EURO tarihinin İspanya ile beraber en fazla zafer kazanan takımı Almanya, sayılara bakıldığında turnuvanın en cok katılan, mac oynayan, gol atan ve finale cıkan ulkesi aynı zamanda. İngilizler’in bulduğu futbolu, 20. yuzyıl itibariyle oynamaya başlayan Almanlar, iki dunya savaşı sebebiyle zaman zaman yeşil sahalara uzak kalsa da, tarihi boyunca kıtanın en istikrarlı ekollerinden biri olmayı başardı. İkinci Dunya Savaşı sonrası iki rejimin aynı topraklara hukmetmesi, donemin şartları icin olanaksız gorunuyordu. İki zıt goruşe karşı yukselen bir duvar, yalnızca Alman futbolunu baltalamayacaktı. Ulkenin doğusundan batısına yaşanan buyuk goce karşılık orulen 46 kilometrelik utanc duvarı kendine ozgu kurbanlarını yarattı. İnşasından 10 gun sonra bir kadın Ida Siekmann, uc bucuk metrelik politik duvarı aşamayacaktı. Siekmann duvarı gecemeyen ilk insandı, ancak ne acıdır ki son değildi. 6 Şubat 1989’da henuz 20 yaşındaki Chris Gueffroy’un olumune dek, Berlin duvarı, tarihin en acı donemlerinden birine tanıklık etti. Sosyalizm ile kapitalizm arasındaki bu engeli gecmek uğruna hayatını kaybedenlerin sayısı hala tam olarak belli değil. Surec boyu ulkenin batı yakası sosyokulturel anlamda olduğu kadar futbol alanında da revactaydı. Donemin şartları, Batı Almanya’nın futbol iklimindeki oz kardeşi Doğu Almanya’ya ustunluk kurmasına olanak tanıdı. Duzenlenen ilk iki Şampiyona’ya katılmayan, ucuncusunde ise elemeleri gecemeyen Batı Almanya, Euro 72 ile kıtanın milli takım duzeyindeki en prestijli kupasına damga vurmaya başladı. Bu tarihten itibaren katıldığı uc turnuvada da final oynayan batı kanadı, bunların ikisini kazanmayı bildi. 1989’da alınan kararla, beton yığını yerle bir edildi. Doğu, Batı ayrımı Euro 92 ile son bulmuştu. 1992’de, tarihin en surpriz turnuvasında Danimarka’ya karşı final oynayan Almanya, İskandinav ulkesinin kupaya uzanmasına saha icinden tanıklık etti. Sırada Euro 96 vardı ve yarı finalde rakip, futbolun mihenk taşı olarak gosterilen İngiltere’ydi. Almanya once İngilizler’i, sonra Cekler’i devirdi. Bierhoff’un ışıldadığı final, panzerlerin ucuncu Avrupa Şampiyonluğu demekti. Sammer (Euro 96) 1996 yılında Almanlar zirveye cıkmış, Berti Vogts 1972’de futbolculuğunu, 1996’da teknik adamlığını yaptığı ulkesi ile EURO kazanma başarısı gostermişti. Ancak şampiyon hoca daha o gunden sorunu gordu, ve ulke futbolunun yeni yetenekler cıkarma konusundaki eksikliğine vurgu yaptı. Son derece haklıydı. Son şampiyon takip eden iki turnuvada galibiyet dahi alamayacaktı. Euro 2000, Almanların gercekle yuzleştiği turnuvaydı. Şampiyonanın en cok mac kazanan ulkesi, tek bir puan ile evine donerek cokuş sinyalleri verdi. Tam da bu noktada donemin Almanya Sportif Direktoru Matthias Sammer on plana cıktı. Başarının kendi iclerinde var olduğu fikrini benimseyerek, altyapıyı işaret etti. Sammer’e donemin Bayern Munchen menajeri Uli Hoeness de destek verdi. Biri Doğu, biri Batı Almanya kokenli iki futbol adamı, Alman futbolunun cehresini değiştirmek adına temelleri attı. Kendisi gibi buyuk liglerin aksine, transfere fazla para harcamayı sevmeyen Bundesliga, bu karar ile altyapıya ciddi yatırımlar yaptı. Tesisleşmeye, hocalara ve simulasyonlara yuksek paralar harcandı. Almanlar 2002 itibariyle yuzlerce altyapı hocasının, genc futbol adaylarına, modern futbolun temellerini oğretmesi icin 50’den fazla yuksek standarda sahip futbol okulu inşa etti. Ulke federasyonu tarafından kurulan “Genişletilmiş Yetenek Geliştirme Programı”na kulupler ilk yılda yaklaşık 50 milyon € para harcadı. Gelişen on yıllık surecte bu miktar 520 milyon avroya kadar ulaştı. Programın yoneticisi Jorg Daniel; “futbola uygun bir yetenek, dağların arkasındaki kucuk bir kasaba da dahi doğsa, onu bulup getireceğiz” demişti. Yıllar sozunun eri olacağını kanıtlayacaktı. Sabır, doğru planlama ve ozkaynağa olan inanc Almanlar’a zaferi getirecekti. Başta Borussia Dortmund, Freiburg ve Schalke gibi takımlarolmak uzere hemen her Bundesliga takımı bu ideolojik yeniliğe ayak uydurdu. Transfer piyasasında La Liga ve Premier Legaue ile yarışamayan Bundesliga kendi ozkaynaklarına yatırım yapmaya başlamıştı. Bu oluşumun etkileri milli takıma direk olarak yansıyacaktı. 2014 Dunya Kupası‘nda buyuk altyapı devrimi meyvelerini şampiyonlukla verdi. Joachim Low’un takımı Thomas Muller, Toni Kroos, Mesut Ozil, Mats Hummels, Mario Gotze, Marco Reus gibi yetenekli oyunculardan oluşan bir nesille kutsanmış gibiydi. Son donemde Low’un takımı yeni genc oyuncuları da kadrosuna dahil ederek 2008’de final, 2012’de ise yarı finalde veda ettiği kupayı alma planları yapıyor. Zamanında turnuva tarihinin en yaşlı futbolcusu Lothar Matthaus ve finallerin en yaşlısı Jens Lehmann gibi isimler ile başarı arayan Almanlar, harika bir planlama ile gencleşerek doğru analizin, problemi cozmede ne denli buyuk bir adım olduğunu futbol endistrusine kanıtlanmış oldu. Almanlar’ın toplum odaklı felsefesi, kuluplerin muşterek yaklaşımı ile futbol ekollerini ayağa kaldırmış durumda. Yirmi yıldır EURO kazanamayan takımın, bu turnuvanın en buyuk favorilerinden biri olduğundan kimsenin şuphesi yok. Surklase
__________________