Destana adını veren Şu, MO 4. yuzyılda yaşadığı duşunulen bir Turk hukumdarıdır. Onun yaşamı etrafında şekillenen bu destanda Buyuk İskender’in Turk yurdunu istila etmesi geniş yer tutmuştur. 11. yuzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazıya aktarılan metin, destanın kendisi değil, destana konu olduğu duşunulen soylencelerdir. Kaşgarlı Mahmut, Turk dilinin ilk sozluğu olan “DivÂnu LûgÂti’t-Turk”te “Turkmen” maddesini acıklarken “Bunlara Turkmen denilmesinde bir hikÂye vardır, şoyledir.” diyerek derlediği sozlu anlatıları Arapca ve duz yazı olarak eserine almıştır.

Arapların Zulkarneyn dedikleri İskender, Semerkand’ı gecip de Turk yurduna yoneldiği zaman Turklerin hukumdarı Şu idi. Şu, genc bir hukumdardı, elinde buyuk ve kuvvetli bir ordu vardı. Balasagun yakınındaki Şu Kalesi’ni bu hakan yaptırmıştı. O zaman bu hukumdara diyorlar ki: “İskender yaklaştı. Ne emredersin? Onunla savaşalım mı? Bize buyruğun nedir?” Daha once, Hucend Irmağı kıyılarına kırk kumandan gonderen Şu’nun gonlu rahattı. Bu kırk kişi kimseye gorunmeden gittiklerinden ordunun bundan haberi yoktu. Bunlar, orada geceleyecek ve İskender’in yaklaştığını haber vereceklerdi.

Hakanın gumuşten bir havuzu vardı. Bu havuzu her yere taşıtır, seferlerde bile yanında bulundururdu. Konakladığı yerlerde icine su doldurur; suya kazlar, ordekler salar, yuzdururdu. Kendisine “Bize buyruğun nedir, ne yapalım? Savaşalım mı?” denildiği zaman o, bu havuzu gostermiş: “Şu kazlara, ordeklere bakın! Nasıl suya dalıyorlar.” demişti. Bu soz, orada bulunanların yureğine ateş duşurdu. Sandılar ki hukumdar savaşmak veya bir yere cekilmek icin hazırlıklı değildir. İskender, Hucend suyunu gecince, gonderilen adamlar hızla gelip Şu’ya haber verdiler. Vakit gece yarısıydı. Hukumdar goc davulunu caldırıp doğuya doğru yurudu. Onceden hazırlıklı gorunmeyen hakanın ansızın yuruyuşu halkı şaşırttı. Halkın icine urkuntu duştu. Binecek hayvan bulanlar kendilerini bu hayvanların sırtına bırakıp hukumdarın arkasından gittiler. Herkes birbirinin hayvanını almıştı. Sabah olunca, ordugÂh duz bir ovaya donmuştu.

O cağlarda Turk illerinde Taraz, İsbicab, Balasagun ve benzeri şehirler kurulmamıştı. Halk cadırlarda yaşardı. Hakan, ordusuyla gidince batıdaki aileleriyle birlikte yirmi iki kişi kalmıştı. Bunlar geceleyin hayvanlarını bulamadıkları icin gidememişlerdi. Bunlar Kınık, Salgur ve başkalarıydılar (ki Oğuz boyları bu kalanlardan doğmuştu). Bu yirmi iki kişi yayan gitmek veya oldukları yerde kalmak icin duşunurlerken yanlarına iki kişi daha geldi, yirmi dort kişi oldular. Bunlar, ağırlıklarını sırtlarına yuklemişler, aileleriyle birlikte gelmişlerdi. Yuk taşımaktan yorulmuş, terlemişlerdi. İlk yirmi iki kişi, yeni gelen iki kişi ile tanıştı. Onlara, dediler ki: “Erler! İskender gelip gecici adamdır. Bir yerde durmaz. Nasıl olsa buradan gider. Biz de yurdumuzda kalırız.” ve o iki kişiye “Durun, kalın, eğlenin!” anlamında şu sozu soylediler: “Kalac!” Sonra bu iki kişi ile cocukları Kalac diye anıldılar, iki kabile Kalacıların koku oldu.

Nihayet İskender geldi. O yirmi iki kişiyi gordu. Baktı ki bunlar uzun saclı insanlardır, uzerlerinde Turk alametleri var, hic kimseye sormadan bunlar icin: “Turk mÂnend” (Turk’e benziyor) dedi. Bu soz de o adamlara ad oldu. Yirmi dort kabile olan Turkmenler bu ismi taşıdılar, Turkmen diye anıldılar. Bununla beraber, adı Kalac olan iki aile, onlardan ayrıldıkları icin tam Turkmen sayılmazlar.

Hakan Şu’ya gelince, o, ordusuyla birlikte Cin tarafına gecti. İskender, arkasından yurudu. Cin’e yani Uygur iline yaklaştıkları zaman Şu, İskender’le vuruşmak icin bir boluk asker yolladı. İskender de bir oncu kuvveti gondermişti. Turkler, İskender’in onculerini, bir gece baskınında bozguna uğrattılar. Bir Turk, bir İskender askerini kılıcla ikiye boldu. Olu, beline altın dolu bir kemer bağlamıştı. Bu kemer parcalandı. Kana bulanmış altınlar yere dokuldu.

Ertesi gun Turkler, kanlı altınları gorduler. Birbirlerine “Altın kan” dediler. Bu sozler, o cevrede bulunan bir dağın adı oldu. Bugun oraya Altun Han deniliyor. Sonra, İskender Turk hakanıyla barıştı. Hatta Uygurlar icin şehirler yaptı ve bir zaman kaldıktan sonra geri dondu. O zaman Şu, Balasagun’a gelip şimdi Şu ismiyle anılan şehri yaptırdı. Oraya oyle tılsım koydu ki bugun hÂl leylekler bu şehre kadar gelir fakat şehri aşıp da daha ileri gidemez.

(Resimli Turk Edebiyatı Tarihi, Nihad SÂmi Banarlı)

Edebiyatogretmeni.org
__________________