İnsanın Gafleti


İnsan unutkan bir varlıktır. Başı sıkışınca "Allah" der, yalvarır. Rahat gunlerinde ise Allahı hatırına getirmez, gafletle omrunu gecirir. Kuran bunu şoyle anlatır:
"İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yatarken, gerek otururken, gerek ayakta bize dua eder durur. Derken kendisinden sıkıntıyı giderdiğimizde ise, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı icin bize hic yalvarmamış gibi gecer gider." (Yunus suresi,12)

"Biz insana nimet verdiğimizde yuz cevirir, yan cizer. Ona bir şer dokunduğunda ise, uzun uzadıya yalvarmaya başlar." ( Fussılet suresi, 51)

"İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda onunla şımarırlar. Eğer kendi elleriyle yaptıkları yuzunden bir kotuluk başlarına gelirse hemen umitlerini kesiverirler. Gormediler mi, Allah dilediğine rızkı genişletir, daraltır? İnanan bir topluluk icin bunda ayetler (ibretler) vardır." (Rum suresi, 36-37)

Allah hem Basıt hem Kabızdır, yani hem genişlik verir hem de darlık. Bunun bir tezahuru olarak dilediğine rızkı bolca verir, dilediğine de daraltır. Veya dun bol verdiğinin rızkını deprem, sel gibi bir felaketle elinden alıverir. Az verdiğine ise, bugun ummadığı yerden kapılar acıp rızkını genişletir. Butun bunlar, yeryuzundeki cetin imtihanın birer gereğidir. Bolluk anında insandan şukur istenir. Darlık anında ise, sabretmeleri beklenir. Halbuki, insanların coğu bollukta şımarır, darlıkta feryad eder.

Musibet anında insanlar genelde umitsizliğe duşer. Halbuki, o musibet hali daimi değildir. Allah geceden sonra gunduzu, kıştan sonra baharı getirdiği gibi, o zor sıkıntılı zamanlardan sonra da genelde ferahlık ve genişlik verir. Kuranın tekidle bildirdiği gibi, "şuphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır."( İnşirah suresi, 5)

Mesela, bir deprem felaketiyle sarsılan insanlar, kendilerinin bittiğini, harabeye donen o şehirde artık kimsenin yaşamayacağını zannederler. Halbuki, uc-beş yıl sonra hayat tekrar normale doner. O acılı gunler geride kalır. Sıkıntıdan sonraki ferahlık gunlerinde şımarmalar tekrar başlar. Kuran, insanın bu zaafını şoyle anlatır:
"Sizi karada ve denizde gezdiren O dur. Hatta gemide olduğunuz zaman, guzel bir ruzgarla o gemi icindekilerle giderken, onlar ferahlanırlar. Derken bir fırtına cıkarak her taraftan dalgalar kendilerine gelince, kuşatıldıklarını anlarlar. O zaman samimi bir şekilde Allaha yalvarırlar, "eğer bizi bundan kurtarırsan muhakkak ki şukredenlerden oluruz" derler. Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki, yine yeryuzunde haksız yere taşkınlıklarda bulunurlar. Ey insanlar, iyi biliniz ki taşkınlığınız kendi aleyhinizedir. Elde edeceğiniz şey, bu dunya hayatının azıcık menfaatidir. Sonra bize donduruleceksiniz ve biz de yaptıklarınızı size tek tek haber vereceğiz." (Yunus suresi, 22-23)

Dikkat edilirse, ayetin başlangıcı doğrudan bir hitaptır. Daha sonra ise, gemidekilerden ucuncu coğul şahıslar olarak bahsedilmiştir. Adeta, ayetin ilk kısmı onları gemiye bindirmiş, sonraki kısmı ise, onlara kendi hallerini seyrettirmiştir.

Boyle sıkıntılı gunlerde insan samimi bir şekilde Rabbine iltica eder. Eğitimci- yazar bir zattan dinlemiştim. Bu zat, ateist komşusuna 17 Ağustosta depremde ne yaptığını sormuş. Ateist komşusu şu samimi itirafta bulunmuş: "Hatırıma gelen butun duaları okudum. Meğerse ben ne dualar biliyormuşum!"

Fakat bu hali herkes devam ettiremez. Musibet gunlerindeki uyanıklık hali, rahat gunlerinin gelmesiyle yerini gittikce gaflete, isyana, hatta şirke bırakır. Kuran bunu şoyle bildirir:
"İnsanlara bir zarar dokunduğunda her şeyden gecerek Rablerine yalvarır, dua ederler. Sonra onlara bir rahmet tattırdığımızda, onlardan bir grup hemen Rablerine ortak koşmaya başlarlar. Boylece onlara verdiğimiz şeylere nankorluk ederler. "Zevklenin bakalım, yarın bileceksiniz"."( Rum suresi, 33-34)

Darlıktan bolluğa gecen insanlardan bazılarının Allaha ortak koşmaları ceşitli şekillerde kendini gosterir. Mesela, Allahı hic hatıra getirmeden, o bolluğu kendi zekalarının eseri olarak değerlendirirler. Veya, "falan yardım etmeseydi bu sıkıntıdan kurtulamazdık" derler. Veya "şansımız yardım etti" diye duşunurler. Butun bu hallerde acık veya gizli bir şirk kendini gostermektedir. Cunku mumin, imanından gelen bir şuurla, sebepler perdesinin arkasındaki İlahi icraatı hissetmeli, Ona minnettar olmalıdır.

"Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldur" denilir. Yani insan unutkandır. Kendi başından gecen ibretli olayları unutur, tarihte meydana gelen ve her biri pek cok dersler taşıyan olayları unutur, gaflete dalar. Boyle olaylarda insanların once akılları başlarına gelir gibi olmuş, zaman gecince ise olayların etkisi azalmış, hatta sonraki nesiller "bunlar olağan şeylerdir" deyip ibret cihetini busbutun goz ardı etmişlerdir. Mesela şu ayetlere bakalım:
"Biz hangi memlekete bir peygamber gonderdiysek, yumuşayıp yalvarsınlar diye oranın halkını şiddetler ve zaruretlerle sıktık. Sonra o kotu hali iyi hale değiştirdik. Mal ve nufusca coğaldılar ve "doğrusu atalarımıza da hem sıkıntılı gunler gelmiş, hem de rahat gunler" (bu doğal bir kanundur) dediler. Derken, onlar hic farkında değilken ansızın onları yakalayıverdik." (Araf suresi, 94-95)

"Celalim hakkı icin, Senden once bir takım ummetlere elciler gonderdik de onlar (dinlemeyince) yumuşayıp yalvarsınlar diye şiddetler ve zaruretlerle sıktık. Hic olmazsa azabımız onlara geldiğinde yalvarsaydılar! Lakin kalpleri katılaştı, şeytan da yaptıkları amelleri onlara guzel gosterdi. Boylece, uyarıldıkları şeyi unuttular. Biz de onlara her şeyin kapısını actık. Nihayet kendilerine verilen şeylerle şımardıkları sırada, ansızın onları tutup yakaladık da, bir anda butun umitlerini kaybediverdiler." (Enam suresi, 42-44)

Bu iki ayette, zor ve sıkıntılı gunlerin insanın kalp katılığını gidermesi gerektiği nazara veriliyor. Nasıl ki, katı demir kuvvetli ateşe atıldığında yumuşar, hatta sıvı hale gelir. Onun gibi, boyle gunlerde pek cok insan daha yumuşak kalpli bir vaziyet kesb eder. Fakat, şeytanın desiseleriyle, nicesinin de kalbi eski katılığını devam ettirir.

Şadi Eren (Doc.Dr.)

__________________