İSLAMCILIK İslam ve İslamcılık arasındaki ilişki ne oryantalistlerin iddia ettikleri kadar direkt ne de anti-oryantalistlerin sanacakları gibi sadece fırsatcıdır. Oncelikle ifade edilmelidir ki, analitik bir İslamcılık tanımı yapmak sanıldığı gibi kolay değildir. Literatur incelendiğinde, bu zorluk rahatlıkla gorulebilir. Pek cok yazar, operasyonel bir tanım yapma ihtiyacı bile duymaksızın, orneğin İslamcılığın ‘ne iduğu’ ya da ‘bitip-tukendiği’ yonundeki populer ve bir kadar da ‘ciddi’ tartışmaya dahil oluverir. Sonucta, ‘parti siyaseti’ takip eden MSP-RP-AKP turu sistem-ici politik oluşumları baz alan bir bitiş/tukeniş edebiyatı orneğinde goruleceği gibi, doğruluğu ‘kendinden menkul’ neticelere ulaşılır! Kimileri de postmodern donemin atmosferini gereğinden fazla solumaktan olsa gerek, kendi ‘indi’ tanımı cercevesinde (hadi ‘nesnellik’ demeyelim ama, gerceğe tekabuliyet noktasında dahi hemen hicbir kayıtla kendini bağlı gormeden) bir İslamcılık profili cıkarmaya calışır. Bu tablonun ureteceği sonuc, tabii olarak kavram kargaşasıdır ve sırf bu yuzden İslamcılık denildiğinde, zihinlerde ‘flu’ bir goruntu hasıl olmaktadır. Bu temel soruna, tanımsal netliğe ulaşmakla (ve analitik kriterler olceğinde bir tasnif cabası gostermekle) cevap bulunabileceği acıktır. Ancak ortaya konulan fikri hasılaya bakıldığında, bu noktada tatmin edici bir neticeye ulaşılamadığı soylenebilir. Bu bağlamda altı cizilmesi gereken hususlardan biri olarak, modernizm/gelenek ikileminin dar sınırlarına hapsedilmiş tanımlama cabalarının, derde derman olamayacağını ifade edilebilir. Temel zaafın bu noktada odaklandığı goruluyor. Olguyu tanımlarken, bir ‘salkım’ metaforundan hareket eden bu yaklaşımda, kavramın anlam alanına etkide bulunan farklı uzanımların kendine ozgu alanları somut hatlarla birbirinden ayrılmamakta; dolayısıyla kavramın ‘oz anlamı’nı belirleme noktasında hayati onemi haiz olan ‘kesişme noktaları’nın tayini zorlaşmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak, orneğin İslamcılığı bir gelenek temelinde tanımlayan yaklaşım ile, modernizm temelinde tanımlayan yaklaşım, ‘eşit duzeyde’ haklılık payesine kavuşmaktadır. Halbuki bu, kavramsal duzeyde acık bir celişkiyi icinde de barındırır. Bu olumsuzluktan kurtulmanın yolu, ‘analitik terimler’ olceğinde bir tasnif cabası gudulmesi ve kavramların ‘ozu’nu oluşturan mana(lar)ın tayinine calışılmasıdır. Ancak boylesi bir caba, ‘somut’ bir tanım uretebilir. İSLAMCILIK FİKRİNİN ORTAYA CIKIŞI 19. yuzyıl İslam alemi buyuk bir gerilemenin icindeydi. İstila edilmiş pek cok yerde muslumanlar yaşıyordu. Bağımsız devlet olarak sayabileceklerimiz; Fas, İran, Afganistan ve Osmanlıdır. Fas’ın durumu kotuydu. Fransa tarafından istila edilmek uzereydi. İran ise İngiliz ve Rusların buyuk etkisi altındaydı ve bağımsız hareket edemiyordu. Afganistan, uzak bir diyardı ve kucuktu. Fakat Osmanlı devleti bu devletlere gore daha guclu ve bağımsızdı. Osmanlı devletinin durumu gunden gune kotuleşiyor ve Avrupa, İslam aleminin en guclu kalesi olan Osmanlıya saldırıyordu. Osmanlı Devleti Avrupa’nın desteğini almak ve icişlerini karışmalarını engellemek amacıyla; 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı’nı ilan etti. Bunun bir devamı olarak 1856’da Islahat Fermanı ilan edildi. 23 aralık 1876’da I. Meşrutiyet ilan edildi. Boylece padişahın yanında yonetime ortak olunmuş ve I. Meşrutiyet donemi başlamış oldu. (1876-1908) 20. yuzyıla gelindiğinde İttihat ve Terakki’nin baskısıyla II. Abdulhamid, II. Meşrutiyeti ilan etti. 31 Mart olayı da bu donemde rastlar. Bu yuzyılda yapılan Trablusgarp (1911-1912) ve Balkan (1912-1913) savaşlarındaki malubiyet 20. yuzyıla yenik olarak başlanmasına sebep oldu. İslamcılık, Osmanlı devletinin cokuş surecindeki “kurtuluşu İslam’ın yeniden anlaşılmasında ve hayata hakim kılınmasında” goren anlayışlar doğrultusunda, dinin bir tur ideolojiye indirgenmesiyle ortaya cıkan siyasi ideolojik bir akımdır. “İslamcılık, 19 ve 20. yuzyılda İslam’ın bir butun olarak (inanc, felsefe, eğitim, ibadet...) yeniden hayata hakim kılmak ve akılcı bir metotla Muslumanları ve İslam dunyasını batı somurgesinden kurtarmak, medenileşmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yonleri baskın siyasi fikri ve ilmi calışmaların arayışların teklif ve cozumlenişinin butununu ihtiva eden bir hareket olarak da tanımlanabilir. 19. yuzyılın ikinci yarısında bir fikir olarak ortaya cıkan bu politikayı II. Abdulhamid benimsemiştir.

__________________