İnsanın nasıl, ne zaman, hangi dili konuştuğu, ilk once hangi sozcuğu soylediği hep merak edilmiştir. Bu soruların yanıtlanması cok zordur. Yazılı metinler ancak, yakın bir gecmişin aydınlatılmasına olanak vermektedir. En eski belgeler sayılan Sumerce metinler bile bundan 5500 yıl oncesine ışık tutmaktadır. İlk insanlar ise bundan daha onceki donemlerde yaşamışlardır. Zaten ilk once dilin birinci kolu sayılan konuşmanın doğduğu, sonra bunun simgesel gostergesi olan yazının kullanıldığı guclu bir varsayımdır.

Burada belirtilmesi gereken bir konu da dilin doğuşu sorununun insanbilim ve ruhbilim alanındaki araştırmaların sonuclarından yararlanmakta olduğu, daha cok bu bilim dallarının yardımıyla aydınlatılabileceğidir (Aksan, 1995, s.95). Son zamanlarda dilin doğuşu konusuyla genetikbilim de ilgilenmeye başlamıştır. Bu sorunu DNA'ları inceleyerek yanıtlamaya calışmaktadır (1998, s. 2). Başkan'ın (1968, s.143) da belirttiği gibi cocuk dili uzerindeki araştırmalar da dilin doğuşunu aydınlatmaya yarayacak ipucları vermektedir.

Bu konu bircok kişi tarafından ele alınıp incelenmiştir. İsa'dan once 500 yıl once yaşamış olan Hintli Yaska'nın, Herakleitos'un cağdaşı Demokritos'un, Romalıların Varro ve Donatus adlı unlu dilcilerinin bu konuda calışmalar yaptıkları bilnmektedir.

Ortacağda Arap dilcileri tukenmek bilmeyen calışma ve tartışmalarıyla, XVIII. yuzyıl duşunurleri ileri surdukleri duşunceleriyle dillerin tureyişi konusunu aydınlatmaya calışmışlardır (Gencan, 1979, s.12). Dille ilgili ilk sistematik goruşlere ise eski Yunan felsefesinde raslanmaktadır. Herakleitos (İ.O. V.yy), akıl ve sozu evrenin ve insanın bilgisinin temel ilkesi olarak belirlerken metafizik bir goruş geliştirir, dil felsefesinin doğa felsefesinden ayrılmasında oncu olur. "Dili anlamak demek evreni anlamak demektir", (Zıllıoğlu, 1993, s. 123) diyen Herakleitos evrenin anlaşılmasını dilin anlaşılmasına bağlar.


İ.O. V. yy.'da Herodot (1973, s. 103) kitabında dilin doğuşu konusunda Mısır hukumdarının yaptığı bir deneyi anlatır: VII. yy.'da Mısır hukumdarı Psammetikos hicbir şey duymadan buyuyen bir insanın nicin ve hangi dilde konuştuğunu merak etmiştir. Bunu oğrenmek icin de bir cobana, rasgele iki tane yeni doğmuş cocuk verir, bunların ağıla konmasını ve buyutulmesini emreder. Cocukların yanında kimse ağzını acıp tek soz soylemeyecek, cocuklar ayrı bir odada kendi başlarına buyuyeceklerdi; coban, belli saatte kecileri alıp yanlarına goturecek sut icirip iyice doyuracak, sonra kendi işlerine bakacaktı. Yine bir gun cocukların karınlarını doyurmak icin odaya giren coban onunde diz ustu duran iki cocuğun ellerini uzatarak "Bekos!" diye bağırdıklarını gorur. Bu durum birkac gun daha boyle devam edince coban cocukları hukumdarın huzuruna cırartır. Psammetikos da cocukların "Bekos" dediğini duyar. "Bekos" Phrygia (Frigya ) dilinde "ekmek" demektir. O zaman Psammetikos konuşmanın gereksinimden doğduğu ve konuşulan ilk dilin Frigya dili olduğu kanısına varmıştır. Konuşulan ilk dilin Sumerce, Almanca, Fransızca, Turkce v.b. olduğunu kabul eden goruşler de vardır.

Bu gibi denemeler daha sonraki yıllarda da yapılmıştır. O donemdeki ilkel denemelerin sonuclarının doğru olmadığını belirten gunumuz bilimsel araştırmalarında ise hicbir soz duymadan buyuyen bir cocuğun konuşamayacağı yonunde veriler elde edilmiştir.
__________________