Turkler kitleler halinde İslamiyeti kabul etmeye başladıktan sonra, Kur'an dili olan Arapca'yı oğrenmeye başladılar. Buna bağlı olarak edebi eserler de bu dilde verilmeye başlandı. Buhara, Semerkand ve Kaşgar gibi buyuk şehirlerde medreseler kurularak Arapca ve İslami İlimler uzerine eğitim verilmeye başlandı. Yine bu donemde halkın kullandığı dil olan Turkce icinde Arapca kelimeler arttı. Farabi ve Zemahşeri gibi unlu bilginler yetişti. Diğer musluman milletlerle aynı İslami dersler ve ilimler oğretildiğinden kulturlerde yakınlaşmalar doğdu. İslamiyet, Turklerle diğer milletlerin ortak paydası oldu.

Kutadgu Bilig

Kutadgu Bilig, 1069-1070 yıllarında Balasagunlu Yûsuf HÂs HÂcib tarafından, aşağı yukarı 18 ayda yazılmış ve Karahanlı hukumdarı Tabgac Buğra Karahan'a sunulmuştur. Eser, hukumdar tarafından cok beğenildiği icin, yazarına sarayda "hÂciblik" gorevi verilmiştir.
Eser, Uygur harfleriyle, Turkce ve şiir halinde yazılmıştır. Eserde Budizm inanclarıyla yoğrulmuş bir Turk kulturunun, Orta Asya Turk ahlÂk ve geleneklerinini genel ozelliklerinin ve Turklerin yeni girmeye başladıkları İslÂm kultur ve inanc sisteminin etkisi vardır.
Kutadgu Bilig'de adaleti, aklı, devleti ve kanaati temsil eden (sırasıyla Kun-Togdı, Ay-Toldı, Oğudulmuş ve Oğdurmuş) kişiler arasında konuşmalar olmakta; Vezir Ay_toldı, daha sonra da oğlu Oğudulmuş, hukumdara yonetim konusunda oğutler vermektedir. Bu, tarihimizde daha snra da bazı orneklerine rastlayacağımız bir "siyasetnÂme" orneğidir.
Burada, Kutadgu Bilig'de eğitim-oğretim, akıl ve bilgi, dil ve konuşma konularının nasıl ele alındığı konusunda kısa bir tahlil yapılmaya calışılacaktır.
Eserde, eğitimin kalıtsal temellerine tam olarak inanılmaktadır. Yere ekilen tohumun kendi aslına uygun olarak bittiği gibi, oğulun tabiatı da babasına ceker.
Doğuştan iyi olandan dÂima iyilik gelir, doğuştan kotu olanın ıslÂhına ise care yoktur. Anne karnında teşekkul eden tabiat ve terbiye, insanı ancak kara toprak altında terk eder, Akıl calışmakla elde edilmez; Tanrı onu insanın hamuruna atar. Bilgi icin insanda bulunması gereken sermaye akıl ve gonuldur ki onu, Tanrı ihsan eder. Her şeyi sonradan elde edebilen insan, aklı elde edemez; akıl, Tanrının bir lutfu olarak insanla beraber doğar.
Ancak buna rağmen insan doğuştan Âlim olarak doğmaz, sonradan oğrenir. Bunu acık şekilde dilde gormekteyiz: Dil, doğuştan konuşmaz, zamanla konuşmaya başlar. Akıl, doğuştan getirilmekle beraber kucuk cocuk onu hemen kullanmaya başlayamaz, "yaşı gelmedikce kalem yurumez". İnsan bilgisiz olarak doğar ve yaşadıkca oğrenir; hem de butun faziletleri ve hareketleri...
Cocukların iyi veya kotu olmalarına anne-babaları neden olur; cocuğun terbiyesinden ozellikle baba sorumludur. Cocuğu cok sıkı terbiye etmelidir, ancak bunun da usulleri vardır: eğitime erken başlamalı, bilgiyi kucukken oğrenmelidir; kucuk yaşta oğretilen bilgi hayat boyu unutulmaz. Bu arada cocuklar başı boş bırakılmamalı, naz icinde yetiştirilmemeli, gerekirse dayak atılmalıdır.
İki tur insan vardır: oğreten ve oğrenen; bunların dışındakiler hayvandır. Metod olarak da Sokratvari bir soru-cevap yontemi onerilmekte ve eserde de en iyi orneklerinden biri verilmektedir. Sormak erkektir, cevap vermek dişi; dişi, ancak erkek sayesinde doğurur, iyi fikirler de ancak iyi sorulara cevap olarak cıkar. Kutadgu Bilig'te bilginin işe yarar olması cok onemlidir, bilgi insanı işe yarar kılmalı, işleri yoluna koymalı, doğru yolda yurutmelidir. Cunku insanı hayvandan ayıran aklı, bilgisi ve bunları kullanabilmesidir.
Tanrı, insanı secerek yaratmıştır; erdem, akıl, bilgi ve anlayış vermiştir. İnsanın değeri, bilgiden ve akıldan gelir; "anlayışlı olan anlar, bilgili olan bilir." Bilgisizlik korluktur, hastalıktır; bunun tedavisi de şuphesiz eğitim yolu ile bilgi kazanmadır. "Butun iyilikler bilginin faydasıdır; bilgi ile goğe dahi yol bulunur". Anlayışla elde tutulan dunya, bilgi ile idare edilir, İnsan her şeye bilgi ile nufuz eder. "İnsan bilgi ile buyur, akıl ile yukselir". Bilgi, aklın sarayıdır ve akla hurmet bilgiden gelir. Akıl, insan icin kÂfi bir eştir. Eğer insan ofkelenir, hiddetlenirse; akılsızca, bilgisizce hareket eder, Bu nedenle yavaş, yumuşak hareket etmelidir. Esasen akıl genctir ama hareketi ihtiyardır. Akıl, hem dilin hem de insan hareketlerinin kosteğidir.
Kutadgu Bilig'de eğitim acısından en yoğun işlenen konulardan bir başkası da dil ve sozdur. Bilerek soylenilen soz, bilgidir, Bilgi, dil ile meydana cıkar ve cevreyi aydınlatır, İnsanın dilini ayarlayan bilgi onun anlayış ve bilgisine tercuman olan da dildir. Soz, akıl ile soylenmeli, bilgi ile suslenmelidir. Alimlerin sozleri bilgisizler icin gozdur. İnsanlar doğarlar, yaşarlar ve olurler; ondan geriye miras olarak soz kalır. Dil ve soz bir insan icin cok değerlidir.
"Aklın susu dil, dilin susu soz;
İnsanın susu yuz, yuzun susu gozdur" (Turkce Atasozu)
Dilin faydası cok olduğu gibi, zararı da coktur. İnsan soz ile yukselmekte, ancak gene sozle duşmektedir. Dil, insanı değerlendirir de, değerden de duşurur. Yusuf Has Hacib, "soylemediğin soz, sana kuldur; eğer soylersen sen ona kul olursun", demektedir. Sozun yeri sırdır; soz ondu, fakat biri soylenmeli, dokuzu soylenmemelidir. Bilgili diline hakim olmalı, bilgisiz ise hic konuşmamalıdır, Cunku dil her gun başı tehdit etmektedir, Gereksiz soz yanan ateş gibidir, cevresine hayat verir.
Yazı, sozun zaptedicisidir, o zamanki toplumlarda gerek dinlerin bozulmadan yayılmasında gerek devlet yonetiminde- yazıya buyuk bir kutsiyet atfedilmektedir. Ulkeler kılıc ile fethedilir ve elde tutulur, ama ulkeyi ve halkı kılıc idare etmez, kalem idare eder.
Burada incelenen birkac konuda da gorulduğu gibi, Kutadgu Bilig doneminde Orta Asya Turk toplumları eğitim-oğretim acsından gayet yuksek bir duzeye cıkmışlar; işledikleri konuları gayet felsefî ve erdemli bir tarzda işleyebiliyorlardı.
Atabetu'l-Hakayık


Kutadgu Bilig'e gore cok daha kısa, basit ve hatt bir dereceye kadar kaba, cansız bir başka Turk eseri, Edip Ahmed'in Atabetu'l-Hakayık adlı eseridir. Kimliği hakkında fazla bilgi bulunamayan Edip Ahmed'in Yuknek'li Mahmud'un oğlu olduğu, ama olduğu ve manzum olarak Turkce vaaz ve oğutler verdiği bilinmektedir.
Eser, Kutadgu Bilig'den cok daha İslÂmidir; once Allaha, Peygambere ve dort halifeye ovgu ile başlaması, onun İslÂm geleneğine daha cok girdiğini gosterir. "Gerceklerin Eşiği" anlamındaki bu eser gene tarihi kişiliği fazla bilinmeyen Muhammed Dad İspehsalar Bey'e takdim edilmiştir. Fazla orijinalitesi olmayan, o devirdeki inanc ve kultur ortamına uygun bilgileri manzum olarak soyleyen, bunları Âyet ve hadislerle destekleyen bir kitaptır. Ancak eserin daha sonra ceşitli yerlerde ve ceşitli zamanlarda coğaltılması ve duzenlenmesi, eğitim alanında onemli bir ihtiyacı karşıladığını gostermektedir.
Atabetu'l-Hakayık, halka verilen oğutlerdir. Ancak buna rağmen icindeki Arapca ve Farsca kelimelerin bir hayli arttığı gorulmektedir. Comertliği, tevazuyu, keremi ovmesi; kibir ve harisliği yermesi o zamanki kultur ortamında bir gelenek olmuştu. Bu eser, eğitim tarihimiz bakımından şu noktalarda ilginctir. Emir ovulurken
"O akıl, anlayış, şu'ur ve zek mekanı, bilgi ocağı ve fazilet kaynağıdır"
denmesi, o zaman beğenilen, takdir edilen ideal bir şahsiyet tipinden neler anlaşılması gerektiğini cok iyi gostermektedir. Aynı Kutadgu Bilig'de olduğu gibi, burada da bilgi ve dil konuları uzerinde en başta ve hassasiyetle durulmaktadır. Edip Ahmed'e gore de bilginin faydası veya bilgisizliğin zararı acıkca gorulmektedir. Bilgi, mutluluk yoludur. Kemik icin ilik ne ise, insan icin de bilgi odur. Bilgisiz insan hic bir şeydir, bir oludur. Bilgisize doğru soz ve oğut tatsız, faydasız gelir. Yaradan Tanrı ancak bilgili olmakla bilinir; insanın kendisi de bilgi ile yukselir. Bilginin temeli olan akıl, insanın gercek ziynetidir.
Atabetu'l-Hakayık'ta uzerinde durulan bir başka konu da, insanın diline sahip olmasıdır. Edeblerin başı, dili gozetmektir. Duşunerek konuşmalıdır, yoksa dil ve soz insanın başına bela olur. İnsana ne gelirse dili yuzunden gelir. Zaten Hz. Muhammed de "İnsanı ateşe atan dilidir" diyordu. Edip Ahmed de ok yarasının bir gun kapanabileceğini ama dil yarasının kapanamayacağına işaret ediyordu. O halde yalan soylememek, gevezelik etmemek ve doğru soylemek gerekir; cunku doğru soz şifadır. İnsanın diline hakim olması, doğru ve guzel soz soyleyebilmesi icin de, sadece maddî hayatı surdurebilmek icin gerekli bazı bilgilerin değil, son derece soyut bilgilerin de yaygın eğitim vasıtasıyla verilmesi gerekiyordu. Ancak manevî kultur gililerinin bu kadar coğalması yaygın eğitimin gucunu zorluyor; orgun eğitimi zorunlu kılıyordu.
__________________