— MİRAC
Lafzı şu manayadır: Yukarı cıkılacak Âlet.. MeselÂ: Merdiven. (Zamanımıza gore daha uygun orneği: Asansor veya fuze.)
Resulullah S.A. efendimiz pak vucudları ile, cevherden merdiven ile diri olarak Kuds-u Mubarekden semaya uruc etmiştir. Boyle bir manaya sahib olmak; nebiler ve resuller arasında ancak Resulullah S.A.V efendimize mahsusutur. Bundandır ki, Resulullah S.A.V efendimizin ism-i pÂklerine:

— SÂHİB'UL- MİRAC.
Denildi. Allah-u TaÂl ona salÂt ve selÂm eylesin.
Resulullah S.A. efendimizin nail olduğu MİRAC şerefinin toplu beyanı aşağıda anlatılacaktır.
Şoyleki:
Sultan-ı enbiya ve Resul-u Kibriya (salÂvatın en faziletlisi saygıların en tamı ona..) kırk yaşında iken; Âlemlere rahmet olarak nubuvvet ve risaletle butun insanlara Resul peygamber gonderildi. Ri-saletini onlara tebliğ edip imana davet etmeye başladı.
Resulullah S.A. efendimizin Risaletle gelişinin on ikinci senesi re-ceb ayının yirmi altıncı gunu idi. Resulullah S.A. efendimiz o gun, tek başına Beyt-i Mukerreme'ye gitti; bir direğin onune oturdu. Yuce Hakka zikir ve fikir ibadeti ile meşgul olmaya başladı.
Bu sırada, Ebu Cehil de; yardımcıları ve uyanları ile goruşmek icin geldi. Gordu ki: Hazret-i Muhammed S.A.V yalnız oturmuş; Mev-lÂsına ibadetle meşgul.. Yanında ashab-ı kiramdan da kimse yok. Onu boyle gorunce; icinden:
— Ona eza cefa edeyim. Diyerek yanına geldi ve şoyle dedi:
— Ya Muhammed, sen peygamber misin?.
Resulullah S.A. efendimiz, Ebu Cehilin bu sozune karşılık:
— Evet peygamberim.
Buyurdu. Ebu Cehil şoyle devam etti:
— Boyle yalnız peygamber mi olur?. Hani yardımcıların? hani hizmetcilerin?. Eğer peygamberlik gelmesi gerekseydi, bana gelirdi. Bak, benim şu kadar uyanlarım, hizmetcilerim var.
Boyle dedikten sonra, boburlenerek yurudu; gitti.
Ebu Cehil'in ardından, onun yandaşlarından biri daha uyanları ve yardımcıları ile geldi. Bu da, Resulullah S.A.V efendimizi yalnız gorunce eza ve cefa kasdı ile yanına geldi; Ebu Cehil'in dediği gibi dedi. Sonra gitti. Onun yanına oturdu.
Bundan sonra, Kureyş'in ileri gelenlerinden tam yedi kişi ard arda geldi. Hepsi de, avenesi ve uyanları ile geldi; sanki daha onceden soz birliği etmiş gibi, tek tek Resulullah S.A.V efendimize Ebu Cehu'in dediği gibi soyledi.
Resulullah S.A.V efendimiz, onların bu yaptıklarına cok mahzun oldu. Sonra şoyle dedi:
— On iki yıldır; ben bunları hak dine ve Yuce Hakkı tevhide davet ederim. Halbuki bunlar, Hakkı kabul etmek şoyle dursun; henuz:
— Resul.
Kime derler?. Bunu dahi anlamamışlar. Resule hizmetci ve avene ne lÂzım?. Ancak resule lÂzım olan ilÂhî vahyi ve subhan Allah'ın emrini tebliğ etmektir.
Ve.. Resulullah S.A.V efendimiz gamlandı.
O gece receb-i şerifin yirmi yedinci pazartesi gecesi idi. Ummu-hanî'nin evine geldi.
Ummuhanî Ebu Talib'in kızı, Hz. Ali'nin r.a. kız kardeşi idi.
Ummuhani, babası Ebu Talibin evinde kalıyordu. Bu ev, Safa ile Merve arası bir yerde îdi.
Resulullah S.A.V efendimiz, oraya gittiği zaman; Ummuhanî r.a. kendisini huzunlu ve gamlı buldu. Resulullah S.A.V efendimizden huznunun ve gamının sebebini sordu; Resulullah S.A.V efendimiz de işin aslını haber verdi.
Ummuhanî, akıllı ve tedbirli bir hanımdı. Resulullah S.A.V efendimizi teselli etti ve şoyle dedi:
— Onlar sizin risaletinizi, Hak peygamber olduğunuzu, size avene ve hizmetci gerekmediğini seksiz bilirler. Ne var ki onlar, cok inatcı hasetci, hırcın olduklarından sırf sizi uzmek, eza cefa kasdı ile oyle demişlerdir.
Bu sozler, bir bakıma Resulullah S.A. efendimizi teselli icindi; fakat Resulullah S.A.V efendimizin huznu yine de kaldı.
Anlatıldığı gibi, gamlı ve huzunlu olarak; Ummuhanî'nin evinde, yatsıdan sonra, uyur uyanık bir halde yattı.
Sonra..
Resulullah S.A.V efendimizi cumle mahluktan evvel yaratan; kalb-lerin sevgilisi, turlu turlu keramet, ceşitli nimetler ile cumle insanlara resul olarak gonderen; cumle kemaîÂtı ile başta gorunen; mu-rebbisi olan şanı yuce nimetleri her yana yaygın, kendisinden başka ilÂh olmayan Âlemlerin Rabbı, azamet ve celÂli ile Cebrail'e hitaben şoyle buyurdu:
— Gercekten benim sevgilim, cumle mahluk arasından secip cıkardığım, cumle yaratılmışların hayırlısı Resulum: Ummuhanî'nin evinde kuffarın ezasından mahzun ve gamlı yatmaktadır. Senin taat ve ibadetin habibimi davet olsun. O suslu kanatlarını yeniden cennet cevherleri ile susule; onun hizmeti ile şerefyab ol.
MikÂil'e soyle: Bu gece erzakı tartmayı bıraksın.
İsrafil'e soyle: Suru bir saat kadar bıraksın.
Azrail'e soyle: Bu gece can almaktan el ceksin.
Nur ve ziya meleklerine emir ver: Semaları nurla doldursunlar.
Rıdvan'a soyle: Cenneti suslesin.
Malik'e tenbih et: Cehennem tabakalarını kapasın; zebaniler hareket etmesinler.
Huriler bezenip ellerine cevher sacan tabakları alsınlar. Cennet koşklerini saf saf dizsinler.
Arş hamiline soyle: Mukaddes libası atlas îelekine giydirsin.
Ve., sizler, her biriniz yanınıza yetmiş bin melek alın.
Ve., sen cennete git; bir burak secip al.
Yeryuzune in; kabirlerden azabı kaldır. Bundan sonra, habibime git. O: Muşriklerin ezasından dolayı gamlı ve mahzun olarak Um-muhanî'nin evinde yatıyor. O habibimi rıfk ile, buyuk bir keremle kaldır; anlat: Bu gece kendisinin yuce kadrini, izzet ve rif'atını cumleden ziyade yakınlığını kendisine bildirecek gecedir. Onu davet eyle.
Sonra..
Cebrail a.s. cennete gitti. Gordu ki: Orada kırk bin burak gezmektedir. Her birinin alnında Muhammed ism-i şerifi yazılmış. Aralarında bir burak vardı; mahzundu. Başını aşağı eğmiş; gozyaşlan sel gibi akıyordu. Hem de hic durmadan.
Cebrail o mahzun burakın yanına vardı. Huznunun ve ağlamasının sebebini ona sordu. Burak şoyle anlattı:
— Cennette gezerken, aniden kulağıma:
— Ya Muhammed.
Diye bir ses geldi. İşittiğim anda o ismin sahibine aşık oldum. Onun firak ateşi ile cemalinin visali umidi ile kırk bin yıldariberi boyle huzun, ağlamak ve visal arzusu ile mahzun olup ağlarım.
Cebrail a.s. o Burak'ın haline merhamet etti; şoyle dedi:
— Senin maşukun olan Hazret-i Muhammed bu gece miraca da vet -olundu. Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya burakla gelecektir. Seni gotureyim, muradına er.
Bundan sonra o Burak'a nurdan eğer vurdu; zebercedden gem vurdu. Bundan sonra, iki cihanın sultanı insin ve cinnin Resulu S.A.V efendimizin halvet saraylarına geldi.
Sonra..
Hadis cıkaran imamlar altı hadis kitabı icinde ceşitli yollardan; mirac hadisini yirmi kadar ashab-ı kiramdan alıp rivayet ettiler. Bu ashab-ı kiram dahi, Resulullah S.A.V efendimizden dinleyip anlatmışlardır.
Resulullah S.A. efendimiz; nebilerin sultanı, doğru yolu tutan zatların baştacı Ahmed Hamid Mahmud Muhammed'dir. Allah-u Te Âl ona salÂt ve selÂm eylesin.
Bu sahabenin dili ile, Resulullah S.A. efendimizin şoyle buyurduğu anlatıldı:
—«Ummuhanî'nin evinde idim. Orada uykuya dalmıştım. Gozlerim uyuyordu; ama kalbim uyanıktı.
Bu sırada, Cebrail'in sesi kulağıma geldi; uykudan kalktım, oturdum.
Gordum ki: Cebrail karşımda duruyor. Bana şoyle dedi:
— Yuce Hak sena selÂmeti; seni davet etti. Seni ben taşıyacağım. Allah-u TaÂl istedi ki: Sana turlu keremlerle ikram eyleye. Senden evvel gelenler ve senden sonra gelecek olanlar bu turlu kereme nail olmadılar ve olmayacaklardır.
Kalktım. Abdest almak istediğim zaman; abdestim icin Kevser nehrinden su gelmesi emri verildi. Ben abdeste hazırlanırken, daha abdest azamı acmadan rıdvan, Kevser suyu dolu yakuttan iki ibrik getirdi.
Bir de yeşil zumrutten leğen getirdi. Bu leğen dort koşe idi. Her koşesine bir cevher konmuştu. O cevherlerin nuru semaya guneş, gibi aydınlık veriyordu.
Bundan sonra yıkandım; sırtıma nurdan bir hulle giydirdiler. Başrnıa da nurdan bir kavuk koydular.
Bu kavuğun hikÂyesi şoyleydi: Âdem yaratılmadan sekiz bin sene evvel, Rıdvan onu benim adıma sarmıştı. Sarıldığı vakitten bu yana kırk bin melek o kavuğun cevresinde tazimle durup teşbih ve teh-lille meşgul oluyorlardı. Her teşbihin sonunda bana salÂvat-ı şerife okuyorlardı. O kavuğun kırk bin gozu vardı. Her gozunde de dort satır yazı vardı.
BlRÎNCİ SATIRDA: Muhammed Allah'ın Resuludur.
ÎKİNCÎ SATIRDA: Muhammed Allah'ın Nebisidir.
UCUNCU SATIRDA: Muhammed Allah'ın Habibidir.
DORDUNCU SATIRDA." Muhammed Allah'ın Halilidir.
Bundan sonra Cebrail arkama nurdan bir burde (pelerin gibi) koydu. Belime de kızıl yakuttan bir kemer kuşattı. Elime de yeşil zumrutten bir kamcı verdi. Bu kamcı, dort yuz inci ile suslenmişti. Her incisinin sabah yıldızı gibi parlaklığı vardı. Ayaklarıma da, yeşil zumrutten bir cift papuc giydirdi. Daha sonra, elimden tutup Beyt-i Haram'a goturdu.»
Bir başka rivayette, Resulullah S.A. efendimiz bundan sonrasını şoyle anlatmıştır:
—«Zemzem kuyusundan abdest aldım. Beyt-i Mukerreme'yi yedi kere tavaf ettim. Makam-ı İbrahim'de iki rikÂt namaz kıldım. Hatim'e geldim; dinlenmek icin bir mikdar oturdum. Bu oturduğum yerde, Cebrail goğsumu yardı. İci hikmet ve marifet dolu teşt getirdi. Mika il uc leğen zemzem suyu getirdi. Sarsaklarımı ve goğsumu yıkadılar. Bundan sonra kalbimi yarıp icindeki siyah pıhtı kanı attı ve şoyle dedi:
— Bu kan, heybetli bir şey gorunce korkmaya sebeptir. Onu cıkardım. Siz bu gece semalarda, sidre, kursî ve arşta cok acaip işler ve ulu melekler goreceksiniz. Bu kandan sizi temize cıkardım ki, onlar
dan her birini gereği gibi temaşa edip dilediğiniz gibi konuşmaktan korkmayasınız.
O teşt icinde bulunan hikmeti ve marifeti doldurup kalbimi yerine koydular. Sığadıkları zaman, goğsum bitişti; yarası kalmadı.
Bundan sonra Cebrail elimden tuttu; beni Mekke'nin dışında bir yere goturdu. Gordum ki: MikÂil, İsrafil ve Azrail de oradalar. Her birinin yanında yetmiş bin melek saf olmuş duruyor. Beni gordukleri zaman, tam manası ile tazim ve saygı duruşuna gectiler. Ben de onlara selÂm verdim. SelÂmım uzerine, Yuce Hakkın sonsuz nimeti ile mujdelediler.
Bundan sonra, Cebrail bana şoyle dedi:
— Ey Allah'ın Resulu, size cennetten Burak getirdim. Binin; me-le-i Âl teşrifinizi bekler.
Bakınca Burak'ı gordm. Guneş gibi aydınlığı vardı. Yıldırım hızı ile yuruyordu. Ayağını yerden kaldırdığı zaman, gozunun iliştiği yere basıyordu. Ayrıca, o Burak'ın yanında iki kanadı vardı; dilediği zaman, onlar vasıtası ile havada ucuyordu.»
Âlimler Burak'ı şoyle anlattılar:
— Cussesi katırdan kucuk; merkepten buyuk. Anlaşılır bicimde, fasih Arapca konuşur. Yuce Hak, onun her azasını bir başka cevherden yaratmıştır. Tırnaklan mercandan, ayakları altındandı. Goğsu kırmıza yakuttan, sırtı inciden. İki yanında kırmızı yakuttan kanatları var. Kuyruğu deve kuyruğuna benzer. Başka rivayette: Tavusku-şu kuyruğuna benzer. Son derece suslu idi. Yelesi at yelesine, ayakları da deve ayağına benzerdi. Uzerinde cennet eğeri vardı. Uzengileri kırmızı yakuttan ve cevherdendi.
Resulullah S.A.V efendimizin anlattıklarına devam edelim: —«Bundan sonra, Cebrail Burak'ın uzengisini tutup bana:
— Bin.
Dedi. Binmek istediğim zaman, Burak serkeşlik etti. Bunun uzerine Cebrail ona hitaben şoyle dedi:
—: Ey Burak, utanmaz mısın?. Nasıl boyle şaşırtıcı kustahlık edersin?. Şanı yuce nimeti her şeye şamil kendisinden başka ilÂh olmayan Allah hakkı icin, sana bundan daha faziletli ve bundan daha aziz kimse binemez.
Cebrail'in bu sozu uzerine, Burak cok utandı ve titredi. İri iri ter damlaları dokmeye başladı ve şoyle dedi:
— Ey Cebrail, hacetim vardır; arz etmek isterim. Bu hacetimin yerince gelmesine vesile olsun diye oyle ettim; yoksa kacındığımdan değildir. Siz beni cok utandırdınız.»
Bundan sonra, Resulullah S.A.V efendimiz Burak'a sorar, Burak da anlatır:
— «Muradın nedir?. Soyle; yerine gelsin.
— Ya Resulellah, ben sana ezelden aşıkım. Nice yıldır aşkınla perişan ve mahzun bir halde idim. Allah'a hamd olsun; şimdi cemalinizin nurunu gordum. Guzel kokunuzu da kokladım. Şimdi, aşkım bin
kat daha arttı. Kıyamet gunu, pak zatınız kabr-i latifinizden kalktığınız zaman mahşere burak ile geleceksiniz. Ricam, niyazım ve hacetim budur ki: O gunde benden başkasına binmeyesiniz. Bana binmek ile, beni mesrur ve purnur edesiniz.»
Resulullah S.A.V efendimiz anlatmaya devam edip şoyle buyurdu:
—«Burak'ın o dileğini kabul ettim. O gun, yine ona binmeyi va-ad ettim.»
Fahr-i KÂinat ve zubde-i mevcudat Resulullah S.A. efendimiz, kıyamet gunu mahşer yerine Burak ile teşrif edeceğini, Burak'tan duyunca, ummetinin halleri hatır-ı şerifine gelip mahzun oldu; duşunceye daldı.
Resulullah S.A.V efendimizin bu hali uzerine; gizliyi saklıyı bilen, şanı yuce, ihsanı bol, kendisinden başka ilÂh olmayan Allah Cebrail'e hitaben şoyle buyurdu:
—«Habibime sor; boyle durgunlaşmasına sebep nedir?.»
Cebrail, Resulullah S.A. efendimize durumu sorunca, şoyle anlatır:
—«Ben, bu ceşit izzet ikram gordum. Kıyamet gunu yine Burak'a binip geleceğimi işittim. Hatırıma şu geldi: Kıyamet gunu olduğu zaman; zaif, kusur dolu, gunahkÂr olan ummetimin halleri nice olur?. Elli bin yıl arasat meydanında yaya yuruyecekler. Bunca gunahlarını cekerek gidecekler. Sırat uc bin yıllık yoldur. O uc bin yıllık yolu nasıl gecerler?.»
Resulullah S.A.V efendimiz anlatıyor:
—«Yukarıda anlatıldığı gibi dediğim zaman, bana ilÂhî ferman şoyle geldi:
— Her kime ki, benim inayetim olur; sana gonderdiğim Burak gibi, ona da gonderirim. Onların kabirlerine tek tek burak yollarım. Mahşere suvari olarak getiririm. Sıratı, binek ustunde kolaylıkla geciririm. Elli bin yıllık vakti bir an gibi yaparım.
Ve., senin ummetine, lutuf, kerem ve ihsan muamelem bu şekil-de olacaktır..
Hatırını hoş tut.»
Nitekim, bu manada şu Âyet-i kerime vardır:
—«Rahman'a varacak muttakileri, o gun, suvari olarak hasredeceğiz.» (19/85)
Resulullah S.A.V efendimiz devam buyuruyor:
—«Yuce Hak'tan gelen kerem vaadine, lutuf ve ihsana sevindim; Burak'a binip oturdum.
Cebrail, sağ uzengi tarafımda yetmiş bin melekle; MikÂil sol uzengi tarafımda yetmiş bin melekle durdu. O meleklerden her birinin elinde nurdan şamdan vardı.
İsrafil arkamda yetmiş bin melekle duruyordu; Burak'ın uzerine ortulen ortuyu omuzunda taşıyordu. Onun ululuğundan hicab edip Burak'ımın ortusunu taşımasından Oturu ozur diledim; bana şoyle dedi:
— Ya Resulellah, ben bu gece sizin bu ortunuzu taşımak icin nice bin senedir ibadet edip ricada bulundum. Subhan olan Yuce Hak ricamı kabul buyurup muradıma nail eyledi.
— Ne sebeple rica ettin?.
Diye sordum; İsrafil şoyle anlattı:
— Arş altında nice bin sene ibadet ettim.
— Ne istiyorsun?. Dileğin makbul olmuştur. Diye bir hitap geldi; cevabında şoyle dedim:
— Ya Rabbi, gunahkÂr ummetlerin şefaatcisi kıyamet gununun sultanı ki, kendi ismini onun ismi ile beraber arşın gozune yazmışsın; o vucuda geldiği vakit bir saat onun hizmetinde olmak isterim.
Bu dileğim uzerine, Yuce Hak şoyle buyurdu:
— Dileğini kabul ettim. Onun icin bir gece olacaktır; o gece: Ona yakınlığımı muyesser edeceğim. Yer noktasından, ulvî Âlemime getireceğim Hazinelerimin kapısını şuhud anahtarımla ona acacağım. Onu Mekke'den Beyt-i Makdis'e varıncaya kadar yuruteceğim. O zaman, Beyt-i Makdis'e kadar onun bineğinin eğeraltı ortusunu taşıma şerefine nail olursun.»
Resulullah S.A.V efendimiz şoyle devam buyurdu:
—«O gece Burak'ın ayağı yere değmedi. Mekke-i Mukerreme'den Mescid-i Aksa'ya kadar cennet dibaları serilmişti. Burak, hep o dibalar uzerinden gecip gitti.
Boylece giderken, karşıma bir ifrit cıktı; ağzından ateşler sacarak, bana doğru yoneldi.
O zaman Cebrail bana şoyle dedi:
— Ya Resulellah, sana birkac cumle oğreteyim; onları oku. Bu ifritin ateşi soner; kendisi yok olur.
— Olur; oğret. Deyince, şu duayı oğretti:
— Kerim Allah'ın zatına sığınırım. Bu sığınmamı onun butun kelimeleri ile yaparım; o kelimelerden oteye ne iyi gecebilir, ne de kotu..
Semadan inenlerin, semaya yukselenlerin ve semadan cıkanların şerrinden sığınırım.
Gecenin ve gunduzun fitnelerinden sığınırım.
Hayır icin gelen haric; gece ve gunduz beliyyelerinden sığınırım.
Ya Rahman!.
Bu duayı okuyunca, o ifritin ateşi sondu; kendisi kaybolup gitti.
Bu sırada, sağımdan bir seda geldi:
— Ya Muhammed, azıcık dur; biraz eğlen. Sana soracaklarım var. Uc defa boyle nida etti; ama ona iltifat etmedim. Gectim. Solumdan da uc defa ses geldi:
— Ya Muhammed, azıcık dur. Sana soracaklarım var. Bunu da dinlemeden gectim.
Bir kadın gordum; kendisini gayetle bezemişti. Guzel elbiseler giyip suslenmişti. Yakınına gittiğim zaman, gordum ki, cok kocamış bir kadındır. Bu da bana uc kere:
— Dur.
Diye seslendi. Buna da itibar etmeden gecip gittim.
Onumde bir ihtiyar gordum. Asaya dayanmıştı. Tir tir titriyordu. Bana uc kere:
— Azıcık dur, eğlen; halime bak da acı. Cemalini goreyim; sana soracağım var.
Ben,,bunu da hic dinlemedim; gectim.
Bundan sonra, taze bir yiğit gordum. Gayet guzeldi. Yuzunde nur parlıyordu. Bana:
— Dur ya Muhammed, sana soracaklarım var.
Deyince, Burak durdu. Ona selÂm verdim. SelÂmımı aldıktan sonra şoyle dedi:
— Sana mujde. Hayrın cumlesi ancak sende ve senin ummetin-dedir.
Onun bu sozune karşılık; sena ettim:
— Allah'a hamd olsun.
Dedim. Cebrail dahi, benimle beraber:
— Allah'a hamd olsun. Dedi.
Bundan sonra, gorduklerim icin Cebrail'e:
— Bunlar kimlerdir?. Diye sordum; şoyle anlattı:
— Sağ tarafınızdan gelen seda Yahudi sedası idi, Eğer dursaydı-nız; sizden sonra ummetiniz Yahudilerin kahrı altında hor ve hakir olurlardı.
Sol tarafınızdan gelen seda Nasara'nın sedası idi. Eğer dursaydı-nız; sizden sonra ummetinize Nasara kavmi ustun gelirdi. Bunların kahrı altında kalırdı.
O kadın da dunya idi. Kendisine sahip olacaklara oyle suslu gorunur. Guzel elbiselerle, turlu zinetlerle insanları aldattığına işaret vardır. Onun kocamış olması da, kıyametin yakın olduğuna işarettir. Onun sozune dursaydınız, tumden ummetiniz, dunyaya karşı haris olur; dunyaya taparlardı.
O kocamış kimse ise, lain Şeytandı. Sizin cok merhametli olduğunuzu biliyordu. O gorunduğu halle sizi aldatmak istedi. Sizi durdurmak icin, hile etti. Eğer sozune kanıp dursaydınız, ummetiniz son
demlerine kadar; onun hilesinden kurtulamazdı. Coğunu bastırıp ustun gelirdi.
__________________