Efendimiz (s.a) de şoyle buyurmaktadır:
- Sizce, amellerinizin en hayırlısını, Rabbınız katında en makbulunu, altın ve gumuşlerin infakından, olumune savaştığınız cihad meydanlarına koşmanızdan daha hayırlısını haber vereyim mi?
- O nedir ya Resulellah?
- Zikrullah.
Aslında zikrullah, hayat yolumuzun kılavuzu, kalbimizin lambası, vicdanımızın hakimi, nefsimizin vaizidir. Allah’ı zikreden kişi, O’nun arzu ve isteklerini gormezden gelemez. O’nu uzen ve kızdıran şeylere tevessul edemez. Her işini şeriatın olcusune gore yapmak mecburiyetinde olduğunu anlar. Her işini, şeriatın cercevesinde yaparken, şeriatın sahibini unutması mumkun mu? Bu işi niye şoyle değil de, boyle yapmaktadır? Neden şu işten kacmaktadır da, buna yonelmektedir? Nedeni acık; Allah oyle istiyor da ondan. Yani, yaşarken, işlerinde, uygulamalarında, muamelelerinde hep Allah olcusu var, yani Allah var hep aklında, fikrinde, kalbinde. İşte size mukemmel bir zikir.
İşte zikr-i daim!…
Allah, boyle bir kulunu sevmez mi?
Bu kul bunu bilir de, mutluluktan delirmez mi?…
İşte Rububiyyet ve kulluk!… İşte dunya ve saadet!… İşte eşya ve hakikatini kavrama!… İşte adalet ve insaf!… İşte ihsan ve guzellik!… İşte mukemmel insanlık ve mesud beşeriyet!… İşte barış ve huzur!… Ve işte kelimelerdeki acziyet, ifadelerdeki fukaralık, beyandaki bizarlık!…
Bu duyguları daha derinden idrak icin, gelin ilimden istifade edelim. Yani zikirden bahseden ayet ve hadislere tekrar bakalım, efendimizin manevi ruhani hayatını tekrar temaşa edelim, ashabın zikrini gorelim ve evliyanın ahvalini seyredelim.
Edelim de aşkımızı tazeleyelim, niyet ve kasdımızı belirleyelim, cehdimizin yakasını derleyelim, himmetimizi kavî tutalım ve kalbimizi sahibine vererek, icten ve derinden, ihsan uzere, yani O’nu goruyormuş gibi bir “Allaaah” zikredelim.
Biz dunyaya niye geldik?
__________________