Farkındasınızdır: Gunlerdir yağmurun adı “felaket”le anılıyor. Merhametsiz dillerde bulutlara “kara korku” deniyor. Kaygılı gozler “sel”in kalpleri suruklediği dehşetle goklerden indirilene neredeyse kusmeye hazırlanıyor. İnsafsız nazarlar, goğu yeryuzunun başına edilmiş gibi gostermeye hevesleniyor. Hic kuşkusuz, yağmur sel olsun diye yağmaz; yağmurun yeryuzune inişini “azgın seller”e donuşturen yerdekilerin ihmali, kusuru, eksikliğidir. Uzerimizde “rahmet” takdiri olarak bekletilen bulutlar da, toprağımıza “bereket” vesilesi olarak indirilen damlalar da, bunca rahmetsiz tasviri hak etmiyor. Sel yuzunden mağdur kalanları gadre uğratan da yağmur değil. Sağanak nedeniyle can verenlerin canına kasteden yağmur değil! Bunca “felaket” haberiyle kalbimizdeki rahmet umidini bilerek/bilmeyerek silmek isteyenlere “hava muhalefeti” olsun diye, ne zamandır kıyıda beklettiğim bir rahmet yazısını rikkatinize sunuyorum.


Ne guzeldir ki, biz yağmura “rahmet” deriz. Yağmur yağarken “rahmet yağıyor” derdi dedelerimiz. Diyeceğim o ki, yağmur rahmetin cisimleşmiş hali gibidir; rahmet heykeli gibidir her damla... Bir duşun, rahmetin heykelini yapmaya kalksaydık nasıl bir şey yapardık...
Oyle bronzdan yahut taştan olmamalı o heykel; cunku bronz da taş da meydan okur gibi durur insana.. “Hadi oradan!” dercesine tepeden bakar sana.. Yanaştırmaz kendine..


Ama rahmet oyle değil... İcindedir o; icinin de icinde... Sırılsıklam sarmış seni... Kanında, terinde, gozunde, yuzunde... Yağmura bir bak; kıpır kıpır, şıpıl şıpıl yanında yorende.. Gonlunce şekiller alır her damla... Rahmet de işte oyle sokulgandır; sessizce suzulur teninden iceri, adeta parmak uclarına basarak girer yureğinin odacıklarına...


Sonra, rahmetin heykeli oylece hareketsiz duruyor da olmamalı. Hic kıpırtısız duran bir şey kuskun gibidir; vurdumduymazdır, seninle ilgilenmez, umurunda değil gibisindir. Ama rahmet oyle değildir... Rahmet sana doğru koşar; sen gelince kıpırdar, yakınlığını onemser. Ustelik sen dursan da o sana akar, eline yuzune sarılır, seni okşar... Bak; yağmur oyle değil mi... Rahmet de oyledir işte, gozune yaş olacak kadar sırdaş, kanında dolaşacak kadar kıvrak, hamarat..


Hem sonra, rahmetin heykeli şeffaf olmalı... Ardını gostermeli sana.. Kendini saklamamalı senden. Kabuğu, boyası, foyası, kılıfı, kabı, kapağı, kapısı, duvarı, kozası olmamalı... İcyuzu de dışyuzu de bir olmalı... Kimseye sırtını donmemeli. Olduğu gibi gorunmeli, gorunduğu gibi olmalı... Rahmet de oyle işte... İnce ve icten davranır sana. Gizli saklısı yoktur. Aranızdan su sızmaz.... Kabı yok ve senin icin her kaba girmeye razı... Rengi yok; ama her rengi giyinmeye razı. Tadı yok; ama senin icin her tada sızmaya razı... Şekli yok; ama her şekle girmeye razı...


Rahmetin heykelini oyle şehir meydanlarına dikmek de doğru olmaz... O zaman ayrıcalıklı gorunur rahmet. Erişilmezmiş gibi, şefkatsizmiş gibi durur. O “heykel” her koşeden gorunmeli, her sokağa girmeli, isteyen herkesin penceresinin onune gelmeli... Oyle değil mi ya yağmur? Rahmet de oyle işte. Hic beklemediğin anda geliverir başına... Başına gelenlerin en guzelidir... Herkesi eşitce kucaklar, kimseyi kimseden ayırmaz. Fakiri de ıslatır, zengini de... Yetimi de oksuzu de sevindirir. Her sokağa taşar, her catıya iner...


İnsan yağmur gibi olmalı bence, herkesi ıslatabilmeli... Rahmeti kuşanıp herkese her şeye merhamet etmeli... İnsan sozunu yağmur gibi yumuşakca indirmeli kulaklara; kırıp dokmemeli, damla damla soylemeli, ince ince sevmeli... Şefkatli olup kimseyi kucumsememeli, hor gormemeli, kimsenin dalını kırmamalı...


İnsan yağmur gibi, bir gorunmeli bir saklanmalı... Oyle ince olmalı ki, ihtiyac duyan onu dizinin dibinde bulmalı, ihtiyac bittiğinde hic şikayetsiz ortalıktan kaybolmalı...


Yağmur goklerden yere serinliktir; yağmur yukarıdan aşağıya minnetsiz iniştir. Yağmura “rahmet” diyenlere yağmur damlaları sayısınca rahmet okumalı...


Vesselam..
SENAİ DEMİRCİ
__________________