Adalet Olmadan İnsanlık Olmaz


Adalet, kelime olarak hak yememek, duzeltmek, dengede olmak, olcululukten ayrılmamak, insaflı olmak, doğru yoldan sapmamak gibi anlamlara gelmektedir. Her ne kadar adaletin tanımı uzerinde tam bir ittifak yok ise de, adaletin gerekliliği konusunda butun insanlık aynı goruştedir. İşin ilginc yanı, zalimler bile adalet isteyebilmektedirler.


Adalet, sosyal bir varlık olan insanın, toplumda insanca yaşayabilmesi icin gerekli olan ilkelerden birisidir. Adalet, hem insanın olay ve olguları anlama biciminde, hem de tutum ve davranışlarında etkili olan; yuksek guven kulturunun yaratılmasına ve kalıcı olmasına onculuk eden; paradigma niteliği taşıyan bir ilkedir. Adaleti, bireysel ve toplumsal ilişkilerde dengeli olmak; her şeyi yerli yerine koymak; insaflı olmak; her şeye layık olduğu kadar değer vermek; haklıya hakkını sucluya cezasını vermek şeklinde tanımlamak mumkundur.

Kur’an’ın temel kurucu ilkelerinden birisi de adalettir. Her şeyden once Yuce Yaratıcı adildir; herkese hak ettiğinin karşılığını verir; hic kimseye asla zulmetmez. Zerre kadar hayır işleyen de, zerre kadar kotuluk yapan da onun karşılığını mutlaka gorecektir. Bu bağlamda Tanrısal aklın işleyişinde ve yaratmada esas olan ilkelerin başında rahmet ve adaletin olduğunu soylemek mumkundur. Varlık, adalet temelinde var kalabilmektedir. Bu bakımdan, “Allah, melekler ve hak ve adaleti gozeten ilim sahipleri, O’ndan başka tanrı olmadığına şahitlik ederler. O’ndan başka tanrı yoktur; O kudret ve hikmet sahibidir” (Al-i İmran, 3/18). Allah’a eş koşmaktan kacınmak, Tevhid bilincini diri tutmak adaletin gereğidir.




Allah adaletli olanları sever (49/9). Allah, emanetleri ehline vermeyi ve insanlar arasında hukmedildiği zaman adaletle hukmetmeyi emredir (4/58). Nahl suresinin 90. ayetinde şoyle buyrulur: “Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı comert olmayı emredip utanc verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor ve size oğut veriyor ki, boylece bunları belki aklınızda tutarsınız” (16/90).




Adalet, insanın olduğu her yerde, insanı ilgilendiren her şeyde varlığını hissettirir. Yaratılışın temelinde adalet ve rahmet olduğundan soz ettik. Bu durum, bilim alanında yansızlıktan daha ileri olan “adaletli” olmayı bir anlamda zorunlu kılmaktadır. Varlığın temelinde adalet var ise, yaratılışın yasalarını anlayabilmek icin adil olmak gerekir. Aslında bilimde one cıkan gorecelilik, adalet sayesinde daha derin bir anlam kazanabilir. Bilim alanında bilginin guvenilirliği, bilim adamının adalet duygusu ile doğru orantılıdır. Bu durum, bilimin beraberinde gelen guc artışı goz onune alındığında daha iyi anlaşılabilir. Bilim ve teknoloji ile birlikte ortaya cıkan muazzam guc, bilim adamları ve yoneticiler adalet duyarlılığından yoksun oldukları taktirde, insanlığın geleceğini karartabilir. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı cevre kirliliğinin de, adalet bilincinin yeterince etkin olmaması ile ilgisi olmalıdır.


Hic kuşkusuz adalete en cok ihtiyac duyulan alanlardan birisi yargıdır. Yargının adalet dağıtamaması, ya da adaleti geciktirmesi toplumda kaosa yol acar. Devletlerin bekası idarecilerin ve yargıcların adaletli olmaları ile doğru orantılıdır. Yuce Yaratıcı Nisa suresinin 135. ayetinde şoyle buyurmaktadır: “Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın aleyhine bile olsa, Allah rızası icin hakikate şahitlik yaparak adaleti gozetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa, fakir de olsa Allah’ın hakkı onların her birinin (hakkının) onune gecer. Oyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Cunku, eğer hakikati carpıtırsanız, bilin ki Allah butun yaptıklarınızdan haberdardır.” (4/135).




Her insan, yaratılışı gereği adalet konusunda bir kok bilince sahiptir. Bir başka ifadeyle, insan hayatın doğal akışı icerisinde, neyin adalete uygun olup olmadığını mutlaka bilir. Adalet kavramının, hem dinin, hem de aklın ortak ilkelerinden olmasının anlamı da bu olmalıdır. Ancak, adaletin ne olduğunu, hangi davranışın adil olacağını bilmek, adaleti gercekleştirmek anlamına gelmez. İşte tam da burada, yasalar, ahlak ve din devreye girer. Bu uclu yaptırım, toplumsal hayatın yaşanabilir olmasının en alt koşullarını sağlar. Kendisine saygı duymayan, insan olmanın en buyuk onur olduğunun farkında olmayan bazı kimseleri bu uc suzgec de dizginleyemeyebilir. Herkesin başına bir bekci dikmek mumkun değildir. İnsanlar, yasal boşlukları bulma konusunda yeterince ustalaşmışlar. Oyle ise, adalet gibi evrensel bir ilkenin yeterince etkin olabilmesi, bireyin insan olma onurunun bilincinde olmasına bağlıdır. Bireyin vicdanında yer etmeyen adalet, yasalarla sağlanamaz. Aslında dinin de yapmak istediği tam olarak budur.




Bir ahlÂkî değer olarak adalet icselleştirildiği zaman, insan, oncelikle kendisine karşı durust olmayı oğrenir; kendisini kandırma hastalığından ve kendisine zulmetmekten kurtulur. Her insan, yaratılışı gereği, iyiye, guzele ve doğruya acıktır. Adalet, oncelikle doğru duşunmekle başlar. Adil insan, olay ve olguları olduğu gibi anlamaya ve değerlendirmeye calışır. Adalet bilinci, insanın taktir etme yeteneğinin gelişmesine ve doğru işlemesine de katkıda bulunmaktadır. Yuce Yaratıcı Maide suresinin 8. Ayetinde şoyle buyurmaktadır: “Ey Mu’minler! Allah’ın emri uyarınca her daim hak ve hakkaniyetten yana tavır koyarak adaleti gercekleştiren kimseler olun. Herhangi bir kimseye/kavme/topluluğa/kafirlere yonelik ofke ve nefretiniz sizi adaletsiz davranmaya sevk etmesin. Gerek dosta, gerek duşmana karşı hep adaletli olun. Cunku Allah’a karşı saygı ve sorumluluk bilincine en uygun davranış her daim adaletli olmaktır. Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; şuphe yok ki Allah butun yaptıklarınızdan haberdardır”.
Prof. Dr. Hasan ONAT


http://hasanonat.net/index.php?option=com_content&view=article&id=119:a dalet-olmadan-nsanlk-olmaz&catid=36:makale&Itemid=54

__________________