Oncelikle belirtmemiz gerekir ki dini emirleri, geldikleri donem ve şartları dikkate almadan değerlendirmek yanlış olur.Her şeyden once dort eş bir emir değil, bir sınırdır.
“Bu hukum geldiğinde gerek dunyada, gerekse Arap yarımadasında poligami evliliği yaygındı. Yani gerek erkekler, gerekse kadınlar cok sayıda kişi ile evlilik yapabiliyorlardı. Bu konuda sınır yoktu. Bir erkeğin sekiz on karısı olabildiği gibi, bir kadın da sekiz on erkekle evli olabiliyordu.” [1]
“Cok eşlilik, İslam oncesi toplumlarda ve diğer dinlerde de yaygın olan ve sayısal sınırı da olmayan bir uygulama iken Kur’an oncelikle bir sınırlama getirmiştir.” [2]
Her yerde olduğu gibi Arabistan yarımadasında da cahiliye adetleri hukum suruyordu. İslamiyet bunlardan bazılarını (kız cocuklarının diri diri toprağa gomulmesi gibi) tamamen kaldırıyor, bazılarını değiştirerek duzene koyuyordu. Bunlardan birisi de cahiliye donemindeki sınırsız eşle evlenme meselesidir. İslamiyet gelmeden once hem erkeklerin hem de kadınların sayı onemi olmaksızın istedikleri kadar eşle evlenebilmeleri normal karşılanıyordu. Buna gore birden fazla evliliği Kur'an tesis etmedi. Sadece daha once sınırsız olan adedi sınırlandırdı.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer mesele ise: İslam’ın birbirine karışmış olan nesilleri duzene koymak icin kadınları cok eşlilikten alıkoymuş olmasıdır. Nesillerin karışmaması icin bir cocuğun anne ve babasının belli olması gerekiyor. Bir kadın birden fazla erkekle evlenirse, doğan cocuğun babasının kim olduğu belli olamaz. Hamilelik annelere mahsus olduğu icin bir cocuğun annesinin karışması gibi bir durum soz konusu değildir. Fakat birden cok erkek olursa hangisinin gercek baba olduğu bilinemez. (dna testi olmayan asırlardan bahsediyoruz) Ebeveynlerin ikisinin de kesin olarak bilinmediği toplumlarda nesiller karman corman olmuştur. Cocukların babasının belli olmadığı bir toplumun ne kadar abes olduğunu duşunun. Bir cocuğun annesini bilip babasının kim olduğunu bilemediğini (hatta kardeşiyle aynı babadan mı değil mi? bilinmediğini) duşunun. Boyle bir topumda nesillerin korunmasından soz edilebilir mi? Aile kavramından soz edilebilir mi??
Erkeklerin eş sayısını sınırlayan “Âyetin nuzulunden sonra Resulullah'ın emriyle 4'den fazla hanımı olanlar, fazlalarını boşadılar.” [3]Şayet İslam sınırı dort değil de bir olarak belirleseydi. Yani erkeklere dortten fazla olan eşlerini boşamaları yerine, birden fazla olan eşlerinin hepsini boşamaları emredilseydi. O zaman ne kadar fazla kadının birden ortada kalacağını duşunun. Sosyal bir dengesizlik oluşacaktı. Ayrıca yerine getirilmesi mumkun olmayan bir emir soz konusu olsaydı bircok toplum cok kısa bir surede İslamiyet’i kabul ederler miydi?

Kur’an-ı Kerim’in geldiği tarihten itibaren butun donemleri kapsadığını unutmayalım. Gunumuzde Turkiye’de kadın ile erkek sayısı birbirine cok yakındır. (erkekler kadınlardan birazcık daha fazla) [4] Fakat Peygamber efendimiz doneminde kadın sayısı erkeklerden cok daha fazladır. [5]

Hak bir dinde fıtrata ayrı ve abes bir iş olmaz. İslamiyet’in nasıl bir ortamda doğduğunu ve o donemdeki şartları iyi analiz edersek cok daha sağlıklı olur. Kadınların sayısal olarak cok fazla olduğu ve cok eşliliğin normal karşılandığı bir donemden bahsediyoruz. “Cokeşlilik, toplumun alışkanlıkları ve yaşanmışlıklarının bir sonucu olarak İslamiyet’le ilişkilendirilmiştir.” [6]Ayrıca Kur’an-ı Kerim butun insanlığa geldiği icin, cok eşliliğe alışkın toplumlardan tutun, tek eşliliğin daha cok gorulduğu toplumlara kadar butun insanlığı kapsayıcıdır. Geldiği tarihten itibaren kıyamete kadar olan surecteki yaşamış ve yaşayacak olan butun toplumlarla da alakadardır.
İslam cok evliliği ne emretmiş ne de tavsiye etmiştir. Sadece bazı zaruri hallerde musaade etmiştir. Mesela savaş sonrası erkeklerin azalması sebebiyle bu konuya dair tarihte pek cok ornek yaşanmıştır.

“(Almanya’nın İkinci Dunya Savaşı sonundaki durumunda olduğu gibi şayet bir topluma bir erkeğe karşı uc kadın bulunsa, problemin halledilmesi icin uc durum soz konusu olur: 1- Her erkek bir kadınla evlenecek ve her uc kadından ikisi aile hayatını, cocuk sevgisini, annelik şefkatini tadamayacaktır. 2- Her erkek bir kadınla evlenecek ve diğer kadınlarla gayr-ı meşru munasebetler kuracak; kadın bu durumda yine aile hayatını, annelik şefkatini ve cocuk sevgisini tadamayacaktır 3- Bir erkek birkac kadınla evlenecek, meşru daire dÂhilinde aralarında adalet prensiplerine riayet ederek haysiyet ve şereflerini koruyacak, vicdani rahatsızlıktan kurtaracaktır)” [7] Tarihte cokca yaşanan bu gibi ozel hallede insanlar hem olumsuz şartlardan etkilenmemek, hem de gayr-i meşru birlikteliklerin onune gecmek icin (Almanlar gibi) ucuncu şıkkı kabul etmişlerdir.

Âyet-i kerimede Allah (cc) eşlerin birden fazla olması halinde kadınların her hususta haklarının gozetilmesini emrederken bu konuda kendisine guvenemeyen ve adaletsizlik yapmaktan korkanlar icin tek eşin en uygun olacağını soylemiştir.

“Eğer, (himayenizde bulunan) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helÂl olan (başka) kadınlardan ikişer, ucer, dorder olmak uzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın. Veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız icin en uygunudur.” [8]
Araplarda icinde olmak uzere bircok cahiliye toplumlarında cok eşliliğin ve cariyelerin gecmişteki alışkanlıkların bir neticesi olarak normal karşılandığını soylemiştik. Boyle bir donemde anne babası olmayan yetim kızlar bazı aileler tarafından sahipleniliyordu. Yukarıdaki Âyette Cenab-ı Hak diyor ki: o himayenizde bulunan yetim kızları nikahlayıp adaletsiz olabilecekseniz (demek ki nikahlıyıp adaletsizlik yapabiliyorlardı ki bu Âyet indi) o zaman yetim kızları değil de size helal olan kadınlardan (olgun, hur kadın) iki uc dort tane nikahlayabilirsiniz.

Fakat Allah (cc) gene aynı Âyetinde buyuruyor ki: Adaletli olamayacağınızı duşunuyorsanız bir tanesini nikahlamanız adaletten ayrılmamanız acısından en uygunudur.

Adaletin sağlanmasıyla anlatılmak istenen: Eşler arasında barındırma, yedirme, icirme, giydirme, kocalık vazifesi ve sevgide gosterilen eşitliktir. Yalnız şu var ki, insanın sevgi hususunda tam bir eşitlik gosterebilmesi aşırı derece zordur. Erkek maddi olanaklar acısından buyuk bir dikkat gosterse bile sevgi konusunda tam adaletli olmak herkesin yapabileceği bir şey değildir. Her kadının farklı fiziksel ve ruhsal ozellikleri olduğundan bunlara karşı tam bir adaletle muamele edebilmek icin erkeğin olağan ustu ince duşunme yeteneğine sahip olması gerekir. Eşitlik konusunda her ne kadar caba harcanırsa harcansın bunu başarmanın imkansıza yakın olduğunu Cenab-ı Hak bir başka Âyetinde şoyle belirtiyor:
“Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Oyle ise (birine) busbutun gonul verip otekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı duzeltir ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, şuphesiz Allah cok bağışlayıcı ve cok merhamet edicidir.”[9]
“Cenab-ı Hak bir ayette adaleti emrederken, diğer ayette de insanların hanımları arasında adaleti gercek manada gercekleştiremeyeceklerini acıklaması, birden fazla kadınla zaruret olmaksızın evlenmemeye işaret icindir.”[10]

“İnsan fıtratı acısından da, hayatın seyri acısından da İslamiyet’te de normal olan tekeşliliktir. Cokeşlilik tarihte değişik kulturlerde gozlemlenen ozel bir durumdur. İslam’da cok olağanustu durumlarda cokeşlilik cevaz verilmiştir.”[11]

“Kur’an bir taneden dorde cıkarmamış, belki sekiz-dokuzdan dorde indirmiştir. BÂhusus birden fazla olmada oyle şartlar koymuştur ki, ona muraat etmekle hicbir mazarrata mueddî olmaz.” [12]

Cok eşliliği bir yaşam bicimi haline getirmiş cahiliye toplumlarında İslamiyet’in ilk once eş sayısını dortle sınırlayarak, dortten fazla eşi olanlara boşanmalarını emretmesi.. daha sonra bu dort eş arasındaki adaletin tam bir eşitlikle sağlaması icin şartlar getirmesi.. akabinden tek eşin en uygunu olduğunu belirtmesi.. ve en son olarakta kadınlar arası adaleti sağlamanın neredeyse imkansız olduğunu anlatan “Nisa Sûresi 129. Âyetinin Peygamber efendimizin vefatından sadece 3 sene once gelmiş olması”[13] Kur’an-ı Kerim’in, cok eşliliğin azalması konusunda adeta bir geciş donemi rolu ustlendiğini acıkca gosteriyor.Dikkatli bir analiz yapıldığında bu hukumler sayesinde İslam oncesi cahiliye toplumlarından gunumuze kadar ki yaşanan surecte cok eşliliğin kademeli olarak azaldığı gorulmektedir.
Peygamber Efendimiz (sav) doneminden bir nakil yapacak olursak: Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma, kocası Hz. Ali'nin şayet ikinci bir kadını eş olarak isterse buna karşı cıkacağını soylemiştir. Bu olay başlı başına kadının rızasının ne kadar onemli olduğu konusunda onemi bir delildir. Cunku “ Efendimizin terbiyesinde buyuyen Hz. Fatıma'nın kocasının, olur da ikinci bir evlilik yapma olasılığına karşı cıkıyor olması”[14] (kadın sayısının cok fazla olduğu, 14 asır once dÂhi) ilk hanımının rızasını almadaki onemi gosteren buyuk bir delildir.

Peygamberimiz doneminde kadınlar o kadar fazlaydı ki, oransal olarak bir erkeğe bir suru kadın duşuyordu. Cok evliliğin normal ve yaygın olduğu bir donemde evet, Efendimizde (sav) birden fazla kadınla evlenmiştir. Ama butun sahabelerin Peygamberimizi ornek aldıklarını, hatta en kucuk ve basit gorunen şeylerde dahi buyuk bir dikkatle taklit ettiklerini duşunduğumuzde: şayet bir kadınla evlenseydi, butun sahabeler mevcut eşlerini boşayacak (teki haric) ve bir suru kadın ortada kalacaktı. Belki hayatının sonuna kadar evlenemeyeceğini duşunen eski cahiliye doneminin cehaletiyle nefsine yenik duşenler olabilecekti. Şayet bu sorunun onune gecmek icin Hazreti Peygamber sahabelere 4’e kadar olan eşleriyle yaşamalarını soylerken kendisi tek eş ile evlenseydi bu seferde sahabelerin eşleri Efendimizin tek eşli evlilik hayatını kıskanarak diğer kadınlarla ve eşleriyle huzursuzluk yaşacaklardı. Kısacası Hazreti Peygamberin yaşantısında en ufak bir mesele yoktur ki, icinde muhakkak bir hayır olmasın. Efendimiz (sav) kendini insanlardan soyutlamamış, herkes nasıl yaşıyorsa o da oyle yaşamıştır. Sahabelerin ailevi yaşantılarında cıkan anlaşmazlıklarda ise, gerek ornek yaşantısıyla gerekse hak ve adaletten ayrılmadan verdiği hukumlerle oylesine zor bir asırda dahi huzuru temin etmeyi başarmıştır.

Evet bu konuların hicbirini bilmeyen, araştırma gereği de duymadan dinimize saldıranların hayatlarına bir bakın. Flort ve metres gibi nikahsız beraberlikleri "Birbirini sevenler icin nikÂh kadar guzel bir şey gorulmemiştir” [15] hadisine muhalif olarak meşru ve doğal bir durummuş gibi savunuyorlar. Kısa zamanda bir suru sevgili değiştirmek, hele ki onlardan birinde kucuk bir anlaşmazlık cıktığında kıskandırmak icin karşı cinsten başkalarına yakınlaşmak hangi ahlakla acıklanabilir? Kızların yabancı erkeklere karşı (neredeyse kocası gibi) aşırı derece samimi olmalarını, erkeklerinde aynı şekilde (guya) arkadaş olarak (sayısı alabildiğine) kızlarla (evli gibi) gezip tozmalarını normal karşılayacak kadar geniş yaşayanlar, dunya tarihinde cok eşliliğin azalmasını sağlamış hak bir dine laf atacaklarına donupte kendi mide bulandırıcı hayatlarına baksınlar!.. Unutmayalım: “Bir mu'min herhangi bir gunahı işlemeye devam ederse şuphe yok ki o gunaha alışacaktır, zamanla yaptığı şeyin gunah olduğunu dahi aklına getirmemeye başlayacak, cok tehlikeli olmasına rağmen normal gormeye başlayacaktır.” [16] Adını “sevgi” koydukları şeyin, ((gayr-ı meşru dairede olduğu icin)) cinsel hevesattan başka bir şey olmadığını anladıklarında ise “Yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-ı meşruanın cezası, merhametsiz bir musibettir.” [17] kaidesiyle yaşadıkları o gunahlı gunlerin bir vebalini ahrete kalmadan da cekiyorlar.

Şimdi de (uzulerek) işin istismar boyutuna girelim. Maalesef doğudaki (bazı) toprak ağaları cok eşlilik konusunu kotuye kullanıyor. Peygamberimiz (sav) “Kadınların haklarını gozetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar uzerinde hakkınız, kadınların da sizin uzerinizde hakkı vardır.” [18] dediği halde kadınların haklarına zerre kadar dikkat etmeden (sozde) musluman kimlikleriyle yaptıkları evlilikler ve boşamalar İslam'ı her fırsatta eleştirenlerinde işine geliyor.

Dinimizce nikahı duyurmak – ilan etmek meşruiyeti acısından fevkalade onemlidir. Eskiden resmi gorevli nikah memurları olmadığı icin (hem de geleneksel olarak) nikahı asırlar boyu imamlar kıyıyorlardı. Onemli olan dini ya da resmi olması değil, herkese duyurulmuş olmasıdır. Bir başka deyişle resmi nikah kıyıldığında zaten (konu şahitler huzurunda evliliğin gercekleşmesi olduğundan) imam nikahı yerinede gecer. Fakat gizli kapaklı yapılan bir imam nikahı (ilÂn edilmediğinden) resmi ve makbul olmaz. Kişi istediği kadar kendisini kandırsın, herkesten saklanan bir nikah Allah katında kabul olmaz. Hem nefis ve hevesine tabi olup (varsa eşinden, cocuklarından utanmadan) boyle bir birlikteliğe soyunan erkeğin yaptığı beraberlik ciddi gunahlara gebedir.

“Cokeşlilik konusu istismar ediliyor. İnsanlar imam nikÂhı adı altında gayrimeşru yaşıyor. İslam'da gizli nikÂh olmaz, tek evliliğe izin verilir. Cok onemli bir toplumsal olayda, erkekler oluyorsa, kadınlar cocuklarıyla dul kalıyorsa ikinci evlilik gercekleşebilir.” [19]

Sadece evlilik konusunda da değil mesela bu tur hataların cokca yapıldığı yerlerde: Zinayı kadın yapınca "namussuzluk" oluyor. Erkek yapınca "o erkektir yapar" deniliyor.. yada olay ortbas ediliyor. Aynı şekilde, erkek arkadaşıyla uygunsuz yakalanan kızın gorduğu gerek fiziksel gerek psikolojik muamele ile, erkeğin gorduğu (pardon gormediği!) muamele arasında cok derin ucurum var.. Herkes bilir zina buyuk gunahlardandır. Hatta en buyuk yedi kebÂirden birisidir. Ama bir bakın, işin gunah boyutunda ve “kişinin ebedi hayatına vereceği zararda” Allahu Teala kadın erkek ayrımı yapıyor mu!?.. Allah (cc) Nis Sûresi'nin 16. Âyetinde şoyle buyuruyor: (Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tovbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgecin. Cunku Allah tovbeleri cok kabul edendir, cok merhamet edendir.) Âyetteki incitip kınamak kişinin tevbe etmemesine ve ıslah olmaması (yaptığı yanlışı normal gorup, inatla savunması gibi) şartına bağlanmış. Zaten Âyetin sonunda yazanda gayet acık olduğu halde bazı toplumlarda kadın ile erkek arasında buyuk adaletsizlik yapılıyor.

Bu adaletsizliklerin sebebi babadan gorduğu her şeyi İslam’da var zanneden, kaynaksız ve tamamen yanlış bir din algısı. Artık cahillik mi dersiniz, işine geldiği gibi yorumlama mı dersiniz ne derseniz deyin.. Boyle yanlışlar maalesef ulkemizde ve bazı İslam ulkelerinde yapılıyor. Kişisel yanlışlıkları ve hatalı uygulamaları İslam dinine mal etmeye hic kimsenin hakkı yoktur, olamaz.

Sonuc olarak İslami meselelerde bilmeden, araştırmadan eleştirmek insanın îmanına ve Âhretine ciddi şekilde zarar verir. Bir mesele hakkında değerlendirme yaparken, dar bir cerceveden bakarak peşin peşin karşı cıkmak basit insanlara mahsustur. Gercekten oğrenmek isteyen, işin hakikatini merak edenler o konu ile alakalı butun her şeyi değerlendirip analizini geniş daireden yapar. Allah akıl vermiş, boşuna vermemiş. Araştır, oğren cahiliye doneminin cehaletinden cık artık diye vermiş…
“Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.” [20]
__________________