Bizim Yamaclarımızın Gulu: VEFA
Abdulkadir Suphandağı,
insanın insanı unutmaması, insanın yakınını, arkadaşını, bir dakika bile birlikte zaman gecirdiği unutmaması, herkesin uzerinize abandığı, sizi bir kaşık suda boğmaya azm u cezm u kast ettiği dar gunde, butun riskleri goğusleyerek size arka cıkan, "Hayır hayır yanlış duşunuyorsunuz, benim kendi şahsi fikirlerime, yaşadığım hayattan ve onların hayatlarından edindiğim izlenime, gore onlar sizin dediğiniz gibi değiller" diye bilme nezaket, cesaret, civanmertliğinde bulunanlara karşı, onları yine aynı tavır ve duşuncelere, indi yorumlara rağmen unutmama, rahmetle, şukranlar anabilmektir vefa. Soylenmesi ne kadar rahat ve huzurluysa, ruha rehavet veriyorsa, hayata gecirmenin de en az o kadar zor olduğu bir kelime vefa.
Sozluklerde sozunde durma, verilen sozu yerene getirme, dostluk ve muhabbette sebat etme, sevgide sureklilik bağlılık ve sadakat anlamlarına gelen vefanın başka kullanım şekilleri de var. Tasavvufta "Ezelde bezm-i elestte verilen soze sadık kalma" anlamında kullanılan vefanın
Vefa etmek:sevgi ve dostluk gostermek
Vefa-bîgÂne:sozunde sevgisinde durmayan, vefasız
Vefa-perver: sevgisinde sebat eden
Vefa-şiar:Âdeti vefa olan, vefa ile sıfatlanmış
VefÂdar: vefalı, dostluğuna bağlı olan
VefÂdarlık: dostlukta sureklilik
VefakÂr: Vefa gosteren, vefa sahibi, gibi kullanım şekilleri var.
Yani neresinden bakarsanız bakınız tam bir "Adam gibi adam olma" durumu ile karşı karşıyayız. Gunumuzde ne yazık ki toplumun butun kesimlerini kemiren, alt ust eden topyekûn bir vefasızlık durumuna karşılık, bu ustun insan olma ozelliğini hayatına dustur edinenlerin ellerinden opulmeli değil mi?
Vefa oyle enteresan bir şey ki o karşıdaki insanda din, milliyet, ideoloji, fakir, zengin, buyuk, kucuk, beyaz, siyah, canlı ve cansız gibi ayrımlar kabul etmiyor. Vefa, kim ve ne olursa olsun, her halukarda onu unutmamayı vefalının boynuna borc kılıyor. Ve o civanmert insan da bu borcu uhdesine alarak onu bihakkın yerine getiriyor.
Vefa en cok mu'mine yakışıyor. Vefa duygusuyla suslu mumin her şeyden once elest bezminde verdiği sozu ne pahasına olursa olsun yerine getirmenin ızdırabıyla dolu bir hayat yaşamalı. Ona yeryuzu sultanlığı da teklif edilse, yeryuzunun butun maddi manevi guzellikleri verilse de o, kÂinatın yuzu suyu hurmetine yaratıldığı Habib-i Zîşan olan Efendimiz (sas) gibi "guneşi bir elime, ayı da diğerine koysalar, yine de ben bu davadan vazgecmeyeceğim. Ya Allah nurunu tamamlayacak, ya da bu yolda olup gideceğim!" diyerek bir vefa kahramanı, vefa sultanı olduğunu aleme ilan etmeli.
Bediuzzaman hazretleri eşyaya karşı da cok vefalıymış. O'nun kullanıla kullanıla artık son derece yıpranan kaşığını cope atan arkadaşını ikaz ederek "yirmi yıldır bana hizmet ediyor, git ve cabuk getir onu" demesi, O'nun vefasının boyutlarını gostermesi acısından oldukca manidardır. Belki bircoklarına anlamsız gelen bu sozun ardından onun insana ve canlıya karşı olan vefasını artık siz tasavvur edin.
Vefanın zıddı vefasızlıktır. Ve Allah dostlarının vefasızlıkta bulunmaktan dolayı tir tir titredikleri gorulur. Onlara gore vefa oncelikle bizi yoktan var eden Rabbi Rahim'e ve Onun aziz Resulune karşı olmalı.Onları bir an bile unutmamanın adı vefa iken, onlardan bir lahzacık bile ayrı duşme, gafletle malul olma dupeduz vefasızlık olarak addediliyor. Bu durumda vefasızlık yeryuzunde Allah dostlarına verilmiş en ağır cezalardan biri olarak değerlendiriliyor. Yani o butun bir hayatını hic duşunmeden bir kere bile olsa vefasızlık damgası yememek icin bir anda verebilecek kadar vefaya talip ve vefa isteklisidir.
Bir yerde vefayı anlatırken Hocaefendi "Eğer vefa, Allah'a verilen soze bağlı kalma ise ki oyledir; insan, Allah ve Resulullah'a muteveccih, rıza mulahazasına kilitli, iman ve Kur'an'a hizmet aşkıyla başı surekli Hak kapısının eşiğinde olmalı; her nefes alışverişinde: "Henuz derinleşemedim. Gonlumce olamadım. HÂl sofada dolaşıyorum ve salona giremedim. Harem dairesi ise bana fersah fersah uzak." demeli ve konumunun hakkını verememiş olma hissiyle inlemelidir. Evet, Hak'la halvet cok onemlidir. Halvet–i sahîha bir vuslat ve bir şeb–i arûs'tur. İşte boyle bir duyguyla meşbû bulunma Cenab–ı Hakk'a karşı bir vefa ifadesidir; sadece O'nu duyma, O'nu bilme, O'nun tecellîleri ile mest u mahmur yaşama ve başka şeyleri duymama veya O'ndan oturu gorme vefası.." ifadelerini kullanıyor.
Bunu biz oncelikle butun peygamberlerde goruyoruz. Başlarına gelen binlerce musibete rağmen Allah'tan bir an olsun ayrılmama işte peygamber vefası.
Her şeyde zirve olan Efendiler Efendisi hic şuphesiz vefada da erişilmez bir noktadaydı. Ve bu vefası ile yeryuzunde ikinci bir faniye nasip olmayan gokler otesi bir yolculuğa cıktı. Cıktığı o mekÂndan, gozlerin kamaştığı ve gonullerin hayrette kalıp kendinden gectiği o mutlular Âleminden tekrar ummetine olan vefa duygusuyla terk edip arkadaşlarının yanına dondu. "Onlara karşı bir vefa sozuydu O'nu, başı semavî ihtişamlara ulaştığı bir zamanda, butun manevî payeleri bir tarafa bırakarak, bu ızdıraplı ve elemli dunyaya yeniden onların yanına donduren!" (Fasıldan Fasıla–2)
Hz. Adem'i şeytanın bir anı seyyale devreye girmesi ile yuzune kapanan kapıları actıran vefadan başka neydi?
Hz. Eyyub'un vucudunu saran kurtlara rağmen, Onu o halde bile Allah'a yonelten ve ardından rahmeti celbettiren de vefaydı.
Hz. Yusuf'u derin kuyulardan alarak mısıra sultan yapan sır vefadan başka ne olabilir di ki?
"Tufan peygamberi olan Hz. Nuh'da asırlarca suren ızdıraplı, fakat vefalı bir hayat yaşadı. Ondaki bu vefa duşuncesiydi ki yerlerin ve goklerin hışımla insanlığın uzerine yuruduğu hengÂmda, ona bir necÂt gemisi oldu.
Hakk'ın dostu ve nebiler babası Hz. İbrahim, Nemrut'un ateşini goğuslerken ne kadar vefalıydı! Onun gokleri velveleye veren "hasbî hasbî!" şeklindeki vefa solukları, oteler otesinden coşup gelen rahmet esintileriyle birleşince, cehennem gibi ateşlerin bağrı "berd-u selÂm"a dondu."
Vefanın fert, aile, millet ve devlet hayatında son derece onemli olduğuna dikkat ceken Hocaefendi bu konudaki duşuncelerini şoyle dile getiriyor: "Yuva, vefa duygusu uzerine kurulmuş ise devam eder ve canlı kalır. Millet, bu yuce duygu ile faziletlere erer. Devlet, kendi teb'asına karşı ancak bu duygu ile itibarını korur. Vefa duşuncesini yitirmiş bir ulkede, ne olgun fertten, ne emniyet va'deden yuvadan, ne de istikrarlı ve guvenilir devletten bahsetmek mumkundur. Boyle bir ulkede fertler birbirlerine karşı kuşkulu; yuva kendi icinde huzursuz, devlet teb'aya karşı uğursuzlardan uğursuz ve her şey birbirine karşı yabancıdır.” (Yağmur, Ocak-Şubat-Mart 2001, Sayı 10)
Muminin vefasını anlatan butun bu ifadeler, Muhterem Hocaefendi'nin Ecevit'in vefatından sonra yayınlanan taziye mesajına ve basında onunla ilgili cıkan yazılardan dolayı Hocaefendi'yi eleştiren bir kısım halden anlamayanlara gozden kacırdıklarını gostermeyi amaclıyor.
Şimdi en zor zamanlarda, butun sıkıntıları goğusleyerek, yapılan butun baskı ve şantajlara rağmen "siz yanılıyorsunuz" diyebilme cesaretini gosteren ornek bir davranışı temsil eden zatın birkac acıklamasını veriyoruz.
2000 yılı Mart ayında başbakan olarak gittiği Arnavutluk'ta Turk okullarının temsilcilerini kabul ederken, "Bazı cevrelerin beni eleştirmesini goze alarak calışmalarınızı tebrik ediyorum." CNN Turk Televizyonu 6 Aralık 2005'te yapılan roportajında: "Sayın Gulen ve arkadaşları yerinde bir kararla Turkce eğitim surecini başlattı. Gencler o okullarda hem İngilizce, hem kendi ulkelerinin dilini hem de iyi Turkce oğreniyor. O oğrencilerin anneleri babaları da cocuklarını bu olanaktan yararlandırmak istediler. Bu ulkelerde cok başarılı oldular."
Kendisini Fethullah Gulen ve Turk okullarına verdiği destekten dolayı eleştirenlere de "Haksız olduklarını zaman icinde anlayacaklardır ya da anlamışlardır." diyor.
Sayın Ecevit'in dediği gercekleşecek ve Allah'ın izniyle en yakından en uzağa, en kinlisinden, en azgınına butun dunya zaman icinde bu buyuk gayretli topluluğun yaptığı hicbir şeyin ardında bu vatana, bu millete, bu milletin kendi oz değerlerine aykırı en ufak bir duşuncenin, hayalin bile olmadığını anlayacaklardır.
Bu milletin kendi oz alın teriyle kurduğu ilim ve eğitim yuvalarına, inanılmaz baskıların yapıldığı zor ve talihsiz bir donemde dik durarak destek olana karşı sessiz kalması "Butun bir hayatını boyle vefa odaklı yaşayan birisi icin" duşunulemezdi. Bir iki cumlecikle bile olsa destek olana karşı duyulan bu vefa hissi, bize Mevlana Hazretlerinin bir olayını hatırlatıyor.
Uzun bir zamandır gormediği Şems Hazretlerinin geldiğini haber veren bir ulağa hemen bir kese uzatır Piri Muğan Mevlana Hazretleri. Bunun uzerine keseyi alan o ulak; "şaka yaptım" der.
Mevlana Hazretleri de : "Biz onun şakasına bunu verdik, gercek haberine canımızı veririz." diyerek Şems Hazretlerine olan sevgi ve muhabbetini ifade ediyor. Butun manevi değerlerimize, Efendiler Efendisi'ne duyduğu sevgi ve muhabbeti dost duşman herkesce malum olana Hocaefendi'nin oyle bir durumda takınacağı tavır da yine ondan beklenen bir şekilde olacaktır.
Asrın baştanbaşa bir vefasızlık asrı olduğu karşısında yer yer dertlenen Hocaefendi bu sitemlerini bir yerde şu kelimelerle ifade ediyor. "Bıktık şu her gun birkac defa yeminini bozup ahdinden donenlerden. Her sozu mubalÂğa, her davranışı sun'î muÂmelelerden ve vefa duygusundan mahrum uğursuz gonullerden!. Ve nerdesiniz! Ey bir vefa duşuncesiyle sozleştiği yerde gunlerce kıpırdamadan bekleyen vefalı dostlar!. Nerdesiniz ruhuyla butunleşmiş vefa timsÂli eroğlu erler!. Nerdesiniz bir vefa uğruna harap olup, turÂb olup gidenler ve cok bereketli bir devrin ak alınlı insanları!. Kalkın; girin ruhlarımıza! Kamcılayın hayallerimizi ve boşaltın vefa adına ruhlarınızda ne taşıyorsanız, hepsini sinelerimize! Mertliği, yiğitliği, vefayı butun butun unutmuş sinelerimize. Boşaltın da bizleri bu yeniden diriliş yolunda Hızır ceşmesine ulaştırın! (Fasıldan fasıla–2)
Vefanın dosta ait bir sıfat olduğu bilgisini veren Hocaefendi, bu anlamda dostun, dostunu asla terk etmeyeceğini belirterek şoyle devam ediyor. "Dostluğun devamı da ancak vefaya bağlıdır. Vefasızlıktan muşteki bir şair şoyle der:
"Dost bî–vefa,
felek bî–rahm,
devran bî–sukûn,
Dert cok, derman yok,
duşman kavî, tali' zebûn."
Şimdilerde ben bunu değiştirdim ve şoyle soyluyorum:
"Dert cok, derman daha cok; duşman şimdi zebûn, talih daha kavî."
Ve son soz:
"Aslında, insanın gostermiş olduğu vefa, donup dolaşıp yine kendisine gelir."
__________________
Bizim yamaclarımızın gulu : vefa
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Bizim yamaclarımızın gulu : vefa