Yunus Emre'nin 13. yuzyilin ortalarinda, Anadolu Sakarya irmagi cevresinde bir koyde dogdugu ve 14. yuzyilin ilk yarilarinda yine o civarda oldugu saniliyor. Bazi kaynaklara gore egitimden yoksun (ummi), okuma yazma bilmeyen biriydi. Kesinlikle bildigimiz; onun koy kokenli olusudur. Yunus'un Turk dilini kullanmasi da bunu gosteriyor. Cunku:

O zamanlarda Anadolu sehir hayatinda ilim ve edebiyat dili olarak Arapca ve Farsca etkinligini surduruyordu....

Yunus Emre, Anadoluda, Turk dilini harika bir sekilde kullanan ilk sair olmustur. Siirlerinden anlasildigina gore;caginin din ve dunya bilgilerine hic de yabanci degildir. Hatta, biraz Farsca ve Arapca bildigi ve boylece Islam kaynaklarindan uzak kalmadigi, buyuk Mutasavvif Mevlana Celaleddin Rumi ile iliskisi bulundugu, dervis olarak tum Onasyayi gezip dolastigi anlasilmaktadir.

Yunus Emre, Islam aydinlik caglarinin bir harikasidir. Eger, tek basina dusunulmezse; kendinden onceki veya cagdasi buyuk dusunurler ile mutasavvif sairler zincirininkendine ozgu son halkasi oldugu kolayca anlasilir.





Prof. Dr. M. Es'ad Cosan:


Yunus Emre gercekten, baska edebiyatlari bilen kimselerin sozleriyle, --benim kanaatim de cok net olarak oyle-- emsalsiz bir sairdir. Turk diliyle dinî siir yazan sairlerin en buyuklerinden, en basta gelenlerindendir Yunus Emre.... Sadece bizim malimiz degildir, dunya kendisinin hayranidir. Biliyorsunuz evvelki sene de Yunus Emre yili idi.


Yunus Emre, cok derin fikirleri cok sade kaliplarla ifade edebilme kabiliyetine sahib bir kimsedir. Emsalsiz bir lirizm ile, cok muazzam fikirleri cok kisa cumleler halinde, misralar halinde anlatabilen bir kimse... Iftihar edecegimiz bir kimse...


Ben Azerbaycan'a gittigim zaman, bana dediler ki: ''Bu Azerbaycan'in bir kasabasi var; istersen seni goturelim. Oranin ahalisi Fuzûlî'nin hayranidir. Hepsi Fuzûlî'nin divanini bastan sona ezbere bilir, ezbere okur.'' Bizim de saniyorum Yunus Emre'yi ezbere bilmemiz lĂ‚zim!.. Cunku, her siiri ayri harikadir.


Yunus Emre, cok meshurdur ama cok da mechuldur; hayati hakkinda cok sey bilinmiyor, kaynak yok... Mezarinin bile nerde oldugu hakkinda millet hÂl munakasa ediyor.


Iki tane eseri var elimizde: Birisi Yunus Emre Divani; otekisi de Er-RisÂletun Nushiyye... Iki eserini biliyoruz. Bu iki eserinden birincisi divani; o da bilimsel olarak nesri yapilamamis bir eserdir. Ama, Kultur Bakanligi'nin nesrettigi Dr. Mustafa Tatci'nin Yunus Emre Divani, daha ileri bir calisma; guzel... Ondan once de Yunus Emre ile ilgili cok nesirler yapildi, divan nesredildi. Bu nisbeten onlarin hepsinden daha oteye, ileri bir cizgiye gitmis; guzel, hosuma gitti.


Yunus Emre'nin kendi elinden yazilmis bir divan bize gelmemis. Yunus Emre Divani denilen eserler de karsilastirildigi zaman, birbirlerinden cok farklari var... Bunda olan onda yok, onda olan bunda yok... E hangisi Yunus'un bu siirlerin?.. Belli degil...


Hangi siir gercekten Yunus'un diye bir meselemiz var; bunu tesbit etmemiz lÂzim!.. Sizin bugun Yunus'un diye sevdiginiz, ezberlediginiz, dinlediginiz ilÂhilerin bir kismi onun degildir meselÂ... Cunku, bir kac tane Yunus var... Cok net, cok kesin, butun ilim adamlarinca bilinen bir gercek...


Bir kere iki tane kesin Yunus var: Birisi, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî'yi yetismis Yunus; otekisi, Bursa'da Emir Sultan'a yetismis Yunus... Birisi MevlĂ‚nĂ‚'dan biraz genc; otekisi Emir Sultan'dan biraz genc... Emir Sultan'dan feyz almis, Emir Sultan'a bagli... Bu ikinci Yunus daha ziyade, ''Sol cennetin irmaklari'' ''KĂ‚benin yollari boluk boluktur'' gibi ilĂ‚hileri soyleyen... YĂ‚ni bizim Yunus'un diye sevdigimiz siirlerin yuzde altmisi - yetmisi Bursali Yunus'undur.


Bursali Yunus'un Bursa'da kabri vardir ve cok magdur durumdadir. Mahalle arasinda bir evin bahcesi arasinda kalmistir. Ben Bursali arkadaslarimiza rica etmistim, ''Bulun, arayin!'' diye... Buldular, resmini gonderdiler. Soyle bir araliktan geciliyor. Kimse de, o Sol Cennetin Irmaklari'ni yazan Yunus'un orda yattiginin farkinda degil... Bilseler, yigilacaklar oraya; ama, bilmiyorlar.


Tabii, bu bizim vazifemiz... Ilim, Kultur ve Sanat Vakfi olarak vazife ediniyoruz. Bursa'ya gidecegiz. Belediye baskani eger Cesme belediye baskani kadar yakinlik gosterirse bize; anlatacagiz, diyecegiz ki: ''Bu Yunus, cok buyuk Yunus'lardan bir tanesidir. Bunun etrafinin istimlÂk edilmesi lÂzim, turbesinin guzellestirilmesi lÂzim!..''


Bir Yunus o, Bursali Yunus... Bir Yunus da, --simdi belki Aksaray'a baglidir, idĂ‚rî taksimati bilmiyorum-- Sivrihisar'li... O Sivrihisar, --Eskisehirliler uzulse de soylemek zorundayim-- Eskisehir'in Sivrihisar'i degil... Kizilirmagin kenarinda ama, Eskisehir'deki Sivrihisar degil... Hacibektas kasabasina cok yakin, Sivrihisar diye bir yer var Kizilirmagin kenarinda... Kizilirmak, biliyorsunuz nerelerden donup, dolasip oyle gidiyor Karadeniz'e... Bunu bir yazi ile, kitapla Refik Saygun anlatti. Incelemeler yapti, oranin fotograflarini cekti. ''Bu Sivrihisar'dadir Yunus!'' dedi. ''Iste, Tapduk Emre'nin kabri var burda... Iste Yunus'un kabri var burda...'' dedi. Kimse bunu dinlemedi ama, aslinda Yunus'un yeri orasi, kabri orada... Onu da tabii, ihyĂ‚ etmek lĂ‚zim!..


Ne zaman yasamis; belli degil... Hangi tarihlerde olmus; belli degil... Cunku, bizim vakif kayitlarini, sicilleri; depolarda, koridorlarda ne ariyor diye vagonlarla Bulgaristan'a gondermisler. Gelmisler Istanbulda ilgisiz ilgililer... Koridorlarda bir takim evraki cok kalabalik gorunce:


''--Ne bunlar burda?..''


''--Efendim, bunlar arsiv belgeleri...''


''--Ne ise yarar?..''


''--Eski yazi...''


''--E, biz devrim yaptik, harfleri degistirdik. Kim bunlari okuyacak?..'' demisler. Vagonlara yuklemisler.


Ismail Hakki Konyali feryad etti, yazilar yazdi: ''Bunlar arsiv belgesidir, bunlar gonderilmez; cok kiymetli evraktir!'' diye ama, giti hepsi... Avrupa'ya gitti, ve sĂ‚ireye gitti. YĂ‚ni kendi mĂ‚zîmizi koruyamiyoruz. Yanginlar tahrib ediyor, kendimiz tahrib ediyoruz.


Canakkale'nin, Fatih Sultan Mehmed Han tarafindan yapilan kalesinin giris kapisindaki kitabeyi, oradaki askerî birligin basindaki bir ustegmen veya yuzbasi kazitmis. Ne istedin o kitabeden, niye kazitiyorsun?.. Fatih'in kitabesi bu... Hapsetmek lĂ‚zim!.. Kazitmis; simdi ara da bul, kitabe yok...


Mezar taslari Londra'da satiliyormus... Bizim mezarliklardan calinan mezar taslari, kavuk sekli, tas sekli, yazisi itibariyle antika oldugu icin Londra'da harac mezat satiliyormus. Musteri buluyormus, oralara kaciriliyormus. Nasil ediyorlar artik, bilmiyorum.


Onun icin Yunus'un mezartasi yok... Arsivler yok, belgeler yok... Golpinarli soyluyor, ben de gordum: Haci Bektas kutuphanesinde bir yazmanin ust tarafinda, dogumu su, yasi su kadar, vefati su diye bir kayit var... Ama kim yazmis oraya, nereye dayanarak yazmis, belli degil... Diyorlar ki, iste 1320 yillarinda olmustur. Belki dogru olabilir ama, kuvvetli bir belge degil...


Bir tek kuvvetli belge var: RisĂ‚le-i Nushiyye isimli eserini yazmis, sonunda tarih atmis. Hicrî 707 tarihinde yazilmis; milĂ‚dî 1306/1307 ediyor. Demek ki Osmanlilardan once o sagmis. Otekiler, ilim adami olarak bizim yuzdeyuz kabul edecegimiz seyler degil...


Yunus'un divaninda incelemize gore; Yunus Emre evlenmis, colugu cocugu var... ''Allah bize de coluk cocuk verdi.'' diyor bir siirinde... Anliyoruz ki, Yunus bekÂr gocmemis; evli coluk cocuk sahibi bir insan...


Bir sair koca olmus. YÂni yaslanmis. Genc yasta degil, bayagi bir ihtiyarlamis oldugu belli...


Seyh efendi diye cok hurmet etmisler kendisine, siirinden biliyoruz. O kendisinden bahsederken, kendisini cok kotuleyerek soyluyor ama, biz anliyoruz. ''Bana seyh diyorlar; nerde ben?.. Mertebem, cok fenayim.'' diye soyluyor; ama ordan anliyoruz ki, seyh demisler. Herkes hurmet ediyor, herkes elini opuyor. Hayatinda bu hurmeti gormus.


Ilim bakimindan; yuksek derecede dînî bilgileri kazanmis, usta bir Ă‚lim... Oyle oduncu filĂ‚n degil... Ummî, elifi ve sĂ‚ireyi okumamis bir insan degil; cok buyuk bir alim... Eserlerinden de belli, kendisi de soyluyor. Muhtemelen Konya'da tahsil etmis ve Sadreddin-i Konevî'nin fikirleri var, Abdulkerim-i Ciylî'nin fikirleri var siirlerinde... Onlar ayri bir konferans konusu, ince tasavvufî meseleler... Cok buyuk bilgisi var...


Simdi, bu eski Yunus ile, MevlĂ‚nĂ‚ zamanina yakin Yunus ile, oteki Bursali Yunus arasinda yuz kusur yil zaman farki var... Uslûb farki var... Bu Yunus'un dili baska, Bursali Yunus'un dili baska... Sip diye anlasilir; kullandigi kelimelerden ve uslûbundan hemen farkedilir. MevlĂ‚nĂ‚'ya cagdas Yunus baska, Bursali Yunus baska... Ikisi ayri sahsiyet...


Bursali Yunus, hic falso yapmamis olan, siirlerinde kimseyi tedirgin edecek bir soz soylememis olan, muteserrî, mueddeb, Ă‚sik bir sĂ‚ir... Tam dort dortluk potada bir insan...


Gelelim eski Yunus'a... Eski Yunus, cur'etli bir insan, iddiali soz soyleyen bir insan... Nasil iddiali soz soyluyor?..


Bir kez gonul yiktin ise,


O kildigin namaz degil!..


''Bir kere bir kalb yiktiysan; senin kildigin namaz, namaz degil!'' diyor. Seriat bu kadar siki degil... Seriat biraz musamahalidir. ''O kusurdur, tamam kalb kirmasi bir kusurdur ama; obur taraftaki namazi da, namazdir. Ne yapalim, kusurlu bir musluman... Kusursuz insan olmaz.'' diye dusunulur. Ama, Yunus sert bir insan; oyle seylere pek razi gelemiyor, sapasaglam olsun istiyor. ''Bir kez gonul yiktin ise; o kildigin namaz degil!'' diyor, defterden siliyor. Eski Yunus sert, sertligiyle taniniyor.


Sonra, biraz da Allah'a olan sevgisinden dolayi, bizim hurmet ettigimiz bazi seyleri de kucumser gibi bazi ifadeler kullaniyor; insanin yuregi agzina geliyor.


Cennet cennet dedikleri,


Birkac koskle birkac hûri;


Isteyene var anlari,


Bana seni gerek seni!..


Simdi bu cok cur'etli bir soz ama, sonu tatli baglandigi icin bir sey de diyemiyoruz. Allah'i o kadar cok seviyor ki, cenneti, hûriyi ve sĂ‚ireyi de dusunmuyor.


Bu da vardir. HattĂ‚ bizim Naksî tarikatinda vardir. CĂ‚r terk diyoruz biz... Dort seyi terketmesi lĂ‚zim dervisin: Terk-i dunya, terk-i ukbĂ‚, terk-i hestî, terk-i terk...


Dunyayi defterden silecek, gonlunden cikartacak... UkbĂ‚yi defterden silecek, gonlunden cikartacak. UkbĂ‚da cennet var, hûriler vs. var... Terk-i hestî; varliktan gececek, kendini yok edecek, fenĂ‚ makamina erecek... Terk-i terk; bir de, terkettiklerini kafasinda tutup da, kendisine kibir gurur getirmeyecek, terkettiklerini de unutacak... YĂ‚ni, ''Ben sunlari terkettim, ne buyuk adamim!'' demeyecek.


Bu bizim ilk Yunus da, acaba nasil bir Yunus?.. Boyle cenneti, hûrileri filĂ‚n kucumsedigine gore... Bir baska siiri de var, onun bestesi de cok hosuma gidiyor:


Milk-i bekàdan gelmisem,


FĂ‚nî cihani neylerem?..


Ben dost cemÂlin gormusem,


Hûr-i cinĂ‚ni neylerem?..


''Obur alemden geldim ben buraya; ben burayi ne yapayim?.. Ben cemĂ‚lullahi gormusum, Allah'i gormusum; hûrileri ne yapayim?..'' diyor. Bu da guzel bir siirdir. Hicaz makaminda bestesi cok nefistir.


--Yunus boyle de, acaba Yunus cizgiden cikmis bir insan mi?..


--Hayir!..


--Iddiali olduguna gore, yoksa alevî mi bu adamcagiz?..


--Alevî degil!.. Bilimsel olarak onu da soylemek bizim vazifemiz... Nerden isbat edebiliriz?.. MeselĂ‚ televizyonda cikacak karsimiza alevî babalari, dedeleri; ''Yunus alevî idi.'' diyecekler.

''Ahmed Yesevî alevî idi'' diyorlar. Tamam, o zaman Hazret-i Ali de alevî idi. Kendisi netice itibariyle ama, senin bildigin alevî degil... Alevîlik Hazret-i Ali'yi sevmekse, biz de alevîyiz. Hepimiz seviyoruz ama, yasantin nasil?..


Simdi, surda bir sozu var eski Yunus'un:


Namaz kilmayana sen,


Muselmandir demegil,


Hergiz muselman olmaz,


Bagri donmustur tasa...


Namaz kilmayana musluman demiyor eski Yunus... Sinirli ya, asabî mesrebli adamcagiz... Namaz kilmadi mi, siliyor defterden... Hani, kalb yikani defterden sildigi gibi, namaz kilmayani da siliyor. Namaz kilmayanlar yandi... Yunus kovalayacak sopayla... (Hergiz muselman olmaz; bagri donmustur tasa...) Hergiz, aslĂ‚ demek...


Alevî kardeslerimiz sahabenin arasinda ayirim yaparlar; biz ayirim yapmayiz.


(AshĂ‚bî ken nucûmi) ''Benim ashabim yildizlar gibidir.'' buyurmus Peygamber Efendimiz... (bi eyyihim iktedeytum ihtedeytum.) ''Hangisine sarilsaniz, hak yola, cennete gidersiniz.'' buyurmus. Biz ashaba dil uzatmiyoruz. ''Ashaba dil uzatarak benim canimi sikmayin! Ashabim konusunda ileri geri konusup da, beni uzmeyin!'' buyuruyor. Biz ashabin kendi aralarindaki meseleleri bahis konusu etmiyoruz.


Ama onlarda tevell ve teberr var... YÂni, Hazret-i Ali Efendimiz'in dostlarini sevmek var, dusmanlarina dusman olmak var... Bir takim sahabeyi defterden silmek var, aleyhinde konusmak var... Eski Yunus'ta bunlar yok...


Bunlari nicin anlatiyorum?.. Yunus'un gercek cehresini herkes bilsin diye anlatiyorum. Onu da surda, misaliyle isaretledim. Onu da okuyayim da delilli olsun:


Isksiz adem dunyada,


Belli bilun yokdurur.


Her biri bir nesneye,


Sevgusi var Âsikdur.


Calab'un dunyasinda,


Yuzbin turlu sevgu var.


Kabul et kendozune


Gor kangisi lÂyiktir.


''Dunyada herkes bir seyi sever. Binbir turlu sevgi var dunyada... Ama sen, bu sevgileri soyle bir goz onune getir. Bunlarin hangisi sana lÂyiktir; secme yap!'' diyor.


YÂni, ''Rahman'i mi sevmek lÂzim, seytani mi sevmek lÂzim?.. Imani mi sevmek lÂzim, sirki kufru mu sevmek lÂzim?.. Zulmu mu sevmek lÂzim, adaleti mi sevmek lÂzim?.. Herkes bir sey seviyor ama, sen kendine lÂyik olani sec!'' diyor.


Biri RahmĂ‚nir Rahîm,


Biri seytĂ‚nir racîm.


Anun yazugimuz di,


Sevguye taallukdur.


Dunyada Peygamberun,


Basina geldi bu isk.


TercemÂni CebrÂil,


Ma'sûkasi Hàlik'dur.


YĂ‚ni, ''Bu sevgi dedigimiz sey Hazret-i Muhammed'in de basina geldi. Bu askin tercumani CebrĂ‚il AS'dir. Rasûlullah'in sevgilisi de Allah'tir.'' diyor.


Siirin besinci dortlugunde:


Omer u Osman Ali,


Mustaf yÂranleri.


Bu dordunun ulusi,


Ebû Bekr-i Siddîk'dur.


Ebûbekir Siddîk'in en yuksek oldugunu dusunmek de, ehl-i sunnet akîdesidir. Biliyorsunuz, ehl-i sunnet akîdesine gore, sahabe-i kirĂ‚min efdali Ebûbekir Siddîk Efendimiz'dir. HilĂ‚fet de, fazîlet sirasina goredir. Bizim kanaatimiz boyle... ''Allah boyle takdir etmis; demek ki, bunda bir sebep vardir.'' diye, biz boyle dusunuyoruz sunnî olarak...


Ama alevî kardeslerimiz, ''En ustunu Ali idi. Otekiler haksizlik etti, gasb etti. Hazret-i Ali Efendimiz, Peygamber Efendimiz'in cenĂ‚ze isleriyle mesgulken, orda politik entrikalarla kendilerini sectirdiler.'' demeye getiriyorlar.


Yapmaz o insanlar!.. Diyelim ki, boyle haksizlik yapti... Boyle insana Allah, Peygamber Efendimiz'in turbesinde yatmayi nasib etmez!.. Bu da benim ozel delîlim...


Peygamber efendimiz'in yanina herkes yatmadi; kabir arkadasi iki kisi var... Kim?.. Iki kayinpederi... Orda da zerĂ‚fet var; ikisinin de kizini aldi ya Peygamber Efendimiz... Birisi Ebûbekir Siddîk, Hazret-i Aise Anamiz'in babasi; otekisi Omerul Faruk, Hazret-i Hafsa Validemiz'in babasi... YĂ‚ni kayinpeder oluyor, baba oluyor. Allah onlara nasib etmis, Peyggamber Efendimiz'in turbesinde durmayi...


Efendimiz'in kabri surda... Ebûbekir Siddîk Efendimiz'in kabri arkasinda... Omerul Faruk Efendimiz'in kabri yaninda... Eskiden diyorlardi ki, ''Turna dizilisi gibi, birer metre geriye, birer metre saga kaymis durumdadir.'' Oyle degil...


Son yapilan kazilarda, turbenin duvarini yaparken; kibleye arkamizi donup, turbeye dogru teveccuh ettigimiz zaman, sag tarafta kalan yan duvarin tamirini yaparken, tamir edenler iki tane ayak gormusler. Hemen kapatmislar ve cok uzulmusler. ''Eyvah! Acaba Rasûlullah'i mi rahatsiz ettik?'' diye... Sonradan tarih kitaplarini karistirmislar. Anlasilmis ki, Hazret-i Omer Efendimiz levent oldugu icin, boylu poslu oldugu icin sigmamis da, ayagi biraz uzamis oraya dogru... Hazret-i Omer'in ayagi oldugu anlasilmis.


Simdi, boyle bir kotulugu yapmis olsalardi, Allah onlara Peygamber Efendimiz'in yaninda, turbesinde, ayni odada bulunma serefine erdirmezdi. Benim gorusume gore... Nasib etmezdi, kogardi onlari bilmem nereye... Ne olursa olurlardi. Orada defnedilmek nasib olmus; bu cok onemli bir sey...


Bir de Hazret-i Aise Validemiz'in ruyasi vardir. Hazret-i Aise Validemiz bir ruya gormus. Ebûbekir Efendimiz de ruya yorumlamayi seviyor. Biraz o hususta mahareti taninmis. Babasina diyor ki:


''--Babacigim, bir ruya gordum. Gokten uc tane kamer, ay yere indi. Benim hucreme geldiler, topraga daldilar. Acaba bunun yorumu ne?..''


''--Kizim! Senin odana uc kisi defnedilecek. Bunlar yeryuzunun en hayirli insanlaridir.'' diyor.


Peygamber Efendimiz vefat edince de kizina yanasiyor, diyor ki:


''--Kizim, hani sen bir zaman bir ruya gormustun ya, iste senin uc kamerinden bir tanesi budur ve en hayirlisi budur.'' diyor.


Peygamber Efendimiz oraya gomuldu. Ikincisi kim?.. Ebûbekir Efendimiz... Ucuncusu kim?.. Omer Efendimiz...


Evet, Omer Efendimiz sinirli bir insandi, eli kirbacliydi. Carsiya pazara cikardi, belediye reisligi vardi. Esnafi kontrol ederdi. Kamciyi kafasina indirirdi. Ama Allah icin yapardi, adaletliydi. Sevmeyen olabilir, kizan olabilir ama Allah sevdi mi, baskasinin hic onemi yok...


Peygamber Efendimiz'e de bazi konularda, ''YĂ‚ Rasûlallah, oyle yapmayalim!'' demis ve Hazret-i Omer'in itiraz ettigi sekilde vahiy inmis sonra... Samimiyetle kanaatini soyleyen insan... Dogruyu sevmek lĂ‚zim!..


Bizim burda anlatmak istedigimiz bilimsel bir gercektir, bir yanlisligi duzeltmektir. Yunus Emre'lerin hic birisi --Bursalisi zĂ‚ten degildir de, birinci Yunus da oyle-- seyhayna, yhani Ebûbekir ve Omer Efendilerimize soven bir insan degildir. TevellĂ‚ci ve teberrĂ‚ci degildir. Alevî degildir, sunnî akidesindedir. Cok net... Bu siiri onun icin buraya koydum. Iki dortlugu daha var:


Alem fahri Muhammed,


Mi'rÂca agdugunda,


Calab'dan diledigi,


Ummetine azikdur.


Yunus senin aybini,


Gozlegil ayrugi ko,


Kimesnenin aybina,


Sen bakmagil yazikdur.


Sonunda da ahlĂ‚kî bir sey soyluyor: ''Ey Yunus!'' diyor kendisine... ''Senin ayibini gozle sen! Kendi ayibina bak, kendini duzeltmege calis!.. Ayrugi ko; yĂ‚ni baskasinin ayibini arastirmakla mesgul olma, birak o isi!.. Kimsenin ayibina bakma; gunahtir.'' diyor. Yazik, gunah demek...


Yunus Emre bir kere akide olarak isbat etmis oluyoruz, namazli niyazli bir insandi. Sonra sahabe-i kirama hurmet eden bir insandi. Ayet-i kerimeleri bilen bir insandi. Alevî kardeslerimiz de bu cizgiye gelsinler, bunun baska caresi yoktur; cunku, hak budur.


Yunus'un tasavvufî anlayisini ayrica anlatmak lĂ‚zim ama, kisaca soyle anlatalim... Bunu cok kimse bilmez. Bilmedikleri icin de Yunus'u anlayamazlar. Yunus'un ne dedigini cok kimse anlayamaz, siirlerini dogru yorumlayamaz. Siirlerini yorumlayan insanlara bakiyorum, tatli insanlar, guzel insanlar, sevimli insanlar, kendilerini de seviyorum; ama, Yunus'un siirini aciklamasi dogru degil!.. Yunus'un siirini anlamamis... Benim anladigim bir takim konular var, noktalar var; aciyorum orayi, anladi mi, anlamamis.


Yunus tasavvuf yonunden Ahmed-i Yesevî ekolune baglidir; bir... Ikincisi, vahdet-i vucud kanaatine sahibdir.


Biliyorsunuz tasavvufta vahdet-i vucud vardir. YĂ‚ni, ''Mahlûkatin vucudu izĂ‚fîdir. Varlik, Allah'in varligidir. Gerisi havadir, bostur, yoktur.'' demektir. Vahdet-i vucudu insan, lisedeki edebiyat kitaplarindan ogrenemez. Vahdet-i vucud ince bir konudur. Dikkat etmezse insan, ayagi kufre kayar. Kolay anlasilmaz, ince bir konudur. YĂ‚ni, kulun kendi varligini yok bilmesi, Allah'in varliginin yegĂ‚ne varlik oldugunu bilmesidir. Yunus bu kanaattedir, vahdet-i vucuda sĂ‚liktir.


Biz meselĂ‚, sahsen hangi ekoldeyiz?.. Biz vahdet-i suhûd'a sĂ‚likiz. Bu Imam-i RabbĂ‚nî Efendimiz'in kanaatidir. Diyor ki: ''Ben murakabelerimde, halvetimde, tasavvufî calismalarimda cok cok defalar, butun dikkatimi kullanarak meseleyi tekrar tekrar inceledim; vahdet-i vucud yok, vahdet-i suhud var!'' diyor. Suhud ne demek?.. Allah'in varligina sahid her sey; bu sahidlerin birligi var... Allah var, onun disinda yarattiklari mahlûkat var... Muhiddin-i Arabî'nin dedigi gibi degil, vahdet-i suhud var demis oluyor.


Muhiddin-i Arabî'nin fikirlerine sahibdir Yunus Emre... Bu da normal, anlasiliyor. Cunku, Muhiddin-i Arabî'nin kanaatinin, tasavvufî ekolunun Anadolu'da yayilmasina sebep olan Sadreddin-i Konevî, Konya'da uzun zaman hizmet etmistir. Malatya'ya ve sĂ‚ireye gitmistir. Bu vahdet-i vucud dusuncesini Anadolu'da yerlestiren odur. Daha baska mutasavvif sairler vardir. MevlĂ‚nĂ‚ da vahdet-i vucuda muntesibdir.


Haci Bayram-i Velî'yi inceledi, Ethem Cebecioglu diye bir talebem vardi, simdi docent IlĂ‚hiyat'ta... Ben emekli olduktan sonra ona sordum:


'

'--Nasil, Hacibayram-i Velî'yi inceledin mi?'' dedim.


''--Maalesef hocam, o da vahdet-i vucudcu...'' dedi.


Maalesef demeye luzum yoktur. Vahdet-i vucut, oyle maalesef denecek bir inanc degil ama, cok dikkatli olmak lÂzim!..


Muhterem kardeslerim! InsĂ‚nin zĂ‚ten seriati bilmeden tasavvufa dalmasi tehlikelidir. Once muhaddis olacak, mufessir olacak, fakîh olacak; ondan sonra tasavvufa girerse ayagi kaymaz. Onlari bilmeden tasavvufa girerse, takliden birisinden duydugu sozu soyler, cok buyuk tehlikelere duser.


Ben bazen, tasavvuftan bahseden insanlarin kitaplarini okuyorum, guluyorum. Anlamiyorlar, yasamadiklari icin... Yasamadigi icin bilmiyor konuyu, bilmedigi icin de haricten gazel okuyor.


Eskiden gazinolar olurmus. GazelhÂni olurmus, sahnesi olurmus. Hanendesi, sÂzendesi olurmus. Ickiyi icince bazilari da cosarmis, haricten gazel atarlarmis. Oraya yazarlarmis, ''Haricten gazel atmak yoktur.'' diye...


YĂ‚ni kimisi haricten cosup da gazel atiyor. Oyle degildir. Bu isin sakasi, oyunu yoktur. Burda haricten gazel atmak insanin ayagini kaydirir, cehenneme dusurur. O bakimdan meseleleri yasamak lĂ‚zim, onlarin halet-i rûhiyesini anlamak lĂ‚zim!..


Vahdet-i vucud insanin seyr-i sulûkunda ve halvetinde bir duraktir. Sonlara yakin bir duraktir. O duraktan sonra baska duraklar vardir. Kisaca boyle soyleyebilirim. O duraga gelir insan... O durak son durak degildir. O duraktan daha otedeki duraklara geldigi zaman insan-i kĂ‚mil olur.


Yunus Emre'ye gore insanlar dort sinif... Tabii, kÂfirler de var... KÂfirleri hic nazar-i dikkate almiyor.


(UlÂike kel'en'Âmu belhum edal) ''Onlar hayvanlar gibidir, onlardan da saskindir.'' Hayvanlardan daha sasirmistir, kÂfir oldugu icin...''


Haci BektĂ‚s-i Velî de bunu yaziyor MakàlĂ‚t'inda... Gayrimuslimleri, Allah'in varligini birligini anlayamamis olduklari icin siralamaya almiyor, kayit dahi etmiyor.


Mu'minler vardir. Mu'minler dort siniftir:


1. Ehl-i seriat


2. Ehl-i tarîkat


3. Ehl-i ma'rifet


4. Ehl-i hakîkat


Simdi bu siramayi da kimse bilmiyor. kimisi ma'rifeti one aliyor, kimisi muhabbeti one aliyor. Ama Yunus'un ekolunde siralama boyledir. Seriat kavmi, tarikat kavmi, ma'rifet kavmi... YĂ‚ni, seriat ilkokuldur diyelim. Tarikat, ortaokul ve lisedir. Ma'rifet universitedir. Hakîkat da, ustadliktir; yĂ‚ni her seyi bitirip, ihtisas yapip da en yuksek pĂ‚yeye ulasmis olmaktir.


Yunus seriat, tarikat, ma'rifet kelimelerini kullanir siirlerinde... Bu mĂ‚nĂ‚ya kullanilir. Danismend, fakih, sofî kelimelerini kullanir; bu tasnife gore kullanir. Muhib kelimesini kullanir; asik demek... Asik Yunus diye de soyler bazen... Muhib diye de soyler. Iste en yuksek olan da budur. Onun icin, kendisi de aski en on plana almistir.


Yunus'un felsefesi, MevlĂ‚nĂ‚'nin zihniyetiyle aynidir. Ikisi de tasavvufî mertebelerin siralanisinda, en yuksek makami ask makami olarak gormuslerdir. Yunus bunu acikca soyluyor:


Yunus oldu diye sel verilir,


Olen hayvan imis, asiklar olmez!


Asigin olecegini bile kabul etmiyor. ''Yunus oldu diyorlar; olur mu hic asik?..'' diyor. Hakîkaten olmemistir. Bak sana hĂ‚lĂ‚ konusuyoruz, yasiyor aramizda...


Asktan soz etmistir Yunus... Bastan sona divaninin %80'i, 90'i ask uzerinedir. MevlĂ‚nĂ‚ da oyledir. MevlĂ‚nĂ‚ da biliyorsunuz Mesnevîye seyden basliyor:


Bisnev ez ney cun hikĂ‚yet mîkuned,


Ez cudĂ‚yîhĂ‚ sikĂ‚yet mîkuned.


''Dinle neyden kim hikĂ‚yet eyliyor; ayriliklardan sikĂ‚yet eyliyor.'' diye basliyor. Neyin bu yanik sedĂ‚sinin ozune, vatan-i aslîsine hasretin sebebiyle oldugunu sembolik olarak soyluyor. Sonra da yapistiriyor soyleyecegi sozu:


Atesest in bank-i nĂ‚yu nîst bĂ‚d,


Her ki in Ă‚tes nedĂ‚red, nîst bĂ‚d.


''Bu neyin icindeki atestir; ufuruk degildir, yel degildir, atestir. Kimin icinde bu ates yoksa, yok olsun be!.. Adam mi o?..'' Beddua ediyor. ''Icinde bu ask atesi olmayan yok olsun!'' diye soyluyor. Yunus da oyledir, MevlĂ‚nĂ‚ da oyledir. Haci BektĂ‚s-i Velî de oyledir. O da ayni makamdan bahsediyor.


Yunus'a gore, tasavvuf cok kiymetli bir ilimdir. Erenler en yuksek insanlardir. Bir siiri vardir ''Eve Dervisler Geldi'' diye... Eve dervisler geldi diye dugun bayram ediyor, siir yazmis. Gazel yazmis. Sevgisini heyecanini ifade eden ilÂhi yazmis. Erenler en yuksek insanlardir.


Evliyaya ugramaz ise yolun,


Goctu kervan, kaldin daglar basinda!..


der Yunus... Onun erenlere saygisinin bir iki misalini vereyim:


Erenlerin nazari,


Topragi gevher eder.


Erenler kademinde,


Toprak olasim gelir.


''Erenlerin ayaginin topragi olmak istiyorum'' diyor.


Sonra, dervislige medhiyeleri coktur. Ma'rifetullah yolu, askullaha, muhabbetullaha goturen egitim oldugu icin, dervislik cok kiymetlidir Yunus'a gore... Dervislik, Farscada fakirlik demek... Turkce'de buna miskinlik de diyor Yunus... Miskin Yunus dedigi, dervis Yunus demektir. Yoksa Yunus miskin degildir, civa gibi bir insandir.


Bu dervislik duragi,


Bir acaib durakdur.


Dervis olan kisiye,


Evvel dirlik gerekdur.


Cun anda dirlik ola,


Hak bile birlik ola...


Varligi elden koyub,


Ere kulluk gerekdur.


Diyor ki: ''Bu dervislik bir acaib yoldur. Dervis olan kisiye evvel dirilik, hayat, yasam gerek... YÂni, adam olmus olmayacak. Itiyorsun, kakiyorsun, cimdikliyorsun, civi batiriyorsun, igne batiriyorsun; kipirdamiyor. Olmus... Tamam, dervis olamaz! Cunku, hayat yok... Evvel dirlik olacak, canli olacak bir kere...


Ikincisi: (Cun anda dirlik ola..) Eger dervis olacak kimsede bir hayat varsa, (Hak ile birlik ola... Varligi elden koyup, ere kulluk gerekdur.) seyhe teslim olacak. Erene, evliyaya kulluk edecek, iyi hizmet edecek ki, varligini benligini koyacak ki, terakkî edebilsin.


Eger bir insanda varlik varsa... Varlik nedir?.. Varlik; kibridir, gururudur, ilmidir, parasidir, mevkiidir, makamidir...


MevlÂnÂ'nin karsisina zamanin beylerinden bir bey gelmis. MevlÂnÂ, hic konusmamis. Boyle basi egik, elleri cubbesinin yeninde boyle durmus. Karsisindaki bey, sultan, mevki makam sahibi insan; hic iltifat etmiyor, boyle duruyor. Adam durmus durmus, terlemis, kizarmis, bozarmis, demis ki:


'

'--Efendim bana bir nasihat etseniz!''


O da ne kadar zalim olsa gene iyi insan ki, MevlÂnÂ'yi ziyaret ediyor, bir de nasihat istiyor...


''--EvlÂdim, sana ben ne diyeyim? Seni Rahman sultan eylemis, sen seytana kulluk ediyorsun!.. Rahman seni sultan etmis, Rahman'a kulluk edecekken, seytana kulluk ediyorsun, seytana uyuyuyorsun; olur mu boyle sey?.. Halki sana ismarlamis, havale etmis bunlara sefkat eyle, hizmet eyle diye; sen onlara zulmediyorsun. Ben sana ne diyeyim?'' diye adamcagiza oyle agir sozler soylemis ki, hungur hungur aglamis adam...


Cesarete bak!.. Kimseye eyvallahi yok, hak sozu gumbur gumbur soyluyor.


Varligi elden koyacak, mevki dusunmeyecek, makam dusunmeyecek, zengin oldugunu dusunmeyecek.


Zenginin yurusu bile baskadir. Elini cebine koyar. Yuruyusunden anlarsin ki, bu adam zengindir. Isterse capacul giysin, yuruyusunden belli olur. DukkÂna girisinden belli olur, fiati sorusundan belli olur. Soyle ezile buzule, ''Bunun fiati kac acaba?...'' filÂn derse; fakir, adamin parasi yok, tezgÂhtardan korkuyor. Otekisi ''bunun parasi kac?..'' der, ''Begenmedim!'' der. Kirk tanesine bakar, kirkbir tanesine bakar... Ozur dilemeden, pabuclarin hepsi meydanda, cikar gider. Hic birisini almaz. Zengin...


Zenginin halet-i rûhiyesi, mevki makam sahibinin halet- i rûhiyesi... Bir de ilim insana benlik verir. ''Ben ki, soyleyim, boyleyim...'' diye dusunur, o da benlik verir. Bunlarin hepsini koyacak. Varligin elden koyup --car terk dedigimiz terk-i dunyĂ‚, terk-i ukbĂ‚, terk-i hestî, terk-i terk-- ere kulluk edecek. Bir kere su egitimini bir tamamlayacak!..


Hani ne demis Aziz Mahmud-u HudĂ‚î Hazretleri'ne, UftĂ‚de Hazretleri?..


--Efendim ne olur beni dervis al, kabul et!..


--EvlÂdim sen yapamazsin, kadiliga devam et! Bizim isimiz zordur.


--Efendim ne olur... Tamam, yapmaga soz veriyorum, dervisiniz olayim!..


--E peki, o zaman ciger sat bakalim Bursa'nin sokaklarinda!.. Ciger...


Eskiden ciger nasil satiliyor, boyle camekÂn mi var?.. Belediyenin istedigi sartlara uygun boyle satis yerleri mi var?.. Yok... Sopaya cigerler takiliyor, arkadan kediler miyav miyav geliyor... Adamin sirtinda ciger sopasi... Sokaklarda bagiriyor. Isteyene cigeri kesiyor, veriyor. Yarim okka, bir okka, bilmem ne...


Bursa'nin kadisi, konagi olan, ilmi irfani olan Aziz Mahmud-u HudĂ‚î'ye ne diyor seyhi?.. ''Ciger sat evlĂ‚dim!'' diyor. Niye?.. Nefsi ezilsin diye. Satmis... Cok guzel hizmet etmis, cok guzel tevĂ‚zu gostermis. Is bittikten sonra, demis ki: ''EvlĂ‚dim, aferin! Basardin bu egitimi... Hadi bakalim seni Istanbul'a vazifeli gonderiyorum. Umarim ki, sultanlar atinin dizgininden tutar, onunden yaya yurur.'' demis.


Ve yurumustur... Sultan Ahmed dervisi olmustur. Atinin dizginini tutmus ve onunden yurumustur. Evvelden de, sonrasini gosteriyor Allah evliyÂsina...


Kulluk eyle erene,


Sarkdan garbi gorene!..


Senden haber sorana,


Key miskinlik gerekdur.


''Seyhe hizmet et ki, o sarki garbi gorur.'' --Bak Bursa'da iken, Istanbul'da ilerde olacak hadiseleri keramet olarak haber vermis.-- (Senden haber sorana, key miskinlik gerektir.) YÂni, cok mutevÂzi olacaksin, miskin olacaksin... Oyle kibirli olmayacaksin.


Miskin olagor bÂri,


Benlikden irak yuru!..


Gonlunde benlik olan,


Dervislikten irakdir.


Eger mutevÂzi olamazsan, icinde benlik varsa, o zaman dervislikten irak olursun.


Hak eren, benim dedi.


Varligin erde kodu.


Erenlerin himmeti,


Yerden goge direkdir.


Yine ereni, seyhi medhediyor.


Bu dervislik beratin,


Okimadi muttiler.


Kim ne biliser bunu,


Bir acaib varakdir.


Varak, defter, yaprak demek... ''Bu ilmi kadilar, muftuler okumadi. Bu bir acaib ilimdir, acaib yapraktir. Bunu bilmezler.'' diyor.


Gercekten oyledir, aziz ve muhterem kardeslerim!.. IlĂ‚hiyat Fakultesi profesoru olarak ilĂ‚hiyat hocalarini tanirim, Diyanet'ten muftuler, diyĂ‚net isleri baskanlari tanirim; tasavvufî terbiye baska seydir. IlĂ‚hiyatlarda okunmuyor, imam-hatiplerde okunmuyor. Insan alirsa aliyor, almazsa adam olamiyor.


Ey Yunus Ârif isen,


Anladim bildim deme!..


Tut miskinlik etegin,


Âhir sana gerektir!


''Ey Yunus! Bildim filÂn diye, kibir gurur satma; miskinlik, mutevÂzilik tarafini tut! Sana gerek olan budur.'' Cunku, Allah mutevÂzi kullarini sever.


Yunus'a gore danismend, ilim ogrenen, henuz daha hamdir. Fakîh --h harfi dusmustur faki derler-- fikih bilen insan demektir. Sonra sôfî, tarikat erbabi... Girmis tarikata ama, girmek bitimek demek degil ki... Nerde okuyorsun?.. Falanca fakultede... Daha bitirmemis, dur bakalim!... On kapidan mi cikacak, arka kapidan mi cikacak; diplomayi hangi dereceden alacak, ne olacak belli degil... Ona da catar zaman zaman... ''Ey sôfî, sen soyle diyorsun, boyle diyorsun...'' diye ona da catar Yunus'umuz...


Sevdigi insanlar Ă‚rif insanlardir, irfan ehli insanlardir, ma'rifet ehli insanlaridr. TevĂ‚zua cok onem verir, ahlĂ‚k-i hamîdeye cok deger verir. ''Insanin ahlĂ‚ki guzel olmadiktan sonra, sagi solu yikip yaktiktan sonra, kalb kirdiktan sonra kiymeti olmaz!'' diye soyler siirlerinde...


Ve en yuksek makam da, asiklik makamidir. Asik nicin asiktir?.. Musahede makamina erdigi icin asiktir. YĂ‚ni, Allah-u TeĂ‚lĂ‚ Hazretleri'ni musahede zevkine, makamina, rutbesine ulasmis oldugu icin, o guzelliin karsisinda mesttir. Gozu ne cennet gorur, ne hûri gorur, ne baska mevkî makam gorur. O ask ile, her yaptigi isi Allah rizasi icin yapar. Ve dĂ‚imĂ‚ Allah'in rizasini gozetir.


Soyledigi sozler dogrudur, katiliyorum. Seriatin ahkÂmi konusunda titizligini vurgulamak isterim.


Allah-u TeĂ‚lĂ‚ Hazretleri bizi ulûm-u ser'iyyeye, dînî bilgilere kuvvetli bir sekilde Ă‚sinĂ‚ eylesin... Dinini bilen muslumanlar olalim; bir... Tasavvufî terbiye edidigimiz ic egitimini, vicdan egitimini, nefis terbiyesi islemini gormus olalim!.. Sivriliklerden, sertliklerden, cirkinliklerden, ahlĂ‚kî zaaflardan icimizi yikamis, temizlemis olalim; iki...


Allah-u teĂ‚lĂ‚ Hazretleri bize ma'rifetini ihsĂ‚n eylesin... Irfan ehli eylesin... Gozumuze musĂ‚hedeyi nasib eylesin, gonlumuze askini, muhabbetini ihsan eylesin... Sevdigi razi oldugu kullar olarak, onu seven kullar olarak, her yaptigi isi Allah askina yaparak yasamayi nasib eylesin... Huzuruna da sevdigi razi oldugu bir kul olarak varmayi nasib eylesin... Iki cihanda azîz ve bahtiyar olun... Hepinizin dualarini beklerim... Hepinize sevgilerimi, saygilarimi arz ederim...


EsselÂmu aleykum ve rahmetullah!..
__________________