Yazan: Tolga CELEBİ

Bakara Suresi; Medine-i Munevvere'de nazil olmuştur. 286 Ayettir. Hazreti îkrime (R.A) nin şoyle buyurduğu rivayet edilmiştir :

"Sure-i Bakara (Bakara Suresi) Medine'de inen ilk suredir."

Ebu Umame (R.A) den rivayet edildi ki, o, Resulullah (S.A.V) in şoyle buyurduğunu işittim dedi:

"Kuran okuyun, zira o (Kuran-ı Azimu'ş-şan) kıyamet gununde Ashabına (ehline, okuyanlarına) şefaatci (yardıma) olarak gelir. Zehraveyn'i (ak ve nurlu olan)"Bakara ve Ali İmran surelerini" okuyun, zira onlar kıyamet gununde iki bulut gibi veya iki golge gibi veya saf saf olmuş kuşlardan iki cemaat gibi gelirler. Ashabın (kendilerini okuyanlar) dan (şiddet ve belÂları) menederler (uzaklaştırırlar). (Ozellikle) Sure-i Bakara'yı okuyun, zira onu almak (onu okuyup hukumleriyle amel etmek) berekettir, terki (Bakara suresini okumayıp, tatbik etmemek) ise, hasrettir (ahiret-te pişmanlık vesilesidir). Ve sihirbazların o (nu okuya) na gucu yetmez, (zararları dokunamaz)."

Nevvas îbn-i Sem'an (R.A ) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Efendimiz (S.A.V) şoyle buyurdu:

"Kıyamet gununde. Kuran ve onunla amel eden ehli getirilecektir. Kuran'ın onunde Bakara ve Âli İmran sureleri bulunacaktır."

Yine Ebu Hureyre (R.A) den rivayet olunan bir hadis-i şerifte Efendimiz (S.A.V):

"Evlerinizi (Kuran ve namaz gibi ibadetlerden boş bırakarak) kabirler haline getirmeyin, icinde Bakara suresi okunan eve Şeytan giremez." buyurdu.

Hazreti Huzeyfe (R.A.) in şoyle buyurduğu rivayet olunmuştur ; "Bir gece Resulullah (S.A.V) la namaz kıldım. Sure-i Bakara’yı okumaya başladı, ben (icimden): "Yuz ayeti tamamlayınca ruku eder/' dedim. Sonra devam etti. Ben (icimden): "Her halde bir rekatta bu sureyi bitirir." dedim. O yine devam etti. Ben bu sure ile ruku'a varır dedim. Sonra, Nisa suresine başladı (bitirdi) daha sonra (ayni rekatta) Âli İmran suresine başladı ve hepsini teressulle (harflerin cıkış yerlerine ve uzatılacak yerlere riayetle, yavaş yavaş) okudu. Kendisinde teşbih bulunan bir ayete uğradığında teşbih ediyor, dua ayetine gelse dua ediyor, sığınma ayetine gelince sığınıyordu."

îbn-i Mesut (R.A) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Efendimiz (S.A.V): "Gece ortasında kalkıp ta Bakara ile Ali îmran sureleriyle okumaya başlayan kişiyi Allah-u Teal asla mahrum etmez." buyurdu. (Ruhu’l Furkan Tefsiri, Sirac Yayınevi )
Her namazdan sonra okuduğumuz ve buyuk sırlar ihtiva eden Ayet-el Kursi, Bakara suresinin 255. Ayetidir. Yine sık sık ve ozellikle de yatsı namazından sonra okuduğumuz Amenerresulu ise 285 ve 286. Ayetlerdir.
Bazı surelerin başında bulunan (ELİF-LAM-MİM) gibi ayetler “Huruf-u Mukatta” ismini almıştır. Bu harfler, yazıldığı gibi okunur. Orneğin, Elif, Lam, Mim gibi. Bu harflerin gercek anlamını ve mealini sadece Allah C.C. Hazretleri bilmektedir. Muteşabih ayetler sırdır. Bu şekilde okuyuıp inanmak gerekiyor. Kesin mana vermeye calışmak insanı batıla surukleyebilir.

“Maturidi’nin Duşunce Dunyası” adlı eserde; bu ayetlerden sonra gelen ayetin, bu gizli ayetleri acıkladığından bahsedilir. Orneğin; Elif Lam Mim ayetinden sonra gelen ayet, bu uc harfin anlamını acıklıyor olabilir. Bu sadece bir goruş.

Bakara Suresinin ikinci ayetinin Meal-I Şerifi:

“İşte (kÂmil) kitap budur, kendisi (inin Allah katından gonderildiği) inde hic şuphe yoktur, muttaki (emirleri terk etmekten, yasakları işlemekten sakınan) lar icin bir hidayettir (onları dosdoğru yola sevk eden, bir saadet, mutluluk ve selÂmet rehberidir).” (Ruhu’l Furkan Tefsiri, Sirac Yayınevi )
Ayrıca; Ruhu'l-Beyan tefsirinde zikredildiğine gore; Şer'i şerif orfunde (İslÂm dinine gore) Takva: Kişinin kendisine ahirette zarar verecek şeylerden son derece sakınmasından ibarettir. Bu sıfatı takınanlara "Muttaki" denilir.

Ozetle; Takva haramlardan kacmak demektir. Muttaki ise takva sahibi olandır. Merhum Mehmed Akif ERSOY; yazmış olduğu mealde (Yazılan meal, sadece Tevbe Suresine kadar gunumuze ulaşabilmiştir) “Muttaki” kelimesi yerine Allah’ın saygılı kulları” ifadesini kullanmıştır. Allah’a saygı duyan ve emirleri terk etmekten, yasakları işlemekten sakınan kullar.

Hidayeti Allah-u Teala Hazretleri verir. Peygamber S.A.V Efendimiz tebliğ yaptığı zaman, inanmayan muşrikler icin kendini hırpalıyordu. Allah C.C. Hazretleri, Peygamber S.A.V Efendimize; sadece tebliğ ile vazifeli olduğunu, hidayetin ise kendisi tarafından verileceğini bildirdi.

Allah-u Teala Hazretleri Kur’an ile herkese doğsru yolu gosterir. Fakat sadece takva sahibi olan muttaki kullar o yola ulaşır. Kişi, Musluman bir ulkede doğmuş olsa bile, imandan nasibi yoksa Musluman olarak yaşayamaz ve olemez. Bununla birlikte; dunyanın obur ucunda ve gayri Muslim biri, İslam ile muşerref olabilir.

İslam, coktan secmeli bir din değildir. Bu dini kabul eden bir insan, bir kısım ibadetleri yapıp, bir kısım ibadetleri terk edemez. Ama toplumumuz bu konuda cok rahat. İbadet, salih amel ya da itaatten uzak kalarak gecirilen bir yaşamdan sonra, Musluman olarak olmeyi garanti edercesine cennete girmeyi duşunuyor. Tabiki, kimin Cennete girip kimin giremeyeceği Allah’ın takdiridir. Ama bir insan; omru boyunca camiye, cemaate gitmiyor, namaz kılmıyor, gunahlarda ısrar ediyor ve tovbe de etmiyor ise; imanını nasıl muhafaza edecek? Unutulmaması gereken bir şey var: Nasıl yaşarsanız, oyle olursunuz. Nasıl olurseniz, oyle dirilirsiniz.

Kul, kılmadığı her vakit namazında, Allah’ın emrine karşı gelir. O’na adeta isyan eder. Sonunda ruhunu teslim edipte sıra hesap vermeye gelince, daha ilk soruda yere cakılır. Ahirette ilk hesap namazdandır.

Bizleri biraz rahata alıştırmışlar. Nasıl olsa Cennete gideceksin. Hatta gunahın olsa bile, Cehennemde biraz kızarıp yine cennete gideceksin. Saraylar, şaraplar, huriler, hizmetciler, koşkler. Ama oyle değil işte. Said Nursi Hazretleri şoyle buyuruyor: “Her gunahta, şirke giden bir yol vardır.” Bu durumda, omru boyunca gunah işleyen ve tovbe etmeyen birinin kalbi katılaşır, kararır. Bu kişinin imanın kurtarması icin dunya hayatında nasıl yaşamasına dikkat etmesi gerekir. Neye guvenip te cennete gideceğini savunuyor? Abdullatif Topcu Efendi Hazretleri; “Gunde beş vakit namaz kılmayan bir insan, gunde beş vakit Allah ile harp eder. Allah ile harb eden ise mutlak kaybeder” buyurmuştur. Cunku kuvvet, kudret, saltanat ve mulk sahibi Allah, her emrinde galiptir. Allah C.C. hazretleri, kalbimizi dini uzerine sabit kılsın ve bizi hidayetten ayırmasın.

Nasıl ki insan bedeni; yemek, icmek gibi zaruri ihtiyaclara muhtac ise ruh da manevi olarak ibadetlerden gelecek manevi gıdaya muhtactır. Bazı insanlar; “namaz kılmak hic icimden gelmiyor” derler. Diğer bazılar ise; “kılmadan icim rahat etmiyor” derler. Namaz kılmayan hatta kılmayı istemeyen bir insanın ruhu olu gibidir. Manevi olarak surekli belenmediği icin, artık hicbir şey istemez. Asıl olu bir beden yemek istemezse, olu bir ruhta manevi haz alacağız ibadetleri istemez, isteyemez.
Bu konuyla ilgili diğer bir hususu daha belirlim. Allah-u Teala Hazretleri, cok affedici ve cok bağışlayıcıdır. Tovbeleri kabul eder. Kul işlediği gunah ve hatadan dolayı pişman olur ve bu pişmanlık ile Rabbine tovbe ederse, Allah dilerse o kulunu affeder. Hidayete ulaştırır. Allah kullarını gunahlarını affeder. Kullarına karşı cok bağışlayıcıdır.

Tovbenin dil ile yapılmasından ziyade, hal ile yapılması makbuldur. Tovbeden sonra halimizle, tavırlarımızla, davranışlarımıza samimi olmalıyız.

Cennet kimse icin garanti değil. O halde biz Havf ve Reca arasında, yani korku ve umit arasında yaşamalıyız. Allah’tan korkmalı ve yaptığımız tovbenin kabulu icin yalvarmalıyız. Umit etmeli, yaptığımız hayırların kabul edileceğini ummalıyız.

Hayatımızın merkezinde ne var? Futbol, aşk, sevgili? Hayatımızın merkezine ne koyduysak, ona gore yaşarız. TV programları var ise o saate gore hayatımızı ayarlarız. Mac var ise, maca gore hayatımızı şekillendiririz. Namaz var ise namaz saatlerine gore hayatımız şekillenir. Hayatın merkezinde Kur’an var ise Allah’ın ayetlerini her yerde goruruz. Ucan bir kuş gorunce, “kuşları havada tutan Rahman’dan başkası değildir” ayeti gelir akılımıza. Gokyuzune bakınca, “Biz goğu yeni kat yarattık ve koruyucu tavan yaptık” ayeti gelir aklımıza.

Hayatımızın merkezinde Kur’an varsa, baktığımız her yerde kuvveti kudret, saltanat ve mulk sahibi yuce yaratıcının ayetlerini goruruz. Her nefesimiz hamd ve Allah’ı zikir ile gecer.

Hocam bir sohbetinde şoyle buyurdu: “Siz Allah’a itaat ederseniz, her şey ve her kes size itaat eder. Siz Allah’a isyan ederseniz her şey ve her kes size isyan eder.”

Akif’in tabiri ile: “O’nun vaadi hak, sozu gercek, azabı da şiddetlidir.”

Allah bir an once samimi bir tovbe ile tovbe etmeyi nasip etsin. Allah Kur’an okumayı, anlamayı ve amel etmeyi nasip etsin.

Bir kul Allah katında ne kadar değerli olduğunu oğrenmek istiyorsa, ne ile uğraştığına bakmalıdır.

Hayatımızın merkezinde ne var? Neye hizmet ediyoruz?

Selam ve dua ile

__________________