
İslÂm, insanı bir kere daha cağırıyor. Bakalım, insan, bu cağrıya yabancı ve ilgisiz kalacak mı?
Hemen bir dağa bitişik aydınlık bir kasabada ceşmelerin gun doğmadan insanı cağırışı gibi, baharda tarlaların ciftciyi cağırışı gibi, şubat ayında sonsuz kar ovasının gece yarısında oyuna doymamış cocukları, arkadaşlarının dili ve sesiyle cağırışı gibi, Martın cağırışı gibi, Haziranın cağırışı gibi, İslÂm, insanı cağırıyor.
Bakalım insan, bu cağrıya yabancı ve ilgisiz kalacak mı?
Batıya koşan Afrika’yı, İslÂm, Doğuya cağırıyor. Bir gecenin ayak yuruyuşuyle koşan siyah ırkı, İslÂm, seher aydınlığına cağırıyor. Doğuda duran Cini, Batıya cekiyor. Bakalım, butun bir insanlık, Merkezde İslÂm’da toplanacak mı?
Musluman babadan ve Musluman anadan gelen, dunya kutuklerine Musluman diye kayıtlı, birbirini Musluman adıyla cağıran, ama İslÂm haric, kac yol ve kac yon varsa o yone doğrulan ve yola dalan, kurt gormuş koyun surusu gibi bir doğuya bir batıya koşuşan Musluman kutleyi, İslÂm, yeni bir dirilişe cağırıyor. Bir paradoks dilini kullanarak diyelim, vakit gelsin gorelim, Muslumanlar İslÂm’ın cağrısına kulak verecek mi?
Kur’an, canlı, diri ve kutsal diliyle cağırıyor, kadim yapraklar arasından. Namaz, vucutlardan ve ruhlardan bir Cebrail nefesi gibi gecerek cağırıyor. Oruc, bir ilkbahar bulutu gibi şehirlere iniyor ve suya hasret insanları cağırıyor. KÂbe, anıt bir meşale gibi, yolların en birikmiş kavşağında, cağırıyor. Buyruk cağırıyor, yasak cağırıyor. Farz ve sunnet, hazır ve gayb cağırıyor. İslÂm cağırıyor.
İsrafil’in surundan daha kesin bir sesle İslÂm cağırıyor. Ama Allah’ın sağırlaştırdığı kulağa kim sesini işittirebilir?
Batı Medeniyetleri sonbahar yapraklarını doktu. Her yer guneşte yanmış yaprak kızıllığı icinde. Akşam geldi, dağlar kurşunlaştı. İnsan bir kere daha o yakıcı yalnızlığını duyuyor. Doğu Medeniyetleriyse, bir fosil olumu icinde, arkeolojik bir konudur. İşte şimdi Sina Dağı’ndaki ateş, yanmış insanı cağırıyor. Beşikteki cocuk konuşuyor. Doğuran kadından değil, cağrıyı ondan dinlemeli. Ağactan putlar, ateşte catır catır yanacak kadar kurumuşlardır ve onların odun olarak kullanılacağı «buyuk kış» da gelmiştir. Cocuk İbrahim balta kullanacak yaşa ulaştı. Peygamber Hira Dağı’ndan inmiş, ortuleri bir yana fırlatmış. Denizlerin murekkep ve ağacların kalem kesilip yazsalar onunde bitecekleri tukenmez kutsal sozler Mekke’de, Medine’de, butun ufuklarda cınlıyor.
İnsansa, kutlu ruyalardan bile uzakta, uyumaktadır. Şafak gelmiş kapıya dayanmış, bıcak boğazda, guneş ırmakta, kuzu annesinin memesine yaklaşmakta. Yine de insan uyumaktadır.
Dağların, kÂğıt tomarları gibi bir toplanmadığı kalmış, suların bir yedi kat yerin dibine batmadığı kalmış, Buğday başaklarının bir saman bitkisi olmasına ramak kalmış. Makinayla insanın ikiz kardeş olması gun meselesi.
İnsansa, kurtarıcı cağırıyı duymamakta direniyor.
Fotoğraf Kosova yazı Ustad Karakoctan
Alıntı:
Anti Mason ve İlluminati
__________________