HER SABAH binbir umit ve neşe ile bizi hayata cağıran o kadar iş ve o kadar ses var ki, gozlerimizi acar acmaz bir koşuşturmadır başlıyor... Ve kendimizi birdenbire yaşamın tam ortasında buluyoruz.
Şu eksik, bu lÂzım, haydi onu da yapayım derken, ertelediğimiz nice guzellikler hep bir başka gune taşınıyor. Birbiri ardınca nice mevsimler geciyor. Halbuki, yaşadığımız bir başkasının hayatı değil, kendi hayatımız. Harcadığımız, kendi omur sermayemiz. Gorulecek o kadar guzellik, anlatılacak o kadar harika şey hep mahzun, hep bir kenarda bizi bekliyor. Susturulmuş veya kusturulmuş cocuk gibi, boynu bukuk ve mahzun, hep bekliyor onlar. Doner de bir gun bakarız, farkederiz diye...
Baharın dort bir yandan sarmaladığı ve cihetsiz kuş seslerinin ruhumuza ilÂhî bir hazzı, ulvî bir zevki tattırdığı erteleyemediğimiz bir zaman diliminde cok sevdiğim bir kardeşimle sohbet ediyorduk. Uzun suren dalgınlığımın ardından, ne duşunduğumu sordu.
Ben de:
— Oteden beri bunca insan nasıl oldu, son nefesini nasıl verdi ve acaba neler hissetti diye duşunurdum. Şimdi ise nasıl ve ne halde oleceğimi merak ediyorum, dedim.
Bu gibi durumlarda tekellufsuz fakat hikmetli bir cevabı olurdu her zaman.
— Cevabı belli abi, dedi.
— Nasıl yani, dedim.
— Hz. Peygamber “Nasıl yaşarsanız oyle olursunuz” buyurmuş. Olumunu merak ediyorsan, yaşadığın hayata bakmalısın.
Birden beynimde şimşekler caktı:
— Ama, dedim, sadece olumu değil, olumden otesini de merak ediyorum.
— Onun da cevabı aynı hadisin devamında. Yani, “Nasıl olurseniz, oyle de dirilirsiniz.”
Merakımı giderecek başka cumleler aramaya gerek kalmamıştı. O guzel insan, sevgili Peygamber, insanları en doğru secime iki cumle ile davet ediyordu. Nefsimizin bizi bu kadar icinde olduğumuz bir gercekten alıp d nerelere taşıdığını anlamak icin bu hatıra yeter.
Gide gide olume varacağımızı zannediyoruz. Gide gide olume varılmıyor. Olumle beraber gidiliyor. Olum hayatın golgesi; onu bundan, bunu ondan ayırmak zor. Ama bir tecelli oluyor ve hayatın onunu kesiyor olum. Ecel gelince, başağrısı bahane... Gide gide olume varılsaydı, gidemeden olenler olmazdı. Doğduğu gunde olenler var. Ha bir adım, ha yuz adım farketmiyor. Uzunluk veya kısalık bize gore bir kavram. Cok kısa surede Rabbini razı eden işler yapıp da vefat eden ile yuz sene yaşamış olup da Yaratıcısından haberdar olmamış biri aynı kefede değerlendirilmez. Olum hayatın icinde olmasaydı, hayat bu kadar guzel ve cekici olur muydu? Hayatı guzelleştiren, belki de bu gecici ve fani yonu. Hayat bitmese, olum başımıza gelmese, ahirete nasıl gecilecekti, duşunulmeye değer doğrusu. Burada kalan dostların sayısının azaldığı, ahirete gidenlerin ise her gun coğaldığı bu diyarda gurbetimiz oraya, anavatana gecmekle ve dostlarımıza kavuşmakla sona erecek. Hasret Sevgililer Sevgilisine kavuşmakla bitecek.
“Olum buyuk şey, budur perde ardından haber,
Hic guzel olmasaydı olur muydu Peygamber?”
Olum saatinden daha guzel bayram mı arıyorsun ey nefsim? Dostum beni cağırdığı zaman nasıl koşarak gitmem ki? Yalnızlık cevremi kuşatmaya başlamışsa...
__________________
Nasıl Oleceğiz
Dini Bilgiler0 Mesaj
●38 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Nasıl Oleceğiz