Kur'an'da Allah'ın konuşma niteliğine sahip olduğunu gosteren cok sayıda Âyet vardır. "Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmaya gelip de Rabb'i onunla konuşunca... " (el-A'raf, 7/143), "De ki: "Rabbimin sozleri icin deniz murekkep olsa, Rabbimin sozleri tukenmeden once deniz: tukenir" (el-Kehf, 18/109), "Ve eğer ortak koşanlardan biri guvence dileyip yanına gelmek isterse, onu yanma al ki, Allah'ın sozunu işitsin... " (el- Tevbe, 9/6) ve "Kıyamet gunu Allah ne onlarla konuşacak ve ne de onları temizleyecektir." (el-Bakara, 2/ 174) bu Âyetlerden yalnızca birkacıdır.
Kelamcılara gore Allah'ın Kelam sıfatı ile nitelenmesinin zorunlu olduğu akıl yurutme yoluyla da kanıtlanabilir Kelam bir olgunluk, kemal niteliğidir. Bu nedenle Allah'ın KelÂm sıfatı ile nitelenmesi zorunludur. Allah bunun tersi olan konuşmama ve dilsizlik niteliğinden munezzehtir. Diri olan varlık konuşma niteliğine sahip değilse, konuşmama ve dilsizlik gibi afetlerle nitelenmesi gerekir. Oysa Allah tum eksiklik ve kusurlardan uzaktır. Tum peygamberler Allah'ın kelÂmını insanlara aktarmış, O'nun emir ve yasaklarını, haberlerini bildirmişlerdir. Bu, butun peygamberlerden mutevatir olarak gelmiştir. Peygamberlerin elcilik gorevi de ancak Allah'ın kelam sıfatı ile mumkundur. Allah'ın konuşma niteliğine sahip olmaması durumunda risalet gorevinden de soz edilemez. peygamberlerin varlığı ve bildirdikleri Allah kelamı Allah'ın konuşma niteliğine sahip olduğunun kanıtıdır.
Allah, peygamberlerle konuşur. Ancak bu konuşma iki insanın karşılıklı konuşmalarına benzetilemez. Bu konuşmanın bicimi Kur'an'da şoyle belirtilir: "Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (ilham yoluyla, kulunun kalbine dilediği duşunceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur, yahut bir elci gonderip izniyle dilediğini vahyeder" (eş-şûrÂ, 42/51). Allah'ın "perde arkasından" konuşması, Hz. Musa (a.s) ile olduğu gibi bir ağac ya da benzeri bir nesne aracılığı ile konuşmasıdır. Bir elci gondermesi de kelÂmını bir melek (Cebrail) vasıtasıyla vahyetmesidir.
Kelamullah ve Kelam-ı Kadim deyimleri Kur'an'ı dile getirir. Allah'ın mutekellim (konuşan) ve Kur'an'ın da Allah'ın kelamı olduğunda tum İslam mezhepleri goruş birliği icindedirler. Ancak Kur'an'ın Kelam sıfatı gibi kadim (ezeli) mi, yoksa mahluk (yaratılmış) ve hÂdis (sonradan olma) mı olduğu konusunda cok farklı goruşler one surulmuş, cok şiddetli tartışmalar yurutulmuştur. Bu konudaki belli başlı goruşler Selef, Mutezile ve Eş'ariye ile MÂturidiyye tarafından savunuldu.
Selef'e gore Kur'an Allah'ın kelÂmıdır ve mahluk değildir. Allah'la kaimdir ve O'ndan ayrı değildir. Kur'an ne yalnız anlam, ne de yalnız harflerden ibarettir; her ikisinin toplamından oluşur. Allah harflerle konuşur, harfler de mahluk değildir. Kulun okuyuşu, sesi ve okuma fiili yaratılmıştır, Allah ile kaim değildir. Fakat dinlenilen Kur'an mahluk değildir, Allah ile kaimdir. Allah'ın kelÂmı Cibril vasıtasıyla inzal olunan anlamın hikayesi değil, ibaresidir.
Selef'in benimsediği anlayışın tam karşısında Mutezile'nin goruşleri yer alır. Mu'tezile'ye gore Kur'an ses, harf, Âyet, sûre vb.lerinden oluşmakta; telif, tanzim, tenzil, inzal gibi hudûs (sonradan olma) nitelikleri taşımaktadır. Bu nedenle kadim değil, mahluktur. Allah'ın konuşması, mutekellim olması, kelamı belli bir mahalde, orneğin Cebrail'de, peygamberlerde, Levh-i MÂhfuz'da, insanın okuyuşunda yaratmasıdır. Kur'an'ın kadim (ezeli) olması, Allah'ın zatı ile birlikte ikinci bir kadimin daha bulunması demektir. Bu da tevhide ters duşer.
Eş'ari ve Maturidi kelamcılar Selef ile Mutezile arasında bir yol izlediler. Bunlar kelamı "nefsi" ve "lafzi" olmak uzere ikiye ayırdılar. Nefsi kelam (kelam-ı nefsi), Allah'ın zatı ile kaim, mahiyetini anlayamayacağımız ezeli bir sıfattır. Lafzi kelÂm (kelÂm-ı lafzî

/B] ALINTIDIR.
__________________