İmanın Şartları:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلًا بَعِيدًا

Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha once indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gununu inkÂr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.[1]

Peygamber Efendimiz de “İman nedir?” diye soran Cebrail’e cevaben iman esaslarını şu şekilde sıralamıştır:

اَلْإِيمَانُ أَنْ تُؤْمِنَ بِاللهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ، وَالْقَدَرِ كُلِّهِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ

“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gunune ve hayır ve şerriyle kaderin hepsine inanmandır.”[2]



Allah’a İman İmanın şartlarından olmasının yanı sıra İslam’ın şartlarında da ilk sırayı almaktadır. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

إِنَّ الْإِسْلَامَ بُنِيَ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَصِيَامِ رَمَضَانَ وَحَجِّ الْبَيْتِ

İslÂm beş esas uzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilÂh olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elcisi olduğuna şehÂdet etmek, namaz kılmak, Ramazan orucunu tutmak ve KÂbe'ye haccetmek”[3]



Allah’a İmanın Onemi:



قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي شَكٍّ مِنْ دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَـكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

De ki: "Ey insanlar! Benim dinimden şuphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi oldurecek olan Allah'a kulluk ederim. Bana muminlerden olmam emrolundu.”

وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Yine bana şoyle emredildi: “Hakka yonelen bir kimse olarak yuzunu dine cevir. Sakın Allah’a ortak koşanlardan olma.

وَلاَ تَدْعُ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ فَإِنْ فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِنَ الظَّالِمِينَ

Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer boyle yaparsan, şuphesiz ki sen zÂlimlerden olursun.”[4]



Allah’a İmanın İslam’ın en başta gelen şartı olduğunu Sufyan b. Abdullah’ın naklettiği şu olay en guzel şekilde anlatmaktadır:

قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، قُلْ لِي فِي الْإِسْلَامِ قَوْلًا لَا أَسْأَلُ عَنْهُ أَحَدًا بَعْدَكَ

«Ya Rasûlallah, bana İslam’ı oylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyac hissetmeyeyim », dedim. Rasulullah şoyle cevap verdi:

قُلْ آمَنْتُ بِاللهِ، فَاسْتَقِمْ

“Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.”[5]



Allah’a İmanın Mukafatı:

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا

İman edip salih ameller işleyenlere gelince, (Allah) onların mukafatlarını eksiksiz odeyecek ve lutfundan onlara daha da fazlasını verecektir. Allah’a kulluk etmekten cekinenlere ve buyukluk taslayanlara gelince; (Allah) onları elem dolu bir azaba uğratacaktır ve onlar kendilerine Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardır.[6]

Bir zat Rasulullah’a gelerek:

يَا رَسُولَ اللهِ، مَا الْمُوجِبَتَانِ؟

“Ey Allah'ın Rasûlu! Gerekli kılan iki şeyden maksat nedir?” diye sordu. Hz. Peygamber:

مَنْ مَاتَ لَا يُشْرِكُ بِاللهِ شَيْئًا دَخَلَ الْجَنَّةَ، وَمَنْ مَاتَ يُشْرِكُ بِاللهِ شَيْئًا دَخَلَ النَّارَ

“Kim Allah'a hicbir şeyi ortak kılmadan olurse cennete girecektir. Kim de Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak olurse o da ateşe girecektir.” cevabını verdi.[7]

İmansız Amel Gecerli Değildir:



وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Andolsun, sana ve senden onceki peygamberlere şoyle vahyedildi: “Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa cıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.”[8]



Affedilmeyen Gunah Şirk:



إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلًا بَعِيدًا

Şuphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki gunahları, dilediği kimseler icin bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa duşmuştur.[9]



İmanda Zorlama Olmaz:



لَا اِكْرَاهَ فِى الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَىِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقى لَا انْفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَميعٌ عَليمٌ

Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tÂğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.[10]



Sadece İnanmak Yetmez:

الم أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَايُفْتَنُونَ وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ

Elif LÂm Mîm. 2. İnsanlar, imtihandan gecirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar? 3. Andolsun ki, biz onlardan oncekileri de imtihandan gecirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya cıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.[11]



Allah’ın Varlığının Delilleri:

58. Soyleyin oyleyse, (rahimlere) doktuğunuz meni nedir?

59. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?

60. Aranızda olumu takdir eden biziz. Ve biz, onune gecilebileceklerden değiliz.

61. Boylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir Âlemde tekrar var edelim diye (olumu takdir ettik).

62. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Duşunup ibret almanız gerekmez mi?

63. Şimdi bana, ektiğinizi haber verin.

64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

65. Dileseydik onu kuru bir cop yapardık da şaşar kalırdınız.

66. "Doğrusu borc altına girdik.

67. Daha doğrusu, biz yoksul kaldık" (derdiniz).

68. Ya ictiğiniz suya ne dersiniz?

69. Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

70. Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şukretmeniz gerekmez mi?

71. Soyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,

72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

73. Biz onu bir ibret ve colden gelip gecenlerin istifadesi icin yarattık.

74. Oyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et.[12]



Bir İman Hikayesi:

"Rasulullah (sas) buyurdular ki:

"Sizden oncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir genc gonder de ona sihir yapmayı oğreteyim!" dedi. Kral da sihir oğretmesi icin ona bir genci gonderdi. Gencin gectiği yolda bir rÂhip yaşıyordu. (Bir gun giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikce, rÂhibe uğruyor, yanında (bir muddet) oturup onu dinliyordu.

(Bir gun) sihirbaz delikanlıyı (gec kaldığı icin) yanına gelince dovdu. Genc de durumu rÂhibe şikayet etti. Rahip ona: "Eğer sihirbazdan (dovecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, “Beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tembihte bulundu.

O, bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan buyuk bir canavara rastladı. (Kendi kendine "Bugun sihirbazın mı, yoksa rahibin mi ustun olduğunu bileceğim!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve:

"Allah’ım! Eğer rÂhibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı oldur de insanlar gecsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı oldurdu. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rÂhibe gelip durumu anlattı. Rahib ona: "Evet! Bugun sen benden ustunsun! Goruyorum ki, yuce bir mertebedesin. Sen imtihan gecireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma korleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gozleri kor olan arkadaşı işitti. Bircok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi.

da: "Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi icin dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi.

Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral: "Gozunu sana kim iade etti?" diye sordu. "Rabbim!" dedi. Kral: "Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam: "Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gozunu tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) gencin yerini de gosterdi. Genci yakalayıp oraya getirdiler.

Kral ona: "Ey oğul! Senin sihrin korlerin gozunu acacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Genc:

"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da yakalattırıp işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rÂhibin yerini haber verdi. Bunun uzerine rÂhip getirildi. Ona: “Dininden don!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bolundu ve iki parcası yere duştu. Sonra oğlan getirildi. Ona da: "Dininden don!" denildi. O da bunu kabul etmedi. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. "Onu falan dağa goturun, tepesine kadar cıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden donmesini talep edin); donerse ne Âla, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa cıkardılar. Oğlan:

"Allah’ım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun uzerine dağ onları salladı ve hepsi de duştuler. Genc yuruyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi. "Allah, onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi.

Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: "Bunu bir gemiye goturun. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden donerse ne Âla, değilse onu denize atın!" dedi. Soylendiği şekilde adamları onu goturdu.

Genc orada: "Allah’ım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Genc yine yuruyerek hukumdara geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Genc: "Allah onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra Kral'a: “Benim emrettiğimi yapmadıkca sen beni olduremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu.

Genc: "İnsanları geniş bir duzlukte toplarsın, beni bir kutuğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Bu gencin Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni oldurursun!" dedi. Hukumdar, hemen halkı bir duzlukte topladı. Genci bir kutuğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: "Gencin Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok cocuğun şakağına isabet etti. Cocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup oldu. Halk: "Gencin Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sozu uc kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve:"Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk gencin Rabbine iman etti!" denildi.

Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İclerinde ateşler yakıldı. Kral: "Kim dininden donmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut hukumdara "sen at!" diye emir verildi. İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde cocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya duşmekten cekinmişti, cocuğu: "Anneciğim sabret. Zira sen hak uzeresin!" dedi.[13]
_____________

__________________