DİNÎ İLİMLERDE AKLIN YERİ

Mustafa Necm

“Sakın sizden birisini koltuğuna yaslanmış bir halde kendisine benden bir emir veya nehiy bildiren hadis geldiğinde: ‘Bunu bilmiyoruz, (o bizi ilgilendirmez!). Biz, Allah’ın kitÂbında neyi bulmuş isek ona uyarız!’ derken bulmayayım.” (Hadis-i Şerif)

“Allah (C.C.), akıldan daha kıymetli bir şey yaratmamıştır.” (Tirmiz&#238
Aklın değerini en guzel bir şekilde ifade eden bu soz, Peygamber (A.S.) Efendimize aittir. Akıl sahibi olmayanlar sorumlu tutulmamış. Ceza ve mukafatla muhatap olmayacaklardır.
Sorumluluk bakımından Allah’ın muhatabı olabilmenin temel şartı, akıl sahibi olmaktır.
Muhasibî aklı şoyle tarif etmiş: “Akıl, nazari ilimlerin kendisiyle elde edilebildiği bir ozelliktir. Akıl, sanki kalbe atılmış bir nurdur; eşyayı idrak edebilme imkanı onunla mumkun olur.” (İhya)
Akıl uzerine cok şeyler soylenmiş, cok şeyler yazılmış. Biz bu ayrıntılara girmeyeceğiz. Fakat farz olan ilimleri veya genel olarak dini ilimleri oğrenmede aklın yerinin ne olduğu uzerinde duracağız.
Meşhur bir soz vardır: “İslam akıl dinidir. O halde akla uymayan bir şeyin de dinde yeri yoktur.”
Bu soz doğru mudur? Veya bu soz, doğru olarak nasıl anlaşılmalıdır?
Evet, bu soz birisi yanlış, diğeri de doğru olmak uzere iki şekilde anlaşılmaktadır.
Birinci anlayış, aklı hukumlerin kaynağı gorur. Aklına uymayanı, dinden saymaz. Hatta aklıyla cozemediği veya anlayamadığı hadisleri kabul etmez, ayetleri ise aklına gore yorumlar, İctihatlar konusunda ise kendi olculerinden başka olcu tanımaz. Boyle bir anlayış yanlıştır. Allah, insan aklına boyle bir gorev vermemiştir. Boyle bir anlayışa sahip olmak, akla taşıyamayacağı yuku yuklemektir; insanın kendisine ve aklına yapabileceği en buyuk zulumdur.
İkinci anlayış ise aklı vahyin hizmetinde gorur. Vahyin belirlediği olculer icerisinde calışır. Cunku dinin ve hukumlerin kaynağı vahiy, yani Kur’an ve Sunnettir. Akıl, Allah’ın maksadını anlamaya yarar. Anladığı ile de amel eder. Akıl vahiyle bildirilenlerin hepsini de anlayamaz. Anlayamadı diye de inkar etmez. Allah’ın maksadı ne ise ona iman eder. Bu anlayışa gore yukarıdaki ifadeyi şoyle duzeltmek gerekir: “İslam, vahiy dinidir; aklı olmayanları sorumlu tutmaz. Akıl olmadan dini anlamak mumkun değildir. Akıl, vahyin emrinde ve hizmetindedir.”
Doğru anlayış işte bu ikinci anlayıştır. Bu anlayışa gore dinî ilimleri oğrenmede aklın onemi ve yeri ortaya cıkmıştır. İlimsiz din olmaz, akılsız da ilim olmaz. Aklı da dini hukumleri koyma makamına cıkarmak ise hic olmaz.
İmam Gazali (Rh.A.) akıl-vahiy dengesini anlatırken şoyle bir ornek verir: Yaşlı bir padişah buyuk bir saray yaptırmış. Sarayın her tarafını ciceklerle bezemiş. Kokusu pek guzel olmayan bir tur ciceği ise her tarafa ozellikle yerleştirmiş. Gun gelmiş yaşlı padişah hastalanmış. Olum doşeğinde kendisinden sonra padişah olacak olan oğlunu yanına cağırmış ve ona bir takım nasihatlarda bulunmuş. Yapmış olduğu nasihatlardan birisi şoyleymiş: “Oğlum! Bu sarayı yaptım ve gorduğun gibi her tarafını ciceklerle bezedim. Sen de benden sonra bu ciceklere dikkat et. Filanca ciceğin kokusu belki cok guzel değildir ama, onu sakın saraydan cıkarma.”
Yaşlı padişah vefat eder, oğlu da yerine gecer. Babasının vasiyetini harfiyyen yerine getirmek icin daha bir cok ceşit ciceklerle sarayın her tarafını guzelleştirir. Duşunur ki: “Babam cicekleri saraydan cıkarmamamı vasiyet etmişti. Ben ise daha bir cok ceşit ile sarayın her tarafını doldurdum. Filanca ciceği de saraydan cıkarma demişti. Sebebi ise kanaatime gore sarayın guzelliğine guzellik katmasıdır. Benim getirdiğim yeni cicekler ise o cicekten daha guzel ve kokuları daha hoş. O halde babamın maksadı da yerine gelmiş olur.” Bu duşunceyle babasının ozellikle bulundurmasını vasiyet etmiş olduğu ciceği saraydan attırır. Genc padişah boylece hem babasının vasiyetini yerine getirdiğini duşunur, hem de kokusu biraz ağır olan o cicekten de kurtulduğunu.
Genc padişah boyle duşune dursun bir de ne gorsun, sarayı yılanlar istila etmeye başlamış. Bir cok tedbirler almış ama nafile. Bir turlu yılanlara engel olamıyor. Nihayet gunun birinde bir yılan genc padişahı sokmuş ve zehirlenen genc padişah kısa zamanda olmuş.
Evet değerli okuyucular! İmam Gazali’nin (Rh.A.) ornek verdiği hikaye işte bu. Gazali ornekten sonra şu acıklamayı yapar: Genc padişah, babasının vasiyetini anlamaya calışmış ve anladığını da uygulamış. Fakat yaşlı padişahın ozellikle bulundurulmasını istediği cicek, ayrıcalığı olan bir cicekti. Genc padişah aklıyla onu anlayamadı. Sarayın yapıldığı bolge yılanların bolca bulunduğu bir bolgedir. Yaşlı padişah bu yılanların saraya girmesine engel olacak bir care aramış ve bahsi gecen ciceğin yılanların girmesine engel olduğunu tesbit etmiş. Cunku yılanlar, bu ciceğin kokusundan hoşlanmıyorlarmış. Bundan dolayı yaşlı padişah ciceği hem yılanlara engel olduğu ve hem guzelliği sebebiyle sarayda bulundurmuş. Genc padişah ise babasının vasiyetinden maksadının bir kısmını anlamış ama, asıl onemli kısmını anlayamamış. Bu da onun hayatına mal olmuş.
İşte bu ornekten hareketle Gazali (Rh.A.), insanın her şeyi anlayamayacağını ifade etmiş, vahiy karşısında insan aklının konumunu ortaya koymuştur. Herhangi bir ayet veya hadis ile hedeflenen manaların bir kısmını akıl kavrayabilir, bir kısmını ise hic anlayamayabilir. Boyle bir durumda aklın vazifesi vahye teslimiyettir. Bu teslimiyeti aklın kabul etmesi, en guzel kulluk meziyetidir.
Sonuc olarak şunu soylemek mumkun: Akıl insanoğluna verilmiş olan en kıymetli cevherdir. Onu vahyin hizmetinde kullanan, Allah’a yaklaşır. O’nun sevgili kulu olur. Eğer akıl, vahye hukmeden hakim konumuna konulursa, insanın dunya ve ahiretini yıkan en tehlikeli silaha donuşur.
Rabbimiz, insanoğluna vermiş olduğu en buyuk nimetlerden olan akılla dinini, dolayısıyla dunya ve ahiretini perişan edenlerden bizi eylemesin. Boylelerinin zararlarından da butun insanlığı korusun.
__________________