1968-72 yılları arasında gercekleştirilen Apollo ay programının en ilginc olaylarından birini, bundan iki bucuk yıl once "National Geographic" kanalını izlerken bir rastlantı sonucu yakaladım. Bilim ve Kur'an ilişkileri uzerine turetilen onlarca asılsız oykuden sonra, işte size yakın tarihten suzulup gelen tumuyle gercek bir olay...

1980'ler, Turkiye'deki inanclı kesimlerin "kent efsaneleriyle" bolca somurulduğu, ahlÂkî ozdenetimden yoksun bir donem oldu. Merkezinde yuce dinimizin bulunduğu birtakım hayÂl urunu olaylarla Muslumanlar'ın imanlarını guclendireceklerini, imansızları da imana getireceklerini sanan bir grup hayÂlperest, ilk once "Cağrı"nın başrol oyuncusu muteveffa Anthony Quinn'i -sanki cok gerekliymiş gibi- "Musluman" ilan etti. Ardından, Ay'a ayak basan ilk astronot olan Neil Armstrong'u aynı şekilde "zorla" imana getirdiler. Bir sure sonra unlu okyanus bilimci Kaptan Jacques-Yves Cousteau'nun da Atlas Okyanusu'nda keşfettiği bir sıcak su akıntısı nedeniyle İslÂm'ı sectiği duyuruldu kitlelere. Ardından, hayatı boyunca Turkiye dışına adım dahi atmamış, aslında oz be oz Turk olan bir takım "yabancı uyruklu (!) Musluman bilim adamları" turedi ve bunların yazdıkları "yuksek bilim kitapları" bu saf ulkede yıllarca yok sattı.

Yukarıda saydığım ornek olayların tumu koca birer yalandı. Anthony Quinn kuşkusuz ki cok iyi bir oyuncuydu. Ancak, son nefesine kadar vasat bir Katolik olarak yaşadı, inanca ve İslÂm Âlemine ilişkin olumunden onceki en taze duşuncelerini bizzat kendisinin yazdığı ve Altın Kitaplar'dan Turkce'ye de cevrilen "Tek Kişilik Tango" adlı ozyaşam oykusunde bulabilirsiniz. Ustelik Quinn, ozel hayatında İsrail'e ve siyonist duşunceye acık destek veren bir adamdı, bu nedenle Libya'da "Cağrı"yı cekerken kaldığı otelde karşılaştığı Yaser Arafat'la hafiften nasıl atıştığını da anlatır o kitabında.

Neil Armstrong hÂl hayatta ve emekli bir havacı olarak bazı buyuk Amerikan şirketlerine danışmanlık yapıyor. Bu soylenti 1980'lerde onun kulağına kadar gitti ve adamcağız belki bin kere Hıristiyan olduğunu acıkladı. Ayrıca, kendisine gunumuzde elektronik posta yoluyla bile ulaşıp konuyu sormanız mumkun.

Jacques-Yves Cousteau, 1997 yılında olduğunde hÂl tam bir Katolikti ve bizzat vasiyeti uzerine kendisi icin kilisede dînî toren yapıldı, ardından da Paris'te bir Hıristiyan mezarlığına gomuldu.

1980'li yıllarda yazdığı "bilim-kurgu" kitaplarında aslen ateist, budist ve Hıristiyan olan yuzlerce kişiyi hic utanmadan "gizli Muslumanmış" gibi gosteren, bu arada kendisini de NASA'dan emekli Danimarkalı atom fizikcisi olarak tanıtan "Hans Von Aiberg" lÂkaplı vatandaşı herhalde hatırlarsınız. Onun da maskesini bu fakir duşurdu zamanında; şimdilerde ne mutlu ki pek ortalıkta gozukmuyor.

İslÂm'ın, "birtakım şohretli insanların onu secmesiyle şeref ve itibar kazanacağı" gibi sakat bir duşunceden omrum boyunca hep nefret ettim, bu tur propagandalarla hayır işleyeceğini sanan butun kişi ve gruplardan da ısrarla uzak durdum. Cunku, işinde başarılı bir Batılı bilim ya da sanat adamı, eğer yaradılışın sırrını kavrayıp İslÂm'a yonelirse bu olsa olsa kendisine şeref getirir, "evrenin kanunu" olan İslÂm'a değil. Bu arada, yeryuzunde yaşayan herkes de mutlaka Musluman olmak zorunda değil. Bu bir takdir ve nasip meselesi...

Ancak, tum bunlara karşın "kent efsaneleri" yine de ilgi goruyor. Ozellikle İslÂm'a ilişkin olanları... Bu Pazar aktaracağım olay, İslam-bilim ilişkilerine ilginc bir ornek, ancak altını cizerek belirtmek isterim ki kesinlikle bir safsatadan soz etmeyeceğiz. Cunku, asla kanıtsız yazıp konuşmayan biri olarak, anlatacağım olayın elimde "video kaset" şeklinde bir kanıtı da bulunuyor.


* * *
17 Ağustos 2000 akşamı, İngilizce dilde yayın yapan orijinal "National Geographic" kanalı, NASA'nın 1967-1972 yılları arasında yuruttuğu "Apollo Ay Programı"nı anlatan "To The Moon" (Ay'a Doğru) adlı bir belgesel film yayımladı. Ay'a gidiş seruveni cocukluğumdan beri hep ilgimi cekmiştir, bu nedenle ekranda ne zaman dunyamızın uydusu uzerine bir belgesel gorsem mutlaka kaydederim. Bu filmi de daha başlar başlamaz kaydetmeye başladım.

"To the Moon"da, Apollo ay programına emeği gecmiş bir suru astronot ve bilim adamı tek tek konuşup o gunlere ilişkin anılarını yÂdetmekteydi. Şimdiye kadar hic ekrana gelmemiş olan bir dizi yeni uzay cekimi de bu belgesel kapsamında ilk kez izleyicilere sunuluyordu.

Astronotları buyuk bir keyifle izlerken, filmin bir bolumunde ekrana Profesor Faruk El Baz geldi ve anılarını anlatmaya başladı. El Baz, NASA'da uzun yıllar boyunca stratejik gorevler almış Mısırlı Musluman bir bilim adamıdır ve kendisi o donemde de Apollo ay programının en onde gelen yoneticilerinden biriydi. Halen hayatta olan bu dindaşımız, unlu Cape Caneveral uzay ussunde "ucuş yoneticisi" olarak Apollo astronotlarının başarıları icin bolca ter dokmuştu.

26 Temmuz 1971 tarihinde fırlatılan Apollo 15, gunumuzde tum bir Apollo programının en riskli ucuşu olarak anımsanıyor. El Baz, belgeselde bu riskin nedenini "aşırı yuk" olarak acıklıyordu. Hani Ay belgesellerinde sık sık gorduğumuz, uydumuzun yuzeyinde hoplaya zıplaya ilerleyen bir otomobili vardır ya, işte o arac ilk kez 15 numaralı ucuşla Ay'a goturulmuştu.

"Apollo 15 seferinde televizyon kameraları, otomobil ve bir suru deney arac-gereci vardı. Saturn 5 roketine daha once yapılan dort seferin toplamından daha fazla yuk yuklemiştik" diyordu El Baz, kendisiyle yapılan o soyleşide. "Ve cıkabilecek aksaklıklardan da cok korkuyorduk. Apollo 1 denemesinde uc astronotumuz yanarak olmuştu, Apollo 13'un ekibini guc bela dunyaya geri getirmiştik ve kamuoyunun bir daha boyle bir felakete tahammulu yoktu."

Ucuş anına saatler kala, Faruk El Baz geminin uc astronotu, komutan David Scott, yardımcıları James Irwin ve Alfred Worden ile son kez kucaklaşır ve komutan Scott'a aynen şu sozleri soyler: "Sana İngilizce bir Kur'an-ı Kerim getirdim. Bu bizim dinimi-zin kutsal kitabıdır. Bunu yolculuk boyunca sık sık okuyun. İnanıyorum ki Yuce Allah sizleri her turlu tehlikeden koruyacaktır." Scott, El Baz'a teşekkur ederek Kur'an'ı yanına alır. Bir kac saat sonra da Apollo ucuşlarının en riskli anlarından biri olan fırlatma işlemi sorunsuz bir bicimde gercekleşecektir. Arac dort gunluk bir yolculuktan sonra Ay'a ulaşır. Yol boyunca Kur'an'dan pasajlar okuyan ekip uyeleri, yanlarında goturdukleri ağır kargoyu Ay yuzeyine rahatca indirir, unlu "Rover" ile pudrayı andıran yuzeyde cocuklar gibi gule oynaya gezinip bu eşsiz anları filme alırlar. Sonra da otomobili ve televizyon kameralarını (ve muhtemelen Kur'an'ı da) Ay'da bırakarak donuş yoluna cıkarlar. "Muhtemelen" diyorum, cunku izlediğim belgeselde bu bolum pek acık değildi. Apollo ucuşlarında astronotların kargolarının cok onemli bir bolumunu rahat havalanabilmek icin ay yuzeyine terkettiklerini bildiğimizden, durumdan boyle bir mantıksal cıkarım yapıyoruz.

Sonucta, Scott ve adamları, tum bir Apollo programının belki de en sorunsuz ucuşunu tamamlayıp, Florida'dan ayrılışlarından tam 295 saat 12 dakika sonra dunyaya geri donerler. Tıpkı ucuş yoneticileri Faruk El Baz gibi uc astronottan ikisi bugun hÂl hayatta (Ucuş ekibinden James Irwin ise 8 Ağustos 1991'de kalp krizinden oldu) ve izlediğim belgeselde o gunlere tanıklık ediyorlardı.



* * *

Reha Muhtar'ın haberi

El Baz'ın anılarını videoya kaydettiğim donemde, bu ilginc olayı kamuoyuna aktarabileceğim herhangi bir basın-yayın organında gorevli değildim. Ancak, o gunlerde henuz Show TV'de gorev yapmakta olan Sayın Reha Muhtar'ı aradım. Reha Bey haberle cok ilgilendi, verdiğim goruntuleri kullanarak kendisinin sağ kolu durumundaki deneyimli muhabir Fatih Polat'ın ozenli kurgusu eşliğinde ozel bir haber hazırlattı. Ve bunu gectiğimiz yılın başlarında Show ekranlarından milyonlarca izleyiciye sundu. Bu şekilde Turkiye kamuoyu da İslÂm-bilim ilişkileri uzerine "palavrasız" bir haber izlemiş oldu.

Biz Muslumanlar icin derin bir duygusal boyutu olan bu olayı, gazetemiz Yeni Şafak'ta sizlerle biraz daha detaylı bicimiyle bir kez daha paylaşmayı istedim. Bundan sonra bu tur sohbetler acıldığında insanoğlunun Ay'a bir Kur'an goturduğunu ve ilahi mesajın orada da yankılandığını rahatlıkla anlatabilirsiniz. Biliniz ki bu defaki enformasyon, Batılılar'a karşı kompleks yuklu hasta bir hayÂl gucu-nun urunu değildir. Hatırlatayım, kaset hÂl bende!



[email protected]

Kaynak:Yenisafak
__________________