
Toplumu bir butun olarak kabul eden İslam bu butunluğu, sevgi, acıma, şefkat ve merhamet gibi insani duygularla sağlayarak toplumun butunune bu dayanışma, kaynaşma ruhunu yaygınlaştırmıştır. Butun insanlığın layık oldukları olcude ve aynı seviyede yararlanmaları icin gerekli tedbirlerin alınması yolunda emir ve hukumler koymuştur. Bu cumleden olmak uzere; zengin ile fakir arasındaki diyaloğun kurulmasına yardımcı olan ve bu yolda zengine dinî bir sorumluluk yukleyen İslamiyet; infak kurumuyla onemli bir işlev yuklenmiştir.
Hem cimriliği hem de israfı asla tasvip etmeyen ve her konuda orta yolu oneren İslam dini, “sosyal” bir din olarak sosyal adalete, dayanışma ve yardımlaşmaya buyuk onem vermekte bundan dolayı da “infak” kavramıyla tanımlanan “Allah yolunda yapılan harcamaları” en makbul ve en faziletli bir ibadet olarak kabul etmektedir. İnfak geniş kapsamlı bir kavram olup, zekÂt ve fıtır sadakası gibi mali ibadetlerin yanı sıra genel bir terimle mendup olarak nitelenen gonullu harcamaları da icine alır.
Muslumanların, Allah’ın lutuf ve inayetine mazhar olabilmeleri icin sahip oldukları ve severek ağlandıkları varlıklarını Allah yolunda infak etmeleri gerekir. Bu varlıklar mal ve para olabileceği gibi mevki, unvan, bilgi ve beden kuvveti gibi her turlu maddi ve manevi imkÂnlar da olabilir. Zira gokte ve yerde ne varsa ve insanların sahip olduğu her şey Allah’ın olup, insanlar malik oldukları şeylerin emanetcileridir. Bu nedenle de Allah’a ait olan her şey Allah’ın emrettiği bicimde infak edilmeli yani cimrilik edilmemeli ve Allah’ın mulkune sahip olmaya calışılmamalıdır.
Kur’an-ı Kerim’de infakla ilgili bircok ayet yer aldığı gibi Rasulullah da infakta bulunmanın onemine dikkat cekmiştir. Bir hadisinde Hz. Peygamber, sadaka veren comert bir kimse ile hayır yapmaktan kacınan cimri kimseyi, uzerlerinde demir zırh bulunan iki kişiye benzetmiştir. Sadaka veren kimsenin uzerindeki zırhın genişleyip uzayacağını, ayak izlerini bile sileceğini; yani bu kimsenin gonlunun ferahlayıp huzur ve mutluluk icinde olacağını ve gunahlarının affedileceğini mujdelemiştir. Cimri kimsenin ise, uzerindeki zırhın gittikce daralarak kendisini sıkacağını ve istese de bu sıkıntıdan kurtulamayacağını; yani onun surekli sıkıntı ve uzuntu icinde olacağını bildirmiştir. (Buhari, ZekÂt, 28; Muslim, ZekÂt, 75-77.)
Peygamber Efendimiz, kendisine peygamberlik gorevi verilmeden once de cevresindekilere yardımda bulunan hayırsever bir insandı. Nitekim Hz. Hatice’nin, “Sen akrabanı gozetirsin, işini goremeyen insanların işlerini uzerine alırsın, yoksula verirsin, misafirini ağırlarsın, felakete uğrayanların yardımına koşarsın.” şeklindeki sozleri de bunu gostermektedir. Uzerinde veya evinde para ve mal bulundurmaktan hoşlanmaz, eline ne gecerse muhtaclara dağıtırdı.
Hz. Peygamber hem zekÂtı hem de sadaka vermeyi Muslumanlara ısrarla emretmiştir. Bu konunun ihmal edilmesi hÂlinde, toplumun karşı karşıya kalabileceği durumu da şoyle acıklamıştır:
“Cimrilikten sakınınız. Cunku cimrilik, sizden once gecenleri helak etmiş; onları kan dokmeye ve haramı helal gor meye sevk etmiştir.”
(Muslim, Birr, 56.)
(Muslim, Birr, 56.)
Kur’an-ı Kerim’de infak hususunda orta yol tavsiye edilmiştir. Yuce Allah
“Eli sıkı olma, busbutun eli acık da olma; sonra kınanır ve eli boş acıkta kalırsın” (İsra, 17/29.)
buyurarak cimri olmayı hoş gormediği gibi infakta bulunan kişinin de malını sacıp savurmasını da uygun bulmamıştır. İnfakta bulunurken takip edilmesi gereken olcu, normal ihtiyacların karşılanmasından sonra kalan maldan verilmesidir.
(Bakara, 2/219.)
Kur’an-ı Kerim’de infak edilecek kişilerin sırası şoyle belirlenmiştir:
“Maldan vereceğiniz şey, anne baba, akraba, yetimler, yoksullar ve yolcular icin olmalıdır. Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah onu bilir.”
(Bakara, 2/215)
(Bakara, 2/215)
Hz. Peygamber de bir kişinin nafakaya once kendisinden başlaması gerektiğini, daha sonra sırası ile ailesine, akrabasına, cevresinde bulunan muhtaclara ve diğer insanlara infak etmesi gerektiğini belirtmiştir.(Muslim, ZekÂt, 13.)
Kur’an-ı Kerim ve sunnete gore dayanışma ve yardımlaşma meşru şeyler uzerinde olmalı ve oncelikle en yakın cevreden başlamalı ve tum topluma doğru yayılmalıdır. İnfakın başa kakma vesilesi apılmaması, gizli verilmesi, malın iyisinden verilmesi, yalnız Allah rızası icin yapılması, verirken kalp kırılmaması gibi hususlara da dikkat etmeyi Allah emretmektedir. Kuşkusuz, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapılan infak Allah indinde makbul ve yapana da buyuk sevap kazandırmaktadır.
Nitekim Hz. Muhammed de (s.a.s.) “Komşusu ac iken karnı tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifiyle “infak” etmenin onemini acık bir şekilde vurgulamaktadır.
Diyanet Aylık Dergi / Haziran 2017
__________________