Efendimiz’e dikkat ettiğimiz zaman; Efendimiz’in fĂ‚rik vasıfları neler? Bende ne kadar var?..
Bir defa ibadette rûhĂ‚niyet:
Kalp ve beden Ă‚hengi. Namazlar cemaatle kılınacak. Efendimiz tek tek gelip bakardı cemaate: Kim var kim yok? Gelmeyeni sorardı; “Hasta mı?” derdi, “Seyahatte mi?” derdi.
MuĂ‚melĂ‚tta zarĂ‚fet Efendimiz’de:
DĂ‚imĂ‚ incelik, kibarlık, nezĂ‚ket Efendimiz’de. Kotu bir şey, Efendimiz’i cok rahatsız ederdi.
Bir gun geldi, kıblede bir tukuruk gordu. Birden bire rengi, hĂ‚li değişiverdi. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m kapattı, ondan sonra gectiler. SîmĂ‚sı eski yerine geldi. (Bkz. Muslim, MesĂ‚cid, 53)
VelhĂ‚sıl bir mu’min de ince olacak, zarif olacak, hassas olacak. Ciceklerden daha oteye bir guzellik, bir ferahlık verecek onun inceliği, zarĂ‚feti.
Hep buyuklerde gorurduk; bir sadaka verirken dahî, bir zekĂ‚t verirken, infak ederken, karşındakini incitmemek, ona iltifat etmek… “Kıymetli Mehmed Efendi, kabul ettiğiniz icin teşekkur ederiz.” diye yazarlardı zarflarına. Niye; kime veriyor? AllĂ‚h’ın ihsĂ‚n ettiğini veriyor. Kime veriyor? “يَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ” (“…Sadakaları (Allah) alır…” [et-Tevbe, 104]) Allah alıyor onu. Bir mu’mindeki bir yurek bu. Bir mu’min yureği…
AhlÂktaki nezÂket:
Merhamet olacak, şefkat olacak, mu’min kerem ehli olacak, ikram ehli olacak. AllĂ‚h’ın kendine olan ikramlarını duşunecek. O da AllĂ‚h’ın kullarına, AllĂ‚h’ın butun mahlûkĂ‚tına oyle ikram edecek.
CenĂ‚b-ı Hak:
اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰیكُمْ buyuruyor.
“…Allah indinde en keremliniz, takvĂ‚ sahibi olanınızdır…” (el-HucurĂ‚t, 13) buyuruyor.
Efendimiz buyuruyor:
“VallĂ‚hi diyor, bir hınzıra bile haksız yere ezĂ‚ etmeniz helĂ‚l değildir diyor. O zaman bir muslumana, bir musluman nasıl ezĂ‚ verebilir?!” (Bkz. Zehebî, Siyeru AʻlĂ‚mi’n-NubelĂ‚, VII, 396)
Yılan, akrep gibi, oldurmek zarûrî olan bir hayvanı bile fazla ıztırap cekmeden, azap etmeden oldurun buyuruyor. Yani zararlı hayvanın oldurulmesinde bile Rasûlullah Efendimiz, bir merhamet tavsiye ediyor. (Bkz. Muslim, SelĂ‚m, 139-141, 147; Ebû DĂ‚vûd, Edeb 162-163/5263; Tirmizî, Sayd, 14/1482, Ahmed, I, 420)
Bedir Harbi başlamadan bir gun evvel, muşrikler geldi. Efendimiz’in orada kuyu vardı. Oradan su istedi. SahĂ‚be vermek istemedi. Efendimiz “verin” dedi. Daha savaş başlamadı. Bir gun sonra olacaktı.
Efendimiz, o Bedir’de aldığı esirleri Medîne-i Munevvere’ye gotururken, zaman zaman o deveden kendileri indi, onları develere bindirdiler. Yani kul, mahlûkĂ‚ta dĂ‚imĂ‚ HĂ‚lık’ın (şefkat) nazarıyla bakacak. “Beni yaratan Allah, o butun mahlûkĂ‚tı yaratan Allah, aynı Allah. Demek ki butun mahlûkat bana zimmetli…”
Kul, kalbî inkişaf neticesinde boyle bir hĂ‚le gelecek. Yani gonulde letĂ‚fet olacak. Butun mahlûkat onun gonlunde olacak, bir mu’minin gonlunde olacak.
Bir de efendim, koylerde goruyoruz; tarlaları yakıyorlar. Duşunmuyorlar mı; yarın o karıncalar, tosbağalar, bocekler, yarın kıyĂ‚met gunu kalkacak, dĂ‚vĂ‚ edecek kendisine!.. Boyle kalbî hantallık olmaz!
Karıncayı yaratan Allah. Onu duşunecek. Onu senin oldurmeye, yakmaya ne hakkın var?! Bir de malım bereketli olsun istiyor. Bir de ibadetimde huzur olsun istiyor. Olur mu?! Sen cinĂ‚yet işle!..
Zamanımızda meşhur olan kurtaj!.. Yarın o kurtaj yaptığın cocuk, belki anaya-babaya baston olacak. Seni koruyacak. Kaderi biliyor musun sen? AllĂ‚h’ın verdiği cana kıymaya ne hakkın var? İşte bugun kasaplar calışıyor, kurtaj kasapları. Neyi kestiğini, neyi parcaladığını biliyor mu?
CĂ‚hiliye devrinde ne varsa bugun de aynı. Aynı cĂ‚hiliye yaşanıyor.
Deve uzerinde sohbet edenleri Efendimiz gordu;
“‒Yere inin dedi, hayvanlara eziyet etmeyin.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, III, 439)
Yavrusunu emziren bir kelp gordu:
“‒Obur taraftan gecin.” buyurdu. (Bkz. VĂ‚kıdî, II, 804)
VelhĂ‚sıl mu’minde hassĂ‚siyet olacak. Gonul insanı olacak. Kalbi bir dergĂ‚h hĂ‚line gelecek. Butun mahlûkat o dergĂ‚hın icinde olacak. Kalbinde bir mahşer kaynayacak.
Diğer bir husus Efendimiz’de:
SîmĂ‚sındaki nûr-i melĂ‚hat:
Bir mu’minin de sîreti sûretine aksedecek.
“مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ” CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor. “…Sen onlarda secde alĂ‚meti gorursun.” (Bkz. el-Fetih, 29) buyuruyor.
Yahudi Ă‚limlerinden Abdullah bin SelĂ‚m, Medîne’de Efendimiz’i hicrette şoyle bir gordu baktı:
“‒Bu insan yalan soylemez.” dedi. (Bkz. Tirmizî, KıyĂ‚met, 42/2485; İbn-i MĂ‚ce, Et’ime 1, İkĂ‚met 174)
Senin karşındaki insan, senin rûhunu okuyacak. Kalkışınla, oturuşunla, konuşmanla, her şeyinle seni okuyacak. Onun icin bir mu’min kendini hĂ‚liyle tescil ettirecek.
LisĂ‚nı oyle olacak. Lisandaki -Efendimiz’in- selĂ‚set:
CenĂ‚b-ı Hak:
قَوْلًا كَرِيمًا (el-İsrĂ‚, 23)
قَوْلًا مَعْرُوفًا (el-AhzĂ‚b, 32)
قَوْلًا لَيِّنًا (TĂ‚hĂ‚, 44)
قَوْلًا مَيْسُورًا (el-İsrĂ‚, 28)
İnsan konuşmasını da bilecek ki muhataplarına nasıl hitap edecek…
Ebû KursĂ‚fe diyor ki:
“Annem ve teyzemle Allah Rasûlu’nun huzûruna gittik diyor. Donuşte, annem, teyzem dedi ki diyor:
«Sanki hic biz boyle bir insan gormedik; ağzından konuşurken nur akıyordu.»” (Bkz. Heysemî, VIII, 279-280)
CenĂ‚b-ı Hak Firavun’a gonderirken MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m-’ı:
قَوْلًا لَيِّنًا buyurdu. (Bkz. TĂ‚hĂ‚, 44) Suyun akışı gibi, huzur verici bir (uslûpla) konuş dedi Firavun’la, buyurdu.
Duygularda incelik:
Efendimiz’de, yetimler vardı, garipler vardı, kimsesizler vardı, yalnızlar vardı, onların hĂ‚mîsi olmak vardı. Demek ki bir mu’min, kendisine zimmetli olarak addedecek.
Efendimiz yemezdi, yedirirdi onları. CĂ‚resizlerin cĂ‚resini hĂ‚lletmenin gayreti icinde olurdu. Bir muslumanın ihtiyacını giderebilmenin zevkiyle yaşayan bir mu’min olacak. Dertli bir gonul gorduğunde, onu selĂ‚mete cıkaramadan rahat etmeyecek. İtmi’nĂ‚na ermiş nefs, kalb-i selîm…
Nazarlarda derinlik olacak:
Gorduğu şeyde hikmeti arayacak. “Aman yĂ‚ Rabbi!” diyecek. SîmĂ‚dan tanıyacak karşısına geleni. “…SîmĂ‚larından tanırsın…” (el-Bakara, 273) buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. Nazarlarda derinlik, bu hikmet…
CenĂ‚b-ı Hak:
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰیهَا
(“Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” [eş-Şems, 9])
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰى
(“(Nefsini kotuluklerden) arındıran kurtuluşa ermiştir.” [el-A‘lĂ‚, 14]) buyuruyor. Kul temizlenecek.
Peygamberler, وَيُزَكِّيهِمْ (“…Onları (kotuluklerden) arındıran…” [Âl-i İmrĂ‚n, 164]) ic Ă‚lemlerini -îman edenlerin- temizliyor.
İşte ashĂ‚b-ı kirĂ‚m… CĂ‚hiliye insanı, hakkı, merhameti, şefkati, insanlığı bilmeyen insanlar, nasıl bir, zirve bir medeniyet kurdular. Bir insanlık medeniyeti, fazîletler medeniyeti…
Demek ki:
TĂ‚zim li-emrillĂ‚h: AllĂ‚h’ın butun emirlerine cok buyuk bir hassĂ‚siyet gosterecek.
Şefkat alĂ‚ halkıllĂ‚h: AllĂ‚h’ın butun mahlûkĂ‚tına muşfik olunacak.
Namaz, 99 yerde geciyor, namaz cok muhim.
ZekÂt, sadaka, infak, 125 yerde geciyor.
İhsĂ‚n, ihsĂ‚n etme, comert olma, ilĂ‚hî kameraların altında olduğunun idrĂ‚ki icinde olma, 194 yerde geciyor.
İhlĂ‚s, 31 yerde geciyor. Kalpten enĂ‚niyet gidecek. “Ben” demeyecek, “YĂ‚ Rabbi, Sen!” diyecek.
Haksızlık!.. Titreyecek kul hakkı uzerinde.
Gıybet, dedikodu vs. bunları unutacak. Gıybet olan yerde, “ben gıybet etmiyorum” (demeyecek) orayı terk edecek, gidecek oradan. Oradan bir menfî esinti gelmeyecek.
Kibir, aslĂ‚ ve aslĂ‚! Koku Cehennem’de. Koku Cehennem’de olan bir şeyle nasıl Cennet’e girilir?! Bir ciceğin altına bir kezzap doksen o cicekten bir netice bekleyebilir misin?
VelhĂ‚sıl o gonulde bir îmĂ‚nın lezzeti olacak. Merhamet, şefkat, hizmet olacak, tevĂ‚zu olacak, el-emîn, es-sĂ‚dık olacak, bir karakter vaz edecek. İkram sahibi olacak, infak sahibi/comert olacak. NezĂ‚ket, zarĂ‚fet, affedicilik, vakar, tevazu, incelik, sabır, edep, hayĂ‚, ummetin derdiyle dertlenme olacak.
Bu şekilde bir kĂ‚mil insan modeli… Bu da Efendimiz’de…
Bu takvĂ‚ ile huşû artacak. İbadet kolaylaşacak, duyuşlar derinleşecek. Şukur artacak, kalpte ilĂ‚hî tecellîler olacak. Huşû ve Ă‚hiret endişesi artacak. Buyuklerin bu hususta hikmetli sozlerine baktığımız zaman, yani, bir kemĂ‚le ermiş insanın durumu nasıl olacak? Merhamet insanının durumu nasıldır hĂ‚let-i rûhiyesi?
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh- buyuruyor ki:
“Dort kimse AllĂ‚h’ın sĂ‚lih kullarındandır.
Tevbe eden kişiyi gorduğu zaman sevinen.
(Bir kardeşim tevbe ediyor, -inşĂ‚allah- Allah onu affeder de kurtulur.)
GunahkĂ‚rların affı icin Rabbine yalvaran.
اَللّٰهُمَّ اصْلِحْ اُمَّتَ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ فَرِّجْ عَنْ اُمَّتِ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ اُمَّتَ مُحَمَّد رَحْمَةً عَامَّةً
DĂ‚vud-i TĂ‚î Hazretleri diyor ki:
“Efendimiz, ummeti cok sever diyor. Hic yoksa diyor, bir musluman da gunde on sefer boyle duĂ‚ etmeli:
اَللّٰهُمَّ اصْلِحْ اُمَّتَ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ فَرِّجْ عَنْ اُمَّتِ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ اُمَّتَ مُحَمَّد رَحْمَةً عَامَّةً
Din kardeşine gıyĂ‚bında duĂ‚ eden kimse.
اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِاُمَّتِ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ اُمَّتَ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ احْفَظْ اُمَّتَ مُحَمَّد
Bilhassa bugun Arakan’da, Sûriye’de vs.’de zulum altındaki kardeşlerimiz icin duĂ‚ etmek…
Kendinden muhtac kişiye yardım ve hizmette bulunmak.
(O benden daha muhtactır. Muhtac bile olsan, kendinden daha muhtacını arayacaksın, ona hizmet edeceksin.)
Bu insan , sĂ‚lih kimsedir bu dort vasfı varsa.” diyor.
Yine Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-:
“TakvĂ‚sı azalan kimsenin hayĂ‚sı azalır.” buyuruyor.
Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh- buyuruyor:
“Gercek mu’min, altı ceşit korku icindedir.
(Gercek mu’min, hakîkî mu’min, AllĂ‚h’a yaklaşmaya calışan mu’min, altı tane korku icindedir.)
Birincisi:
ÎmĂ‚nının Allah tarafından alınması korkusu.
(Son nefes mechul. Peygamberler ve peygamberlerin işaret ettiği kişilerin dışında herkesin son nefesi mechul. Madden, mĂ‚nen ne mevkîde olursan ol. KĂ‚run, bir zirvedeydi, kahroldu gitti. Bel’am bin BaûrĂ‚ zirvedeydi mĂ‚nen, kahroldu gitti. Onun icin Âl-i İmrĂ‚n’da Ă‚yet:
“Rabbimiz, bizleri hidĂ‚yete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme…” (Âl-i İmrĂ‚n, 8)
Onun icin insan, dĂ‚imĂ‚ kalbinin endişesi… Nasıl bir insan mayın tarlasından gecerken cok dikkat eder, burada ben infilĂ‚k etmeyeyim diye. Demek ki kalbin de infilĂ‚k etmemesi icin cok gayret edecek. Haramlardan, kerahatlerden o kadar uzaklaşacak.)
İkincisi:
KıyĂ‚met gunu kendisini rusvĂ‚ edecek şeylerin melekler tarafından yazılması korkusu.
(Her şey yazılıyor.
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا. بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا
(“İşte o gun, yer, kendi haberlerini anlatır. Cunku Rabbin ona (oyle) vahyetmiştir.” [ez-ZilzĂ‚l, 4-5])
Kurtuluş yok. Her Ă‚nın, ilĂ‚hî kameraya geciyor. O da kıyĂ‚met gunu; “Kitabını oku! Nefsin sana kĂ‚fîdir…” (el-İsrĂ‚, 14) denilecek.)
Ucuncusu:
Amellerinin şeytan -aleyhillĂ‚ne- tarafından boşa cıkarılması.
(Ne yapacak şeytan? Gunahları suslu gosterecek. “Onları mutlakĂ‚ azdıracağım.” diyor. (Bkz. el-Hicr, 39; SĂ‚d, 82)
Demek ki kendimizi ibadetlerde riyĂ‚dan koruyacağız. Bir mahviyet icinde olacağız.)
Dorduncusu:
Olum meleği AzrĂ‚il’e gaflet icindeyken ansızın yakalanma korkusu.
(Yanlış bir manzaraya bakarken, ters bir haberi okurken, ters bir haberi dinlerken, o zaman da olebilirsin.
“Sana yakîn gelinceye kadar (yani olum gelinceye kadar) Rabbine ibadet et.” (el-Hicr, 99) buyruluyor.
Yine Efendimiz buyuruyor:
“Kişi (yaşadığı hĂ‚l uzere olur) olduğu hĂ‚l uzere haşrolur.” [Bkz. MunĂ‚vî, Feyzu’l-Kadîr, V, 663, Muslim, Cennet, 83])
Beşincisi:
Dunyaya mağrur olup Ă‚hiretten gĂ‚fil kalma korkusu.
(“عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ” CenĂ‚b-ı Hak: “Calışmıştır, boşuna!” (el-ĞĂ‚şiye, 3) diyor. Boşuna! Bir de calıştıklarının hesabıyla gidecek obur tarafa. CenĂ‚b-ı Hak yine Âl-i İmrĂ‚n Sûresi’nin 185:
“…Bu dunya hayatı aldatma metĂ‚ından başka bir şey değildir.” buyuruyor. Kalbin varsa aldanmazsın. Kalp bir mîyar.)
Altıncısı:
Coluk-cocuğuyla fazla meşguliyete dalıp Allah TeĂ‚lĂ‚’nın zikriyle, kulluğuyla yeterince meşgul olamama durumu.”
“Aman bunlar bitsin, sonra yaparım, bunlar olsun, bunları yaparım…”
CenĂ‚b-ı Hak:
“Biliniz ki mallarınız ve cocuklarınız birer imtihan sebebidir. Buyuk mukĂ‚fat Allah katındadır.” (el-EnfĂ‚l, 28)
Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-:
“Amellerin en guc olanı dort haslettir.” buyuruyor.
Birincisi:
“Ofkeli anda affetmek.”
(CenĂ‚b-ı Hak Ă‚yette:
“…Gayzlarını yutarlar…” (Âl-i İmrĂ‚n, 134) buyuruyor. Ofkelerini yutarlar buyuruyor.
İkincisi:
“Muhtacken de comert davranmak.”
(Comertlik sırf parada değil. Bir kardeşini tesellî etme, bir kardeşinin yukunu taşıma.)
Ucuncusu:
“Kapalı ve tenhĂ‚ yerlerde nefsin şerrinden korunmak.”
(Cunku şeytan hulûl eder kapalı yerlerde, kimse olmayan yerlerde, kandırır.)
“Korktuğu veya menfaat umduğu kimseye karşı doğru soylemek.”
Efendimiz buyuruyor ki:
“–Ben diyor, kardeşlerimi ozledim.” diyor.
SahĂ‚bî diyor ki:
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Sen’in kardeşlerin biz değil miyiz?”
“–Yok diyor. Ben diyor, o kardeşlerimi gormeyeceğim diyor. Ben onları Havz kenarında bekleyeceğim.” diyor.
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Nasıl tanıyacaksınız Siz onları?”
“–Nasıl diyor Efendimiz, siyah bir at surusunde ayakları alnı beyaz at hemen tanınır, ben de onları oyle tanıyacağım. Onları Havz kenarında bekleyeceğim diyor. Fakat diyor, Sunnet-i Seniyye’den uzak olanlar, onlar da gelecek, onlara gidin diyeceğim, uzaklaşın diyeceğim.” buyuruyor. (Bkz. Muslim, TahĂ‚ret 39, FedĂ‚il 26)
Tabi bugun zor zamanlar. Televizyonun menfî propaganları, internetin yanlış sokakları, cıkmaz sokakları, modalar, reklĂ‚mlar… Bunlar alıyor insanın kalbî hayatını dunyevîleştiriyor, Ă‚hiretten uzaklaştırıyor.
Bugun ise kendini bu şerlerden muhĂ‚faza edene, CenĂ‚b-ı Hak kıyĂ‚met gunu:
لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
“…Onlar korkmayacaklardır, uzulmeyeceklerdir.” (Yûnus, 62) buyuruyor. Mahzun olmayacaklardır buyuruyor.
Yine CenĂ‚b-ı Hak boyle şerlerin… Sekuler bir dunya… Kalplerin olumune sebep olan boyle bir vasatta da CenĂ‚b-ı Hakk’a kulluğunu, hizmetini artıranlar icin CenĂ‚b-ı Hak bol mukĂ‚fat vereceğini, “قَرْضًا حَسَنًا” (guzel borc) buyuruyor. (Bkz. el-Bakara, 245; el-Hadîd, 11; el-MĂ‚ide, 12…)
CenĂ‚b-ı Hak -inşĂ‚allah- cumlemizi:
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ
(“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” [BuhĂ‚rî, Edeb, 96])
-SallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hĂ‚liyle hĂ‚llenebilmeyi, O’na benzeyebilmeyi nasîb eylesin. Âkıbetimizi hayreylesin…
Osman Nûri Topbaş
__________________
Bir Mu’min, Bir Mu’mine Eziyet Edemez
Dini Bilgiler0 Mesaj
●39 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Bir Mu’min, Bir Mu’mine Eziyet Edemez