SATRANC
Satranc ancak sahabe devrinde İslÂm dunyasınca tanınmış ve hukmunde goruş ayrılığı meydana gelmiştir:
Sahabeden Hz. Ali, İbn Omer, mezheblerden hanefi ve hanbelîlere gore haramdır.
İbn AbbÂs, Ebû-Hureyre, İbn Sîrîn, Said b. El-Museyyeb, İbn Cubeyr gibi sahabe ve tÂbiûn fakahasına gore mubah, Şafiî ve Malikilere gore haram değil, mekruhtur. Nevevi'nin nakline gore «tenzihen» mekruh nev'ındendir. (ŞevkÂni, ag. esr., C. VIII, s. 98 vd.; İbn el-HumÂm. ag. esr., C. VI. s. 39. (ŞevkÂnî, İmÂm MÂlik'in de haram dediğini naklediyor))
Satrancı haram saymak icin sağlam bir delilin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer mubah oyunlar gibi bunun da caiz olması aşağıdaki şartlara bağlıdır:
a) Oynamaya dalıp namazı gecirmemek.
b) Kumara Âlet etmemek.
c) Oyun sırasında dilini kotu sozlerden sakınmak.


PİYANGO ve TOTO
Piyango, spor-toto, muşterek bahis gibi tertib ve oyunlar da kumardır; daha buyuk kalabalıkların oynadığı kumardır, kumarın butun unsurlarını icine almaktadır.
Bunlardan bazı tesis ve hayır kurumlarının yararlanması, İslÂmî acıdan mazeret değildir; cunku İslÂm, kendi toplumu icinde, menfaat vÂdetmeden hayra yardımcı olması mumkun olmayan ferdlerin —nadirleri mustesna— bulunacağını duşunmez. Onun getirdiği devlet, ekonomi, hukuk, toplum ve ahlÂk duzeni hayır kurumlarını yaşatmak icin kumar tertibine muhtac değildir. Muslumanların iyilik ve hayır yapmaları icin «Allah rızası», teşvik unsuru olarak yeterlidir.


TAVLA OYUNU
«Tavla oynayan elini domuzun etine ve kanına batırmış gibi olur. (Muslim, K. eş-Şı'r, 15; İbn MÂce, K. el-Edeb. 43.)
«Tavla oynayan Allah ve Rasûlunun emrini dinlememiş olur. (Ebû-DÂvûd, K. el-Edeb, 56.) hadislerini goz onune alan cumhur tavla oynamanın haram olduğu hukmunu benimsemişlerdir.
Said b. el-Museyyeb'in de dahil bulunduğu bazı din bilginleri ise hadislerin kumara ait olduğunu, kumarsız tavla oynamanın caiz olduğunu soylemişlerdir.
İskambil vb. oyunlarının da tavla gibi olması gerekir. Bunlara duşkunluk gostermemek, kumara Âlet etmemek cevaz şartıdır.


HAYVAN DOĞUŞTURMEK
İslÂm oncesinden gunumuze kadar uzanan bir Âdet de horoz, manda, tosun, kaz gibi hayvanları doğuşturup seyretmek ve eğlenmektir. Zevk ve eğlence uğruna hayvanlara eziyet etmekten ibaret olan bu Âdeti Peygamberimiz yasaklamıştır. (Ebû-DÂvûd, K. el-CihÂd, 51; Tirmizi, K. el-CihÂd, 30.)


ŞAKA ve NUKTE YAPMAK
LÂtife, şaka, mizah nukte insanları neşelendiren, gulduren eğlendiren soz sanatlarıdır.
Peygamber Efendimiz «Allah'ım keder ve uzuntuden sana sığınırım» buyurmuş (Ebû-DÂvûd, K. el-Vitr, 32; BuhÂrî, K. el-CihÂd, 74.) gerektiğinde gulmuş ve lÂtife yapmıştır.
Yaşlı bir kadın Rasûlullah (s.a.)'e gelerek «beni cennete sokması icin Allah'a dua buyur» demişti. Peygamberimiz «Ey filÂnın anası! Cennete yaşlı kadın girmez» buyurmuş, kadın da cennete hic giremiyeceğini zannederek uzulmuş ve ağlamıştı. Kadının durumunu gorunce ona maksadını acıklayarak: «Yaşlı kadın cennete yaşlı olarak giremiyecek; Allah onu yeni baştan yaratacak da genc bakire olarak girecek» buyurdu ve ona şu Âyeti okudu: «Biz onları yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine duşkun ve yaşıtları kılmışızdır.» (el-VÂkı'a: 56/35-38) (Tirmizi (ŞemÂil'de))
Sahabe arasında mizah ve nukte yonuyle tanınan Hz. Ali şoyle der: Zaman zaman gonulleri dinlendirin; cunku gonul zorlanırsa korleşir.»
Şaka, mizah ve nukte yapmanın cevazını sınırlayan cizgiler vardır:
a) İnsanın hayatında mizah, yemekteki tuz gibi olacaktır; işi gucu mizah olmayacaktır.
b) Hicbir kimse ile alay edilmeyecek, şeref ve namuslara dil uzatılmayacaktır. (el-HucurÂt: 49/11).
c) Guldurmek icin yalan soylenmiyecektir. «Etrafındakiler gulsun diye konuşup da yalan soyleyene yazık, cok yazık!» (Tirmizi, K. ez-Zuhd, 10; Ebû-DÂvûd, K. el-Edeb, 80.)


EĞLENCE HAYATI
İslÂm dini fıtrî; yÂni insanın yaratılıştan gelme ihtiyac ve ozelliklerine uygun; onu, matlûb olan hedefe goturmeye musait bir dindir. İnsanın ihtiyacları arasında dinlenmek, neşelenmek, bediî zevklerini tatmin etmek de vardır. Butun hayatları ibÂdet icinde gecen, gıdaları ibÂdet olan varlıklar meleklerdir. İnsanın —devamlı olarak— sukutu tefekkur, sozu zikir, dinlenmesi Kur'an, boş vakti mescitde ibÂdet olamaz; boyle insanlar nÂdirdir, onların da bu halleri devamlı değildir.
Bu noktayı biraz daha aydınlatmak uzere sahabeden Hanzele'yi dinleyelim:
Ebû-Bekir'le karşılaştım ve sordu:
— Nasılsın Hanzale?
— Hanzale munafık (iki yuzlu) oldu!
— Allah Allah! Sen neler soyluyorsun?!
— Rasûlullah (s.a.)'in yanında oluyoruz, bize cennet ve cehennemden bahsediyor, oyle ki onları gozumuzle gorur gibi oluyoruz; sonra Rasûlullah'ın yanından ayrılınca karılarımız, cocuklarımız ve mallarımızla oynuyor, cok şeyi unutuyoruz!
— Vallahi biz de aynı durumdayız! Ebû-Bekir'le yuruduk ve Rasûl-i Ekrem'in huzuruna girdik, sozu ben actım:
— Allah'ın Rasulu! Hanzale munafık oldu!
— Ne demek istiyorsun?
— Ya Rasûlallah! Bize cennet ve cehennemden bahsederken senin huzurunda onları gozumuzle gorur gibi oluyoruz (soylediklerin gozumuzun onunden gitmiyor), huzurunuzdan cıkınca karılarımıza, cocuklanmıza, mallarımıza dalıyor, coğunu unutuyoruz!
— Hayatım elinde olana yemin ederim ki siz, dÂima benim yanımda olduğunuz halde ve zikir (anma, hatırda tutma) durumunda olsaydınız, gectiğiniz yollarda ve oturduğunuz sergiler ustunde melekler sizlerle el sıkışırdı..! Fakat —Ey Hanzale— her zaman oyle olmaz, bazen oyle bazen boyle olur. (Peygamberimiz (s.a.) bu sozu uc kere tekrarlamıştır.) (Muslim, K. et-Tevbe. 12, 13.)
Bu hadiste En Buyuk Muallim ve Murebbi (s.a.) ummetine normal yolu gostermekte, fıtratlerinin gereğini hatırlatmakta ve ruh gibi bedenin de nasibini vermek gerektiğini ifÂde buyurmaktadır.
Mide nasıl yiyecek icecek isterse, goz de guzel şeylere bakmak, kulak guzel sesleri işitmek ister. Guzelden faydalanmak bir ihtiyac olunca onun sınırsız olarak yasaklanması da, serbest bırakılması da normal olmaz. İşte İslÂm da bu yolu tutmuş, asıl maksada; yani ruhun tasfiyesi, nefsin terbiyesi, emirlere ve yasaklara riÂyet prensiplerine zarar vermeyen eğlenceleri mubah kılmıştır. Bunların başlıcalarını şoylece sıralamak mumkundur:
__________________