MUSTAFA İSLAMOĞLU
MEDİNE

Yokluğunda seni ozledik.

Sana değen ruzgarı, seni orten bu­lutu ozledik. Ozlemeyi, ozlenilmeyi,
sevmeyi, sevilmeyi, sevindirmeyi, sevindirilmeyi ozledik Efendim.

Aşkı, gozyaşını, musamahayı, ah­lakı, adabı, ihsanı, irfanı, iz'anı,
fe­raseti, basireti, şecaati, celadeti, adaleti, meveddeti, muhabbeti
ozle­dik. .

İzzeti, hikmeti, fıtratı, şefkati, hur­meti, devleti ozledik.

Senden sonra tefrika meşrebimiz, taklit mezhebimiz, cehalet mektebimiz,
atalet fıtratımız, hamakat şohretimiz, ihanet sıfatımız, kuffar
velinimetimiz oldu.

Efendim,

Sen kendini 'abduhu ve rasuluhu: O'nun kulu ve elcisi' olarak takdim
etmiştin. Sana iman eden bazıları sana hurmet adı altında seni kulluktan
'kurtarıp' melekleştirerek hayattan dışladılar. Bu ifrata karşı başka
bazı­ları da tefrite sapıp seni 'guzel ornek' olmaktan cıkarıp bir
'postacı', bir 'ara kablosu' seviyesinde gorerek hayattan dışladılar.

Bunların hepsi sana iman ediyor­du. Ama seni hayatımızdan cıkarma­nın
ızdırabını cektirdiler bize. Bu işi, goğe cekerek ya da yere sokarak
yapmaları sonucta hicbir şeyi değiş­tirmedi.

Allah seni 'guzel ornek' olarak gos­terdi. Sen, Kur'an'ın konuşanı,
yuru­yeni, hareket edeniydin. Tıpkı bir an­nede spermin insana, bir ağacta
su­yun meyvaya, bir arıda tozun bala, bir tavukta darının yumurtaya, bir
ko­yunda samanın sute donuşmesi gibi, ayetler sende hayata donuşuyordu.

Allah ısrarla seni ornek gosterirken, birileri ısrarla 'kitab'ı, kitapları
ornek gostermekte direndiler. Oylesi işlerine geliyordu, cansız bir nesneyi
or­nek edinmekle, canlı bir insanı ornek edinmek aynı olur muydu?

Efendim ,

Kitapsızlıktan değil, 'peygambersizlikten' kırıldık. Yokluğumuz pey­gamber
yokluğu. Seni hatırlatan, se­ni andıran insanların hasretim ceki­yoruz.
Cocuklarımız peygamberi so­runca 'evladım onun ahlakı tıpkı fa­lancanın
ahlakı gibiydi' diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az.

İnsanlık destanıyla yaşıt olan vahiy surecinde bircok kitapsız peygamber
gelmişti de, bir tek 'peygambersiz ki­tap' gelmemişti. Sayemizde yaşlı dunya
ona da şahid oldu efendim. Peygambersiz Kitab'a, Muhammed aleyhisselamsız
Kur'an'a da şahid ol­du. Şimdi Kur'an mahzun efendim , Kur'an oksuz.
Seninle Kur'an'ın arasını ayırdık, etle tırnağın, toprakla to­humun, anayla
evladın arasını ayırır gibi.

Gel de bir bak Efendim, bu maz­lum ummetin hali pur melaline. Bı­raktığın
din tanınmaz hale geldi. Bı­raktığın sitenin harabelerinde bay­kuşlar
tunedi.

Gun gecmez ki ummetin coğrafyasından feryat yukselmesin, oluk oluk kan
akmasın.

Bir olarak bıraktığın ummetin kac parcaya ayrıldığının sayısını onu
parcalayanlar dahi unuttu.

Bıraktığın kutlu mirası hovarda mi­rasyediler gibi parcalayarak paylaş­tık
Efendim . Nebevi mirasın irfani ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fik­rî
Boyutuna bir başka hizip, siyasî ve hareketi boyutuna ise daha başka bir
hizip sahip cıktı. Yuzyıllardır tum bu hizipler ellerindeki parcanın
'butu­nun kendisi' olduğunu iddia etmekle omur tukettiler. 'Her hizip
ellerindeki parcayla ovunup durdu.' Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi
oturtup 'hak benim' dedik.

Oysa ki Efendim, bazen parcala­nan hakikat hakikat olmaktan cıkar. Ait
olduğu butun icerisinde anlamlı olan bir parca o butunden ayrılınca
anlamsızlaşabilir. Bunu farkedemedik Efendim .

Efendim ,

İsrailoğulları, peygamberlerini kat­lediyorlardı. Biz de senin guzel
hatı­ratını, emanetini, adını ve sunnetini katlettik. Seni katlettik Efendim
.

Kimilerimiz icin sen hic olmedin, o ender bahtiyarlar seni hep iclerinde,
işlerinde, hayatlarında, duşuncelerinde, duygularında, eylemlerinde,
evlerinde yaşattılar.

Kimilerimiz icinde sen hic doğma­dın. Onlar hep senden mahrum yaşa­dılar.
Şol mahiler ki derya icreydiler, deryayı bilmediler.

Varlığının kac bahara bedel oldu­ğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını
nasıl duysunlar Efendim ?

Seni cok seviyoruz, seni cok oz­luyoruz.

Bize kırgın mısın Efendim ?

__________________