Allah’ın Kulları Uzerine Hakkı
TEVHİD ve KISIMLARI
Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. SalÂtu SelÂm, enbiyÂların sonuncusu Resulullah’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin uzerine olsun.
İlimlerin en hayırlı ve ustun olanı Tevhid ilmi olduğu gibi; bu ilmin berraklığını gideren şuphe ve bid’atları temizlemek icin Hak Ehlinin verdiği mucadele de cihatların en ustunudur. Gafletin hukum surduğu donemlerde berrak İslÂm akidesinden uzak bir takım ilim ve fikir adamlarının yonetimleri ele almalarıyla ummet cokuşe suruklenmiştir. .
Batılın susune dalan, onun inanc sisteminin onculuğunu yapan bu insanlara karşı gercekleri savunmak İslam Ehlinin, ozellikle de Ehli Sunnet ve’l Cemaat’in “Emri bi’l ma’ruf Nehy’i ani’lmunker” (iyiliği emretmek, kotulukten nehyetme) kılıcını kuşanmasını bir zorunluluk haline getirmiştir.
Kitap ve Sunneti bilen her Muvahhid bilir ki, ummetin eski gucune, izzetine ve de ustunluğune kavuşmasının tek yolu; bu kaynakları bulandıran batıl inancları, hurafe ve bidatları yok etmekten gecer. O halde İslam akidesinde yeri olmayan bu yanlış inancları beyan etmek Muslumanlar icin bir gorevdir.
İşte bu noktayı esas alarak dini yalnız Allah’a has kılmak ve İslamı kaynaklarıyla bilmenin ehemmiyetinin şuuru icinde Allah’tan kabul etmesini niyaz ederek elinizdeki bu risaleyi sizlerin istifadesine sunmuş bulunuyoruz. Şuphesiz tevfik Allah’tandır.
«Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım» (Zariyat, 56)
Yalnızca Allah’a kulluk etmek, ibadete sadece O’nu layık gormek. İşte bu, Nû’h Aleyhisselıam’dan, Nebîmiz Muhammed (S.A.V.)’ e kadar gelen tum enbiyÂların Tevhid anlayışıdır.
Tevhid, Ehl-i Sunnet ve’l-Cemaat akidesinin en onemli noktası olduğundan, eksiksiz olarak bilinmesi gerekir. Boylece ifade ettiği anlam kısımlarını da kuşatır, lafız ve mÂna bir butun teşkil eder. Bu da şu iki kurala uygun olmalıdır;
(1) Tevhid’in nazari kavramlarını delilleriyle, Allah’ın Kitabı ve Rasûlu (S.A.V.)’in sunnetinden ve de sahih aklî hareketle idrak edilmesi.
(2) Bunun Allah kullarının amellerinde, belirgin bir şekilde ortaya cıkması icin hayata uygulanması.
Tevhid, nazari kavramları bakımından; İsim ve Sıfat, Uluhiyet ve de Rububiyet Tevhidi olmak uzere uc kısma ayrılır.
RUBUBİYET TEVHİDİ
Allah’ın “Rabb” ismi celîline nisbettir. Rububiyet kelimesi lugat itibariyle, terbiye edici, yardımcı, mÂlik, islah eden, efendi, vali gibi anlamlara gelmektedir. Terim itibariyle de, Allah’ın insanları yarattığına, onlara rızık verdiğine, diriltip oldurduğune, Allah’ın kazÂ, kaderine ve de zatında vahdÂniyetine, birliğine iman etmektir.
Bunun delillerinden bazıları ise şu ayetlerde gorulduğu gibidir:
«Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur»
«Yaratma ve emir O’nun değil midir?»
«Yeryuzunde olan her şeyi sizin icin yarattı»
«Şuphesiz ki Allah rızkı verendir. Kuvvet sahibidir, Metîn’dir»
İkram sahibi olan Allah’ın Rububiyetinde şuphe edecek cahillere şunu soyleyebiliriz; îzan sahibi bir insan tesirsiz hicbir şeyin, hicbir fiilin kendiliğinden oluşumunu ve de bir yaratıcı olmadan mahlukatın varlığını da kabul etmez. Bir iğne gorduğumuzde nasıl onu bir vucuda getiren olduğunu bir sanatkÂrın onu yaptığını anlıyorsak, bu muazzam ve akıllara durgunluk veren kainatın kendiliğinden olduğunu asla duşunemeyiz. Bir yaratıcı olmadan boyle bir duzenin olması mumkun değildir. Ayrıca boylesi bir evreni yaratan, onu terbiye eden Varlığın elbette kusursuz, yegÂne hukum ve hikmet sahibi olması gerektir. Şayet O da mahluk olsaydı yaratıcısına ihtiyac duyardı ki bu acziyettir, Âciz olanın da boylesi bir kainatı yarattığı iddiası kesinlikle tasdik edilesi bir gercek değildir. Tum noksanlıklardan uzak olan Allah, şuphesiz yuceler yucesidir.
«Allah’ın Rububiyetinin delilleri saymakla bitmez, Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir?» (Tur,35)
Mekke muşrikleri bu tevhidi kabul etmişlerdi. Yahudiler, Hıristiyanlar ve benzeri diğer kavimler de aynı tevhidi ikrar ediyorlardı. Bu tevhidi eskiden Dehriler ile cağımızda Ateistlerden başka hic kimse inkar etmemiştir. Bu Kur’Ân’da, «Onlara (muşriklere) “gokleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan kesinlikle, “Allah” derler» (Lokman, 25) şeklinde yer alır.
èMuşrikler, Allah’ın Rabb oluşunu kabul ediyorlar ancak ibadette, medet ummada, sevgide, itaatte tapındıkları ilahlarını, Allah katında onların birer şefaatcileri olduklarını iddia ederek ortak koşuyor, boylece onları Allah’a denk tutuyorlardı. Her şeyin yaratıcısı olarak Allah’a inanmalarına rağmen muşrik olma sıfatları kendilerinden kalkmıyordu!
«Onlar, Allah’ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar, “Bunlar, Allah katında bizim şefaatcilerimizdir” derler. De ki: “Goklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz?” Allah, onların ortak koşmalarından munezzeh ve yucedir» (Yunus,18)
Tevhid’in bu kısmı insanı İslam’a dahil etmediği gibi kanını, malını ma’sum kılıp onu cehennem azabından da kurtarmaz. O ki insan, Tevhide bir butun olarak sarılsın!..
ULUHİYET TEVHİDİ
Uluhiyet, “ilah” kokunden turemiş bir kelimedir. Kendisine itaat edilen Ma’bud anlamındadır. “İlah” kelimesi Allah hakkında kullanılabilir, «Allah, O’ndan başka ilah olmayan, Hayy (diri), Kayyûm’dur (yarattıklarını her an gozetendir)» (A’li imran, 2)
Terim anlamıyla Uluhiyet; namaz, oruc, zekat, hac ve kurbanda, duÂda, adakta, korkuda, umit ve sevgide, ibadet ve itaatte sadece Allah’ı birlemek, bu ibadetleri yalnız O’nun icin yapmaktır. Bunu yapan mu’minler, sadece Allah’a itaat etmek ve O’nun rızasını kazanmak icin yaparlar.
Bu tevhidin gercekleşmesinde gerekli iki unsur vardır,
(1) İbadetleri kullardan herhangi birine değil, yalnız Allah’a has kılmalı, Allah’a mahsus olan isim ve sıfatları kullara izafet etmemelidir. Mu’min yalnız Allah’a ibadet eder. Allah’tan başkası icin asla namaz kılmaz, secde etmez, yalvarıp yakarmaz. Allah’tan başkasıyla yemin etmez, adakta bulunmaz ve Allah’tan başkasına tevekkul etmez.
(2) İbadetin, Allah’ın emirlerine itaate sevketmesi, yasaklarından alıkoyması ve Nebi’si (S.A.V.)’in Sunneti’ne uygun olması gerekir. Tevhid-i Uluhiyetin zorunlu kıldığı en onemli unsur, insanın tam anlamıyla Kitap ve Sunnete teslim olmasıdır. İşte Kelime-i Tevhid’in; anlamı budur.
Allah’a ibadet; itaat ve emirlerine boyun eğmekle olur. Bu da LÂ ilÂhe ill’allah kelimesinin gercekleşmesidir. Allah Rasûlu’ne uymak, O’nun emir ve yasaklarına itaat etmek, Muhammed (S.A.V.)’in Allah’ın Rasûlu olduğunu gercekten kabul etmiş olmaktır. Bu iki temel husus Muslumanın ancak kendisiyle kurtuluşa ereceği bir esastır. Muslumana vacip olan, hukumde Allah ve Rasulu’nden başkasına baş vurmamak ve başkasının hukmune razı olmamaktır.
«Emrolunduğun gibi, dosdoğru ol!» (Hud,112) Allah azze ve celle, Rasulune istikamet uzere olmasını emretmiştir. Bu da ancak Kitap ve Sunnet doğrultusunda amel etmekle mumkundur. Kur’an ve Sunnetin dışındaki yollar sapıklığa goturen yollardır. Sonunda da cehennem ateşi vardır. (Allah korusun)
“Tevhid-i Ulûhiııet”i destekleyen hususlar
Fİhlas: Kulun tum sozlerinde zahir ve batın amellerinde tek dileğinin Allah’ın rızası olup başkasına onem vermemesi, makam mevkii hırsı olmadan ve insanların ovgusunu goze almadan kulluk etmesidir. Şirk, ihlasa aykırıdır. Kalpte riyÂnın olması icin, ihlassız olmak yeter. RiyÂ, amelde Allah’tan başkasının beğenisini kazanma isteğidir ki, bu da kucuk şirkdir!
FTevekkul: Koku, “vekÂlet”tir. Her şeyde vekile itimat edip guvenme anlamına gelir. Allah’a tevekkulun gercek anlamda tahakkuk ede bilmesi icin, once Allah’tan başkasının; tağutun tumden inkar edilmesi ve Allah’ın emrettiği vesilelere yapışılması gerekir Bundan dolayı, tevekkul icin; sebepleri inkar ederek amel etmek” denilir. (Sebepleri devre dışı bırakmamak ancak onlara da değil Allah’a guvenmek).
FMuhabbet: Allah sevgisi, uluhiyet tevhidinin gerektirdiği en onemli hususlardan olup onun ozel bir makamıdır. Sahibine mujdeler olsun!
FHavf ve recÂ: Korku ve Umit, tevhidin temel esaslarındandır. Muslumana farz olan, başkasından değil yalnız Allah’tan korkmasıdır.
Korkunun yeri kalptir ancak izleri insanın davranışlarında ortaya cıkar, Mu’min korku icerisinde olduğu surece hayırdadır. Korkusu gidince sapıtır ve şaşkınlığa duşer. Allah’tan başkasından korkmak, rezilliklerin en alcağıdır. İnsanın fitneye duşmesi, ihlasına halel gelmesi gibi hallerde bu korku duşer.
FSabır: Surekli turlu belalara maruz olması hasebiyle sabır, onemli esaslardan sayılır. Sabrın; ofkede, itaatte, gunahtan kacınmada ve de Allah’ın takdirinde olmak uzere bazı turleri vardır.
Muslumanın sabrından dolayı kendisine hayırlı bir karşılık, bir cıkış yolunun olduğuna inanması, başına gelen belaları hafif gormesi gerekir. Zira bazı musibetler diğerlerinden daha ağırdırlar.
FŞukur ve Hamd: İmanın, yarısı şukur, yarısı da sabırdır şeklinde bir tanım vardır. Şuphesiz kul, her zaman Rabbini hamdetmelidir. Şukur de Allah nimetlerinin kulun dilinde, eserinin ikrarıdır. Hamd hem nimet, hem de musibet icin; şukurse yalnız nimete yapılır.
FAllah icin ofkelenmek ve O’nun icin kıskanmak: Musluman nasıl Rabbi rızası icin severse ofkelenmesini de O’nun rızası icin kılar. O’nun hudutları ciğnendiği zaman kesinlikle hiddetlenir. Kıskanma hakkında ise, Rasûlullah (S.A.V.) “Allah kıskanır, Mu’min de kıskanır. Allah’ın kıskanması, haram kıldığı şeyleri kulun yapmasıdır” buyurmuştur (Buhari, Muslim) .
Kulun Rabbi icin kıskanması şunları gerektirir;
* Soz ve fiillerini Rabbinden başkası icin yapmaması,
*Allah’a, sÂ’yu tÂat’ten hÂlî (tÂatsiz) gecen zamanları kıskanması. Cunku Musluman icin vakit cok kıymetlidir her Ânı değerlendirilmelidir,
*Allah’ın yasaklarına duştuğu veya O’nun hakkını ed etmede ihmalkÂr davrandığı zamanlara mute’essif olur, uzulur ve pişmanlık duyar.
FDuÂ: DuÂyı tamamıyla Allah’a mahsus kılmalıdır. DuÂ, kulun dunya ve ahiret işlerinde Rabbinden kendisine yardımcı olmasını dilemesidir. DuÂnın cok onemi ve anlamı vardır: Allah’a muhtac olduğunu acığa vurmak, guc kuvvet ve tasarruftan acziyetini ikrar ederek nefsini soyutlayıp bu yuceliği Allah’a vermektir. Du kulluğun ve insan olarak zayıflığımızın alÂmetidir. DuÂda Allah’a ovgu ve O’nu, ziyade Kerem sahibi gorme vardır.
FİstiğÂse: Yardım, kurtuluş ve belaların giderilmesini dilemektir. Bu ise Allah’a mahsus olduğundan O’ndan başkası icin olmaması gerekir.
İstiğase biri haram diğeri meşru olmak uzere iki kısımdır,
*Meşrû (Mubah) İstiğÂse: Kulların guclerinin yettiği, suda boğulmak uzere olan kimsenin yardım istemesi gibi bir durumda onlardan yardım istemektir. Bunun meşruluğunda ise şuphe yoktur.
*Haram İstiğÂse: Kulun gucunun ustunde olan bir şeyi, ondan dilemektir. Bu, hic bir kula izafetinin cÂiz olmadığı, yalnız Allah mahsus bir haktır. Olulerden yardım dilemek bu oluler kim olurlarsa olsunlar, (hem konu, hem de icerik olarak) haramdır.
FŞefaÂt: Şefaat, mağfiret talep eden kişinin, şefaatcinin duası ile ihtiyacını Allah’a arz etmesidir.
Yine bu da ikiye ayrılır,
*Şer’an sahih olan şefaat: Allah’ın izniyle gercekleşecek şefaÂttir. O’nun izni olmadan asla gercekleşmez.
*Şirk olan şefaat: Kim olursa olsun, olulerden şefaat dilemek, medet ummak buna ornektir. Cunku olulerden şefaat bekleyenler, olulerin bir şeye guclerinin yeteceğine inanan kimselerdir ki bu kesinlikle caiz değildir. Onlardan şefaat dileyenler adak ve kurban gibi amellerle onlara yakınlaşmayı hedeflerler. (Allah korusun)
FTevessul: Allah’tan, bir vesile edinerek şefaÂt istemek; dinî veya dunyevî ihtiyacının giderilmesini talep ve niyaz etmektir. Kul, edindiği vesileyle Allah’a yakın olmayı umar, O’ndan ihtiyacını gidermesini ister.
Kur’Ân ve Sunnette sabit olan sahih tevessul: kulun yalnız Allah’ın rızasını gozeterek yaptığı salih ameller, hayatta olan salih bir kuldan kendisi icin duÂda bulunmasını talep etmesi gibi vesileler edinmek suretiyledir. Ote yandan; [“...falan’ın hurmetine”, “...filan’ın himmetiyle” gibi] kim olursa olsun şahısların zatlarıyla, makamlarla, mevkilerle vesile edinmek şeklindeki tevessul ise, ne Allah’ın Kitabı’nda ne de Rasûlu’nun Sunneti’nde yeri olmayan birer bidattırlar ki, bunlardan sakınmak farzdır.
FYemin: Kendisine yemin edilenin yuceltilmesidir. TÂzim (yuceltme) ise bir tur ibadettir. İbadet de ancak Allah’a yapılır. Allah’tan başkası adına yemin etmek şirktir, kendisine yemin edilen şeyi Allah’a eş tutmaktır. Bu da tevhid akidesine zarar verir. Allah Rasulu (S.A.V.) “Kim Allah’tan gayrısıyla yeminde bulunursa, şirk koşmuş (Allah’a eş tutmuş)tur” buyurmuşlardır (Sahihtir, Ebu Davud).
FBesmele: Her soz ve işe Allah’ın adı ile başlamaktır. Allah’tan başkasının adıyla başlamak caiz olmadığı gibi, “Allah ve halk adına” demek gibi O’nun adıyla beraber başkalarının da adını anmak caiz değildir.
FNezir (Adak): Muslumanın aslında kendisine vacip olmayan bir ameli, Allah rızası icin yapmayı kendisine vacip kılmasıdır. Nezrin Allah’tan başkası icin yapılması da; bir ibadet olduğu icin cÂiz değildir. Daha once gectiği gibi Allah’tan başkasına hicbir zaman ibadet edilmez:
èUluhiyet tevhidi, Allah azze ve celle’nin tebliği icin Peygamberler gonderdiği, Kitaplar indirdiği, uğruna Cennet ve Cehennemi yarattığı, yine bunun icin cihadın meşru kılınıp muvahhidlerle muşrikler arasında savaşlar verilen tevhidin en ustun mertebesidir. Bu tevhid akidesine sahip olmadan olenler; muşrik olarak hayatlarını noktalayarak ebedi Cehennemi secmek suretiyle husrana uğrayacak, dunya hayatları boşa gidecek kimselerdir! (Allah korusun!)
Ozetle: Muslumanın, izzeti; ibadet ve sevgisini başkasına değil yalnız Allah’a mahsus kılarak araması, Allah korkusunu tum korkulara tercih etmesi, mutlak surette itaata layık Allah’tan başka kimseyi tanımaması ve sozunde, duÂsında, nezrinde, yemininde kısaca tum ibadetlerinde hic bir şeyi O’na eş koşmadan, hakimiyeti yalnız Allah’a vererek dosdoğru bir kul olmak Uluhiyet tevhidinin kapsadığı hususlar arasında yer alır! (Allah bizleri buna muvaffak kılsın)
İSİM VE SIFAT TEVHİDİ
Allah’ın İsim ve sıfatlarını konu eden tevhidin , bu kısmının ozu, Allah azze ve celle’nin Kur’Ân ve Sunnette bildirilen isim ve sıfatlarının tumunu olduğu gibi ispat ve ikrar etmektir.
Bu konuda Selef’i Salihin’in, sahabe ve tÂbiin’in dayandığı esas; Allah azze ve celle’nin Kur’Ân’da bildirdiği ve Rasûlullah (S.A.V.)’in sunnetinde yer alan sahih delillerden oğrendiğimiz, tum isim ve sıfatları: iptal (tÂ’til), kullarınkine benzetme (teşbih), kullarınkiyle bir gorme (tecsim), değiştirme (te’vil) yapmaksızın bildirildiği gibi ikrar etmek şeklindedir.
«O’nun benzeri hicbir şey yoktur. O Semî (işiten) ve Basîr (goren)’dir» (ŞurÂ,11)
«Benzeri hicbir şey yoktur» ayeti, Allah’ın sıfatlarının mislinden soz etmek isteyen ve O’na bir keyfiyyet bicmek isteyen (Muşebbihe, Mucessime vs. gibi)’lere bir reddiyedir. “O Semî (cok işiten) ve Basîr (goren)’dir» ayetin bu kısmı ise, Allah’ın sıfatlarını iptal, tevil ve tahrif eden (Muattile, Cehmiye, Mutezile vs. gibi)’lere bir cevaptır. Selef-i Salihîn (Allah’ın rahmeti uzerlerine olsun) şeriatın naslarıyla sabit olanı ayrıntılarıyla kabul eder ve kabul etmediğini de genel olarak ayrıntılarına girmeden reddederdiler.
Onlar, Allah hakkında duymak ve gormeyi ispat ederlerken, kullara benzetmeyi de (teşbih) O’nun mukaddes kemaline aykırı olduğu icin toptan reddettiler. Goruluyor ki, Selefin yolu iki batıl (te’vil ve tÂ’til) arasındaki tek hak yoldur. Bunlardan biri Allah’ın sıfatlarını kullarınkine benzetiyor (teşbih, tecsim), diğeri de bu sıfatları yok kabul ederek iptal (ta’til, te’vil )’e kacıyor.
«Allah’ı gereği ve lÂyıkı vechiyle takdir etmediler...» (Zumer, 67)
Sıfaları kullarınkine benzeten (Muşebbihe, Mucessime vb.): puta; sıfatları iptal eden (Muattile, Cehmiye vb.) de yokluğa/adem’e kulluk etmektedirler. İsim ve sıfatları Kur’Ân ve Sunnet’te yer aldığı şekliyle kabul eden (Ehli Sunnet Ve’l-cemaat) ise, goklerin ve yerin ilahı olan Allah’a kulluk etmektedir.
İsim ve sıfat tevhidi şu esaslar uzerine bina edilir,
*Allah azze ve celle’nin isim ve sıfatları, naslar (Kur’Ân’ı Kerimden ayetler, Sunnetten sahih hadisi şerifler)’le belirtilmiştir.
*Allah’ın isim ve sıfatlarında teşbihten kacınmalı, bunlara olduğu gibi inanıp kullarınkine benzetmeyi kesin olarak inkar etmeliyiz.
*Allah’ın sıfatlarının keyfiyetini (nasıllığını) araştırmaktan kesinlikle sakınmalıyız.
«O, kulların yapmakta oldukları ve onceden yaptıklarını bilir. (O’na hicbir şey gizli kalmaz) O’nun dilemesi haric, insanlar O’nun ilminden hicbir şeyi tam olarak bilemezler» (Bakara, 255).
Allah’ın isim ve sıfatlarının anlamı, sozluk anlamıyla hepimizce bilinen bir gercektir. Ancak gerceği Allah azze ve celle kendi katında bir ilim olarak saklı tutmuştur. Allah bize isim ve sıfatlarını bildirmiş, fakat bunun keyfiyetini (nasıllığını) haber vermemiştir.
İmam MÂlik Radıyallahu anhu zamanındaki ve de kendinden onceki tum ilim ehli gibi «Rahman Arş’a istiv etti» (TÂhÂ, 5) ayetinden sorulduğunda: “İstiv bilinir (malum); nasıllığı bizce bilinmez (keyfiyeti mechul); buna iman etmek vacip; hakkında soru sormak ta, bidattır” yanıtını vererek bu konudaki Ehl’i Sunnet Ve’l-cemaat akidesini bizlere bildirmiştir. Tevfik Allah’tandır.
Sahabe ve TÂbun’in metodunun ozunde te’vilden kacınmak vardır. Cunku te’vil bir sıfatı iptal edip yerine başka bir sıfatı kabul etmektir, bir tahriftir.
Kitap ve Sunnette bildirilen isim ve sıfatları Cehmiyye ve Mu’tezile iptal ve te’vile gitmişlerdir; “Yed”i “nimet”, “istiv”yı “istita” (Guc kullanıp hukmu dışında olmayan bir şeyi sonradan hukmune gecirmek icin kullanılır) şeklinde tahrif yaparak Ebu Hanife, İmam ŞÃ‚fî, İmam MÂlik, İmam Ahmed’in de (Radıyallahu Anhum) iclerinde bulunduğu Selefi Salihin’in yolunu terk etmişlerdir.
Onlar bu ve benzeri dalÂlet ehli felsefecilerin te’villerinden uzak durmuşlardır. Biz de Sahabe ve tÂbîinin itikad ettikleri gibi itikad ederiz. Cunku onlar, nubuvvet cağına bizden daha yakın olmaları nedeniyle, diğerlerinden daha cok bilgili ve anlayışlıdırlar. Nehir, kaynağına yaklaştıkca daha duru ve berrak akar!
Onların; teşbih, tÂ’til, tecsim ve te’vil’i reddetmesinin nedeni Rasulullah (S.A.V.)’den oyle oğrenmeleridir!
èİşte bunun icin, İmam Ebu Hanife, İmam ŞÃ‚fî, İmam MÂlik, İmam Ahmed, Buhari, Muslim, Tirmizi, NesÂi, Ebu Davud, Sevrî, Sufyan İbn Uyeyne ve İbni Huzeyme vb. gibi ummetin ulemÂsı bu akideyi korumaya omurlerini verdiler ve İslÂmı, O’nun akide yapısını gunumuze kadar aynı saflıkta ulaştırdılar. Dini cahillerin elinde bir oyuncak olmaktan kurtardılar (Allah hepsinden razı olsun).
“Sallallahu al Muhammedin ve al Âlihi ve Sahbihi ecmÂîn”
VE’L-HAMDU LİLAHİ RABBİ’L ALEMİN
__________________
TEVHİD ve KISIMLARI..
Dini Bilgiler0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- TEVHİD ve KISIMLARI..