinin taştan yontulmuş olan putlara taptıklarını gorurdu. Fakat bu putların birer Tanrı olup olmadıkları hakkında henuz bir fikri yoktu. Biraz daha buyuyup de delikanlılık cağına gelince kendi kendine duşunmeğe başladı. Bu putların asılları taştır; ben bunların taşlardan yapıldıklarını goruyorum. Nasıl olur da bunlara Tanrı diye ibadet edilir? İnsan Tanrısını kendisi mi yapar, yoksa Tanrı mı insanları yaratır? Şuphesiz ki biz insanları yaratan Tanrı bu putlar olmasa gerek. İşte ben o Tanrıyı arayacağım, beni yaratanı bulup ona şukur ve ibadet edeceğim. Bu putlara tapmak sapıklıktır. Bunlar bir takım cansız ve aciz varlıklardır, dedi. Ve boylece İbrahim, Allah'ı araştırmağa koyuldu.
Gecelerden bir gece İbrahim, yapayalnız oturmuş duşunuyordu. Bir ara kendi kendine Allah kimdir. Acaba, o nerededir? diye sordu. Bu soruyu kendisine sorarken gozlerini gok yuzune dikmiş, yıldızları seyrediyordu. O anda gozleri onunde parlak bir yıldız belirdi. Hoş bir şeydi bu, hemen ayağa kalktı. Aradığını bulan bir insan sevinci ile bu yıldızı gostererek : "İşte benim Tanrım budur. Onu buldum. Uzaklarda, gokte parlıyor! Ne kadar da guzel! Tanrı diye adlandırdıkları taşlar gibi değil. Kırılıp parcalanmaz. Karanlık gecelerde etrafa ışık sacar" dedi.
Bunun uzerine icten gelen bir huzur icinde bu yıldıza ibadet etmeğe başladı: "Cok şukur ki onu gok yuzunde guzel ve parlak bir halde buldum." diyordu. LÂkin bu sevinci devam etmedi. O guzel ve parlak yıldız cok gecmeden gozleri onunde battı gitti ve kayıplara karıştı. Bunun uzerine İbrahim: "Allah'ım!... Allah'ım!... Beni burada yalnız bırakıp da nereye gidiyorsun? Ben seni buluncaya kadar hayli aradım. Nice gunler ve geceler araştırdım. Kaybolup gitme Allah'ım. Feryadımı dinle Allah'ım!" diye haykırmağa başladı. Fakat boşuna haykırıyordu. Feryadına kulak veren olmadı. Artık yıldız bir daha geri donmedi.
O zaman İbrahim: "Hayır, hayır bu benim Allah'ım olamaz. Bu kaybolup gidiyor. Kaybolanları ben sevmem" dedi. Ve yeniden Tanrıyı aramağa başladı.
Gunler geceler akıp gidiyordu. İbrahim ise durmadan Allah'ı arıyordu. Onu her yerde arıyor, dağlarda arıyor, ovalarda arıyor, gokte arıyor, yerde arıyordu. Her yere bakıyor lÂkin yine de Allah'ı bulamıyordu.
Yine gecelerden bir gece idi. İbrahim mahzun mahzun oturmuş duşunuyordu. Gok yuzunde yuvarlak ve etrafı ışıklar sacarak doğan Ay'ı gordu. Sanki daha once boyle bir mehtap gormemişti: "İşte bu benim Allah'ımdır. Ben bunu daha onceden nicin duşunmedim! Ne muazzam bir doğuşu var. Karanlıkları yırtıyor. Yeryuzunu nura boğuyor. Hem o yukseklerde semada ne guzel de gorunuyor- Hep etrafa nur sacıyor" dedi. Uzun zamandır aradığı Allah'ı bulduğunu zannediyordu. Fakat bu sevinci de uzun surmedi. Cunku Tanrı zannettiği Ay da yavaş yavaş kaybolmağa başlamıştı. Tam batmak uzere iken İbrahim seslendi: "Tanrım kaybolup gitme, beni karanlıklarda yalnız bırakma. Babama gidip seni bulduğumu haber vereyim. Ne olursun biraz daha bekle. Gok yuzunde olduğun yerde kal" dedi. Fakat sesine ses veren olmadı. Yine de ay kaybolup gitti. İbrahim karanlıklar icinde kaldı. Cok uzuldu, ağlamağa başladı. "Hayır, hayır o benim Allah'ım olamaz. O sondu gitti.
Eğer Allah doğruyu ve hakikati bulmakta bana yardım etmezse ben ben sapkınlık icinde kalırım. Ve onu goremem" dedi. Mahzun mahzun evlerine dondu.
Bir yaz mevsimi idi. İbrahim evlerinin taraşı uzerinde uyumuş, sabahın erken saatinde guneş doğmadan once uyanmıştı. Yine Tanrının nerede olduğunu ve onu nasıl bulacağını duşunuyordu. Doğu taraftan alevli buyuk bir kure şeklinde guneş doğuyordu. Ansızın İbrahim yerinden fırladı: "İşte benim Tanrım bu olacak. Bu zamana kadar gorduklerimizin en buyuğu, sıcaklık ve ışık sacıyor, insanları ısıtıyor, ekinleri buyutuyor, dunyayı aydınlatıyor. Tanrı bu olsa gerek, ta sonra onu buldum. Hamdolsun Allah'a" diye haykırdı. Derin bir sevinc icinde ibadet etmeğe başladı. Daha sonra da guneşi, hararetini gormek icin kırlara, dağlara cıktı. Her yerde yuzunu guneşe doğru cevirdi. "Cok şukur Allah'ım. Nihayet seni buldum" diyor ve dua ediyordu. Ne care ki bu sevinci de cok surmedi. Cunku guneş de batmağa yon tutmuştu. Sararıyor, ışıkları azalıyordu. Guneş kasaba uzerinden ışıklarını cekince İbrahim kırlarda, dağ tepelerinde kalan ışıkların peşine duştu. Dağ arkasında gizlenen guneşi gormek icin dağın tepesine koştu. Fakat cok gecmedi, oralarda da ışık kalmadı. Karanlık coktu. İbrahim yapayalnız kaldı O esnada son bir haykırışla: "Ben Allah'ı buldum. Ne putlar, ne yıldızlar, ne ay ve ne de guneş Allah olamazlar. Şuphesiz beni ve bunları yaratan bir Allah vardır. Fakat ben onu goremiyorum. Cunku benim yaratılışım onu gormeğe musait değildir. Onu gormek benim kudretim dışındadır. İşte benim bu duşuncem hakikatin ta kendisidir. Butun bu gorduklerimi yaratan ve hudutsuz bir kudrete sahip olan bir Allah Vardır. İşte ben ona ibadet ederim." dedi ve hicbir korku hissetmeden dağın tepesinden indi.
Bu uzun araştırmadan sonra İbrahim huzur icinde babasının evine dondu. Rahat bir uyku uyudu. Sabah olup da babasını putlar onunde durmuş, onlara ibadet eder gorunce onu bekledi. Sonra yanına vararak ibadetin bu varlığı, yaratan Allah'a yapılması gerektiğini ve putlara ibadet etmenin ve onlara saygı duruşun
da bulunmanın cok yanlış bir şey olduğunu anlatmak istedi.
Aralarında şu yolda bir munakaşa gecti:
— Babacığım işitmeyen, gormeyen ve sana hic bir faydası dokunmayan bu putlara nicin ibadet edersin?
— Bunlar benim ve atalarımın Tanrılarıdır.
— Ey babacığım, gel beni dinle. Senin bilmediğin bir hakikat var. Onu ben biliyorum. Sen bana tÂbi ol ki, seni dosdoğru yola gotureyim.
— Sen mi bana doğru yolu gostereceksin? Sen nihayet bir cocuksun. Sen ne bilirsin. Cekil oradan!
— Ey babacığım, gel şeytana tapma. Şu uğursuza uyma. Şeytanın Allah'a isyan ettiğinden şuphen olmasın. Babacığım bu isyanında devam edersen, korkarım ki Rahman olan Allah'ın azabına carpılırsın. Carpılırsın da şeytanın Âkıbetine uğrarsın. Onun bir eşi de sen olursun, dedi.
— Goruyorum ki, sen Rahman olan bir Allah'tan bahsediyorsun. Senin bu bahsettiğin Rahman kimdir? Sen benim Tanrılarımı inkÂr mı ediyorsun?
— İbadet yalnız ve yalnız bir olan Allah'a yapılır, bana doğru yolunu gosterdi. Onu ne zamandır arardım. Hamdolsun ki buldum.
— Git diyorum sana, uzak ol benden. Sen bu kafadan vazgecmezsen mutlaka seni gebertirim.
Nihayet İbrahim şu temennilerle babasının yanından uzaklaşmak mecburiyetinde kaldı:
— Sana selÂm olsun ey babacığım. Rabbından senin icin af dileyeceğim. Benim Rabbım lutuf ve kerem sahibidir. Benden lûtfunu esirgememiştir. Umarım ki senden de esirgemez.
Yine bir gun İbrahim memleketin hukumdar ve maiyetini mabedde putlara taparken gordu. Yanlarına sokularak: "Bu putlar cansız ve aciz varlıklardır. Size bunların ne faydası dokunur ve ne de bir zararı. Hic şupheniz olmasın: Gokleri ve yeri butun insanları, her şeyi yaratan bir tek Allah vardır. İbadete lÂyık olan odur. Bırakın bu bÂtıl şeyleri de ona ibadet edin. İbadet icin can attığınız bu heykellerin mahiyetlerini bir kere duşunun. Ne beyinsiz insanlarmışsınız, o zaman anlarsınız!"
— Duşunecek ne var. Biz atalarımızı bunlara ibadet eder bulduk. Dediler.
İbrahim:
— Muhakkak ki atalarınız da, sizler de apacık bir sapıklığın icine duşmuşsunuz, dedi.
— Sen bunu bir hakikat olarak mı soyluyorsun? Yoksa şaka mı yapıyorsun? Ey İbrahim! dediler.
— Gokleri ve yeri yaratan Allah sizin de Rabbınızdır. Bunda hic şupheniz olmasın Ben buna butun varlığım ile şehadet edenlerdenim.
Hukumdar Nemrud İbrahim'e sordu:
— Senin inandığın bu Tanrı dunyada ne iş gorur?
İbrahim:
— Benim Rabbım hayat verir, can alır, dedi.
Hukumdar:
— Bunu ben de yapabilirim. Ben de hayat bahşeder, can alırım, dedi. Ve hemen iki fakir kimse getirilmesini emretti. Derhal iki adam tutup getirdiler. Birine olum cezası verdi. Diğerinin de hayatını bağışladı.
Sonra İbrahim'e donerek:
— Gordun ya birine hayat verdim, birinin de hayatını aldım. Dedi.
İbrahim ona:
— Allah guneşi doğudan getiriyor. Haydi sen onu batıdan getir de gorelim dedi.
O zaman hukumdar Nemrud dona kaldı, hic bir cevap vermedi. Adamlarına:
— Bu adamı buradan def'edin diye bağırdı. Muhafızları İbrahim'i oradan uzaklaştırdılar.
İbrahim puta tapanların mabedden uzaklaşıp gitmelerini bekledi. Etrafta kimse kalmayınca eline buyukce bir balta aldı, mabede girdi Ne kadar put varsa hepsini kırdı, parca parca etti. Yalnız putlardan en buyuk bir tanesi vardı ki ona dokunmadı. Elindeki baltayı da getirdi onun boynuna astı. Ve sessizce cıktı gitti. O gece rahat rahat uykusunu uyudu. Ertesi sabah hukumdar Nemrud ve diğer puta tapanlar mabede geldikleri zaman bir de ne gorsunler? Butun putlar kırık dokuk olmuş, taş parcaları halinde yerlerde surunuyor. Hep birden bağrıştılar:
— Bizim Tanrılarımızı bu hale kim getirdi? Birbirine bakıştılar.
Bir kac tanesi:
— Dun burada İbrahim adındaki delikanlının ben o putları kırayım da siz bîr gorun, diye soylendiğini işitmiştik, dediler.
Hep bir ağızdan:
— Bu delikanlıyı hemen bulup getirin. Getirin de şu insanların onunde ona iyi bir ders verelim. Bu ona cok pahalıya mal olacak.
Derhal İbrahim'i yakaladılar ve sorguya cektiler:
— Bizim tanrılarımıza bu işi sen mi yaptın? dediler.
İbrahim baş parmağı ile işaret etti. Onlar buyuk puta işaret ettiğini sandılar.
— Eğer cevap verebilirse onlara sorun da size soylesinler, dedi.
Halktan bazıları:
— Belki de doğru soyluyor. Olabilir ki bu işte kendisinin bir sucu yoktur. Dediler.
Daha başkaları İbrahim'e donerek:
— Bu nasıl olur? Bu taş yığını haline gelen putlara ne sorabiliriz Sonra sen onların daha onceden de konuşmadıklarını biliyorsun? dediler.
İbrahim:
— Eğer bunlar konuşamaz ve parca parca olmaktan kendilerini koruyamazlarsa, bunlara ne diye ibadet ediyorsunuz? Asıl ibadete lÂyık Tanrı varken onu bırakıp da size herhangi bir menfaati veya zararı olmayan bu cansız ve Âciz taşlara mı tapıyorsunuz? Size de, bu taptıklarınıza da yazıklar olsun. Sizler ne kadar da şaşkın insanlarmışsınız! Be adamlar hic duşunmuyor musunuz? dedi.
Puta tapanlar kuplere bindiler. Hep bir ağızdan:
— Onu ateşe atınız, onu yakınız; tanrılarımızın haklarını koruyunuz, eğer bunu yaparsanız tanrılara olan kulluk borcunuzu da odemiş olursunuz. Diye bağrıştılar.
Hukumdar Nemrud, İbrahim'in (S.A.) tevkif edilmesini, ateşte yakılmasını emretti. Odun, kuru ağac toplanması icin etrafa adamlar gonderildi. Bir yere kume kume odunları yığdılar, sonra da ateşlediler.
İbrahim'in (S.A.) ateşe atılıp yakılacağı saat her tarafa yayılmıştı. Bu korkunc manzarayı seyretmek icin bir hayli insan orada toplanmıştı. Ateş, odun yığınlarını her taraftan iyice sarınca guclu kuvvetli dort kişi İbrahim Peygamberi (S A.) yakaladılar. Bir mancınığa koydular. Manzarayı seyreden kÂfirler kahkahalar atarak guluyorlar, İbrahim bizim ateşe atılacağımızı soylerken, şimdi onun icine kendisi duştu diye alay ediyorlardı.
KÂfirler boyle bir neşenin icinde konuşurken bir taraftan da ateşler icinde kalan İbrahim'i gozleriyle arıyorlardı. Bir de ne gorsunler? İbrahim ateş yığınları ortasında oturuyor, kendisine en ufak bir zarar bile dokunmamış. İclerinden bazıları, alevler arasında onun ibadet ettiğini gorduler. Puta tapanlar gozlerine inanamıyorlardı. Gozlerini uğuşturuyorlar, tekrar tekrar ateşe bakıyorlardı.
Aralarında şu yolda bir tartışma oldu:
— Olur şey değil! O olmemiş, hayatta, onu ateş yakmamış!
— Boyle soylemeyin. Bu şiddetli ateş onu nasıl yakmazmış?
— Tanrılarımıza and olsun ki, o olmemiş. Bakınız hem de nasıl ibadet ediyor?
— Bu bir şeytandır. Şeytanı da ateş yakmaz, haydin buradan uzaklaşalım. Cabuk olunuz, bizi yakmasın, ondan kacalım.
Bunun uzerine hepsi oradan uzaklaştılar. Fakat yine de Allah'ın gazabından kurtulamadılar. Sonunda onların hepsini Allah helak etti. Onların zulmunden vatanını terk etmek mecburiyetinde kalan İbrahim Peygamberden başka kimse kurtulamadı.
Gunlerden bir gun yine İbrahim duşunuyordu: Kıyamet gunu oluler nasıl dirilecek, onların tekrar hayata donuşu acaba nasıl olacak? diye merak ediyordu Allah'tan bunu kendisine gostermesini diliyordu. "Ey Rabbim, olenleri kıyamette nasıl dirilteceksin?" dedi.
Bunun uzerine Allah ona dort kuş alıp kesmesini ve onları parcalayıp ayrı ayrı parcalar halinde dağların tepesine dağıtmasını emretti.
İbrahim Allah'ın emrettiği gibi yaptı Sonra CenÂb-ı Hak ona :
— Bu kuşları cağır, sana gelsinler. Dedi.
İbrahim (A.S.) kuşları cağırdı. Dordu de koşa koşa yanına geldiler. O zaman İbrahim "Allah'ın her şeye kadir olduğuna inandım." dedi.
__________________
İbrahim Allah(c.c.)'ı Arıyor
Dini Bilgiler0 Mesaj
●37 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- İbrahim Allah(c.c.)'ı Arıyor