İnsan, her şeye kÂdir olan Cenab-ı Hakk'tan bir şeyi can-ı gonulden ister, ici gercekten o ateşle yanarsa MevlÂ'nın karşılık vereceği muhakkaktır. Peygamber -sallallÂhu aleyhi ve sellem-'i ruyasında gormeyi arzu ederek bunun yolunu bir Âlimden soran kişinin hikÂyesi meşhurdur. Şoyle ki;

"Âlim o şahsa: "Gece yatarken tuzlu balık ye ve yat, ama sakın su icme!" der.

Adam da Peygamber -sallallÂhu aleyhi ve sellem-'i ruyada gormekle tuzlu balığın ne alakası var diye duşunur. Ancak dediğini yapar. Tuzlu balıkları yediğinde cok susamasına rağmen su icmez ve yatar. O gece sabaha kadar dereler, ceşme başları, pınarlar gorur. Uyandığında doğru hoca efendiye koşar:

"-Hani ben Peygamberimiz -sallallÂhu aleyhi ve sellem-'i gorecektim? Sudan başka bir şey goremedim." der. Hoca efendi de:

"-Eğer Peygamber -sallallÂhu aleyhi ve sellem-'in aşkı, tuzun icini yakması gibi seni yakarsa; işte o zaman O'nu gorebilirsin." diyerek cevap verir.

Demek ki; varılmak istenen guzelliklere goturecek sihirli iksir, aşk ateşi…

Boylesi bir aşkı gercekten yaşamış olan bir hanımın, CenÂb-ı Hakk'ın lutfuna nasıl kavuştuğunu anlatmak istiyorum, sizlere:

Bir mahallede hanımlar, gunluk meşgalelerin arasından ayrılıp mÂnevî hava teneffus etmek, rûhlarını dinlendirmek amacıyla ziyÂretlerde bulunurlarmış. Yine boyle bir zaman da hanımlar, beldelerindeki mubarek bir zÂtın turbesini ziyaret etmek uzere hazırlanıp, sabah erkenden, tutulan arabanın yanında toplanmışlar. Hanımlar arasında 4 cocuklu ve eşi vefat etmiş bir hanım da bulunmaktaymış. O da hazırlıklarını yapıp cocuklarını akrabalarına emanet ettikten sonra ici aşkla ve şevkle dolu olarak, heyecanla diğer hanımların yanına gelmiş. Ancak biraz gec kalınca o hanıma yer kalmamış. Diğer hanımlar ona:

"-Sen zaten Kur'Ân falan da bilmiyorsun. Gelmesen de olur. Yerimiz de kalmadı. Sen gelme!" demişler.

Hanım caresiz ortada kalakalmış. Halbuki MevlÂ'nın sevgili kullarını ziyaret etmeyi, du edip MevlÂ'nın rızasını kazanacak bir amel yapmayı nasıl da istemekteymiş. Oylece susup, hicbir şey soylememiş. Hıckırıklar boğazında duğumlenirken gozlerinden akan yaşlar yanaklarından aşağı suzulmuş. Yuzu solgun, gonlu kırık, caresizliği yudumlayarak evine donmuş. Huznun icinde dağ gibi buyuduğu o gunun sonunda namazını kılıp duÂsını ettikten sonra yatmış. Gecenin hangi kısmı bilinmez. Belki de meleklerin yeryuzunde en cok dolaştığı vakitlerden biri. RahmÂn'ın sır kapılarını araladığı ruya Âlemi…

Ak sakallı, nur yuzlu, beyazlar giyinmiş bir pîr-i fÂnî, guller sacan tebessumuyle o hanıma yaklaşmış. Yumuşak, su gibi berrak bir sesle:

"-Kızım, neden boyle mahzun ve ağlamaklısın? Nedir derdin?" diye sormuş. AllÂh rızasından başka bir amacı olmayan temiz kalbli hanım:

"-Efendim, AllÂh dostu bir zÂtın ziyaretine Kur'Ân bilmediğim icin goturulmedim." diyerek olanları anlatmış. O mubarek zÂt da:

"-Peki kızım, sen artık uzulme. Kalkınca ac, Kur'Ân-ı Kerim'i oku." der. DuÂlarda bulunmuş ve geldiği gibi gitmiş.

Kadıncağız heyecandan kalbi yerinden fırlayacakmış gibi yatağından kalkmış, abdest almış ve namazını kılmış. Dudaklarında kıpır kıpır okuduğu dualarla, evin en guzel koşesindeki Kur'Ân-ı Kerîm'i titreyen elleriyle ortusunden cıkarmış. Bismillah diyerek rastgele bir yer acmış. Ezber okur gibi net bir şekilde Kur'Ân'ı okuduğunu hayretler icerisinde gormuş. Nereyi acsa takılmadan okumaya devam etmiş; heyecan ve mutluluktan ne yapacağını bilemez. Kendisine boyle eşsiz bir lutuf ve ikramda bulunan Yuceler Yucesi Rabb'ine şukur secdesine kapanmış…

Yasemin Bala
Şebnem Dergisi
__________________