TURKCECİYİZ!!
Millet kavramının ortaya cıkmasında en onemli rolu oynayan aidiyet bilincinin oluşabilmesi icin ilk aşama,o toplum bireylerinin birbirleri ile anlaşabilmeleridir.Ancak dil yalnızca bir anlaşma aracı değil,aynı zamanda duyma,duşunme,dış dunyayı anlama ve en onemlisi dış dunyayı şekillendirip aktarma aracıdır. Her dil kendine has duşunme ve hissetme tarzını kendi icinde taşır bu da onu kullanan toplumlarda ortak yorum,duşunce ve davranış kalıplarına sebep olur.Bu yuzden de her milli dilin ardında aslında milli bir ruh vardır.

Bizim milli dilimizin bizler icin anlamı ise diğer milletlerinkinden tarih boyunca cok daha fazla ve buyuk olmuştur.Zira,cok geniş coğrafyalar,cok farklı dinler,cok farklı milletler ve diller uzerinde hukum surmuş Turk varlığı ve hakimiyetleri sırasında bizlere hangi milletten olduğumuzu hatırlatan,ırksal vasıflarımızdan biri olan kolay intibak ve benimseme gibi ozelliklerimizin tehlikeli taraflarından koruyan,ruhsal ve geleneksel farklılıklarımızı halen yaşayabilmemizi sağlayan niteliğimiz,binlerce yıldır suren her turlu saldırı ve kirlenmeye karşı halen direnmeyi başarabilecek kadar guclu olan dilimizdir.Ancak tarih boyu bizi bu kadar koruyup kollayan ve en koklu milletlerden biri olarak ayakta tutan dilimizi onun bizi kolladığı kadar iyi kollayıp geliştirememiş ve zenginleştirememişiz. Hem yapısal hem de icerik olarak diğer dillerin saldırılarına ve boyunduruklarına maruz bırakmışız.Halkımızın arasında,binlerce yıldır hic yaşanmamış sınıf ve algılayış farkları ortaya cıkmış.Bilim ve medeniyet,istemeden de olsa toplumun kısıtlı bir sınıfının tekelinde kalmış ve bu gelişmeler halkımız tarafından iyi bir şekilde icselleştirilememiş.İşin kotu tarafı,aynı zamanda,bilim cevrelerinden ve uluslararası teknik-duşunsel gelişmelerden yeterince faydalandırılamamış halkın,gelenek goreneklerinden,milli ozeliklerinden ve hayatı algılayış bicimlerinden ortaya cıkan urunler,felsefeler,sanat eserleri de modern bilimsel gelişmeler ile yeterince harmanlanamayıp milli medeniyet oluşturma surecimiz bu şekilde cift başlı gelişmek zorunda kalmış.Bu acı surecin farkına varmamız ve Turk aydınları,Turk yoneticileri tarafından bazı topyekun dil devrimi calışmalarının başlatılma tarihi,Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1272 tarihli fermanından sonra,ancak gunumuzden yaklaşık 150 sene oncesine kadar gitmektedir.Geniş halk kitlelerine kadar ulaşan ve halkın konuşma dili ile bilim,sanat ve yonetim dillerini birleştiren ilk başarılı dil ve abece calışması ise cumhuriyetimizin kurucusu olan vatansever kadro tarafından başarılmıştır.Ancak bu cok onemli milli davanın,son yıllarda ne kadar buyuk yaralar aldığı,ne kadar gucsuzleştirildiği ve onemsenmediği de ortadadır.Bizlerin de,kureselleşen ve tum milli değerleri yutarak hafızasız,ulkusuz,dilsiz,inancsız tek bir dunya halkı hedefine emin adımlarla ilerleyen bu yeni dunya duzeninde,milli varlığımızın en onemli teminatlarından olan dilimizi korumak ve geliştirmek ulkemizin emanetcileri olarak gorev ve sorumluluğumuzdur,boynumuzun borcudur.

Peki bu yuce amac etrafında toplanan bizlerin bunu yaparken yontemi ne olacaktır?Bizler “Ozleştirmeci” miyiz? “Ozturkceci” miyiz ? “Osmanlıcacı” mıyız?Bunların hepsine verilecek tek yanıtmız var!Hayır,bizler “Turkceci”yiz! Alıp satan anlamında değil elbet!Savunan,arkasından giden,bağımlı olan,cok daha onemlisi muhtac olanlarız.Amacımız,tum medeniyet alanlarında kullandığımız dili hem dilbilgisi hem de kelime hazinesi olarak mumkun olan en fazla şekilde diğer dillerin saldırılarından korumak,dilimizi cok daha iyi kullanabilmek,halk arasında halen yaşamakta olan karşılıklara sahip terim ve kelimelerin,gerek ozenti,gerek unutturma,gerek boluculuk,gerek kolaya kacma amac ve sebepleri ile konuşma dilimize sızmış veya sızdırılmaya calışılan kullanımlarını atıp,kendi insanımızın Turk Coğrafyası kokulu kelime,deyim ve terimlerini yerleştirebilmek,dilimizde karşılığını bulamadığımız veya toplumumuza yeni girmiş terim,eşya ve kavramları da Turkcemizin mukemmel ses uyumu ve dilbilgisi kuralları ile harmanlayıp millileştirmek,gerekiyorsa da dilimizin ucsuz bucaksız kok havuzunun yardımı ile kabul edilebilir turetimler yapabilmektir.Zaten,milletimiz belki son birkac onyıl dışında hicbir zaman yabancı kokenli kelimeleri diline o kelimenin ait olduğu dilde yazıldığı,kullanıldığı ve anlamlandırıldığı gibi aktarmamış,ona farklı sesler,heceler ve anlamlar ekleyip ckartmıştır.Boylece onu millileştirmiş ve anasının ak sutu gibi ona ait ve temiz hale getirmiştir.Zaten tum diller ve medeniyetler aslında canlı varlıklar olarak kabul edilebilirler.Doğar,beslenir,hastalanır,olur,birbi rlerinden cok şey oğrenir,birbirleri ile kavga eder,dostluk kurar,işbirliği yapar ve bazen de birbirlerini oldurebilirler.Bugun İngiliz dilinin gurur kaynaklarından olan ve 250.000 civarı kelimesiyle İngilizce’nin diğer dillere meydan okuyabilmesini sağlayan Webster Sozluğu’ndeki kelimelerin yarıdan fazlası Germen kokenli kelimelerdir.Ancak İngilizcenin dilbilim kurallarına gore ekler almış,yazılışları ve soylenişleri İngiliz fonetiğine gore değiştirilmiştir.Bu kelimelerin İngilizce olmadığını ve değiştirilmeleri gerektiğini kim iddia edebilir ki!Aynen,Korsika asıllı ve muhtemelen Arap kanı da taşıyan Napolyon’un Fransız olarak kabul edilmemesini onermek veya Gurcu Lenin’in Rus devlet adamları arasında sayılamayacağını ortaya atmak kadar gulunc olur bu!

Ozellikle cumhuriyetimizin ilk donemlerindeki sadeleştirme ve millileştirme calışmalarında yapısal olarak da tamamen başka bir dile ait kurallar,tamlamalar ve sesler iceren kelimeler ve kelime obeklerine ozel onem verilmiştir.Ornek olarak “aklı-selim” ‘e “sağduyu”, “mayi-i mahruk”a “akaryakıt” , “bab”a “kapı”, “abide” ye “anıt” gibi karşılıklar bulunur ve onerilip yaygınlaşması sağlanırken, “suikast” , “hukum” , gibi halk arasında cok yaygın olarak konuşulup,karşılıkları icin de sağlıklı turetimler yapılamayan kelimeler hakkında zorlama onlemlere gidilmemiştir.Bizler de halkımız ile bilim ve edebiyat cevreleri arasında yeni ucurumların bu sefer dayatmacı bir Ozturkcecilik sebebiyle oluşmasını istememekteyiz.İyi niyetli de olsa bu zorlama ozleştirim calışmaları,bizler icin vazgecilmez kelimelerden olan “millet” kelimesi hakkında bile iyi şeyler duşunmemektedir.Sadece bu kelimeyi nasıl ele aldığımızı acıklamak bile bizlerin dil savaşı yontemlerimiz hakkında fikir verici olabilir.

“Millet” kelimesi dilimize Arapca’dan gecmiştir.Ancak o dilde,bir dinin mensuplarının toplamını anlatan,ayrıca tutulan yol ve esas anlamlarına da gelen bir kelimedir.Bizim anladığımız şekilde sosyolojik olarak “millet” kelimesi icin Araplar “şa’b” kelimesini kullanmaktadır. “Ş’ab ul Arabi” , “Şabu’t-Turki” gibi.Bizler ayrıca, belli ozelliklere veya belli cinsiyete sahip kişileri veya bir ufak topluluğu adlandırırken de hatta argoda millet kelimesini kullanmaktayız.”Kadın milleti!”, “selam millet!” gibi…Millet kelimesinin Arapca’da kullanım şekli bizdeki “mezhep” veya “ummet” kelimelerine cok daha yakındır.Ayrıca iceriğindeki ses ve harf sayısı da elbette bizim kelimemizden cok farklıdır.Bazı dilciler ulus kelimesinin millet kelimesiyle eş anlamlı olduğunu ve millet kelimesinden tamamen vazgecilmesi gerektiğini savunmaktadırlar.Ancak Kaşgarlı Mahmut’un sozluğunde “ulus” kelimesinin, “ulemek” mastarından geldiği, “hisselere ayırmak,taksim etmek” anlamlarını taşıdığı,bir hakanın budunu oğulları arasında uluslara taksim edişi ornek verilerek anlatılmaktadır.Ulus,daha cok boylar birliğini ifade etmekte ve bizim millet kavramımızı tam karşılamamaktadır.Ulusal varlığımızı boyle yabancı kokenli bir kelime ile tanımlamak belki kulağa hoş gelmeyebilir ama bu kelime dilimize tamamen başka bir anlam kazanarak girmiş ve artık bizlerin oz malı haline gelmiştir.Yaklaşık 1000 yıldır kullanılan bu kelimeyi bırakıp sadece “budun” ve “ulus” terimleri ile başbaşa kalmamız halinde, bu iki kelimeye gecen 1000 yıl icinde eklediğimiz tum insani ve medeni değerleri de cope atmış oluruz.Bu copun icindekiler arasında da maalesef Nutuk,Gencliğe Hitabe,İstiklal Marşı gibi metinler de yerini alacaktır.Slav,Germen,Anglo-Sakson ve Briton dillerinde yeri olmayan,Latince “nasci” kokunden gelen “nation” kelimesinin tum bu saydığım dillerde bizim anladığımız şekildekine yakın bicimde “millet”i ifade etmesi,bu dillerin konuşulduğu ulkelerin vatanseverleri tarafından benimsenmiş olması nasıl garip gelmiyorsa ve kabul gormuşse,bizim de bu kelimeyi sahiplenmemiz o kadar doğaldır.

Ayrıca dilimize yapılan saldırı ve tahribatın da yegane hedefi kelime hazinemiz değildir.Kesinlikle bundan cok daha tehlikeli olarak,gramerimiz ve cumle yapımız bozulmaktadır. Aslında Turkcemiz ve Abecemiz,saldırı ve sızmalara karşı muthiş bir bağışıklık sistemine sahiptir.Bu bağışıklık sisteminin en onemli oğelerini de dilimizde kok’un korunumu,unlu uyumları,ek zenginliği ve okunduğu gibi yazılıyor olması oluşturmaktadır.Aslında sadece onu biraz besleyip,ilgi ve sevgi gosterebilsek,Turkce, bunyesine sızmaya calışan tum mikroplardan kendi kendisini koruyabilecek bir dildir.Ancak gunumuzde,vurgu yapılan yerler cumle sonlarından farklı yerlere taşınmakta,cumle oğelerinin yerleri yeni sanat akımları adı altında değiştirilmekte,hayati konularda acıklamalar iceren metinlerde ve en cok satan gazetelerin manşetlerinde,televizyonlarda bile bağlac olan “-de” ile cekim eki olan “-de” karıştırılmakta,yazım kurallarına ve sessiz benzeşmelerine asla dikkat edilmemekte, “Ceviri İngilizcesi!” sayesinde tumu Turkce olmasına rağmen anlamsız ve kuralsız kelime yığınları iletişimimizi zorlaştırıp anlamsızlaştırmaktadır.(Son meseleye ornek olarak iyice benimser hale geldiğimiz “Kendine dikkat et!”leri, “Kendine iyi bak!” ları,”Selam!Ahmet ben!” şeklindeki telefon hitaplarını ornek verebiliriz). Bizim mucadelemiz,elimizden geldiği kadar bu alanlarda da surecek,oncelikle kendimizi eğitmeye calışırken,elimizin ulaşabildiği yere kadar da bu yanlışları herkese gostermeye,endişelerimizi duyurmaya ve eğitimimiz ile heyecanımızı yaymaya gayret edeceğiz.Cunku,gercek milli sınırların dağlar ve nehirlerle değil,dil,gelenekler ve hatıralarla yani bir milleti diğerlerinden en guzel ve yeterli şekilde ayıran her şeyle cizilidiğinin bilincindeyiz...

__________________