Neden Korkuyorlar veya Neden Sevmiyorlar?

Korku ve sevgi: İnsan icin oldukca onemli olan bu iki duyguda kaynağını birebir hayattan alıyor. İnsanın hayata daha sağlam tutunabilmesi icin insan fıtratına Allah tarafından konulan bu duygular bu yuzden cok onemli. Ancak insanların sevgi ve nefret olculeri farklı olduğundan sevip nefret ettikleri de farklı olabiliyor. Soz gelimi birisine karşı cok hoş ve sevimli gelen insan bir başkasına bazı duygusal, maddi, fıtri estetik kaygı ya da tercihler nedeniyle cok sevimsiz, hatta nefret edilecek bir tip gibi gelebiliyor.
"Kuzguna yavrusu Şahin gorunur" "Zevkler ve renkler tartışılmaz" "Aşkın gozu kordur" gibi atasozlerinde vurgulanan hakikat tam da budur.
Sevgi ve nefretin kaynağının bir başka nedeni de ilahidir. Bir Kudsi hadiste bu kaynak şu şekilde izah ediliyor: Yuce Allah bir kulunu sevince Cebrail'e: "Ben falanı sevdim, sen de sev" der. Bunun uzerine Cebrail (a.s.) da onu sever ve gokte olan melekler: "Allah falanı sevmiştir, siz de seviniz!" diye nida eder. Artık goklerdekiler de onu sever. Sonra yeryuzunde de onun icin bir sevgi yerleşmiş olur." (Riyazu's-Salihin, c. 1. s. 418)
Nefis Odaklı Sevgi
İşte sevginin kaynağı boyle ilahi iken nefretin kaynağı daha cok nefis ve menfaat odaklı olabiliyor. Oysa gercek muminde sevgi de nefrette Allah icin olmalı. Allah icin olması gerekene bir zerre nefis ve şeytan karışınca artık onun adına İslam "Riya" diyor. Yani işin icersinde riya olunca butun dunyayı da verseler Allah'ın (c.c.) huzurunda bir sineğin kanadı kadar bile değeri olmuyor.
Sevgi nefret ya Allah icin olur ya da Allah'ın dışında başka bir şey icin. İşte Allah icin olmayan sevgi ve nefretin asla bir kıymeti yok. Allah icin sevmeyenler, sevgiyi şehvete, tene indirgerken, Allah icin nefret etmeyenlerin nefretlerinin kaynağı da yine nefis odaklı oluyor.
Bazen nefretin kaynağı karşıdaki kişinin kendileri gibi duşunmemesi, konuşmaması, giyinip kuşanmaması hÂsılı hayata kendi bakış acılarından bakmamasından kaynaklanabiliyor.
Boyle olunca da H. Efendiyi sevmiyor ve ona hakkı hayatı cok goruyorlar.
Sevmiyorlar:
Cunku onun kendileri ahlaki zaafları yok.
Cunku onun ilim ve irfanına erişemeyeceklerini biliyorlar.
Cunku basiret, marifet, ufuk ve mantalite olarak onun en az 100 yıl gerisindeler ve bu da hic işlerine gelmiyor, onların nefretlerini kamcılıyor. Cunku Hocaefendi bire bin veren bereketli başaklar gibi surekli meyve veriyor, Allah'ın bereket verdiği mubarek eli nereyi işaret etse oranın Allah'ın izni ve inayetiyle cemenzara donuyor, mubarek gozleri nereye ilişi verse orası bir mai nisana tutulmuş bereketli col toprağı gibi yeşermeye başlayarak, aydınlık bir gulistana donuşuyor.
Cunku onun ve guzide arkadaşlarının hicbirisinin adı kara para aklamasına, ihale fesatcılığına, banka hortumculuğuna karışmadı İnşaallah karışmayacak.
Cunku o ve arkadaşları ilim, bilim, fen ve teknikte son derece başarılı atak ve uretkendir.
Bu yuzden onların dillerine pelesenk ettikleri bazı kavramlardan hicbirisine uymuyor.
Cunku o ağlarken, bu ulkenin gencliğine, geleceğine ağlıyor.
Bu sadece Hocaefendi ile ilgili bir hakikat de değil. Neredeyse butun Allah dostlarının kendi donemlerinde sevenleri de var nefret edenleri de. Bakın bu dostlardan biri olan Bediuzzaman Hazretlerinin boyle bir olay karşısında soylediği sozler olayın gercek nedenini ortaya koyuyor:
"Ehl-i dunya sebepsiz, benim gibi Âciz, garib bir adamdan tevehhum edip binler adam kuvvetinde tahayyul ederek, beni cok kayıdlar altına almışlar. Barla'nın bir mahallesi olan Bedre'de ve Barla'nın bir dağında, bir-iki gece kalmaklığıma musaade etmemişler. İşittim ki, diyorlar: "Said ellibin nefer kuvvetindedir, onun icin serbest bırakmıyoruz."
Ben de derim ki: Ey bedbaht ehl-i dunya! Butun kuvvetinizle dunyaya calıştığınız halde, neden dunyanın işini dahi bilmiyorsunuz? Divane gibi hukmediyorsunuz. Eğer korkunuz şahsımdan ise; elli bin nefer değil, belki bir nefer elli defa benden ziyade işler gorebilir. Yani, odamın kapısında durup, bana "cıkmayacaksın" diyebilir.
Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur'ana ait dellÂllığımdan ve kuvve-i maneviye-i îmaniyeden ise; elli bin nefer değil, yanlışsınız! Meslek itibariyle elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun! Cunki Kur'an-ı Hakîm'in kuvvetiyle sizin dinsizleriniz dÂhil olduğu halde, butun Avrupa'ya meydan okuyorum. Butun neşrettiğim envar-ı îmaniye ile onların funun-u musbete ve tabiat dedikleri muhkem kal'alarını zîr u zeber etmişim. Onların en buyuk dinsiz feylesoflarını, hayvandan aşağı duşurmuşum. Dinsizleriniz dahi icinde bulunan butun Avrupa toplansa, Allah'ın tevfikiyle beni o mesleğimin bir mes'elesinden geri ceviremezler; İnşaallah mağlub edemezler!
Madem boyledir, ben sizin dunyanıza karışmıyorum, siz de benim ahretime karışmayınız! Karışsanız da beyhudedir.
Takdir-i HudÂ, kuvvet-i bÂzu ile donmez
Bir şem'a ki, Mevl yaka, uflemekle sonmez.
Benim hakkımda, mustesna bir surette, pek ziyade ehl-i dunya tevehhum edip, Âdeta korkuyorlar. Bende bulunmayan ve bulunsa dahi siyasî bir kusur teşkil etmeyen ve ittihama medar olmayan şeyhlik, buyukluk, hanedan, aşiret sahibi, nufuzlu, etbaı cok, hemşehrileriyle goruşmek, dunya ahvaliyle alÂkadar olmak, hatta siyasete girmek, hatt muhalif olmak gibi bende bulunmayan emirleri tahayyul ederek evhama duşmuşler. Hatta hapiste ve haricteki, yani kendilerince kabil-i afv olmayanların dahi aflarını muzakere ettikleri sırada, beni Âdeta herşeyden men'ettiler. Fena ve fÂni bir adamın, guzel ve bÂki şoyle bir sozu var:
Zulmun topu var, gullesi var, kal'ası varsa;
Hakkın da bukulmez kolu, donmez yuzu vardır.
Ben de derim:
Ehl-i dunyanın hukmu var, şevketi var, kuvveti varsa;
Kur'an'ın feyziyle, hÂdiminde de:
Şaşırmaz ilmi, susmaz sozu vardır;
Yanılmaz kalbi, sonmez nuru vardır. (On altıncı Mektubun Zeyli)
Dunya Sevgisi Butun Hataların Başı
Hz. Enes'ten rivayet edilen bir hadiste de efendiler efendisi (sas) "Dunya sevgisi her hatanın başıdır. Bir şeyi sevmen, seni kor yapar, sağır eder." Buyurarak sadece dunyaya gonul verenleri bekleyen tehlikeye dikkat cekiyor. (Rezîn)
Hocaefendi'nin dunya ile ilişkisi asla sıradan bir insanın ilişkisi gibi değil. Butun Allah dostlarının en belirgin ozelliklerinin başında gelen bu durum Hocaefendi de zirve durumunda. Onun hayatı yaşarken butun konularda zahidane bir hayat yaşadığına onu yakından tanıyan butun dostları şahit. Yani insan butun hataların başı olan dunya sevgisinden gonlunu ayrı tutunca direk butun hayırların başında demektir. Hal boyle olunca da cenabı hakk, başına getirdiği hayırları bir bir nasip ederek onun halk icinde sevilmesini de sağlıyor.
Hayatı dunya ve dunyalıktan ibaret sayanlar ise doğrudan zincirleme hatalarla kendilerini bir anda bir nefret dağının zirvesinde buluyorlar. Buda zaten butun ehli kalp tarafından pek hayırla yad edilen bir nokta olarak addedilmiyor.
Bir başka yerde Allah'ın, meleklerin ve insanların sevgisine mazhar olmanın yolları bakın nasıl izah ediliyor.
1- Kim dunyayı terk ederse Allah onu sever,
2- Kim gunahları terk ederse, melekler onu sever,
3- Kim Tama'ı terk ederse insanlar onu sever.
Bu uc hakikatin mefhumu muhalifi de dikkate alınırsa Allah'ın, meleklerin ve insanların nefretini kazanmanın yolları da otomatikman ortaya cıkıyor. Yani her iki yolda yolculara acık, tercih serbest ama sonuclarına katlanmak şartıyla.
Rabbim Allah'tır dediği icin onu oldurecek misiniz?
Tek sucu Allah'ı ve resulunu sevmek, bu milletin selamet ve bekasını istemek ve hicbir olumsuz ve şer ittifakta yer almamak olan bir Allah dostundan nefret etmek, korkmak, bir cani gibi kovalamanın ardındaki sır ne? Bu buyuk ve zor bir soru. Bu soruyu Kur'an sanki bu işin sonunu nereye kadar gotureceksiniz tarzında yeni bir soruyla şoyle soruyor: "Ne o, yoksa bir insan (Musa AleyhisselÂm) Rabbim Allah'tır dediği icin onu oldurecek misiniz?" (Mu'min, 40/28)
Kur'an bu soruyu sorduktan sonra ardından Allah'ın hicbir zaman hicbir dostunu yalnız bırakmadığını da şu ifadelerle dile getiriyor. "İman edip, makbul ve guzel işler yapanları Rahman, (hem Allah, hem de mahlûklar nezdinde) sevimli kılacaktır." (Meryem Suresi, 96) Bu ayetin indiği donemde Mekke'de muminlere işkence ediliyordu. Âyet onlara mujde verip muminlerin sempati goreceklerini bildiriyor.
Kim ne zaman nerede ne soylerse soylesin en kesin ve son sozu her zaman Allah Resulu soyluyor. Ve O'nu soylediği her soz hayatta her zaman tutulması gereken sozlerin başında geliyor. Zira O ve O'nun mubarek sozleri herkese ışıktır. Biz de sozu o mubarek ışıkla bitiriyoruz, bu ışık hic sonmesin.
"Sevdiğini olculu sev! Cunku o, bir gun nefret ettiğin kişi olabilir. Nefret ettiğinden de olculu nefret et! Cunku o, bir gun sevgili dostun olabilir." (Tirmiz&#238
__________________