Toprak uyandı. Cimen, cicek gorundu; tomurcuk patladı. Kuru yer, kuru dallar canlanıverdi. Yaprağın yeşili nasıl da parlıyor, baştan ayağa beyaza burunmuş şu erik ağacı ılgıt ılgıt esen yele neler soyluyor, kuşların cıvıltısı bocek seslerine nasıl karışıyor, derecikler hangi ilahiyi mırıldanıyor? Şu sevdalı bulut nereye gidiyor?
Dağ nasıl yumuşuyor, guneş nasıl ısıtıyor, tabiat bir "Ân"dan, bir "Ân"a nasıl geciveriyor. Butun mahlukat nasıl nefes alıyor; nasıl hep beraber kıyama kalkıyor, rukuya varıyor, secdeye kapanıyor?
Bir mucizenin orta yerindeyim. Yalnızım.
Bir cayırı yarıp gecen patikanın orta yerindeyim. Ayakucumda karıncalar, etrafımda arılar, kelebekler.
Oylece, hareketsiz, buyulenmiş bir halde urperiyorum. Varlığının farkında olamayacak derecede kendini karşısında bulunduğu şeyin heybet ve cazibesine kaptırmış durumdayım.
Boyun bukmuş, teslim olmuşum. Bu harikulade oluşumun her noktası, her zerresi, her goruntusu, her salınışı, her sesi, her kokusu beni heyecan, saygı, sevgi ve korku ile sarıp halsiz bırakıyor.
İlahî "ol" emrinin oldurduğu bu hadsiz hesapsız manzara, bu olcuye-tartıya (dolayısıyla beşerin ilimine-bilimine) sığmayan, kavranamayan tablo beni hayretten hayrete fırlatıyor.
Huşû bu mu?
Huşû icin uzerinde Allah lafzı yazan bir karpuz cekirdeğine ihtiyac var mı? Karpuzun yaprağı, meyvesi, rayihası, rengi, tadı yetmiyor mu?
Bir damlacık su, bir kar tanesi, bir cift kiraz, bir cocuk gulumsemesi, bir kumru iniltisi yetmiyor mu?
Vakarla susan kayaların, denizde yuzen balıkların, yumurtayı catlatıp cıkan yavruların, goce hazırlanan gocmen kuşların; ayın, yıldızların, goldeki kamışların kalp atışları duyulmuyor mu?
Duyuluyorsa eğer.
İşte o zaman.
Yani aniden, ilahî bir hakikatin keşfen bilinmesi sırasında, kalbe gelen urperti de duyulacaktır.
İşte huşû budur.
Sevgiden, saygıdan, hayranlıktan, hayretten, heybetten kelimelere sığmayan bir sessizlikten duyulan şey. İnsanoğlunu Rabbi ile başbaşa bırakan şey.
Hazreti Peygamber namaz esnasında sakalı ile oynayan birini gormuş ve "Bu zatın kalbi huşû icinde bulunsaydı organları da huşû icinde olurdu" buyurmuş.
Kur'Ân-ı Kerim'de de "Namazlarını huşû icinde kılan muminler kurtuluşa ermişlerdir" (Mu'minun) buyruluyor.
Sûfiler huşû mahallinin kalp olduğunda ittifak etmişlerdir.
"Kalbim temiz" diyorum; Cenab-ı Hak temiz kılsın.
Ama yine de sokakta onume cıkan bir dilencinin eline uc beş kuruş bıraktıktan sonra bir tedirginliktir alıyor beni. Başımı cevirip adama bir kez daha bakıyorum. "Acaba numara mı yapıyor" duşuncesi şimşek gibi gelip geciyor. Ve buyu bozuluyor, yani verdiğim sadaka buharlaşıyor.
Masum ve teslim olmuş tabiat her an, her saniye, her dakika, her gun, her mevsim icinden gelip gecenleri yıkayıp-arıtıyor; kendi saffeti ile biz kalbi-kara kulları tevbeye ve teslimiyete cağırıyor ya;
Hayfa!...
Eşref-i mahlukat bu cağrıya kulak tıkıyor.
Yarabbi bizi kalbi muhurlenmişlerden, kulağı tıkanmışlardan, gozu gormezlerden eyleme. Rahmetinden mahrum bırakma bizleri.
Huşû'nun ardı duadır. Duanın ardı gozyaşı.
Dua Âdemoğluna en cok yakışan haldir.
Benim yuzum yerde gerek
Bana rahmet yerden yağar
Demektir. Kibrin duşmanı, tevazuun dostudur. Huşû kalp gozunun acık tutulmasıdır. Acık duran kalp gozu kainatın her "Ân" huşû icinde elpence divan durduğuna şahit olur.
Muşahade makamı budur. Cumle mahlukat bu makamda tesbihatla meşguldur. Bîşuur da olsalar varolmuşlardır.
Şuur sahibi insan, emaneti yuklenen insan, meleklerin secde ettiği insan, şanına yakışan yerde bulunmalı, varolmalı değil midir?
Oyledir. Lakin insanoğlu aynı zamanda "cahil ve nankor"dur.
Ya Rabbi bizi nimetine şukredenlerden, her nefeste "Allah" diyenlerden eyle.
__________________
Huşû'nun ardı duadır. Duanın ardı gozyaşı
Dini Bilgiler0 Mesaj
●36 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Huşû'nun ardı duadır. Duanın ardı gozyaşı