Turkler, 6. yuzyıldan itibaren değişik bolgelerde, farklı alfabelerle yazılı dil yadigÂrları bırakmışlardır. Bu eserlerde din, alfabe, konu... gibi farklılıkların yanında kullanılan malzemede de ceşitlilik vardır. Bunların bazıları taşlar uzerine, bazıları ağac kutuklerine, bazıları derilere, kÂğıtlara yazılmıştır.
ESKİ TURKCE
Kokturkler doneminden itibaren yazılı metinlerle takip edilen ve gelişmesini 13. yuzyıla kadar tek yazı dili olarak surduren Turkcedir. Bu donemde Turkcenin yayılma alanı ana hatlarıyla kuzeyde Yenisey ırmağı cevresinden ve Moğolistan’dan başlayıp Doğu Turkistan’ın guney sınırına; doğuda Mancurya’dan batıda Aral golu ve Hazar denizine kadar olan bolgeyi icine alan Orta Asyadır. Eski Turkce; Kokturk, Uygur ve Karahanlı donemlerini icine alır. Birbirinden ayrı bolgelerde yeni kultur merkezleri kuran butun Turkler, hangi boydan olurlarsa olsunlar hep bu yazı dilini kullanmışlardır.
Dil bilgisi yapısı bakımından Kokturk, Uygur ve Karahanlı donemi eserleri arasında onemsiz bir iki fark dışında değişiklik olmamakla birlikte bu donemde birbirinin yerine gecen ve birbiri ardından kurulan Turk devletlerinde Turkceye, devletin girdiği yeni medeniyet dairesinden yabancı kelimeler girmiştir. MeselÂ, Kokturklerden sonra yeni bir medeniyet ve din arayışı icinde olan Uygur Turklerinin soz varlığında, Sanskritce kelimeler, Budizm ve Manihaizme ait Turkce kelimeler gorulmektedir. Karahanlıların İslÂmiyet’i kabul etmelerinden sonra ise Turkceye, Arapca ve Farscadan yeni kelimeler girmiş, bunun yanında Turkceden Muslumanlıkla ilgili yeni kelimeler (yapı bilgisinde değişikliğe gitmeden) turetilmiştir. Bunlar dışındaki soz varlığı ise ortaktır.
Kuzey – Doğu Turkcesi, Batı Turkcesi
11. yuzyıla kadar Altaylardan Hazar ve Karadeniz’in kuzeyine, hatta Orta Avrupa ve Balkanlara doğru giden Turkler, İslÂmiyet’i kabul ettikten sonra ve İran devletlerinin de ortadan kalkmasıyla 11. yuzyılın ilk yıllarından başlayarak bugunku Azerbaycan, İran uzerinden Anadolu’ya doğru yonelmeye başlamışlardır. Sonunda 13. yuzyılda Azerbaycan ve Anadolu yeni bir Turk yurdu hÂline gelmiştir. Turklerin batıda Anadolu’ya, kuzeyde Karadeniz’in kuzeyi ve batısına kadar yayılmaları, buralarda yeni kultur merkezleri oluşturmaları, o bolge halkının ağzı ile eserler yazmaları sonucunda Turk yazı dili ceşitlenerek yayıldığı bolgelere gore biri Kuzey – Doğu Turkcesi, diğeri Batı Turkcesi ol*mak uzere iki kola ayrıldı. 13. yuzyılda Turkcenin ikinci bir yazı dili ortaya cıktığı icin bu yuzyıl Turkcenin bir donum noktası olarak da değerlendirilir.
KUZEY – DOĞU TURKCESİ
Orta Turkce doneminde, Eski Turkcenin bir devamı olarak 13. ve 14. yuzyıllarda Orta Asya ile Hazar denizinin kuzeyindeki Turkler arasında kullanılan yazı dilidir. Eski Turkcenin bir cok izlerini taşımakla birlikte yeni Turkcenin ozellikleri de yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır.
Kuzey ve Doğu Turkcesi arasındaki farkların giderek artmasıyla bu yazı dili, 15. yuzyılda Kuzey Turkcesi ve Doğu Turkcesi olarak iki kolda gelişmesini surdurmuştur:
a) Kuzey Turkcesi
Kıpcak Turkcesi ve Tatar Turkcesi olarak da adlandırılan Kuzey Turkcesi, Hazar denizinin kuzeyinden batıya doğru yayılan Turklerin kullandıkları yazı dilidir. Aslında bu yazı dilinin Doğu Turkcesi yazı dilinden pek de farklı bir yanı yoktur. Ancak Kazan ve cevresinde bilhassa 18. ve 19. yuzyıllarda gelişme gostermiştir. Bu donemde tarihî yazı dilini kullanan Turk gruplarının yavaş yavaş edebî dillerine kendi ağızlarından kelimeler kattıklarını goruruz. Gaspıralı İsmail’in “Dilde, fikirde, işde birlik.” uranı* ile yayımladığı Tercuman gazetesi Kazan Turkcesini İstanbul ve Taşkent Turkceleriyle birleştirmeyi amaclamıştır. Bugunku Kazan Tatarlarının, Kırgızların ve Kazakların dilleri Kuzey Turkcesinin onde gelen kollarındandır.
b) Doğu Turkcesi
Harezm-Kıpcak Turkcesinin bir devamı olarak 15. yuzyıldan 20. yuzyıla kadar gelişmesini surduren, Orta Asya (yani Doğu) Turkluğunun yazı dilidir. Cağatayca olarak da adlandırılan bu yazı dili, Sekkakî, Lutfî, GedÂî, Ali Şir NevÂyî, Huseyin Baykara, Şiban Han, Muhammed Salih; Babur; Ebulgazi Bahadır Han gibi şair ve yazarlar tarafından temsil edilir.
“KlÂsik devir Cağatay edebiyatının olduğu kadar, butun Turk edebiyatının da en onemli şahsiyetlerinden biri olan Ali Şir NevÂyî, Azerî ve Anadolu sahasında da okunmuş, Osmanlı şairlerince ustat tanınmış ve XV. yuzyıldan bu yana şiirlerine pek cok nazire yazılmıştır. Meydana getirdiği divan, mesnevi, tezkire, hÂl tercumesi, tarih vb. gibi değişik turlerde; musiki, aruz, dil, din vb. gibi farklı konularda kaleme aldığı otuza yakın eser, klÂsik Cağatay edebiyatının teşekkulunde ve gelişmesinde buyuk hizmet gormuştur.”[3]
Ali Şir NevÂyî’nin Turkceyle Farscayı karşılaştırarak Turkcenin Farscadan ustun olduğunu anlatan MuhÂkemetu’l- Lûgateyn (İki Dilin Muhakemesi) adlı eseri dil tarihi bakımından ozellikle anılmaya değer niteliktedir.
Bugunku Pakistan, Hindistan ve Afganistan topraklarında 16. yuzyılın başlarında buyuk bir Turk devleti kuran Babur Şah, Cağatay şiirinin ve nesrinin guzel orneklerini vermiştir. Babur Şah’ın Vekayi adlı eseri ise, dunya hatıra edebiyatının onemli kaynaklarındandır.
17. yuzyılda Cağatay Turkcesini temsil eden Ebu’l-Gazi Bahadır Han’ın Şecere-i Turkî ve Şecere-i TerÂkime adlı eserleri meşhurdur.
Doğu Turkcesi gunumuzde, Batı Turkistandaki Modern Ozbek Turkcesiyle ve Doğu Turkistanda Yeni Uygur Turkcesiyle temsil edilmektedir.
BATI TURKCESİ
Hazar’ın guneyinden batıya uzanan ve Azerbaycan (Kuzey Azerbaycan ve Guney Azerbaycan), Anadolu, Adalar, Rumeli, Irak ve Suriye’de konuşulan Turkceye Batı Turkcesi denmektedir. Bugunku yazı dillerinin sınıflandırılmasında Turkiye Turkcesi, Gagavuz Turkcesi, Azerbaycan Turkcesi ve Turkmen Turkcesi Batı Turkcesi grubunda yer almaktadır. Turk yazı dilinin bu kolu Oğuz lehcesine dayandığı icin Oğuz grubu olarak da adlandırılır.
12. yuzyılın sonlarıyla 13. yuzyılın başlarından gunumuze kadar kesintisiz olarak devam eden ve Eski Turkceden sonra oluşan Turkcenin iki buyuk kolundan biri olan bu yazı dili, Turkluğun en buyuk ve en verimli yazı dilidir. Turkcenin diğer yazı dillerine gore en cok gelişme gosteren koludur.
Bugun Batı Turkcesi; Turkiye Turkcesi, Azerbaycan Turkcesi, Gagavuz Turkcesi ve Turkmen Turkcesi olmak uzere varlığını dort kolda devam ettirmektedir. Turkmen Turkcesi, yuzyıllarca Doğu Turkcesinin etkisi altında kaldığından Turkiye Turkcesine yakınlığı Azerbaycan Turkcesi kadar değildir. Gagavuz Turkcesi de Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra edebî dil olma yolunda buyuk gelişmeler gostermektedir.
Turkiye Turkcesi, Batı Turkcesinin ana kolunu oluşturur ve tarihî surecte kendi icinde uc doneme ayrılır:
a) Eski Anadolu (Eski Turkiye) Turkcesi
13. yuzyılın başlarından 15. yuzyılın sonlarına kadar Anadolu ve Rumeli’de kullanılan, Oğuz temelindeki Turkce olup Batı Turkcesinin ilk donemini oluşturur.
Eski Anadolu Turkcesi, gramer şekilleri bakımından kısmen Eski Turkceye bağlı olmakla birlikte, Kuzey ve Doğu Turkcelerine gore hızlı bir gelişme gosterdiği icin bu donemde yeni gramer şekilleri ortaya cıkmaya başlamıştır.
Eski Anadolu Turkcesini Anadolu’daki siyasî ve sosyal gelişmelere bağlı olarak kendi icinde Selcuklu Donemi Turkcesi, Beylikler Donemi Turkcesi ve Osmanlı Turkcesine Geciş Donemi Turkcesi olmak uzere uc doneme ayırmak mumkundur.
Anadolu Selcukluları doneminde bilim dili Arapca, resmî dil Farsca olduğu icin Turkceyle dinî, ahlÂkî ozellikler taşıyan ve daha cok halka seslenen eserler yazılmıştır. Bu eserlerin yazılmasında beylerin; kendi millî dil ve kulturlerine onem veren, Turkce yazan bilim adamlarını ve şairlerini koruyup destekleyen tutumları oldukca etkili olmuştur. Bilhassa, Karamanoğlu Mehmet Bey’in 15 Mayıs 1277’de dellÂl cağırtarak yaydığı “Şimden geru dîvÂnda, dergÂhta, bÂrgÂhta, mecliste ve meydanda Turkceden başka dil kullanılmayacaktır.”[4] fermanı oldukca onemlidir.
Selcuklu devletinin parcalanmasından sonra ortaya cıkan Anadolu Beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Turkceye onem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat acısından verimli bir donem başlamıştır. Bu devirde Selcuklu doneminin az sayıdaki eserlerine karşılık yuzlerce eser meydana getirilmiştir.
Arapca ve Farsca unsurların henuz fazla olmadığı bu donemin Eski Turkceden ayrılan ozellikleri olmakla birlikte bugunku Turkiye Turkcesinin de temelini oluşturur.
b) Osmanlı Turkcesi
Pratikte kısaca Osmanlıca diye de adlandırılan Osmanlı Turkcesi, 15. yuzyılın sonlarından 20. yuzyılın başlarına kadar Osmanlı devletinin sınırları icinde kullanılan yazı dilidir.
Bu donemin en belirgin ozelliği, Arapca, Farsca gibi yabancı dillerden oldukca fazla kelime ve gramer şeklinin Turkceye girmiş olmasıdır. KlÂsik bir edebiyat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Turk yazı dili Âdeta Arapca, Farsca ve Turkce kelimelerden oluşan ucuz bir dil hÂline getirilmiştir. Konuşma diliyle yazı dili arasındaki farklar her gecen gun artarken bir tarafta konuşulan fakat yazılmayan bir dil; diğer tarafta yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya cıkmıştır.
Halka, halkın diliyle seslenen halk şairlerinin yalın Turkcesi yanında sanat yapma endişesiyle sadece belli bir zumrenin anlayabildiği, halkın anlamadığı, konuşmadığı unsurlar divan şairleri aracılığıyla dile girmiştir. Bu durum 17. yuzyılda doruğa cıkmıştır.
Dilde ortaya cıkan bu ikilikten kaynaklanan anlaşılmazlık sorunu, 17. yuzyılda mahallîleşme hareketiyle yavaş yavaş cozulmeye başladı. Bu cozulme 18. yuzyıl boyunca ve Tanzimat’a kadar devam ettiyse de Turkce, yabancı kelimelerle yuklu ağır bir dil olarak varlığını Batı Turkcesinin ucuncu donemini oluşturan Turkiye Turkcesine kadar surdurdu.
c) Turkiye Turkcesi
Batı Turkcesinin bugun icinde bulunduğumuz ucuncu donemidir. Turkiye Turkcesi teriminden, Turkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili olan ve bugun cok geniş bir alanda kullanılan Turk yazı dili anlaşılır.
Omer Seyfettin ve arkadaşlarının (Z.Gokalp, A.C. Yontem, A.Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili yaratma amacıyla Genc Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu donemin başlangıcı olarak kabul edilir. Yeni Lisan makalesinde bu hareketin amacı, “Millî bir edebiyat meydana getirmek icin once millî bir dile ihtiyac vardır. Bu dil konuşulan dil, İstanbul Turkcesidir. Yazı diliyle konuşma dili birleştirilirse millî bir edebiyat ancak o zaman dirilecektir. Bunun icin de yapılacak tek şey dilde Turkcenin kurallarını gecerli kılmak olacaktır.” şeklinde ozetlenmektedir.
Turkcenin sadeleşmesinde de onemli bir yeri olan Yeni Lisan hareketinin gercekleşmesinde bugun de gecerliğini surduren ilkeler benimsenmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
· Arapca ve Farscadan Turkceye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan butun tamlamalar kaldırılmalıdır.
· Dilimize Arapca ve Farscadan girmiş kelimelerle yapılacak yeni isim ve sıfat tamlamaları, Turkcenin kurallarına gore yapılmalıdır.
· Yazı diliyle konuşma dili arasındaki buyuk ayrılığı kaldırmak icin yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı, İstanbul konuşması, yazı dili olmalıdır.
· Bu ilkelerden yola cıkarak taklit değil, yeni ve millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.
Bu ilkelerden hareketle yabancı kural ve kelimelerden hızla temizlenen Turkce, Millî Edebiyat Akımıyla da İstanbul ağzına dayanan bir yazı dili şeklinde gelişmesini surdurdu.
“Turkiye Turkcesinin gelişmesi icinde Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş calışma Dil inkılÂbı’dır. Dil inkılÂbı, dil konusunu, onemi ve gelişme şartları bakımından cok yonlu ve sağlam bir zeminde ele alma ve olgunlaştırma hareketidir. 1928’de LÂtin alfabesinin kabulu, 1932’de Mustafa Kemal Ataturk tarafından Turk Dili Tetkik Cemiyeti (Turk Dil Kurumu)’nin kuruluşu bu hareketin onemli halkalarıdır. Bu devrede Turkceye devlet eli uzanmış ve Turkceleşme hareketi devletin desteği ile yurutulmuştur. Bu hareketin ana hedefleri şunlardır:
1. Yeni Lisan hareketinden sonra da Turkcede kalmış bazı yabancı gramer şekilleri ve kelimeleri dilden atmak,
2. Dili, milleti birleştiren, millî kultur etrafında toplayan onemli bir varlık olarak gorme fikrini genişletmek,
3. Turkceye, yapı ve ozelliklerine uygun bir gelişme zemini hazırlamak,
4. Turkceyi eğitim dili hÂline getirmek,
5. Turkceyi, ilim ve kultur dili hÂline getirmek,
6. Turkceyi bir ilim kolu olarak inceleme ve araştırma konusu yapmak,
7. Dile yeni kelime katacak kelime turetme yollarına işlerlik kazandırarak, bu yolla dili zenginleştirmek.
Dil inkılÂbı ile Turkcede, 1940’lı yıllardan itibaren bir tasfiyecilik hare*keti gorulur. Zaman zaman Turkcenin tabiî gelişmesinin onunu tıkayan bu tasfiyecilik hareketi artık hızını kaybetmiştir. Fakat bugun Turkiye Turkcesi yeni bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bu da batı kokenli kelimelerin kullanılışının gittikce artmasıdır.”[5]
Azerbaycan Turkcesi
Turkiye Turkcesiyle buyuk bir yazı dili ayrılığı gostermeyen Azerbaycan Turkcesi, esasen 16. yuzyıla kadar Eski Anadolu Turkcesi icinde bir ağız olarak varlığını surdurmuş, bu yuzyıldan sonraki gelişmelerle bir lehce gorunumu kazanmıştır. Turkiye Turkcesi batı dillerinden etkilenirken Azerbaycan Turkcesi, bir donemdeki Sovyet hakimiyetinin sonucu olarak Ruscadan; Guney Azerbaycan’ın İran sınırları icinde olması ve komşuluk ilişkileri sebebiyle de Farscadan etkilenmiştir.
Azerbaycan Turkcesi bugun bağımsız bir devlet olan Azerbaycan Cumhuriyetinde, İran’daki Guney Azerbaycan’da ve dağılan Sovyetlerdeki Azerbaycan Turkleri arasında bir yazı dili olarak kullanılmaktadır.
ALINTI
__________________
Edebiyat / Dil Bilimi Turk Yazı Dilinin Tarihi Gelişimi
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●35 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Edebiyat / Dil Bilimi Turk Yazı Dilinin Tarihi Gelişimi